Gülay GÖKTÜRK
"Kendi öğrencini kendin seç" dönemi (2)
6.03.2013
2773
Dünkü yazımda SBS'nin kaldırılması ve lise yerleştirmede ortaokullardaki ders notlarının ve ders dışı sosyal-kültürel-sanatsal faaliyetlerin etkili hale getirilmesi fikrinin bende yol açtığı endişeleri dile getirmiştim.
Bugün de, talebin yüksek olduğu bazı elit lise ve üniversitelerin -ileride sayıları artırılmak üzere- kendi öğrencilerini seçmek için özel sınav yapması ile ilgili korku ve itirazlarımı yazacağım.
Optik okuyucunun objektivitesi
Merkezi giriş sınavlarına yöneltilen ve artık klişeleşen eleştirileri hepimiz biliyoruz:
Test usulünün, öğrencilerin zihnini belli seçeneklerle sınırlı düşünmeye şartladığı ve özgür düşünme yetisini dumura uğrattığı... Değerlendirmede insan unsurunu tamamen yok ederek insanların kaderini optik okuyucuya terk ettiği... Ezberciliğe prim verdiği... Şansa dayanan bir sistem olduğu...
İki ayrı dönemde, sınav maratonunu taa içinden yaşamış biri olarak bu eleştirilerin büyük oranda haksız olduğunu düşünüyorum.
Şu optik okuyucu meselesinden başlayalım...
Doğrusu ben, optik okuyucunun para pul, nüfus torpil tanımayan objektivitesini, hasbelkader bir araya gelmiş bir sınav heyetinin sübjektif değerlendirmelerine tercih ederim.
Türkiye'de lise ve üniversite giriş sınavları, yöneltilen bütün eleştirilere rağmen, en iyi işleyen, rüşvetin, kayırmanın sızamadığı sistemlerden biridir. Bakan çocuğuyla "arkasız" vatandaşın eşit şartlarda yarıştığı tek platformdur belki de... Şimdi yapılmak istenen değişiklikle, bu platform da yok olursa; en iyi okulların seçmelerinde hatır-gönül telefonları, büyük bağışlar, partizanlıklar, tanıdıklıklar rol oynamaya başlarsa; toplumun en alt katmanlarından gelen o çocuk, eğer çok çalışırsa en iyisine kadar ulaşabileceği umudunu kaybederse, biz ne yaparız? O çocuğu bu toplumda fırsat eşitliği olduğuna nasıl inandırırız?
Doğru kişileri seçebiliyor mu?
Gelelim ikinci meseleye: Merkezi sınav doğru kişileri seçebiliyor mu?
Herhangi bir eleme sınavının başarısı doğru kişileri kalburüstünde bırakmasıyla ölçülür. Ben bu sınav sisteminin, esas olarak doğru kişileri kalburüstünde bıraktığını iddia ediyorum.
"Çoktan seçmeli" sistemin öğrencilerin zihnini belli seçeneklerle sınırlı düşünmeye şartladığı ve özgür düşünme yetisini dumura uğrattığı eleştirisini tekrarlayıp duranların karıştırdıkları şey, özellikle sözel bölümde sorunun öğrenciyi doğruyu bulmaya değil, dört yanlışı elemeye yönlendirmesidir. Ve mutlak bir doğru olmadığına göre, bu hayatta da hep böyle değil mi?
Öğrenci soruyu hiç bilmediği durumda kafadan atma yöntemini uyguluyor, sezgileriyle yanlışları elemeye çalışıyor. Ve bunu yaparken, birçoğumuzun hayatta hiç yapamadığı çok önemli bir şey yapıyor: Hiç bilmediği bir problemi çözmek için başka alanlardan devşirdiği bilgi ve tecrübeyi kullanıyor. Yani, kafasındaki bilgi kompartımanlarını kırarak akıl yürütüyor.
Aslında her bilgi iyi ya da kötü bir ezberdir. Ve bu anlamda her sınav ezberlenmiş bilgiler ister. Mevcut test yöntemi bunu en aza indiriyor. Çünkü bu sistemde sorular sadece bilgiyi değil, daha da önemlisi "bilgiyi kullanma yeteneğini" ölçüyor.
Doğru kişileri seçebiliyor mu?
Gelelim bu sınavın belki de en acımasız ama en yararlı yanına: Hızlı düşünme ve çabuk karar verme yeteneği...
Sınavdaki öğrenci şıklar arasında seçim yaparken saniyelerle yarışıyor. Zihni kapasitesini olağanüstü bir hızla kullanıyor.
Bitirirken vurgulamak isterim: Hiçbir sistem kusursuz değildir. Önemli olan en az kusurlu olanı seçmektir. Ben, bugünkü sistemin (özellikle objektif kriterlere dayanması açısından) önerilen sistemden daha iyi olduğunu savunuyor, değiştirmeden önce çok iyi düşünelim diyorum
.
Optik okuyucunun objektivitesi
Merkezi giriş sınavlarına yöneltilen ve artık klişeleşen eleştirileri hepimiz biliyoruz:
Test usulünün, öğrencilerin zihnini belli seçeneklerle sınırlı düşünmeye şartladığı ve özgür düşünme yetisini dumura uğrattığı... Değerlendirmede insan unsurunu tamamen yok ederek insanların kaderini optik okuyucuya terk ettiği... Ezberciliğe prim verdiği... Şansa dayanan bir sistem olduğu...
İki ayrı dönemde, sınav maratonunu taa içinden yaşamış biri olarak bu eleştirilerin büyük oranda haksız olduğunu düşünüyorum.
Şu optik okuyucu meselesinden başlayalım...
Doğrusu ben, optik okuyucunun para pul, nüfus torpil tanımayan objektivitesini, hasbelkader bir araya gelmiş bir sınav heyetinin sübjektif değerlendirmelerine tercih ederim.
Türkiye'de lise ve üniversite giriş sınavları, yöneltilen bütün eleştirilere rağmen, en iyi işleyen, rüşvetin, kayırmanın sızamadığı sistemlerden biridir. Bakan çocuğuyla "arkasız" vatandaşın eşit şartlarda yarıştığı tek platformdur belki de... Şimdi yapılmak istenen değişiklikle, bu platform da yok olursa; en iyi okulların seçmelerinde hatır-gönül telefonları, büyük bağışlar, partizanlıklar, tanıdıklıklar rol oynamaya başlarsa; toplumun en alt katmanlarından gelen o çocuk, eğer çok çalışırsa en iyisine kadar ulaşabileceği umudunu kaybederse, biz ne yaparız? O çocuğu bu toplumda fırsat eşitliği olduğuna nasıl inandırırız?
Doğru kişileri seçebiliyor mu?
Gelelim ikinci meseleye: Merkezi sınav doğru kişileri seçebiliyor mu?
Herhangi bir eleme sınavının başarısı doğru kişileri kalburüstünde bırakmasıyla ölçülür. Ben bu sınav sisteminin, esas olarak doğru kişileri kalburüstünde bıraktığını iddia ediyorum.
"Çoktan seçmeli" sistemin öğrencilerin zihnini belli seçeneklerle sınırlı düşünmeye şartladığı ve özgür düşünme yetisini dumura uğrattığı eleştirisini tekrarlayıp duranların karıştırdıkları şey, özellikle sözel bölümde sorunun öğrenciyi doğruyu bulmaya değil, dört yanlışı elemeye yönlendirmesidir. Ve mutlak bir doğru olmadığına göre, bu hayatta da hep böyle değil mi?
Öğrenci soruyu hiç bilmediği durumda kafadan atma yöntemini uyguluyor, sezgileriyle yanlışları elemeye çalışıyor. Ve bunu yaparken, birçoğumuzun hayatta hiç yapamadığı çok önemli bir şey yapıyor: Hiç bilmediği bir problemi çözmek için başka alanlardan devşirdiği bilgi ve tecrübeyi kullanıyor. Yani, kafasındaki bilgi kompartımanlarını kırarak akıl yürütüyor.
Aslında her bilgi iyi ya da kötü bir ezberdir. Ve bu anlamda her sınav ezberlenmiş bilgiler ister. Mevcut test yöntemi bunu en aza indiriyor. Çünkü bu sistemde sorular sadece bilgiyi değil, daha da önemlisi "bilgiyi kullanma yeteneğini" ölçüyor.
Doğru kişileri seçebiliyor mu?
Gelelim bu sınavın belki de en acımasız ama en yararlı yanına: Hızlı düşünme ve çabuk karar verme yeteneği...
Sınavdaki öğrenci şıklar arasında seçim yaparken saniyelerle yarışıyor. Zihni kapasitesini olağanüstü bir hızla kullanıyor.
Bitirirken vurgulamak isterim: Hiçbir sistem kusursuz değildir. Önemli olan en az kusurlu olanı seçmektir. Ben, bugünkü sistemin (özellikle objektif kriterlere dayanması açısından) önerilen sistemden daha iyi olduğunu savunuyor, değiştirmeden önce çok iyi düşünelim diyorum
.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015