Oya BAYDAR
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez”, “kanı yerde kalmayacak”, “birlik ve beraberliğimize kast edenler”, vb. türünden tekrarlana tekrarlana aşınmış, kof sloganlara dönüşmüş şablon sözler; “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Vatan eğer uğruna ölen varsa vatandır” gibi kanlı, hamasî mısralar… Muktedirlerin kendi güç ve iktidarları uğruna halkları birbirlerini kırmaya, ölüme, savaşa sürükleyebilmek için kullandıkları etkili araçlardır hepsi.
“Düşünen hayvan” diye bilinse de insan öncelikle “inanan yaratıktır”dır. Bu onun hem zayıf hem de yüce yanıdır. Seküler ya da dinî otoriteler, örgütler, devletler iktidarlarını kitlelerin iman, inanç ve değerlerini sömürerek perçinlerler. Mesela şehitlik en yüce mertebedir, vatan için, dava için ölmek-öldürmek, kan dökmek kahramanlıktır. Bu öğrenilmiş/öğretilmiş dinî-millî değerler kuşaklar boyunca aktarılır, toplumsal normlar haline gelir, dinî ve seküler eğitimlerin temelini oluşturur, kitlelerce içselleştirilir. Din ve devlet kurumları iktidar sahipleri adına bu normların bekçiliğini yapar ve onları kullanırlar.
Bilesiniz: Şehitler ölüyor
Sadece son bir haftada, sürmekte olan çatışmalarda en az on şehit verdik. Her biri; umutları, hayalleri, sevdikleri, aileleri, çocukları olan; savaşa isteye bayıla değil görev icabı gitmiş, gönderilmiş, çoğu genç, çoğu yoksul evlatlarımız. Televizyon ekranlarında cenaze törenlerini seyretmeye, o çocukların fotoğraflarına bakmaya dayanamıyorum, mecazî değil gerçek anlamda yüreğim yanıyor, hastalanıyorum. Tuz kuru çığırtkanların “şehitler ölmez” sloganları ve onları ölüme yazgılayanların “Şehitlerimiz oluyor ama bir’e on, karşı taraf etkisiz hale geliyor” türünden insan ve vicdan adına utanç veren sözleri daha bir beter dağlıyor içimi.
Çatışmaların güneydoğuda savaşa dönüştüğü Temmuz ayından bu yana, resmî açıklamalara göre asker-polis-güvenlikçi 400 den fazla şehidimiz var. İktidar görmezden bilmezden gelse de dört aylık bebekten yetmişlik kadına kadar 200 cıvarı sivil insanımız yaşamını yitirdi. Suruç’tan Ankara’ya, çeşitli yerlerde terör saldırılarında ölen 200’ü aşkın sivil bu hesabın dışında. Öte yandan, çatışmalarda (Cizre’de, Sur’da, Silvan’da, Şırnak’ta, Nusaybin’de, Yüksekova’da, başka yerlerde) yaşamlarını yitiren Kürt çocukları, Kürt gençleri -devletin “temizlediği” bölgelerden verdiği resmî rakamları toplayacak olursak- birkaç bini aşıyor. Kırsalda çatışmalarda, bombardımanlarda yok edilenlerin sayısını bile bilmiyoruz. Onlar da Kürtlerin şehitleri. Ve unutmayın, hepsi bizim insanlarımız, yurttaşlarımız .
İster “terörist” ister vatan uğruna “şehit” olsun, ölüm hem ölen hem de yakınları için aynı ölümdür. Ölümde mertebe yoktur.
Ve bilesiniz: Vatan bölünüyor
Düşünmeye, söylemeye dilimiz varmasa da, her şehitte, her ölümde, her yıkımda ülke gözlerimizin önünde bölünüyor. Bunca ölümün, bunca şehidin yüreklerde açtığı yaraya pansuman olsun diye, kitlelerin iktidara yönelecek öfkesini hafifletmek, muktedirlerin algı ve duygu yönlendirme operasyonuna destek sağlamak için her şehit cenazesinde tekrarlanan: “Onlar, birlik ve beraberliğimiz için şehit oldular” söylemi bir aldatmacadan ibarettir.
Gerçeği görmeye ve gerçekle yüzleşmeye cesaret edelim: Bu ülke halklarının birliği, beraberliği, dostluğu, kardeşliği iktidarın baskı, zulüm, savaş siyasetiyle kısa dönemde kolay kolay onarılamayacak, yeniden kurulamayacak düzeyde tahrip edildi. Çatışmalarda her ölen, öldüren, öldürülen kişi, ister şehit ister Kürt (devletin diliyle) terörist olsun, birlik ve beraberlikten ne kalmışsa onu da katlediyor, bitiriyor. Tanklarla girilen, zorla boşaltılan mahallelerde, bombalarla çökertilen, yakılan binaların altında, bodrumlarda ezilerek yanarak ölen insanlar (hendekçi çocuklar da olsa, PKK’li gerilla da olsa) özleyip de beceremediğimiz birlik ve beraberliğimizi boş söze dönüştürüyor. O mahallelerde devlet güçlerince “Türk’ün gücünü göstermek için” duvarlara yazılan halkı aşağılayan, mahremine tecavüz eden, hakaret eden, onurunu zedeleyen iğrençlikler, sokaklarda sürüklenen çıplak bedenler, gözleri çıkarılmış, uzuvları kopmuş cesetler, birlik ve beraberliğimizi yok etmekle kalmıyor, kin ve düşmanlığı körüklüyor. Devletin cinnet siyasetine silahlı Kürt hareketinin cevabı da şiddet ve terör oluyor. Aynı kin, nefret, ölüm havuzuna birlikte su taşıyorlar.
Gerçeği görelim! Vatanın bölünmezliğini, milletin birlik ve beraberliğini sağlamak için sürdürüldüğü söylenen ve buna inanmamız istenen savaş; vatanı, milleti, insanlarımızı, yüreklerimizi bölüyor. Bölündükçe düşmanlık, intikamcılık, nefret her iki tarafta da yaygınlaşıyor. Barış istemek, çatışmaları sona erdirin demek devlet/ iktidar nezdinde artık mahkemelik hapishanelik suç kabul edilirken, aynı şekilde Kürt silahlı hareketinin tepelerinde ve silahlı mücadeleye çekilmiş genç kadrolarda da barış söylemleri cevapsız kalıyor. PKK’nin şu veya bu kollarının sivillere yönelen terör eylemleri, o cenahta övgü ve alkışla karşılanabiliyor. Varılan vahim nokta bu…
Savaşın bütün acılarını yaşayan mazlum Kürt halkından, bir de Türkiye’nin bir avuç ama’sız barışçı ve demokratından başka kimsenin birlik, beraberlik, barış, kardeşlik, çözüm gibi derdi yok. Savaşan taraflar (devlet/iktidar ve PKK), “son terörist temizlenene kadar” ya da “TC devletini dize getirene kadar” aymazlığıyla halkları ve ülkeyi felakete sürüklüyorlar. Ölümler, yıkımlar, şehitler, halklar umurlarında değil.
Muhalefet adı verilen siyasal kesimler ise yangına benzinle gitmekle meşguller. MHP, az öldürdünüz, az yıktınız, az zulüm yaptınız, daha fazlası için arkanızdayız havasında; şoven milliyetçiliği, Kürt düşmanlığını kışkırtmakla ve bu konuda iktidarla yarışmakla meşgul. CHP’ye gelince; barış ve çözüm için kahramanca mücadele eden az sayıda milletvekili ve tabanda kıpırdanan ama hâlâ suskunluğunu koruyan özgürlükçü bir kesim dışında, laf yapıp top çevirmekle meşgul. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, AKP’nin iktidarı boyunca en önemli, cesur ve hayırlı adımı olan çözüm sürecini hedef almış, Erdoğan ve kadrolarına “niye sonuna kadar götürmediniz, niye çark ettiniz, niye masayı devirdiniz, vaadlerinizi neden yerine getirmediniz” diye yüklenmek yerine, bir zamanlar neden barışçı ve müzakereci çözüme niyetlenildiğini sorguluyor. İktidarı; iyi yaptınız ama sonunu getiremediniz, masaya yeniden oturulsun, yanlışları birlikte düzeltelim diye sıkıştırmak yerine, çözüm siyasetinin sorumlularından PKK ile işbirliği yaptıkları için hesap sorulmasını istiyor.
Uyanalım! Bu ülkeyi ve milleti Türk ve Kürt halkları değil, vatanın-milletin bölünmez bütünlüğünü savunur görünenlerin kendi iktidarları uğruna sürdürdükleri savaş bölüyor.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları

















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024