Halil BERKTAY
[30-31 Ağustos 2018] Abdullah Kıran’ın Serbestiyet’teki son yazısı düşündürücü oldu (Kroisos veya bir Antik Dünya hikâyesi, 27.8.2018). Herodot’tan naklen, Solon’un Lidya kralına verdiği dersi yazmıştı. Kimse, nasıl öldüğü bilinmeden mutlu ve talihli sayılamaz. Bu, bireyler için olduğu kadar çok daha büyük tarihsel süreçler, makro projeler, rejimler, paradigmalar için de geçerli. Kalıcı yargılarda bulunmak için, işin sonunu beklemek gerekir. Bazen o bile yetmez. Çünkü sonraki nesillerin değerlendirmeleri zaman içinde değişmeye devam eder. (1930’ların başlarından itibaren Çin Komünist Partisi’nin kâh birinci, kâh ikinci adamı, 1949-76 arasında ise Mao’nun değişmez başbakanı konumundaki Co Enlay’in, 1972’de Fransız Devrimi hakkındaki kanaati sorulduğunda “henüz çok erken” dediği rivayet edilir. Gerçi daha sonra, Co’nun 1789’dan değil 1968 öğrenci gösterilerinden söz ettiği anlaşıldı, ama insanlar çok zekice buldukları bir espriye, bir galat-ı meşruya inanmayı tercih etti.)
* * *
Bari ben de bir Modern Dünya hikâyesi anlatayım aynı doğrultuda. Bir zamanlar sosyalizm vardı. Kapitalizmin alternatifi kabul edilirdi. İnsanlığın mutlu geleceğiydi. Özel mülkiyet olmayacak; piyasanın belirsizliği olmayacak; sadece hukukî değil sosyo-ekonomik anlamda da sınıflar ortadan kalkacak; her türlü ayrıcalık ve eşitsizlik silinecek; toplum üretim süreçlerini (her nasılsa) kollektif olarak planlayacaktı.
Peki, ne zaman olacaktı bütün bunlar? Henüz 1840’lardaki kafalarıyla Marx ve Engels’e göre, çok kısa vâdede. İşçi sınıfı kitleler halinde ayaklanacak, iktidarı ele geçirecek, burjuvaziyi hem devirecek hem mülksüzleştirecek, büyük banka, fabrika ve ticarethanelere el koyacak, sosyalizmi çabucak kuruverecekti.
Marx’ın kendisi, yaşadıkça, daha fazla ekonomi öğrendikçe ve toplumun karmaşıklığını tanıdıkça, biraz olsun sıyrıldı bu gençlik naifliğinden. Ama “her şeyin doğrusunu ben bilirim” ve “zaten hep biliyordum” tavrını da elden bırakmadı. 1870’lerde yazdıklarında, Alman sosyal demokratlarının Gotha ve Erfurt programlarını bu üsttencilikle yerden yere vurdu. Siz ne kadar cahilsiniz ki sosyalizmin çok uzun bir tarihsel dönemi kapsayacağını ve kendi içinde ikiye ayrıldığını (ayrılması gerektiğini) anlamıyorsunuz... demeye getirdi. Tabii ki (!) “sosyalizmin birinci aşaması”nda kapitalizmin birçok özelliği hâlâ varlığını koruyacaktı. Madalyonun bir yüzünde, insanlık henüz herkesin sosyal fonlardan “ihtiyacına göre” alabileceği “bolluk toplumu”ndan çok uzaktı. Madalyonun diğer yüzünde, toplumsal mülkiyeti işçilerin hepsi birden, aynı anda ve toplu halde icra edemezdi. Daha küçük ve sınırlı bir kurumsal temsiliyet olması kaçınılmazdı. Dolayısıyla bu kurum (devlet?!) ister istemez işçilerin karşısına bir işveren “gibi” çıkacak ve çalışmalarının karşılığını ücret olarak ödeyecek, yani “ücret biçimi” varlığını koruyacaktı. Hattâ yetenekleri ve çalışmaları farklı olacağından, sırf bu ücret düzeyinde dahi aralarında bazı farklar (eşitsizlikler) gözlenecekti. Kuşkusuz bu “bireysel tüketim”lerinin yanısıra, “kollektif tüketim” fonlarından da çok ucuz, hattâ bedava sağlık ve eğitim hizmetleri vb biçiminde yararlanabileceklerdi. Ama bu dahi, işçilerin ürettikleri ürünün (19. yüzyılın ilk yarısında sanıldığı gibi) eksiksiz tamamına temellük etmeleri anlamına gelmeyecekti. Aksi takdirde hem kamu otoritesi (devlet) varolamaz, hem birikim ve büyüme gerçekleşemezdi.
Özetle, eski zalim ve sömürücülerin tasfiye edilmesi, en belirgin haksızlık ve mağduriyetlerin giderilmesi, refahı biraz daha yaygın kılmaya yönelik önemli bazı reformların gerçekleştirilmesi dışında, o kadar da net ve kesin bir farklılık beklememek gerekirdi, (devrim öncesi) “kapitalizm” ile bu (devrim sonrası) “sosyalizmin ilk aşaması” arasında. Lenin, sonra Stalin, sonra Mao, pratikte (onmilyonların hayatına malolacak) radikal ve katastrofik ütopyacılığı (zorla kollektivizasyon, hızlandırılmış sanayileşme, Büyük İleri Atılım, Kültür Devrimi) elden bırakmamakla birlikte, en azından teoride üzerine atladılar bu fikirlerin. Üzerine atladılar ve... her türlü eleştiriye karşı ideolojik bir kalkana dönüştürdüler. Sosyalizm kuşkusuz kapitalizmden çok ama çok üstün olmakla birlikte, bazı bakımlardan aksamıyor muydu? Aksıyordu tabii, çünkü bu da tarihsel bir kaçınılmazlıktı. Temelde hepsi, eski düzenden kaynaklanan doğum lekeleriydi. Şunu kavramalıydık: varolan (reel) sosyalizm, kapitalizm ile “sosyalizmin ikinci aşaması” veya asıl komünizm arasında yer alan bütün bir tarihsel dönem, çok uzun bir geçiş sürecidemekti. Nihaî idealimiz olan sınıfsız topluma, ancak kapitalizm ve emperyalizm yeryüzünün her köşesinde yıkıldıktan, bütün insanlık birleştikten, bütün ayrıcalık ve eşitsizliklerin maddî zemini kalmadıktan sonra varabilirdik.
Ki aslında bütün bunlar, Marksist sosyalizmin mümkün olmadığı, zira kapitalizmden ayrı ve farklı bir “sosyalist üretim tarzı”nın mümkün olmadığı anlamına geliyordu. Ama öyle anlaşılmadı tabii. Anlaşılmak istenmedi. Tersine, teoride de zımnen kabul edilen gerçeklere karşı bir tür yeni konuş (Orwell: newspeak) oluştu. Bu “çok uzun geçiş süreci” mazereti, bu apoloji, benim bildiğim 1950’ler, 60’lar, 70’ler ve 80’ler boyunca; benim gerek şahsen, gerekse okuyarak, dolaylı biçimde tanıdığım hemen bütün sosyalist kuşak, kişi ve örgütlerin diline peleseng oldu, bir savunma söylemine dönüştü. Bir yandan, sosyalizm yeryüzünde yerleşmişti artık. Geri dönüş (geri dönüşü parti ve devlet içindeki “revizyonist” unsurlardan bekleyen Maocu şeytan taşlama fantezisi hariç) asla mümkün değildi. Diğer yandan, sosyalizm henüz bitmemiş bir projeydi ve mutlaka güvenmeliydik, kuşku duymamalıydık ki iktidardaki bütün Komünist partiler, bütün o Brejnevler, Husaklar, Kadarlar, Gomulkalar, Titolar, Honeckerler, Jaruzelskiler vesaire, yüzde yüz halklarıyla içiçe, kerim ve selim liderler olarak gerek üretim ilişkilerini, gerekse üstyapıları “giderek mükemmelleştirmeye” devam ediyorlardı ve edeceklerdi. (Bu sonuncu formülü de tek tek gösterebilirim, Brejnev, Andopov ve Çernenko dönemlerinin SBKP programlarından. Şimdi çok daha iyi görüyoruz ki bir tür züğürt tesellisinden, “ölme eşeğim ölme” hikâyesinden ibaretti.)
* * *
Fakat derken çöküş geldi. Çöküş geldi ve hiç de Mao’nun öngördüğü gibi olmadı tabii. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerinde sosyalizm çoktan terkedilmiş değil, bütün unsurlarıyla el’an ayaktaydı. Ve halklar, bu sosyalizme karşı ayaklandı eninde sonunda. Çareyi de sosyalizmi orasından burasından onarıp sürdürmekte değil, sosyalizmin tarihsel zıddında, kapitalizmde ve demokraside aradı. Bırakalım, daha sonraki yeniden otoriterleşme gelişmelerini. O hem korkulan, hem olamaz denilen restorasyon gerçekleşti 1989-90’da. Komünist Parti iktidarları yıkıldı. Tek Parti rejimlerinin yerini, en azından ilk ağızda çok-partili parlamenter demokrasiler; devlet mülkiyetinin yerini kapitalist özel mülkiyet; emredici planlamanın yerini bütün oligarşik deformasyonları içinde piyasa aldı.
Mikhail Gorbaçev’in 1985’te iktidara gelmesinden az sonra, daha glasnost ve perestroykaaçılımlarının yeni başladığı yıllarda dahi az çok belli olmuştu, olayların ne yönde seyredeceği. Sürecin yarı yolda durdurulması, komple geri dönüş dışında bir sonuca varması mümkün değildi artık. Öyle ki, önce Gorbaçev’e, sonra Yeltsin’e sarılan keskin reformcuların dilinden bu sefer şu acı istihza düşmüyordu:
Sosyalizm, kapitalizm ile kapitalizm arasında yer alan bütün bir tarihsel dönem, çok uzun bir geçiş süreci demektir.
* * *
Gelinen noktada, yetmiş yıllık Sovyet tarihinin fena bir özeti değildi doğrusu. Fakat bilmem, Türkiye’de de benzer bir ironiyle mi kuşatıldık? 1946-50’den beri ve en son 2002-2012 (belki 2002-2015) yıllarında yaşadığımız demokratikleşme de, geleceğin tarihçilerince (Sovyet sosyalizmi misali) son tahlilde bir tür ara dönem, kendi içine ve üstüne bükülen “uzun bir geçiş süreci” mi sayılacak?
Ne ile ne arasında?
Yazarlar
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları



























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024