Halil BERKTAY

Uçurumun kıyısında
6.10.2012
3941

 Aklıma geleni yazsaydım keşke. Pişmanım.

AKP kongresinden sonra, bu işin içinde bir iş mi var diye düşünmüştüm. Reform vaadinde bulunmayı sürdüren bir kitapçıkla başbakanın konuşmasının bu kadar farklı olması; keza, AB vizyonundan zerrece söz etmeyip, varsa yoksa Türk-İslâm vurgusu yapması...

Acaba kalıcı ve yapısal bir dönüşümün mü ifadesi; tersine, “çok yakında” başka bir şeyler olacağının mı habercisiydi ? Suriye (ve tabii Suriye üzerinden PKK) ile feci bir kapışmaya geldik dayandık; büyük bir hazırlığı yapıldı ve tamamlandı da, ondan mı Erdoğan, İslâm dünyasına (ve MHP’ye) cihadımsı mesajlar  vermek derdinde ve dolayısıyla Kürtler hakkında da bu kadar sert, çözümsüz, yeni  “Oslo görüşmeleri” olasılığına ilişkin en ufak bir olumlu sinyal vermeksizin konuşuyor ?

Demeye kalmadı; hep kendi gündemimi izleme ve üç dört makalelik mini-diziler yazma takıntım yüzünden, kaçırdım kehanet fırsatını. Akçakale’ye nereden geldiği pek belli olmayan bir havan mermisi düştü ve beş kişi öldü. Türk topçusu derhal karşı ateş açtı ve anlaşılan Perşembe boyunca sürdürdü. Ardından, Şam daha hık mık kaza lâfları eder ve başsağlığı dilerken, 70’lerin MC koalisyonlarını andıran bir AKP–MHP ittifakı şimşek hızıyla kuruldu ve bir zamanlar Irak tezkeresinin geçmemesini telâfi edercesine, Suriye tezkeresinin ilk turda, 320 oyla Meclisten çıkması sağlandı. Böylece hükümet uçak düşürülmesi sırasında elde edemediği olağanüstü sınırdışı operasyon yetkilerine bir havan atışıyla kavuştu.

Bana da 20. yüzyıl tarihindeki bir dizi provokasyona dair, Nâzım’ın Galip Ustası gibi “tuhaf şeyler düşünmek” kaldı. Önce “Mukden Vak’ası”na gitti aklım. 18 Eylül 1931’de (şimdi Şenyang adını taşıyan) Mukden’de, Japonya’ya ait bir demiryolu hattının yakınlarında azıcık dinamit patlatılmış; raylar hiç zarar görmediği ve sadece birkaç dakika sonra trenler sağ salim geçebildiği halde, Japon ordusu olaydan Çin milliyetçilerini sorumlu tutarak Kuzey Çin’i (Mançurya’yı) işgale koyulmuştu. Dinamiti yerleştirenin bir Japon teğmeni (Kawamoto Suemori) olduğu kısa zamanda anlaşılacak; Japonya’nın uğradığı diplomatik tecrit 1933’te Milletler Cemiyeti’nden çekilmesine varacaktı.

Faşist İtalya’nın da benzer bir “işi” vardı aynı yıllarda. Önce, 1930’da Ogaden’deki bir vahada Habeşistan sınırını ihlâl eden bir karakol kurmuşlar; sonra Aralık 34’te burada “Wal Wal Vak’ası”nı yaratıp, kendileri 2 kayıp verirken 150 Habeş askerini katletmelerine karşın inanılmaz bir patırtı koparmışlar ve hep Wal Wal bahanesiyle, bir yıl sonra zehirli gaz dahi kullanacakları Habeşistan saldırısını başlatmışlardı.

17 yaşımdaydım; daha yeni Amerika’ya varmış ve üniversiteye başlamak üzereydim. 2 Ağustos 1964’te Kuzey Vietnam açıklarındaki Tonkin Körfezi’nde, Maddox destroyeriyle VDC hücumbotları arasında kısa süreli bir çatışma oldu. İlk ateş açanın o sırada iddia ve yemin billah edildiği gibi Vietnam savaş gemileri değil Maddox olduğu, yıllar sonra açıklanan gizli ABD belgeleriyle doğrulandı. 4 Ağustos’ta bu sefer ikinci bir çatışma meydana geldiği öne sürüldü. Gene kıyamet koptu ve yıllar sonra, bunun tümüyle gerçek dışı olduğu ortaya çıktı. Gelgelelim, 2-4 Ağustos “Tonkin Körfezi Vak’ası”ndan sonra Kongre, Başkan Lyndon Johnson’a, “komünist saldırı” tehdidiyle karşı karşıya bulunan herhangi bir Güneydoğu Asya ülkesinin yardımına koşma yetkisi tanıdı. Bu da, ABD’nin Vietnam’a müdahalesinin temelini oluşturdu. Zamanla Güney Vietnam’daki ABD ordusu 750,000’i buldu; Kuzey Vietnam on yıl süreyle bombalandı; savaş tarifsiz acılar içinde 1975-76’ya kadar sürdü ve ABD’nin vazgeçip çekilmesi, ardından Güney Vietnam rejiminin yenilgisiyle noktalandı.

Şimdi bizler ve çocuklarımız, torunlarımız da ileride “Akçakale Vak’ası”ndan söz etmeyiz; o havan mermisini aslında falancalar atmıştı demeyiz; halen davulları çalınmakta olan savaşın yol açacağı yıkım o kadar korkunç olmaz ve o kadar uzun sürmez umarım.

Kimse bana yapmış olamaz“lar” demesin; “Balyoz”cular yapar ve kendi halkına kıymayı göze alır da onlar yapamaz ve göze alamazlar mı ? Bilfiil planlamamış ve emretmemişlerse dahi, ne kadar işlerine geldiği çok açık.

Aynı derecede açık olan bir başka şey var : şimdi bütün dünyanın Türkiye’ye itidal tavsiye ediyor olmasına karşın, hazırlanan saldırı gene de gerçekleşirse, sırf veya öncelikle Suriye’yi değil, en azından bir (belki ağırlıklı) boyutuyla Kandil’i ve/ya Suriye’deki Kürt bölgesini (de) hedef alacağı.

O zaman neler olabileceğini düşünmek dahi istemiyorum şu anda. Sadece bizi buraya, uçurumun kıyısına getiren yolu lânetliyorum içimden. Her iki tarafın maksimalizmini. Daha 2010 sonbaharından itibaren savaşa kararı verip hazırlanan, “sol” kamuoyunu ise seçim kampanyasında uyutup aldatan, seçimlerden sonra Meclisi boykot için bahane arayan ve aratan PKK’yı. Buna uyan BDP’yi. Onların her adımını kendi tırmanışlarına gerekçe yapan AKP’yi. Karşılıklı boyölçüşmeci böbürlenme ve çalımlarını. Barış barış diyen ama tek bir barış politikası üretmeyen kafasızları. 

Ne demişler ? Cehenneme giden yol iyi niyetlerle döşelidir. Yuvarlanıyoruz adım adım.

Alın savaşınızı. Görün hayrını.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar