Halil BERKTAY
[29 Şubat 2020] Bu yazıyı dün, yani 28 Şubat 1997’nin 23. yıldönümünde yazacaktım. Araya 33 şehit girdi. 33 kurşun. Mustafa Muğlalı ve Ahmet Arif. 33 şehit. İdlib, Balyun yöresi. Geçmişe dalıp gidiyorum.
Onyıllar boyu tanıdığımız çok yaygın bir aydın tipi vardı. Bazen Atatürkçü, bazen sosyalist, bazen her ikisi. “Gerici” dediği dindar-muhafazakârların, siyaset sahnesinden dışlanmaları gerektiğinin ötesinde, dışlanabileceklerine inanıyordu. Kamusal alana çıkmamalı, meydanlarda gezinmemeli, görüntü kirlenmesi yaratmamalıydılar. Toplumun marjında tutulmaları Kemalist Devrimin kazanımlarını savunmanın bir icabıydı ve ilelebet mümkündü. Şiddet, inanılmaz bir rahatlık ve doğallıkla giriyordu başvurulacak yöntemlerin içine. “Sallandıracaksın birkaç tanesini, görsünler günlerini.” 31 Mart, Şeyh Sait, Menemen Vakası hep böyle tedip edilmemiş miydi? Tek şart yorulmamak ve bezmemekti; inkılâpçı irade ve enerjinin pörsümemesiydi. Merkez-sağ partilerin inanç özgürlüğü adına “irtica”ya verdiği her tâviz, Beyaz Türkleri kâh korkutuyor, kâh çıldırtıyor; ruhlarına sinmiş Takrir-i Sükûn ve İstiklâl Mahkemeleri özlemini yeni baştan tetikliyordu.
Tanıdığımız dedim; yanlış ve eksik aslında. Dışımda değil içimdeydi. Çünkü ben de bu laik-solculardandım. Öyle bir ailede büyümüştüm. Çocukluk ve ergenliğimde militan bir ateisttim. Din bilim-dışı, karanlık ve yabancıydı. Gençliğimde, Marksist devrim teorisine inanıyordum. Okumuş, üzerinde fazla düşünmeksizin doğru saymış ve içselleştirmiştim. İkisi, yani dinsizlik ve devrimcilik birleştiğinde, herhalde İslâmiyet korkusu bende de vardı. Daha doğrusu, olması gerekirdi. Ne ki, birincisi, ordu, sıkıyönetim ve askerî darbeler çok daha ön plandaydı. İkincisi, dinin sürekli bastırılıp yok sayılabileceği gibi bir fikir taşımıyordum. İmkânsızlığını görüyordum diyemem. Belki sadece kafa yormamıştım. Üzerinde durmuyordum.
Zamanla biraz büyüdüm mü nedir? 1980’lerin ikinci yarısında önce Maoculuğun ultralığından koptum. İkinci adımda, Lenin’in dogmatizmi çok gözüme battı. Üçüncü adımda, doğrudan doğruya Marx’ı ve Marksizmi sorgulamaya başladım. Düşünce yapım kitabî olmaktan çıktı; yaşanmışlıklardan beslenir oldu. 12 Mart ve 12 Eylül, devrimci diktatörlük dahil her türlü otoritarizme karşı artık etimde ve kemiğimde hissettiğim, kişiselleşmiş bir tepki ve nefret duymama yol açtı. Özgürlük arayışım eşitlik arayışıma üstün geldi. Bütün “izm”lere mesafeli, hiçbir özel dâvâ peşinde koşmayan, kendime göre bir ahlâk peydahladım.
Madalyonun diğer yüzünde, toplumun karmaşıklığı ve uçsuz bucaksızlığını kendi içinde hisseden bir tarihçiliğe doğru yol aldım (alıyorum). Bir yönüyle, şiddete dayalı toplum mühendisliği girişimlerinin, başarılarıyla birlikte daha çok maliyetlerini algılayan; altta kalanların, hattâ sessizlerin de sesini duymaya çabalayan; çizgisel değil çok-perspektifli anlatımlar arayışına girdim. Diğer yönüyle, bir yere kadar sadece “sınıf”ları görüyordum. Bu da indirgemeci ve çatışmacı bir sosyoloji demekti. Şimdi ise, sınıflar gene var ama daha yumuşak. Her an çatışma içinde değil. Uzlaşabiliyor ve çoğu zaman uzlaşıyorlar da. Çünkü üzerlerine kültür ve kültürel yapıştırıcılıklar da biniyor. İtikadım gene yok ve muhtemelen ömrümün sonuna kadar da olmayacak. Bu benim kişisel tercihim. Ama şu açık: din her çağda, her yerde, insanların hayatında çok önemli bir yer tutuyor. Bu ülkenin büyük çoğunluğu da Müslüman. Onların dünyasını neredeyse elli yıl tanımamışlığım büyük bir kayıp. Ben öyle yaşamayabilirim, onlar da benim gibi yaşamayabilir. Ama birlikte çok şey yapabilir, daha iyi bir ülke kurabiliriz. Demokrasi sırf soğuk ve mesafeli bir cemaatleşmenin değil, yapıcı işbirliklerinin olabilirlik matrisini oluşturmalı. Bu yüzden, artık sırf kendime değil, herkese demokratım. Öyle olmaya çalışıyorum.
Bu duyarlılığa galiba 1980’lerin ikinci yarısında ulaştım. 12 Eylül rejiminden çıkış süreciydi. Sosyalist solun hemen bütün fraksiyonlarının, hem birleşmek isteyen yenilikçileri vardı. Hem de mevcut mevkilerini korumaları bölünmüşlüğün sürmesine bağlı olan, bu yüzden alabildiğine tutucu ve sekter tekke şefleri vardı. Eski TKP ve TİP’lilerin insiyatifiyle, nominal eş-başkanlıklarını Aziz Nesin ve Sadun Aren’in yaptığı bir Demokrasi Kurultayı düzenlendi. TCK’nın yalnız 141. ve 142. maddelerinin değil, 163. maddesinin de kaldırılması üzerinde görüş birliği oluşturdu. Taze bir adımdı. Katıldım, konuştum, destekledim. Daha o dönemde, başörtüsü yasağına karşı çıktım. Herkes istediği gibi giyinir ve inancının icapları da buna dahildir dedim. Tutun ki üniversitelerimize geleneksel sari’leriyle Hintli kadınlar ya da kocaman kavukları ve sakallarıyla Sihler kaydolmuş. Çıkarttıracak mısınız hepsini? Ya da, onları kendi kültürleridir diye doğal kabul edecekseniz, Türkiye’nin Müslüman kadınlarının kültürüne niçin karışıyorsunuz?
1990-91’de gecikmeli doktoramı nihayet bitirip ODTÜ Tarih Bölümü’ne girdim. Kötü yıllardı. Düzen, İslâmın özgürleşme çabasına karşı, asker destekli ve giderek küçülen koalisyonlarla direniyordu. ODTÜ’de de bilinen kısıtlamalar söz konusuydu. Daha ilk bölüm toplantısında, yukarıdaki argümanları da tekrarlayarak hayır, ben bunu uygulamam, başörtülü avına çıkmam, kıyafet polisliği yapmam, öğrencimi dışlamam, ihbar etmem dedim. Her şeyden geçtim; neden sakalını belki bu nedenle uzatan delikanlılara dokunmuyoruz da inançlarının bedelini sadece genç kadınlara ödetiyoruz, bu nasıl bir cinsiyet ayırımcılığı diye de ekledim. Bölüm yasağı orada çöktü. Daha sonra Boğaziçi’ne geçtim. Orada herkes özgürlükçüydü zaten. 28 Şubat olduğunda bir yıllığına Harvard’daydım; araştırma iznimi (sabbatical’ımı) kullanıyordum. Uzaktan olan biteni çok iyi algıladığımı söyleyemem. Sincan’da yürütülen tankları; nasıl bir yeni istibdat düzeni kurulduğunu; tabii bir kere daha erkeklerin değil “teşhis edilebilirlik”leri nedeniyle hemen sırf kadınların maruz bırakıldığı baskıları; Kemal Gürüz başkanlığındaki YÖK, Üniversitelerarası Kurul ve hele İstanbul Üniversitesi (Alemdaroğlu ve ekibi) zulmünü; faşizan İkna Odaları rezaletini; yarım kalan öğrencilikleri, yıkılan umutları ve sakatlanan hayatları… çok sonra öğrendim. Keşke bütün laik-sol kesim de biraz olsun öğrenmeye ve anlamaya çalışsaydı. Bir ara aklımdan geçti, bir dizi dindar kadınla, başlarından geçenler hakkında nehir-röportajlar yapayım diye. Vakit bulamadım.
Döndüm ve bir süre sonra 2002 seçimlerini yaşadık. AK Parti kazandı… ve ânında devirmecilik de şahlanıverdi. Kimler neler dedi, hatırlıyorlar mı acaba? “Gene de gitmezlerse artık başka yöntemlere başvuracağız.” O dönemde konuştuğum, tartıştığım herkese kabaca şunları söyledim: Bırakın, benim çok inandığım ama galiba sizin inanmadığınız demokrasi ve özgürlük ilkelerini. Sırf politik, pragmatik açıdan konuşalım. 50 milyon Müslümanı yok etmeniz veya tekrar yok saymanız mümkün mü? Gerisin geri susturmanız, yasaklamanız, baskı altına almanız mümkün mü? Bitti bu fasıl. Yaklaşık 80 yıl denediniz ve olmadı işte. İsterseniz “onlar” diyelim. Onlar çoğunluk; siz ise küçük ve kibirli bir azınlıksınız. Atsanız atamazsınız, satsanız satamazsınız. Cin şişeden çıktı bir kere. Habire yasaklamaya, parti kapattırmaya kalkışıp tekrar ve tekrar hüsrana mı uğrayacaksınız? Ne kadar zor gelirse gelsin. Sizin açınızdan ne kadar “geri adım” gerektirirse gerektirsin. Kutuplaşmak yerine barış içinde bir arada yaşamaktan başka şansınız var mı? Hiçbir şey düşünmüyorsunuz; bari bunu düşünün.
Olmadı maalesef. Türkiye’nin laik orta sınıfları da, CHP de, HDP de bir türlü bilemedi, 2002-2010 arasındaki haliyle AK Parti’nin kıymetini. Ve bu kör muhalefet, tabii hiçbir zaman ölçemeyeceğiz ama aslında çok pahalıya patladı Türkiye toplumuna, çünkü iktidarın tehdit algılayıp defansifleştikçe otoriterleşmesine ciddî katkıda bulundu. Fakat ne ironiktir ki, son tahlilde dindar-muhafazakâr kesimin içinden çıkan bugünkü hükümet de yoksun, tarihten ders çıkarmış bir çoğulcu empati duygusundan. Bir zamanlar kendi mağduriyetlerinin farkındaydılar. Geldikleri noktada (ve hem Kemalistlerle, hem MHP ile ittifak içinde), artık hiç farkında değiller, bir başka büyük kesimin -- Kürtlerin mağduriyetinin. Dolayısıyla onlara da şöyle seslenmek mümkün (ve bunu fazlasıyla hak ediyorlar doğrusu):
Bırakın, benim çok inandığım ama galiba sizin inanmadığınız demokrasi ve özgürlük ilkelerini. Sırf politik, pragmatik açıdan konuşalım. Kürtleri yok etmeniz veya tekrar yok saymanız mümkün mü? Gerisin geri susturmanız, yasaklamanız, baskı altına almanız mümkün mü? Bitti bu fasıl. Yaklaşık 80 yıl denendi ve olmadı işte. Çoğunluk değilse de, belki 15 milyonluk bir kitle. Atsanız atamazsınız, satsanız satamazsınız. Cin şişeden çıktı bir kere. Habire daha fazla şiddet uygulamaya kalkışıp tekrar ve tekrar hüsrana mı uğrayacaksınız? Hele bugünkü uluslararası durumda, Kürt sorununun iyice uluslararasılaşması, Türkiye’nin ise giderek yalnızlaşması koşullarında, daha ne yapabilirsiniz ki? Ne kadar zor gelirse gelsin. Sizin açınızdan ne kadar “geri adım” gerektirirse gerektirsin. Kutuplaşmak yerine barışçı çözüm bulmak ve sonra barış içinde bir arada yaşamaktan başka şansınız var mı? Hiçbir şey düşünmüyorsunuz; bari bunu düşünün.
Ya da boşverin. Olmaz bir şey deyip avutun kendinizi. “Eski ezber”leri reddetmek adına, bildiğinizi okuyun. Kürt milliyetçiliğini teröre indirgeyip illâ PKK terörünü ezeceğim derken, Türkiye’yi (ve Türk milliyetçiliğini) kâh Rusya’ya, kâh Amerika’ya (ki yakında o da gelir) ezdirmeye devam edin.
Yazarlar
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları




























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024