Nevzat CİNGİRT

Prusias ad Hypium’den Akçakoca cezaevine…
25.11.2025
36
Düzce’nin Sesi gazetesinde yer alan habere göre:

“Düzce Belediyesi, uzun süredir atıl durumda bulunan Akçakoca’daki tarihi cezaevi yapısını modern bir kütüphane ve sosyal yaşam alanına dönüştürmek için 1 Aralık’ta ihaleye çıkıyor. Restorasyon sürecinde yapının tarihi dokusunun korunması temel ilke olacak.”

Bu haberi okur okumaz kaleme sarılma gereği hissettim. Zira bir dönem “mapus” yattığım o eski Akçakoca Cezaevi’nin yeniden hayat bulacak olması, ister istemez içimde bir şeyler kıpırdattı. Tarih bazen kişisel hafızamızla buluştuğunda daha derin bir anlam kazanıyor.

Düzce Belediye Başkanı Faruk Özlü ile bugüne kadar birçok konuda karşı karşıya geldiğimiz doğrudur. Kapsayıcılıktan uzak yönetim tarzı, yıllara dayanan bürokratik kimliği… Tüm bunlar nedeniyle zaman zaman anlaşamadık; kimi zaman sert şekilde karşı karşıya da geldik.

Evet, birbirimizi sevmek zorunda değiliz.

Ancak yapılan doğru işin hakkını teslim etmek de vicdani bir sorumluluktur.

O, halkın oylarıyla seçilmiş bir belediye başkanı olarak kamu görevi yapıyor ve kendisine verilen yetkiyi halk adına kullanıyor. Ben ise gazeteciyim; sevenim de var, düşman belleyenim de… Bizim işimiz, kamuya mal olmuş konuları gazetecilik süzgecinden geçirerek değerlendirmek; gerektiğinde önerilerimizi ve eleştirilerimizi köşemizden aktarmaktır.

Yazının başında söylediğim gibi, bu kentin gün yüzüne çıkan büyük bir tarihi mirası var.
Konuralp Antik Kenti… Eski adıyla Prusias ad Hypium.

Bugünü konuşuyorsak, hakkı teslim etmek gerekir: Faruk Bey olmasa burası bugün bulunduğu noktaya asla gelemezdi.

Yıllardır iğneyle kuyu kazar gibi çalışarak Düzce’ye, yalnızca bölgeye değil ülkeye değer katan kültürel bir miras kazandırdı. Biz faniler bir gün toprağa döneceğiz; fakat ortaya çıkarılan bu eser kuşaklar boyu yaşayacak.

Şimdi sıra Akçakoca’daki eski cezaevine geldi.
Ben dahil on yıllarca binlerce maphusa ev sahipliği yapmış, maltasından, havalandırmasına, koğuşundan mutfağına her bir köşesinde hatıralar gizili olan tarihi Akçakoca cezaevi 1 Aralık’ta yapılacak ihale ile gençlerin uğrak noktası olacak bir kütüphane ve kültür merkezine dönüşecek. Restorasyon sürecinin temel ilkesi ise yapının tarihi dokusunun korunması.

Açıklamada da denildiği gibi:

“Tarihi cezaevi binası, minimal müdahalelerle restore edilerek modern bir kütüphane, sergi ve sosyal alanların bulunduğu bir yaşam merkezine dönüştürülecektir.”

Ne güzel…

Fakat insan ister istemez şunu da soruyor:

Böylesine kıymetli tarihi varlıklar gün yüzüne çıkarılıp yeni nesillerin hizmetine sunulabiliyorken, kent merkezinde ‘zorlama bir tarih anlayışı’ üretmek için kırıp dökmenin bir anlamı var mı?

Henüz 17 yıllık bir binayı —daha uzun yıllar hizmet verebilecekken— yıkıp yerine Selçuklu mimarisi taklidi bir yapı yapmak, hangi aklın ürünü olabilir?
Madem böylesine ciddi bir kaynak aktarılacak, neden kentin farklı farklı noktalarındaki gerçek tarihi mirası ayağa kaldırılmıyor?

Konuralp’ten Akçakoca’ya, Düzce’nin dört bir yanında dünden bugüne taşınmış onlarca kültürel değer yenilenmeyi beklerken…

Gerçek tarih gün yüzüne çıkmayı beklerken, neden yapay bir tarih inşa etmeye çalışıyoruz?

Soru budur. Ve cevabı da en çok bu kentin geleceğini ilgilendiriyor. Çünkü tarih yalnızca geçmişin hatırası değil; aynı zamanda gelecek kuşaklara bırakacağımız en sahici mirastır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar