Halil BERKTAY
[2 Nisan 2017] Taş gibi bir gerçek duruyor karşımızda. Hazmı zor bir gerçek. Türkiye tarihsel Faşizmi ve tarihsel Nazizmi yaşamadı. Doğru. Ama bu, işin sadece bir yönü. Madalyonun diğer yüzünde, 1930’ların Tek Parti yönetiminin pekâlâ ciddî faşizan boyutları vardı. Hem de bugünkü Almanya ve Hollanda’dan çok fazla, mukayese edilemeyecek kadar fazla faşizan boyutlar taşıyordu.
Her şeyden önce, adı üstünde, bir Tek Parti yönetimiydi. Bal gibi diktatörlüktü (*). Seçimler göstermelikti; Sovyetler Birliği ve sonraki komünist rejimlerde partili adayların yüzde 99’la “seçilmesi”nden farksızdı. Korporatizm parti (CHP) ve devlet teşkilâtlarının kaynaştırılmasına kadar uzanıyordu. Temel hak ve özgürlükler sayısız yasakla kuşatılmıştı. Basın çok sıkı denetim altındaydı; sinema sansüre tâbiydi; demokrasi talep etmek, böyle bir temenniyi dile getirmek (1945’e kadar) olanaksızdı. Almanya ve İtalya sadece Recep Peker için değil, (belki Atatürk dışında) pek çok CHP ileri geleni için de hayranlık duyulan, taklit edilecek bir modeldi. Rejim sürekli olarak bu örneklerden besleniyor; Faşizmin ve Nazizmin hepsi değilse de bazı kavramlarını kendi vokabülerine katıyordu. Ortalıkta bunca güçlü lider kültü varken, Mustafa Kemal (ki daha Atatürk bile değildi), yaşarken heykeli dikilen ilk devlet adamı olmuştu. 1938’de öldüğünde Meclis tarafından kendisine Ebedî Şef ünvanı verilecek, aynı anda halefi İnönü’ye de Millî Şef sıfatı yakıştırılacaktı. 11 Kasım 1942’de çıkarılan Varlık Vergisi, pek az maskelenmiş bir tarzda gayrimüslim zenginleri hedef alan ırkçı bir yasaydı. Ödeyemeyenlerin borçları karşılığında zorla çalışmaya gönderildiği Aşkale de enikonu bir toplama kampıydı. Bütün bir “kamp sistemi” değildi. Ama kâh Nazizmden, kâh Stalinizmden esinlenerek kurulmuştu.
Bütün bunlarla birlikte, bir tarihçi olarak gene de Tek Parti yönetimi ve dönemine toptan Faşizm veya Nazizm diyemem. Tutmayan birçok yanı da vardı. Kemalizm ve Kemalistler pleb değil patriçiydi, popülist değil elitistti; “halk için, halka rağmen”ciydi; partinin sağa sola saldırtılan kalabalık ve daimi bir paramiliter kanadı yoktu; (Erik Jan Zürcher’in Turkey: A Modern History’sinin bir yerinde isabetle kaydettiği gibi) liderler açık hava mitinglerinde saatler boyunca muazzam kalabalıkları kendinden geçirecek çılgın konuşmalar yapmak yerine, küçük kapalı salon toplantılarında kendi emsallerine seslenmeyi ve seçkinler arasında konsensüs sağlamayı yeğliyordu.
Mustafa Kemal ampirist-realist, ampirist-materyalist bir felsefî yapıya sahipti. Hayattayken “izm”leştirilmeyi kabul etmemişti. Diktatörlük “tammüden diktatörlük” veya “teorili bir diktatörlük” değildi. Başka bir deyişle, diktatörlüğün pragmatizm dışında (yani halkın henüz demokrasiye hazır olmadığı, inkılâpların ise yukarıdan aşağı empoze edilmesi gerektiği gibi argümanlar dışında), daha özel bir teorisi ve uzun vâdeli bir raison d’être’i, varlık nedeni yoktu. Demokrasiyi toptan kötüleyip reddetmiyor; “ileride” ulaşılacak hedef sayıyordu. Önemsiz deyip geçmeyelim; aslında bunlar önemli farklardı. Nitekim, gene bu hususla bağlantılı olarak,herşey keyfî de değildi. Paradoksal gelecek ama, demokrasi olmasa da belirli bir hukuk devleti çerçevesi son tahlilde mevcuttu. Ne kadar kendileri oluşturmuş olurlarsa olsunlar, Atatürk de, İnönü de esas itibariyle bu çerçeveye riayet ediyordu. Meşruiyetçi politikacılardı. Devletçi kalkınmacılıkları, “benden sonra tufan” mantığıyla kısa vâdeli bir savaş örgütü değil, uzun vâdeli bir devlet inşası, kalıcı bir kurumlaşma arayışı içinde olmaları anlamına geliyordu.
Irkçılık var mıydı? Vardı tabii. Ama burada da biraz dikkatli olalım. Türk milliyetçiliğinin etnik-ırkçı olmayan (Ne mutlu Türküm diyene) ve etnik-ırkçı, hattâ kafatasçı olan (Türk Tarih Tezi, Güneş-Dil Teorisi) varyantları yanyana barınıyor; resmî anlayışlar ikisi arasında gelip gidebiliyordu. Atatürkçülüğün bir üstün ırk ve dünya hâkimiyeti projesi yoktu (ve reel durum itibariyle olamazdı); sadece lâfta ve Türk Tarih Tezinin geçmişe dönük muhayyel fetihleriyle (Sümerlerin, Etrüsklerin, Akaların, Amerika kızılderililerinin, Buda’nın veya Konfüçyüs’ün vb Türkleştirilmesiyle) sınırlı kalıyordu. Güncel hayatta, Türk ırkçılığının gazabı daha çok gayrimüslimlere (Rumlara, Ermenilere, Yahudilere) ve Kürtlere yönelikti (Şeyh Sait ve Dersim; 1930’ların Trakya Olayları; bir kere daha varlık Vergisi ve “Vatandaş Türkçe konuş!” kampanyaları).
Dış politikada da rejim, Mihver devletlerine angaje değildi. Türkiye 1930’larda Üçüncü Reich’ın gölgesinde ve nüfuz alanında sayılamaz. Partide, orduda ve kamuoyunda (Yunus Nadi’nin ve Cumhuriyet gazetesinin borazanlığını yaptığı) güçlü bir Alman-Nazi hayranlığı vardı gerçi. Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş gibi Turancılar, Alman ordularıyla birleşip Sovyet Rusya’nın “esir Türk”lerini kurtarma peşindeydi. Ama devlet esas olarak kendi varlığı ve (çeşitli anlamlarda) göreli özerkliğini korumaya; Balkanlara dayanan Nazi ordularının işgaline uğramamakla birlikte Batı demokrasilerinden de kopmamaya özen gösteriyordu. Nitekim (1942-43 kışının) Stalingrad dönüm noktasından sonra Müttefiklerin yükselişine hızla adapte olacak; (1944)’te Turancıları Sansaryan Han’ın “tabutluk”larına kapatırken kendisi (1945’te) soluğu San Francisco konferansında alacaktı.
Sonuçta, evet, yarım bıraktığım o cümle çok yanlış değil galiba. Faşizm ve Nazizmden güçlü esinti ve serpintiler 1930’larda bu memlekete de ulaştı. Lâkin temelde Türkiye halkının gerçek ve kapsamlı bir Faşizm deneyimi olmadı. Dört dörtlük bir Faşist diktatörlüğü yaşamadı. Faşist bir kitle hareketinin çizmeleri altında inlemedi; Wehrmacht’ın işgaline uğramadı; Gestapo’yla, SA ve SS’lerle, Einsatzgruppen denen özel ölüm mangalarıyla tanışmadı. Toplama ve ölüm kamplarına tıkılmadı. Gaz odalarına yollanmadı. Ama...
Ama Avrupa hepsini gördü, yaşadı, çekti bunların. Almanya yaşadı. Hollanda yaşadı. Küçülen bir dünyada muhtaç ve mecbur olduğumuz empati uğruna, tam olarak neler yaşadığını, biraz daha ayrıntılı anlatacağım.
NOTLAR
(*) Bundan birkaç hafta önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Nazizm konuşmalarıyla aşağı yukarı aynı sıralarda, Başbakan Binali Yıldırım’ın da diktatörlükle ilgili bir konuşmasına tanık oldum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı diktatörlük suçlamalarına karşı savunurken, (mealen) “hiç halkın seçtiği ve sevdiği bir lider olur mu” diyordu. Cumhurbaşkanını savunma duruşu başka; bu açıklama ve savunma tarzı başka. İkincisi yanlış, külliyen yanlış. Ve çok yaygın, çok popüler bir yanılgı. Yeri gelmişken hatırlatayım ki yıllardır Kemalistler de Tek Parti rejiminin pekâlâ diktatörlük demek olduğuna, Atatürk’ün arkasına saklanıp aynı gerekçeyi ileri sürerek karşı çıkıyorlar: (mealen) “Halk Atatürk’ü bu kadar seviyordu; hiç böylesine sevilen bir lider diktatör olur mu?” Pekâlâ olur. Sanıyorlar ki diktatör/lük, bütün halkın nefret ettiği ve sadece polis-ordu gücüyle ayakta durabilen bir kişi veya kurumdur. Hiç de öyle değil. İşin özü sevilip sevilmemek değil, bir yetki ve iktidar konsantrasyonu sorunudur. Dolayısıyla tarihteki pek çok diktatörlük bu sevilmeme/seçilmeme kalıbına uymaz. Bazı Latin Amerika cuntaları öyledir belki (örneğin Şili’de General Pinochet), ya da Yunanistan’daki “albaylar rejimi” (1967-1974), ya da CIA ile işbirliği içinde Musaddık’ı devirip yerine başbakanlığa oturarak İran şahı ve rejimini kurtaran General Fazlullah Zahidi (1953-55). Bilemiyorum. Ama büyük çoğunluğu tersine, zamanlarında gayet de popüler olagelmiştir diktatörlerin. Çok uzaklara gitmeye ne gerek var; 12 Eylül 1980 darbesi ve rejiminin lideri Kenan Evren, hem de askerî müdahaleyle geldiği halde, hayli popüler bir diktatör tipinin burnumuzun dibindeki örneğidir. Uç noktada, eğer halk tarafından sevilip sevilmeme, desteklenip desteklenmeme ciddiye alınır bir argüman olsaydı... Hitler ve Stalin’i de dikttatör saymamamız gerekirdi. Çünkü, biz inanmakta zorlanabiliriz ama, çok da seviliyorlardı ve etraflarında muazzam hayranlık hâleleri, kişiye tapma hâleleri oluşmuştu. Richard Overy’ye kulak verelim (The Dictators, 2004, s. xxxiv-xxxv): “Yöneten ile yönetilen arasındaki ilişki karmaşık ve çok boyutluydu; sırf terör ve boyun eğmeden ibaret değildi. Bugün artık hiç kuşku yok ki her iki diktatörlük, yönettiği halkın çoğunluğunun desteği ve işbirliğini kazanmış olması sayesinde ayakta durabiliyordu; varlıklarının biricik nedeni yarattıkları korku değildi. Her ikisi, kendi meşruiyetinde dair güçlü inancını, nüfusun büyük bölümüne teşmil edebilmişti...”
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024