Halil BERKTAY
“Koyulaşan gece” Baudelaire’i Balkon’unda sarar ve içine alır (La nuit s’épaississait ainsi qu’un cloison; Cahit Sıtkı anlamı vezne ve mısra uzunluğuna feda etmiş âşıkların arasına değil, ikisinin de etrafına bir duvar, bir koza örüyor; Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece yerine Etrafımızda kalınlaşan bir duvardı gece demesi doğru olurdu). Lorca’nın Somnambule Ballad’ında da mahrem bir meydan vardır. Cabra geçitlerinden yaralı gelen genç kaçakçı ile sığınmak istediği evin sahibi (ve delikanlının sevgilisinin babası), terasa çıkıp genç kızın sarnıçta yüzen cesedine yukarıdan bakar. “Sarhoş jandarmalar kapıyı yumruklar”ken “gece, küçük bir meydan kadar mahrem” oluverir (La noche se puso intima / como una pequena plaza).
Birikim, derinlik, çok boyutluluk
Bu içe kapanma, bu mahremiyet daha çok seyahatte başıma geliyor. İstanbul’la, günlük hayatla, mekâna demir atmış rutinlerle sınırlı bir gerçeklikten kopuyor; ayrı, kuytu bir yoğunlukta, çoğu zaman düşünmediğim düşüncelerin akışına kapılıyorum. Sonra uçuş (fiziksel ve mecazî anlamda) bitiyor, büyü bozuluyor ve toprağa dönüyorum. O birkaç saatin kesafetini tel tel ayıklamaksa günler sürüyor.
Charles Rosen ölmüş, hem de tâ 9 Aralık’ta; ben ancak 25 Ocak’ta, Münih yolunda, yerden on kilometre yukarıda, okumayı geciktirdiğim bir dergideki küçük ilândan, sarsılarak öğreniyorum. Ah. Keşke tanısam dediğim biri daha gitti bu dünyadan. Yan sıradakiler biraz tuhaf bakıyor sanki. Altımızda bulutlar bembeyaz uzanıyor.
Kimdi Charles Rosen? Tarifi çok zor. Birinci sınıf bir konser piyanistiydi; hem müzisyen hem müzik eleştirmeniydi; üstelik, müzik dışı alanlarda da derin düşünen bir kültür ve sanat tarihçisiydi. Öyle bir birikimi vardı ki... Piyanoya üç-dört yaşlarında başlamış; 17’sinde Princeton Üniversitesi’ne girip Fransız Dili ve Edebiyatı okurken matematik ve felsefe dersleri de almış; 1947’de lisansını alınca özel bir bursla dâvet edildiği Fransız Edebiyatı doktorasını da 1951’de tamamlamış; aynı yıl ilk profesyonel resitalini de vermiş ve ilk plaklarını doldurmuş; ama işe bakın ki bütün bu süreçte hiç formel müzikoloji öğretimi almamış; herhangi bir müzik diploması edinmeyi “fazla kolay olur” diye reddederken, müzik tarihi ve teorisi hakkında bildiği hemen her şeyi kendi kendine öğrenmişti.
Bundan sonra da hayatını bu kulvarlarda götürdü; çaldı, ders verdi, düşündü ve yazdı. İlk defa 1960’ta, doldurduğu bir Chopin plağının arka kapak tanıtımına kızdığı için, artık kendi kaleme almaya başladığı bu kapak notları, bir yazar olarak yeteneğinin farkedilmesine yol açtı. Ne verirseniz yayınlarız teklifleri geldi. Bu patika da zamanla, 1971’deki baş yapıtı The Classical Style’a (Klasik Üslûp), sonra The Romantic Generation’a (1995; Romantik Kuşak), beş yıl önce yarısını Boston’daki bir kitapçıda ayaküstü okuduğum ve kızıma alıp getirdiğim The Piano Notes’a (Piyano Not/aları, 2002), bunlar da dahil on beş kitap ile yüzlerce makale, deneme, ders ve konferansa uzandı.
Sanatçının kendini stil ve biçim sayesinde özgürleştirmesi
En son Freedom and the Arts’ı (Sanatlar ve Özgürlük), henüz kanserle boğuştuğu 2012 yılında Harvard University Press’ten çıkmıştı. Bu kitaptaki Freedom and Art (Özgürlük ve Sanat) denemesini, 42 yıl boyunca sürekli katkıda bulunduğu The New York Review’da okumuştum (10 Mayıs). Rosen, herhangi bir sanat eserinin “anlam”ının neden çok karmaşık olduğunu anlatıyordu. 1960’ların ilk yarısında Marksizmin “esastan” konuşulamadığı bir dönem vardı. Marksist sanat teorisi daha tehlikesizdi; genç kuşağın sosyalizmi arayışında bir olanaktı. Bizler “öz” ve “biçim” konularını çok sık tartışırdık; hattâ öyle ki, Şahin Alpay bir gün sokakta “azizim ben bu Marksizm ve sanat işini artık bırakıyorum” deyivermişti. Haklıydı da, çünkü dipsiz kuyuydu; habire yaptığımız, (Marksizmin çok öncesinden, tâ Erasmus’tan geldiğini bilmeksizin) “öz”ün esas ve “biçim”in tâli olduğu, “biçim”in “öz”e veya “içeriğe” hizmet etmesi gerektiğini tekrarlamaktan ibaretti. Murat Belge’nin, sanırım bir ara Cumhuriyet’teki kültür sayfalarında altını çizeceği gibi, sanat eserinin alt tarafı “güzel bir form” olduğu basit gerçeğiyle başlamaktan çok uzaktık.
Rosen’ın sayısız örnekle desteklediği tez ise, geride bıraktığım ama unutmadığım bu şematizme tersti:Stilin konudan özerkliği önemlidir. Hattâ stil özü, içeriği belirleyebilir. Bu da iyi bir şeydir çünkü sanatçının önünde yeni özgürlük olanakları açar. Sanatın zenginliği, büyük ölçüde, açık ve belirtik olmayan anlamların zenginliği ve içiçeliğinin mesajı belirsiz kılmasından kaynaklanır. Müzikte bu, büsbütün önemlidir. Edebiyattan çok daha fazla müziğin anlamı, “ne dediği”ne değil “ne olduğu”na bağlıdır. Sanatın ve sanatçının bu içsel özgürlüğü, (dışa, iktidara karşı dahil) başka her tür özgürlüğünün de başlangıcıdır.
Evet, Rosen ölmüş. Dünyada böyle hayatlar da var, küçük taşramızda farkına varmadığımız.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- PKK ve Türk solcuları (3) Silâh, savaş, “Önderlik
10.03.2025 - Yarısı biten sürecin kalan yarısına dair
8.03.2025 - PKK ve Türk solcuları (2) “Adam öldürmeyi oyun mu sandın?”
8.03.2025 - PKK ve Türk solcuları (1) Silâh ve şiddet fetişizmiyle dolu otuz yıl
6.03.2025 - Trump’ın, yeni tip Hitler ve bilinçsiz Leninist olarak portresi
10.02.2025 - Bir demokrasi ve mücadele alanı olarak “ahlâklı denetim”
29.01.2025 - Eksik ve kaygılı bir devrimperestlik: Amerikan Devrimi
25.01.2025 - Marksizmden önce devrim, terör, diktatörlük
16.01.2025 - “Bir günde giriverdik demektir Şamı Şerif şehrine”
24.12.2024 - Kültür Bakanına birkaç soru
20.11.2024
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENVe casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMuhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTGöbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
































KEMAL ARKIŞ
dindar ve kindar bir nesil yetiştirme amacı ile yola çıkan zihniyetin TÜRKİYE yi normalleştirebileceğine ihtimal verebiliyor musunuz?