Vahap COŞKUN
Rauf Orbay’ın siyasî hâtıralarından çıkardığımız derslere devam edelim. Önceki yazıda ilk dersten söz etmiştim. İkinci ders ise, iktidarın kısmî bir krizi kendisi için genel bir fırsata dönüştürme ve yerel bir hadiseyi bütün muhalefeti susturmak için kullanma maharetine dairdir. Orbay ve arkadaşlarının Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra başına gelenler de bunu teyit eder.
Halk Fırkası’ında Cumhuriyetin ilânı ile başlayan tartışma bir türlü sönmeye yüz tutmaz. İnönü ve ekibi, Orbay’ın “ancak milli hâkimiyete dayayan bir idareye cumhuriyet denebileceği” yönündeki görüşlerini “Cumhuriyet karşıtlığı” olarak lanse etmeyi sürdürür. Mecliste sert müzakereler yapılır. Meselâ, şimdilerde AK Parti Sözcüsü Mahir Ünal’ın ismini sitayişle andığı Dahiliye Vekili Recep Peker, Mecliste Orbay’a kükrer:
“Ben Kütahya mebusu Recep, İstanbul mebusu Rauf Bey’den (onun Cumhuriyetçi olup olmadığından) şüphe ediyorum. Eğer böyle, Recep gibi aciz bir arkadaşını, kanaatinin yanlış olduğuna ikna etmeği kendileri için bir mesele sayarlarsa, çıksınlar kürsüden veya başka bir yerden söylesinler ki, böyle bir tereddüde mahal yoktur. Aksi takdirde Rauf Bey’in Cumhuriyete olan bağlılığından şüphem vardır ve şüphem devam edecektir.” (Cilt 2, s. 157)
Orbay kürsüye çıkar ve önce “Rauf, Cumhuriyetçi midir? Rauf, milli hâkimiyetin tecelli ettiği bir vatanın evladıdır ve Türkiyelidir” der. Ardından da İnönü, Peker ve diğerleri ile arasındaki farkı sarih bir biçimde ortaya koyar. Ona göre Meclisin vazifesi “kayıtsız şartsız milli hâkimiyet esasına dayanan bu idareyi, demokrasi denen hak idaresi esaslarını kurmaktır.” Millet, onlara bunun için vekâlet vermiştir.
“Fakat bu esaslar üzerinde ihtilaf hâsıl olan bir noktayı izhar edeceğim. Birtakım arkadaşlarımız, milletin bu hakkını Meclisten alıp, şu veya bu makama Meclisi fesh ve kanunları red hakkını vermesi düşünce ve temayülünü gösterdiler. İşte ben, buna muhalifim… İşte izhar ediyorum efendiler, gene şüphe mi edilecek tekrar ediyorum: Benim için, halkın hâkimiyetini kayıtsız şartsız kullanacağı bu Cumhuriyetten başka hükümet şekli yoktur.” (Cilt 2, s. 159)
Hükümet adına konuşan Peker yine de mutmain olmadıklarını belirtir. Tersine, Orbay’ın maksadını muğlak olarak ifade ettiğini söyler. Görünen odur ki, Orbay’ın HF’yi ikna edebilmesinin bir imkânı kalmamıştır. Yolları ayırmanın vakti gelmiştir. Orbay, on arkadaşı ile birlikte HFden istifa eder ve yeni bir fırka kurmak için kolları sıvar.
“Hürriyetperverlik (liberalizm) ve halkın hâkimiyeti (demokrasi) fırkanın esas mesleğidir”
HF, istifa eden mebusları “post kavgası peşinde koşmak” ve “samimiyetsiz olmak” ile suçlar. Yeni partinin isminde Cumhuriyet ibaresinin kullanılacağı belli olduğundan, HF bunu kaptırmamak için alelacele adının başına “Cumhuriyet”i ekler. Böylece HF, olur CHF.
17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası resmen kurulur. Bir milletin karşılaşabileceği en büyük tehlikenin, milleti egemenlik hakkından mahrum edecek bir istibdat şeklinin tesisi olduğunu düşünen ve bunu önlemek için yola çıktığını belirten TCF’nın programında dikkat çekici ifadeler vardır:
Türkiye Devleti, halkın hâkimiyetine müstenit cumhuriyettir... Hürriyetperverlik (liberalizm) ve halkın hâkimiyeti (demokrasi) fırkanın esas mesleğidir... Umumi hürriyetlere fırka şiddetle taraftardır... Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, milletten sarih vekâlet alınmadıkça tadil edilmeyecektir... Fırka, efkâr ve itikadat-ı dinîyeye hürmetkârdır... Fırka, şahsi hürriyeti her sahada mukaddes sayacaktır.
TCF’nin kurulmasıyla kıyametler kopar. CHF, elindeki her vasıta ile TCF’ye hücum eder. Mecliste muhalefetin ilk defa resmen temsil edilmesinin ertesi günü İsmet Paşa, uzun süren hastalığını gerekçe göstererek istifa eder. Onun yerine “HF’nin en mutedil ağırbaşlı bir rüknü olarak tanınan” Fethi Bey’in kabinesi gelir.
“Müfrit halkçılar”
TCF’nin siyaset sahnesine çıkmasından kısa bir süre sonra Şeyh Sait İsyanı patlak verir. Fethi Bey, isyanı bastırmak için isyanın vuku geldiği yerlerde tedbirler alınmasını yeterli görür, buna uygun davranır. Ancak “CHF'nın müfrit kısmı,” Fethi Bey’in aleyhine bir vaziyet alır. Onlara göre İstanbul’da da sıkıyönetim ilan edilmeli, muhalefetin yanında duran bütün basın organlarına kilit vurulmalı, hattâ bu vesileyle TCF de ortadan kaldırılmalıdır.
Fethi Bey bu görüşe direnir; geniş çaplı bir sıkıyönetime gerek duyulmadığını ve salt siyasi hesaplarla böyle bir adım atmayacağını söyler. “İsyan hadisesi Doğu havalisinin bir kısmına münhasır iken, siyasi bir maksatla İstanbul’da Örfi İdare ilanı muvafık olmaz. Hükümet böyle bir sorumluluğu kabul edemeyeceği gibi, kendisinden sonra gelecek kabineye de, bazı arkadaşların arzu ettikleri veçhile İstanbul’da Örfi İdare ilânını tavsiye edemez.” (Cilt 2, s. 181)
Fethi Bey’in tavrı “müfrit halkçıları” kızdırır; artık onun yüzüne karşı da kendisinin bu dâvâyı halledebilecek bir kişi olmadığı belirtilir. Üzerindeki tazyikin artması üzerine Fethi Bey TCF yönetimiyle görüşmek zorunda kalır. Kâzım Karabekir, Rauf Orbay ve Adnan Adıvar’ın katıldığı görüşmede Fethi Bey’in üzüntüsü her halinden bellidir:
“Taraftar olmadığı bir fikri ve arzuyu, mevkii icabı terviç maksadıyla tebliğe icbar edilmiş insanların vicdan huzursuzluğu içinde bulunduğu görülüyordu. Bu haliyle zaten her şeyi söylemiş olmakla beraber, bize TCF’nın programındaki ‘dîni itikatlara hürmetkârdır” maddesinin Şeyh Sait isyanını tahrik ettiği bahanesiyle fırkayı kendi elimizle dağıtmamız istendiğini tebliğe memur edilmiş olduğunu söyledi.” (Cilt 2, s. 181)
“Fırkayı kurmak elimizdeydi, kapatmak elimizde değil”
Şeyh Sait bahanesi TCF heyetini şaşırtır. Üç sebepten: Bir, Anayasada “Devletin dini, İslâm dinidir” hükmü vardır. İki, bir müddet evvel Mustafa Kemal Paşa bile Times muhabirine verdiği mülakatta, TCF’nın dine saygısını ifade etmesinin son derece doğal olduğunu belirtmiştir. Ve üç TCF’nın Doğu’da tek bir şubesi dahi bulunmamaktadır. Henüz teşkilatlanmadığı bir yerde fırka, bir isyanı nasıl tahrik etmiş olabilir?
Ezcümle, öne sürülen bahanenin elle tutulur bir tarafı yoktur. Fethi Bey’in teklifi, Karabekir tarafından reddedilir:
“Teklifinizi kabul etmemekte mazuruz. Çünkü fırkamızı kanuni şartlara tamamiyle riayet ederek kurduk. Bu bizim elimizde olan bir şeydi. Lâkin bunu feshetmek bizim elimizde olan bir şey değildir. Hükümet olarak bütün kuvvet ve kudret sizdedir. Fırkamızı ortadan kaldırmak istiyorsanız, bunu yapmak elinizdedir.” (Cilt 2, s. 182)
Fethi Bey, TCF heyetinin hakkını teslim eder. Bir zamanlar memleketin bağımsızlığı ve huzuru için büyük bir feragatle birlikte mesai verdikleri arkadaşlarıyla böyle bir konuşma yapmak zorunda kaldığından dolayı büyük bir üzüntü içinde olduğunu söyler. Kendisinin şiddet taraftarı olmadığını, ancak üzerindeki yoğun baskıya direnemeyerek azınlıkta kaldığını itiraf eder.
Fethi Bey, kabinesinde gerçekten de azınlıktadır. Bilhassa Peker’in ona karşı muhalefeti şedittir. Kabine sallantıdadır. Görüş farklılıkarını bir çözüme kavuşturmak için yapılan bir toplantıya, parti başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal de davet edilir. Mustafa Kemal’in Peker’e yakın durması üzerine Fethi Bey hakkındaki itimadın sarsıldığından bahisle istifa eder.
“Kalp zayıflığı”
Fethi Bey’in istifasından sonra işbaşına yine İsmet Paşa gelir. Paşa, görevi devralır almaz hükümeti sınırsız ve denetimsiz bir güce eriştirecek olan Takrir-i Sükûn Kanunu’nu Meclis’e sevk eder. Rauf Bey, hükümetin gayesinin isyanın üstesinden gelmekten ziyade mutlak bir baskı rejimi kurmak olduğu düşüncesiyle itirazını dillendirir:
“Cumhuriyet idaremizin bu isyan yüzünden yıkılacağını zannetmek bir kalp zayıflığından ibarettir. Efendiler, bu isyana mecnunlardan başka kimse iştirak edemez. Bu mesele etrafında ne kadar vakur ve dikkatli bulunursak o kadar fayda vardır. Sükûn ve huzuru temin edeceğiz diye, böyle şiddet kanunlarıyla büsbütün ihlâl etmeyelim.” (Cilt 2, s. 193)
Fakat bu itirazlar kâr etmez; üç maddelik Takrir-i Sükûn Kanunu kabul edilir. Kanun yürürlüğe girdiği gibi derhal İstiklâl Mahkemeleri kurulur, bazı gazeteler ve dergiler -- hattâ kanunun yayınlanmasından evvelki yazılarından dolayı -- kapanmaya ve gazeteciler tutuklanmaya başlar. Nihayetinde sıra asıl gayeye gelir ve “irticai faaliyetlere destek olduğu” gerekçesiyle TCF, kanunun 1. maddesine dayanılarak kapatılır.
“Sükûnu takrir değil, sükûnu ihlâl kanunu”
Orbay’a göre, Takrir-i Sükûn Kanunu, gerçekte “sükûnu takrir eden” [huzuru, sükûneti yerleştiren] değil “sükûnu ihlâl eden” bir yapıya sahiptir. Kanun sayesinde hudutsuz bir iktidara malik olan icra heyeti, bu iktidarı bir taraftan kendilerine muhalif gördükleri her odağın üstüne çökmek, diğer taraftan da kişisel heves, ihtiras ve intikam duygularını tatmin etmek için kullanmışlardır. İstiklâl Mahkemeleri de bunun suç ortağıdır. (Cilt 2, s. 221)
Şeyh Sait İsyanı’nı muhalefeti tümüyle ezmek için bir fırsata dönüştüren hükümet, bütün hakların üzerinden silindir gibi geçmiş ve kanun adı altında kanunsuzluğu egemen kılmıştır. Orbay, ortaya çıkan manzarayı tarif ederken “masumların eşkıyanın kucağına atılması, hürriyetlerin çalınması ve vicdanların boğulması” gibi ifadelere başvurur.
Ne var ki kâbus henüz bitmiş değildir. Halkın teveccühüne mazhar olan partilerini yitirmek kâbusun bir perdesidir sadece. Daha kaderde, Orbay’ın “hayatta en nefret ettiğim şey” diye nitelediği bir suçla, yani suikastle suçlanması vardır.
Yazarlar
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.09.2025
27.08.2025
23.08.2025
19.08.2025
14.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
22.07.2025
15.07.2025
11.07.2025