Halil BERKTAY
[10 Mayıs 2017] Millî Eğitim Bakanlığının Talim ve Terbiye Kurulu, bu yılın başlarında kamuoyuna sunduğu yeni müfredat taslakları arasındaki “TC İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” dersini (daha doğrusu, bu derse ilişkin taslak müfredatı) geri çekmiş. Çok sevindim. Bu dersin gerek orta, gerekse yüksek öğrenimden toptan kalkması yolunda bir adım olmasını dilerim. Bu görüşümü o günlerde iki ayrı ortamda dile getirdim. Önce, TBMM’nin 15 Temmuz girişimi sonrasında kurulan Darbe Araştırma Komisyonu’nun 11 Aralık 2016 Pazar günü İstanbul’da düzenlediği bir tartışma toplantısında, hali vakti yerinde laik orta sınıflarda görülen (devrimci-darbeci) “devirmecilik” hastalığının ideolojik izlerini sürerken, söz konusu resmî ideoloji derslerine de değindim.
Galiba o sırada yeni müfredat taslakları yoktu bile. Ardından taslaklar çıktı, konuşulmaya başladı ve SETA 17 Şubat 2017’de Ankara’da “Yeni Türkiye İçin Nasıl Bir Müfredat?” başlıklı bir panel düzenledi. Talim-Terbiye Kurulu Başkanı Alparslan Durmuş’un, SETA uzmanlarından İpek Coşkun’un, ODTÜ Eğitim Fakültesi Fizik Öğretmenliği Bölümü’nden Ali Eryılmaz’ın yanı sıra ben de katıldım. Söylediklerim basına da yansıdı. Serbestiyet’te Hidayet Tuksal değindi. Şimdi, bu son gelişme vesile oldu. Aşağıda, “Atatürkçülük” derslerinin son paragrafında yer aldığı o konuşmanın bant çözümünü sadece küçük düzeltmelerle sunuyorum.
* * *
[Ankara, 17 Şubat 2017] Benim önüme bu panel için, bir, liselerin esas Tarih sekansı, yani 9-10-11. sınıf Tarih derslerinin taslağı geldi. İki, Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersinin taslağı geldi. Üç, Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersinin programı geldi. Ve dört, 4-5-6-7.sınıfların Sosyal Bilgiler programı geldi. Sonuncusunu okuyamadım. Diğer dördü üzerinde konuşacağım.
Genel olarak sosyal bilgiler ve bilimler, özel olarak tarih, doğa bilimlerinden, fizikten, matematikten, sübjektivite ve ideoloji payının daha fazla olmasıyla bir farklılık gösteriyor. Ve tarih veya sosyal bilgiler alanında böyle yeni müfredat taslakları tasarlandığında, kamuoyunda öncelikle bu açıdan, doğru dürüst okumadan, incelemeden bir patırtı kopuyor; “zaten ne beklerdiniz” gibi çeşitli iddialar dolaşıyor. Geçtiğimiz haftalarda bu titreşimleri yaşadık. Şimdi 9-10-11 Tarih ve (seçmeli) Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi için ayrı, İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük için ayrı konuşacağım. İlk ikisini bir tarihçi olarak haliyle daha çok ciddiye alıyorum; ikincisini ise hiç ciddiye almıyorum. Daha sonra neden ciddiye almadığımı, toptan kaldırılması gerektiğini söyleyeceğim.
Ama ilk iki ders konusunda, yani 9-10-11 Tarih ve Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersleri söz konusu olduğunda, benim ideo-politik denebilecek bir itirazım yok. Şartlanmışlıkları içinde “AK Parti iktidarı bir müfredat yaparsa mutlaka bunun içine İslâmcılık ve/ya aşırı Osmanlıcılık sıkıştırırlar; gericidirler zaten; şunu yaparlar, bunu yaparlar” denebilir. Diyenler var. Dikkatle okudum, ben öyle bir şey görmedim. Benim itirazlarım, tarihçiler ve tarih öğretmenleri arasında, profesyoneller arasında olabilecek ölçüde itirazlar. Faraza anlatım tarzına ve öğrenim kazanımlarına ilişkin; bunların sekanslandırılmasına ilişkin; neyin önce, neyin sonra ve ne kadar anlatılabileceğine ya da neyin anlatılamayacağına ilişkin, diyelim ki pedagojik ve teknik itiraz ya da tartışmalar. Yoksa benim itiraz edebileceğim türden herhangi bir ciddi ideolojik ve/ya politik dezenformasyon görmüyorum. Bunu net olarak söylemek isterim.
Ben bir tarihçi ve tarih öğretmeni olarak (ki bilen biliyor, 8-9 yıldır bir lisede de dışarıdan yardımcı öğretmenlik ve tarih ve sosyal bilgiler programı danışmanlığı yapıyorum)... Ben bu programı girer uygularım. Zaten anlatmakta olduklarımı biraz eğip büküp (içeriğini değiştirmek veya saptırmak anlamında değil) adapte olurum. Üç aşağı beş yukarı, bu program içinde kendimi buluyorum. Bu, programı bütün ayrıntılarında kusursuz bulduğum demek değil; ama bu iki dersin taslaklarını hazırlamış olan arkadaşlarla profesyoneller olarak bir masa etrafında otursak, aramızda ciddi ve profesyonelce bir tartışma geçer anlamına geliyor. “Hocam, 10. sınıftaki ‘Savaşanlar ve Üretenler’ konu başlığını acaba ‘Savaşanlar ve Askerler’ konu başlığının önüne alsak daha iyi olmaz mı?” Veya, “daha Osmanlı beyliğinin devletleşme süreci yeni anlatılırken, ikinci ünitede hemen yeniçeri ocağından bahsetmenin yeri ve zamanı mıdır?” Birkaç örnek zikrettim sadece. Bunlar ideolojik itirazlar değil; bunlar olayların sıralanmasıyla ilgili, doğru düşünce bağlantılarıyla ilgili sorunlar. Bunlar profesyoneller arasında hiçbir gizli gündem olmaksızın rahatlıkla yapılabilecek tartışmalar.
Şunun önemle altını çizmek istiyorum; bu, söz konusu dersleri mükemmel bulduğum anlamına da gelmiyor. Temelde, hiçbir zaman bir altın çağ olmayacak. Mükemmel bir tarihçilik ve tarih öğretimi de olmayacak. Her kuşak, tarih öğretiminde ve tarihçilikte her yeni estetik veya poetika, daha önce yakalanmayan meseleleri yakalayacak ve yeni kuşak tarihçileri daha önce sorulmayan bazı sorular soracak. Bu bir süre böyle gidecek; derken daha yeni sorular gündeme gelecek. Bu önceki kuşağın yaptıkları, sordukları sorular ve bütün bunların tarih öğretimine yansıyışı yetersiz kalacak; yeniden bir düzenleme ihtiyacı doğacak.
E. H. Carr “Tarih bugün ile geçmiş arasında sürekli bir diyalogdur” derken bundan bahsediyordu. Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersinin “küreselleşme dönemi” bölümü 15 yıl önce yazılsaydı böyle olmayacaktı. Bu, son 20 yılın süreçlerinin gündeme getirdiği bir şey. Gelişme ve ilerleme her zaman şöyle cereyan edecek: Bir statüko; sonra o statükonun eleştirisi; statükonun eleştirisinden çıkan yenilikler; sonra onların da başka bir statüko haline gelmesi… Biz hiçbir zaman kafamızdan 50 yıl,100 yıl, 150 yıl geçerli kalacak bir tarihçilik tasarlayamayız. Her statükonun eleştirisi yeni ilerlemeleri beraberinde getirecek.
Bütün bunlarla birlikte, gelelim özel olarak 9-10-11. sınıfların ana Tarih dersine. Bu dersi Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersine göre çok daha iyi hazırlanmış buldum. Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersi de fena değil, ama diğerine kıyasla daha aceleye getirilmiş ve çeşitli konu başlıklarının altı biraz abur cubur olmuş. Yani 9-10-11 Tarih dersinin ayrıntılı dizaynındaki özeni diğerinde o kadar göremediğimi söylemeliyim.
Özel olarak 9-10-11 Tarih derslerinin 19 sayfalık pedagojik girizgâhını okuduğumda, bunu çağdaş tarihçiliğin ne olduğunu bilen birilerinin yazmış olduğunu düşündüm. Ben kendi tarihçi duyarlılıklarımla orada öyle izler buldum ki, kimin yazdığını bilmiyorum ama, bu insanlar çağdaş tarihçiliğin icapları nedir biliyorlar ve çok iyi niyetli biçimde yansıtmaya çalışmışlar diye bir izlenim edindim. Hakikaten ideal bir müfredat yaratmaya çalışmışlar -- ve belki problem de burada. Kafamdan geçirdim, kimler olabilir diye. Bunların son on yıl içinde Amerika’da veya İngiltere’de doktoralarını tamamlamış olabileceklerini geçirdim aklımdan. Tam da aynı nedenle, madalyonun diğer yüzünde, işin eleştiri faslına gelirsek, tecrübeli olmadıkları -- yani, orta öğretimde ders verme tecrübesine sahip olmadıklarını düşündüm. Yer yer aklıma meşhur Nasreddin Hoca fıkrası geldi: Timur’a demiş ya, 100 sopa cezası karşısında: “Sen ya sopa yememişsin, ya sayı saymasını bilmiyorsun.”
Şimdi bunu neden söylüyorum? SETA’dan İpek Coşkun da değindi. Bizim müfredatımızın her alanda kronik bir problemi yetiştirilememesidir, yetiştirilemezliğidir. Müfredatı hazırlayanlar bir türlü kendilerini iskonto yapmaya razı edemezler. Bu yolda çeşitli denemelerin de tarihçesini bilerek söylüyorum. Kimse bazı konulardan gönüllü ve radikal bir biçimde vazgeçmeye razı olamaz. Özel olarak tarih müfredatımızı ABD veya İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya liseleriyle karşılaştırırsak, onların müfredatlarının daha kısa olduğunu; daha az konuyu daha derinlemesine incelemek üzerine kurulduğunu görürüz. Benim edindiğim izlenim şu: Bizim 9-10-11 Tarih taslağını hazırlayanlar da aslında böyle bir arzudan (kısaltma arzusundan) yola çıkmışlar. Bunun için kronolojik değil tematik bir yaklaşım olsun istemişler. Her bir yıl içinde, kronolojik değil daha tematik gitmeyi tercih etmişler. Şapkamı çıkartıyorum; çok hoş, akılda kalabilecek, çocukların ilgisini çekebilecek ünite başlıkları bulabilmişler: “Arifler ve âlimler” veya “Savaşanlar ve askerler” veya “Para ve tüccar” gibi. Bu yaklaşım fena bir yaklaşım değil. Fakat sıra her ünite başlığının altını doldurmaya; yani kazanımları yazmaya geldiğinde tekrar o kaçınılmaz Sisifos Efsanesi tırmanışı başlamış. Abartmışlar da abartmışlar ve bazı durumlarda çocuğun yaş grubunu, hangi sınıfta olduğunu, hangi üniteyi hangi sınıfta ve kaç yaşındayken işleyeceğini unutuvermişler.
Çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. 9. sınıfın başında, insanlığın genel serüveni anlatılırken Tarih diye öyle bir ünite var ki, eskiden ders kitaplarında var olan “zaman kavramı, takvim, tarih ve tarih nedir” anlatımının yerine geçiyor. Yeni ünitede öyle öğrenim kazanımları ve çocuğun edinmesi istenen öyle beceriler var ki, bırakın 9. sınıf Tarih dersinin konuları içinde bir konuyu; üniversite lisans düzeyindeki bir historiyografi dersinde dahi onları kolay kolay kazandıramayız. İngiliz üniversitelerinde “amaçlar ve yöntemler” dersleri vardır (aims and methods). Orada öngörülen amaçlardan çok daha fazlası, 9. sınıf dersinin Tarih ünitesinde söz konusu. Araştırma metodu, bir yığın somut araştırma boyunca, vaka vaka, yaparak öğrenilen bir şeydir; kuru kuruya okuyarak öğrenilemez. Çocuklar (hafızalarında kaldığı sürece) tarihçiliğin nasıl bir şey olduğunu ezberden söyler ve sonra derhal unuturlar. Bütün profesyonel hayatımı bunun üzerine riske etmeye hazırım. 9. sınıfta bu, bu şekilde yapılamaz.
Bunun yerine ben şunu öneririm: Tarihçiler ve pratikleri; ne yaptıkları, nasıl çalıştıkları. On tane örnek tarihçi alırım. Halil İnalcık, Fuat Köprülü, Marc Bloch, Fernand Braudel, Carlo Ginzburg vs… Türkiye’den ve dünyadan. Ve kısa kısa şunu sunarım: Alanı neymiş, özel araştırma konusu veya konuları nelermiş. O alan üzerinde çalışmak üzere hangi dilleri öğrenmiş. O diller üzerinden hangi vesikaları birinci kaynaklar olarak okumuş, onlardan sonuçlar çıkarmış. Ortaya ne gibi eserler koymuş, hangi temel meseleleri çözmüş… Hayali bir şey söylemiyorum. Ben 9. sınıfta böyle veriyorum, ya da verdiğimde böyle veriyordum. Ve o zaman tarihçinin belgeler üzerinde, birincil kaynaklar üzerinde çalışması gerektiğini; bunları okuyabilmek için de gerekli dilleri bilmesi gerektiğini; tarihçinin nasıl bir avadanlığı olduğunu vb pekâlâ anlıyorlar. On tane önemli tarihçinin hayatını, kariyer özetini biraz şiirleştirerek işleyin, akıllarında kalıyor.
Ben bunu yapabiliyorum; çünkü dokuz yıldır orta öğrenimde ders veriyorum ve kendim deneyip yanılarak kendi pedagojimi yarattım. Elimizdeki müfredat taslağında ise bu açıdan bir sorun olduğu kanısındayım. (1) Konuların anlatılış tarzı çok soyut. (2) Kazanımlar tıkış tıkış. Gene 9. sınıfta, Kadim Dünyada İmparatorluklar konusunda, o ünitenin başlığı altındaki 7-8 kazanımdan bir tanesi, sadece bir tanesi, öğrencinin “yağmacı - kuşatıcı - toprağa dayalı” diye tarif edilen birkaç çeşit imparatorluğun “zaman içinde yerlerini, nerelerde kurulduklarını ve ne kadar yaşadıklarını” öğrenmesini istiyor. Siz ne istediğinizin farkında mısınız? İlkçağ imparatorluklarının eksiksiz doğru zaman şeridini çıkarmaktan bahsediyorsunuz. Bırakın 9. Sınıf öğrencisini; bunu kaç akademik tarihçi çıkartabilir? Üstelik bunun yanında bir yığın başka öğrenim hedefi de var. Dolayısıyla benim önerim azaltmak. Kazanımları indirim. Bırakın, genç profesyonel tarihçi maksimalizmini. Yaş grubu idrak seviyesini daha iyi gözetin.
Başka bazı eleştiriler. Tarih son tahlilde kronolojik bir olay. Çarpıcı başlık ve temaları devreye sokmak iyi bir şey. Ama bazen kronolojiden o kadar kopulmuş ki, çok anakronistik şeylere rastlanabiliyor. Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersinin “küreselleşme çağı” bölümündeki kazanımlardan birinde, çocuğun “Ertuğrul firkateyninden beri Japonya’yla ilişkileri öğrenmesi” isteniyor. Ertuğrul firkateyni diye bir bahis yok daha önce. Hiçbir yerde geçmemiş. Değinilmemiş. 20. yüzyıl sonu veya 21. yüzyıl başlarından tâ 19. yüzyılın ikinci yarısına dönüp nasıl kuracaklar bu bağlantıyı? Küreselleşme konusunda rastgele iliştirilmiş gibi. Haydi bu da olsun diye.
Unutmayalım, bir de arka planda tarih dersinin haftada yalnız iki (rakamla: 2) saat olması var. Bizde tarih tuhaf bir konumdadır. Hem milli kimlik, aidiyet, Türklük bilinci vb bakımından çok önemli olduğu düşünülür. Hem de çaktırmadan bilgi ve bilim ölçülerinde o kadar önemli olduğu düşünülmez. O yüzden haftada iki saattir. Bu da önemsizlik göstergesi olmasının ötesinde çok temel bir kısıttır ve aşırı maksimalist tutulmuş müfredatlarla birleştiğinde, hiçbir şeyin yetiştirilememesinin temel nedenlerinden biridir. Ancak başlıkları ezbertebilirsiniz; buradki çıkmazı görmek gerekir. Bir de üstelik elimizdeki müfredat taslağı, öğretmenin konferans vermemesini öngörüyor. Lisede tarih dersleri haftada dört saat olsun ki iyi tarih öğretebilelim. Hele bu müfredat kazanımlarıyla ve öğrenciye “kendisi yaparak buldurtma” yoluna gideceksek, haftada en az altı saat gerekir.
Yer yer takdim-tehir sorunları var; değindim. Yeniçeri ocağı ve Ertuğrul fırkateyni örneklerini verdim. Osmanlı beyliğini anlatırken “Savaşanlar ve üretenler” fikrinin, bu bir tarım ve köylü toplumu olduğuna göre, çok daha başlarda verilmesi gerekir dedim. Buradan, birleştirici kavram ve temalar meselesine geçmek istiyorum. Böyle birleştirici kavramlar üzerinde anlaşmak zaman kazandırabilir ve kestirmeler sunabilir. Mesela Osmanlı devleti nedir? 10. sınıfta öğrenciye bir tanımsal egzersiz yaptırsak; desek ki, bir tarih sözlüğüne ya da ansiklopedisine bir “Osmanlı devleti” maddesi yazacaksınız. İlk paragrafta ne söylersiniz?
Benim tercihim şöyle bir şey: Bir tarım ekonomisi ve köylü toplumuydu. Bunun üzerine oturan bir hanedan devletiydi. İki ayağı vardı. Devlet teşkilatının bir kısmı nakit paraya (likiditeye) dayalı, diğer ayağı timar dağıtımına dayalıydı. Yani, kısmen paraya/maaşa kısmen timara dayalı bir devletti. Askerî teknoloji açısından, 15. yüzyıldan itibaren bir barut imparatorluğuydu, yani ateşli silahları da vardı. Bu yüzden hanedan değişimi olmaksızın 600 yıl yaşayabildi. Elimizdeki müfredat taslaklarında, birçok konuda bu tür birleştirici kavramları bulmakta zorlanıyorum. Osmanlı devleti konusunda da göremiyorum, yukarıdakine benzer kolaylaştırıcı bir özeti.
En sert söyleyeceğim şey ise şu: TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin hiç olmaması gerektiği kanısındayım. Bu bir tarih dersi değil, resmi ideoloji dersidir. Türkiye’nin kurtulmaya çalıştığı vesayet ideolojisinin dersidir. Onun yerine adam gibi, normal, herhangi bir “izm”in “ilke”lerini içermeyen bir 19. ve 20. yüzyıl Türkiye tarihi dersi olmalıdır. Nisbeten bu kadar iyi bir 9-10-11 Tarih müfredatının üzerine, Lise 4’te, yani 12. sınıfta, hem de bu kadar kötü, eskisinden bile kötü bir İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin gelecek olması kabul edilemez. Modern bir cumhuriyet ve çağdaş bir demokrasi, ne genel olarak vatandaşlarının, ne ilk-orta-yüksek öğrenimdeki çocuk ve gençlerinin herhangi bir “izm”e bağlı olmasını; ezeli ve ebedi bir Atatürkçülük projesi ve ideolojisine bağlı kalmasını isteyemez. Bu tür bir mutasavver ilkeler öbeği doğrultusunda yetiştirilmesini talep edemez. Hem çağdaş eleştiriye açık evrensel dimağlar olacak (faraza YÖK yasası öyle diyor), hem de Atatürkçülük dersi ve dolayısıyla herkesin Atatürkçü olması talebi! Bu ikisi yan yana olamaz. Palavradır. Mümkün değildir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024