Kemal CAN
Senelerdir dünyada ve Türkiye’de en çok kullanılan kavramlardan biri kutuplaştırma. Özellikle toplumsal-siyasal iklimi ve bu iklimden doğan sonuçları tartışırken -bazen fazla medet umularak- en açıklayıcı tespit haline getiriliyor. Son yıllarda daha sınırlı bir kullanımla, “aşırılık” veya ağırlıkla Batı demokrasilerini tehdit ettiği için “sağdaki radikalleşme”, yani “uçlara savrulma” temasına da sık müracaat ediliyor. Bu konudaki yaklaşımların teorik arka planı ve bu kavramların akademik (teknik) anlamları yanında, popüler kullanımdaki karşılıkları fazlasıyla değişti, genişledi. (Aslında sosyal medya çağında pek çok kavram, kaynağı, gerekçesi, tanımlamaya niyet ettiği asıl mesele ve bağlamından sıyrılarak tuhaf şekillerde popüler kullanıma açılıyor. Bu yüzden çok ciddi bağlam yükü olan kavramların çoğu, sadece tek bir amaca hizmet eden basit etiket veya slogan olarak işlem görüyor) Böyle olunca her düşüncenin, her iddianın hatta her mücadelenin “anormalleri” ve örtülü ajanda sahipleri bayraktarlığı ele geçiriyor. Anti-siyaset, “aşırı politizasyonu” kutuplaşmayla eşleştiriyor.
Kutuplaştırma ve uçlaşma konusundaki en yaygın eğilim, bunların toplumsal-siyasal birer komplikasyon hatta popülizmin yan etkisi olduğu şeklinde. Popülist otoriter dalganın kaba demagojiyle köpürttüğü enfeksiyon veya belirsizlik-çaresizlik karşısındaki kalabalıkların sürüklendiği tepki kapanı gibi görülüyor. Bu eğilim, neden-sonuç ilişkisini ciddi bir gecikmeyle başlattığı için, kutuplaştırmaya ve uçlaşmaya dolaylı bir meşruiyet, en azından “bahane” sağlıyor. Oysa kutuplaştırma ve uçlaşmanın bir sonuç (çıktı-ifrazat) olmaktan öte, kendi başına bazı sonuçlar yaratabildiğini, bu yüzden “başlatıcı” yönünü de görmek gerek. Bu “başlatıcı etki”, kendimiz, ilişki halinde olduğumuz dünya ve bu dünyanın alabileceği şekil hakkındaki düşüncelerimizi, kanaatlerimizi besleyen akıl yürütme biçimimizin işgaliyle ilgili. Dolayısıyla, olup bitenin doğrudan parçasıyız ya da -en azından bir aşamada- parçası haline geliyoruz. Bağlamı bozarak gerilimi istenen alana sevketmek “tabana” yayılan bir lükse dönüşüyor. Politik olan, çoğu zaman adaleti de imha eden bir tepkisellik haline geliyor.
Germeye tam gaz devam
Geçtiğimiz iki hafta siyasi gerilimin bilerek ve isteyerek tırmandırıldığı hamlelerle geçti. İçeriği, arka planı tartışmalı “gizemli” operasyonlar geldi, yine bir takım şirketlere el kondu, medya el değiştirdi. İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum atanması, ardından binanın etrafındaki abluka gibi, “normal şartlarda” siyasi fayda sağlaması neredeyse imkansız skandal görüntüler yaşandı, söyleyenden ziyade söyleyeni de utandıracak açıklamalar işitildi. Bu operasyonlarda kullanılan aktörler -eğer vardıysa- bütün siyasi geleceklerini imha edecekleri gösterilere girdi veya itildi. CHP’li belediyelere dönük hamlelere transferlerle devam edildi, Bayrampaşa operasyon listesine eklendi. Önümüzdeki hafta da CHP Kurultay Davası ile başlayacak. Haftalardır hatta aylardır kulisler, spekülasyonlar ve iddialarla devam eden bu kritik gündem başlığının nasıl devam edeceği veya nasıl sonuçlanacağı anlaşılacak. Ancak bu dava Pazartesi günü çıkacak karardan bağımsız olarak aylardır bazı sonuçlar üretiyor zaten.
Gerilim sadece iktidar (CHP) çevresinde devam etmedi. Can Holding operasyonu vesilesiyle, iktidar içindeki güç mücadeleleriyle ilgili iddialar tekrar gündeme taşındı. Bir süredir bazı avukatlara dönük tutuklamaların bu kapışmanın yansıması olduğu ve bu olayın da bağlantılı olabileceği söylendi. Bahçeli’nin Ahmet Türk ve Ahmet Özer’le ilgili açıklamalarının ve “kent uzlaşısı” tahliyeleri talebinin hemen ardından, “kent uzlaşısı soruşturmasından” tutuklu Resul Emrah Şahan için, -İBB soruşturmasına dahil edilerek- başka bir tutukluluk kararı verildi. Böyle bir örtüşmenin, aylardır sahnelenen oyundaki “rol bölüşümün” gereği olduğunu iddia edenler yine olacaktır ama böylesi çıkış-cevap hamlelerinin bu rol paylaşımında tam olarak ne işe yaradığını anlamak zor. Üstelik Bahçeli, “barışı uçurmak için gerekli ve hala hareketlenmeyen ikinci kanat” diye bir bahis açmışken. Yani taraflar gerilim yarıştırarak etkinlik kurma çabalarından vazgeçmiş görünmüyor.
Dünyada da aynı trend
Geçtiğimiz haftalarda dünyanın gerilim performansı da hiç hafif değildi. İsrail’in ABD’nin görüşmeye çağırdığı heyeti Katar’da vurması, Gazze saldırılarını yoğunlaştırması, barış ve yardım filosuna saldırı yapmaktan geri durmaması gibi seri gelişmeler yaşandı. Trump, “savaş bakanlığı” kuracağını açıkladı. Kolombiya’dan Polonya’ya bir sürü noktada tansiyon yükseldi. Fransa’da, Hindistan’da ve Nepal’de çeşitli ebatlarda isyanlar çıktı. Nepal’deki Z kuşağı, sokak linçleri ve sosyal medya seçimleri gibi -erkenden- hayırlı olup olmayacağının anlaşılması biraz zor yeni deneyimler yaşattı. Trump destekçisi, silah sevdalısı bir ajitatör, konuşma yaptığı sırada tek kurşunla vuruldu. Bu suikast vesilesiyle, fazlasıyla uçlaşmış reaksiyonlar yeniden sahne aldı hatta yeni ve daha kuvvetli gerilimlere çağrı çıkartıldı. Bu konuda Cihan Tuğal’ın Evrensel Gazetesi’ndeki yazısı bu önemli tartışmaya davet ediyor.
Biz memleketin yüksek tansiyonuna gömülmüşken, aslında konunun küresel ve hiç de yeni olmayan bir durum olduğunu sık sık gözden kaçırıyoruz. Kutuplaştırma, uçlaşma, gerilim yükselterek kanaat yönetme dalgalarının nasıl herkesi içine çeken girdaplar olduğunu unutuyoruz. Bugünün dünyasında ikna veya rıza yerine kışkırtma ve düşmanlaştırma çok daha elverişli araçlar. Her türden öfke kalabalıklarının gezdiği sokaklarda, akıl ve şüphe filtresinden kaçabilecek evlere işaret koymak daha kolay oluyor. Sosyal medyanın yönetim aklı, algoritmalar, otoriter liderlerin fütursuz güç gösterileri, akıl almaz baskılar ve ahlakın, özgür iradenin, aklın kovulduğu düşünce havzaları çok daha önde. Günümüzün bilgi ve iletişim araçları, yüzeyselliğin, tepkiselliğin taşıyıcısı olmaya çok daha uygun. Ancak bütün bunlardan çok daha tehlikeli olan, herkesin bu iklimin içinde ve bu atmosferin etkisinde olması ama daha önemlisi bunun yapılanlara ve düşünülenlere dair tahakkümüne yeterince şüpheyle yaklaşmaması. Aklın ve ahlakın süzgeci çalışmayınca, karşı olunan şeyi bilmek, bunu bilen başkaları tarafından kolay kullanılabilir zaafa dönüşüveriyor.
Gel denen her yere gitmemek
Kutuplaştırma tartışmalarının vazgeçilmez parçası “konsolidasyon” hadisesi, “siyaseti tamamen aritmetiğe indirgeyen atmosferin etkisiyle hep sayısal sonuçları dolayısıyla gündeme geliyor. Ancak kutuplaştırma, gerilim ve uçlaşmanın ürettiği asıl konsolidasyon, çok derin bir zihni tembellik ve verimsiz motivasyon olarak karşımıza çıkıyor. Gerilim üreten ve gerilimi yönetebilenler, karşısındakini de bu sınırların içindeki -belki güçlü ama- verimsiz reaksiyonlara sıkıştırıyor. 2024 yerel seçiminde ucu görünen değişim talebinin (enerjisininin), son altı aydır ağır bir savunma refleksine doğru itilmesi, mecbur bırakılması, 19 Martta ortaya çıkan “itiraz” kararlığının hala “direnme” sınırını geçememesi, geçmesine izin verilmemesi böyle bir mühendislik. Bu hamlelerin bu kadar kolay sonuç almasının beklenmesinin, istenen sonuç tam olarak alınamasa bile hala işe yarayacağının düşünülmesinin sebebi, el birliğiyle üretilen atmosferin etki genişliği.
Özgür Özel’in birkaç haftadır, “15 Eylül’den bir sonuç beklemiyorum” yolundaki açıklamaları, Erdoğan’ın -CHP içindeki imkanlarla- kullandığı gerilim araçlarının etkisini kırma arzusundan olabilir. Bazılarının, “aymazlık” veya “rehavet çağrısı” diye yorumladıkları bu tutum, belki de “itiraz enerjisini” iktidarın ürettiği gerilime teslim etmeme gayretidir. Zaman zaman Bahçeli’nin terslemelerine rağmen, iktidar içindeki çatlak ihtimaline değinme ısrarını da, gerilimi karşı cepheye gönderme (tutma) çabası diye okumak mümkün. Erdoğan’ın gerilimle yönetme hamlesini, “gerilimi yöneterek karşılamak da diyebiliriz. Bütün enerjiyi “iç düşmanlara”, “hainlere”, “utanmazlara” yöneltip, “temizlik”, yepyeni bir yapı kurmak gibi gündemlere hamle yapmak, muhalefet tribünlerinde ve medyasında çok ilgi görüyor belki. Ancak böyle bir odak kayması da, kayyum eliyle etkisizleştirme kadar risk içeriyor. Erdoğan’ın yaptığını konuşmaktan çok daha fazla -kendini iyice önemsizleştirmiş- Gürsel Tekin’in yaptığını konuşmak gibi. Bazen kavgayı (savunmayı) çağrılan yerde yapmamak daha iyidir.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025