Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Narsizmin körlüğü
13.06.2012
3304

 Geçen haftalarda sola ilişkin yazdığım yazıların birinde, solun kendi ideallerinden hareketle bir ahlak yarattığını, oysa sağın kendi ahlakından hareketle idealler ürettiğini söylemiştim.

 

Doğal olarak her iki anlayışın da pragmatik versiyonları mevcut ve bunlar arasında benzerlik de var. Ancak ideolojik bir tutuma yaklaştıkları ölçüde sol ve sağ siyasetler arasında temel bir farklılık gözüküyor. Solda siyaset, ideallerin gerçekleşmesi amacıyla 'sol ahlak'tan türetiliyor ve bu da ahlakçı bakışı, kalıpçı değerlendirmeleri, kategorik reddiyeleri, cemaatleşmeyi ve bölünmeyi getirebiliyor. Buna karşılık sağda siyaset, ahlakı egemen kılmak üzere 'sağ kültür'den türetiliyor ve bu da kültürcü tutumla, yani bireyi kendi alanına çeken, benzeşmenin gücünden yararlanan, ötekini hiyerarşik olarak aşağıda konumlandıran, yüzeysel normlar etrafında biçimlenen başka tür bir cemaatleşme ile sonuçlanabiliyor. Kritik farklardan biri şu ki, sosyoekonomik ve siyasi açıdan olumlu çevre koşullarında sağ cemaatleşmeler kendiliğinden genişleme istidadı gösteriyorlar...

AKP, bu dinamikten fazlasıyla yararlanan bir parti. İslami kesimin dünyaya entegre olma ve kendisini özgüvenle ifade etme isteği, bu cemaatin geçişken olmasına neden olurken, cemaat içinde kalmalarına rağmen kişiliklerini öne çıkaran bir entelektüel elit de yarattı. Bu durum, modernliğin özellikle ortak ahlak üretme konusunda tıkandığı bir dönemde, bir yandan demokratlık üzerinden iç kırılma yaşayan, diğer yandan da maneviyata yeni bir gözle bakmaya başlayan laik kesim için bir 'davet' anlamını taşıdı. Laik kesimin içinden bir bölüm insan AKP'ye destek verirken, gündelik hayatın katı laik anlayıştan beslenen dışlayıcı alışkanlıkları da törpülendi. Bu karşılaşmalar özellikle kentlerde komşuluk ilişkileri ve gençler arası çoğul bağlar kurma şeklinde ete kemiğe büründü. Buna ekonomi alanındaki başarılı gidişin yarattığı 'daveti' de eklemek gerekiyor. Çünkü bu davet hem İslami kesimi girişimci kıldı hem de zaten var olan laik kesim girişimcilerini hükümete yakınlaştırdı. Rasyonelliğin sadece aydınlanmış olanlara ait olmadığı, bugünün rasyonalitesinin de aydınlanma işlevi gördüğü ve bunu kabullenmenin de bizatihi rasyonellik olduğu keşfedildi.

AKP bu durumun keyfini fazlasıyla çıkardı... Oyunun sürekli artması ve değişimci gücünün teslim edilmesi, parti yönetiminin özgüvenini rasyonalitenin sınırına ulaştırdı ve nihayet o sınır geçildi. Bu sonucun kaçınılmaz olduğunu söylemek mümkün değil. Eğer AKP kendisine verilen desteğin sosyolojik bir melezleşmeyle birlikte yükseldiğini fark edip, oluşmakta olan bu 'gri alanı' tanımaya çaba sarf etseydi, belki de bugün 'sessiz devrimin' demokrasi yolunda yeni bir aşamasına tanık olacaktık. Ama AKP kolay yolu seçti... Artan toplumsal desteği kendi cemaatinin 'eskiden var olduğu gibi', yani o zamanki nitelikleriyle birlikte büyümesine yordu. Oysa cemaatler arası geçişkenlik ve bu dinamiğin küresel postmodern bir dünyada yaşanması bugün İslami kesimin de ahlaki normlarını değiştiriyor ve onları kültüre hapsetme imkânı kalmıyor. Açıktır ki burada sözü edilen 'ahlak', takvadan hareketle kurulacak bir mümin dünyasını değil, birlikte yaşamanın kodlarını ima ediyor. Nitekim İslami kesimde bugün yakalanmakta olan sentez, takvaya dayanan iman ile yaşama kodlarını üretebilecek esnekliğin bir arada olabileceğini gösteriyor.

Kısaca söylemek gerekirse, AKP bu değişimin ürünü olduğunu unutup, sanki o değişimi kendisi yaratmış zehabına kapıldığı ölçüde, kendisini söz konusu yeni dinamiğe yabancılaştıracak bir yola girdi. Her siyasetçide mevcut olan narsizmin gücü, gerçekliğe mütevazı bir tutum içinde yaklaşmayı engelledi. Kendisini siyaset açısından 'hizmet veren' olarak tanımlayan AKP, tam da 'ustalaştığını' sandığı noktada, ideolojik açıdan bir 'hizmet alan' haline geldi. Bunun anlamı, İslami kesimin entelektüel enerjisini bir kara delik gibi emen, toplumun vicdanını küçümseyen ve laik kesimden merkeze doğru adım atmakta olan belki milyonlarca insanı ürküten bir iktidar anlayışının egemen olmasıdır.

Alternatifsiz olunması AKP oylarını daha bir süre yüksek seviyelerde tutabilir, ama içinden geçtiğimiz şu dönem AKP seçmeni içinde niteliksel kırılmalar yaratıyor. Bunlar esas olarak iki cemaatin birbirine değme noktasında yaşanıyor ve şimdilik bir çoğunluğu ima etmiyor. Ama değişim dinamiği, söz konusu gri alanın genişleme hızının göreceli yüksekliğini ve entelektüel hegemonya gücünü şimdiden gören gözlere sunuyor. Türkiye toplumu giderek kendi anlam dünyasına uygun bir 'kalite' arıyor ve iktidarın kalite zaafı artık daha çok göze batıyor.

Öte yandan AKP'nin ancak tarihsel perspektif içinde anlaşılabilecek olan benzersiz iktidar potansiyeli zayıflamış değil. Bu ülkede 'daha iyiye' doğru her şey bir süre daha İslami kesimin içinden veya onlarla birlikte çıkacak. Bu misyonu taşıyabilecek bir partinin kendi parıltısına kapılıp toplumun ışığını görememesi ise herhalde ancak tarihsel bir trajedi olarak adlandırılacak...

 

[email protected]  
 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar