Kemal CAN
Bir ayda üç yazıyla iş biraz dizi yazı havasına büründü. Ama hem güncel siyasetteki tansiyon, hem AKP-MHP ilişkisindeki açık-örtülü hareketlilik fazla kışkırtıcı. 8 Şubat tarihli “Issız Adam” yazısında, çeşitli başka nedenlerin yanında Cumhur İttifakı’nın Erdoğan’ın yalnızlaşmasındaki etkisine değinilmişti. 27 Şubat tarihli “Tek Adam ve Beka Davası” yazısında ise, ittifak kronolojisini izleyerek Bahçeli’nin Erdoğan’ı sıkıştırdığı alan, sürüklediği yön tarif edilmeye çalışılmıştı. Bugün gelinen noktada, neredeyse tamamen Bahçeli tarafından çizilen ittifak seçim stratejisinin kendini yaratan mecburiyetler yanında, kendinden doğan zorunluluklar da üretmeye başladığı görülüyor. Dolayısıyla, bu ilişki ve üretebileceği sonuçlar konusunda bazı güncellemelere, tamamlayıcı bir yazıya daha ihtiyaç var.
AKP–MHP ilişkisi ve ittifak konusu, tek taraflı bir destek (koltuk değneği) meselesi olarak görülemeyecek ve MHP’nin siyasi işlevinin biteceği bir süreç olarak değerlendirilmeyecek bir siyasi durumdu. İşin, doğrudan devletin de içinde yer aldığı, pek çok dış dengeyle de bağı olan karmaşık tarafları yanında, toplumsal-siyasal dinamikler açısından da biraz daha dikkatle bakılmayı hak eden bir içeriği de vardı. Zaten ittifakın sonrasında ortaya çıkan siyasi gelişmeler ve özellikle 24 Haziran seçim sonuçları da, MHP’nin “dükkanı kapatacağı”, AKP’nin MHP’yi içinde eriteceği veya ittifakın dayanaksız olacağı gibi kestirme yorumları çok doğrulamadı. MHP’nin -daha çok da Bahçeli’nin- artan politik etkisi daha açık görülmeye ve üzerine konuşulmaya başlandı. Bazı araştırmalarda işaretleri görülen AKP’den MHP’ye doğru oy kaymasının da, sayısal ağırlığın da değişebileceğini işaret ediyor.
Fakat şimdi de -özellikle 24 Haziran sonrasında muhalefet çevrelerinde oluşan yenilgi psikolojine paralel olarak- AKP-MHP ittifakının yerinden oynamaz bir heyulaya dönüştüğü, zaten kuvvetli bir arka planı olan milliyetçi-mukaddesatçı tabanın iyice konsolide olduğu, değişen rejimin arkasında çok güçlü bir ittifakın olduğu, kutuplaştırmanın siyasi alanı tamamen kapatarak kalıcı bir kilitlenme yarattığı, muhalefet tarafında büyük bir dağınıklık ve politikasızlık yaşandığı tespitlerine çok fazla abanılıyor. Bazen çok sıradan “adam kazanmayı biliyor” sohbeti sınırında, bazen bol alıntılı akademik bir dil eşliğinde, bazen de yüksek siyaset kokan söylemlerle “hiçbir şey olmuyor” fikri yayılıyor. İktidarın saçmalama rahatlığı, elde ettiği özgüvene bağlanıyor. Bu değerlendirmelerin hepsinin çok doğru tarafları olabilir, bu tabloyu dikkate almadan girilen erken beklentiler saçma neticeler veriyor olabilir ama üzerinde konuşmaya değecek hiçbir şey olmadığı, rasyonelin tamamen kaybedildiği (kaybolabileceği) de çok doğru değil.
8 Şubat tarihli “Issız Adam” yazısında, “Erdoğan açısından bakıldığında, ittifakı hızla geri çağırmasına neden olan siyasi aritmetik riskin devam etmesi, bu pozisyondaki ısrarını açıklıyor. Bahçeli’nin de “beka davası’ çerçevesi ve hatta yürütücülüğü konusundaki patronajı ele geçirmesi başka bir macera arayışını gereksiz hale getiriyor. Her tarafın ihtiyaçlarına verdiği karşılıkların verimliliği ve vazgeçilmezliği, ortaklığın yaratabileceği problemlerin kolay kontrol edilebilir görünmesi, ittifakı iyice perçinliyor” cümlesi vardı. Bu perçinlenmenin (yapışmanın) ittifakın iç dengesini nasıl etkilediği hakkındaki 27 Şubat tarihli “Tek Adam ve Beka Davası” yazısında ise, şöyle bir değerlendirme yer alıyordu: “Aşama aşama iktidarın bütün siyasi söylemine hâkim olan ittifak dili, ipin üzerinde yalnız bıraktığı Erdoğan’ın güvenliğini ülkenin bekasıyla eşitledi. Ancak bu eşitlik nedeniyle, beka tehlikesinden her bahsedildiğinde, aslında Erdoğan’ın kafasının üzerindeki Demokles kılıcı anlatılıyor.” Bu kılıcı en çok sallayanların Bahçeli ve Soylu olduğunun da altını bir kere daha çizmek gerekir.
“Siyasetin gerekleri” hilafına, ciddi “temas sorunları” yaşamaya başlayan ittifakı yerel seçimde yenilemek Erdoğan’ın kişisel tasarrufuydu. İktidarının güvenliği mecburiyeti, bu teslimiyet dozu yüksek anlaşmayı, siyaseti ve partiyi daha da uzaklaştırmayı göze alan bir yalnızlaşmayı dayatıyordu. Bahçeli’nin Erdoğan’ın önüne koymak için ürettiği, Erdoğan’ın da kendi ifadesiyle “konsolidasyonu sürdürmek” için mecbur olduğu “beka stratejisi” böyle bir zemine oturdu. Bu, liderlerden seçmene kadar herkesin birbirine hatırlattığı mecburiyetlere yaslanan stratejinin, açık veya üretilmiş inandırıcı bir yakın tehdit yaratılmaması durumunda iktidar ve ülke bekası arasındaki eşitlikten fazlasına sahip olamaması beklenen bir gelişmeydi. Ekonomik sıkıntıları gündem dışına alma arzusuyla “finansal saldırı” argümanından vazgeçilip, dış politikada da abartılı çıkışların önü tıkanınca, beka davasını iktidarın devam davası olarak kabul etmekten, sürdürmekten; bunu gerekçelendirirken de abartıdan başka çare kalmadı.
İşte, daha önceki iki yazıda işaret edilen tabloyu güncellemeyi gerektiren durum da böyle ortaya çıktı. Mecburiyetlerin mahsulü beka davası stratejisi, kendisi de bazı zorunluluklar üretmeye başladı. Öncelikle Erdoğan “beka davası” söylemini Bahçeli’nin istediğinden, MHP’nin beklediğinden bile daha fazla ve -Soylu istisnası dışında- kişisel olarak üstlendi. Partisiyle, hükümetiyle ve adaylarıyla bir kampanya kurmak yerine -konjonktür nedeniyle o kadar da kolay değildi zaten- “beka” işine ve kontrolsüz saldırılara yüklendi. Yani, bir anlamda mahkumiyet zorlamasına ve yalnızlaştırılmaya cevap olarak ortağının verdiğine fena sarıldı. Böylece de ortağın üstüne kaldı. Başta ekonomik kriz olmak üzere iktidar sorumluluğundan azade bir bekleme pozisyonu almayı uman Bahçeli ise, “beka davasının” yapışkanlığı, kendi tabanındaki sıkıntı ve genel inandırıcılık sorunu yüzünden sessizliğini, mesafesini koruyamadı: “Ekmek yoksa sonra yeriz, iş yoksa ilerde çalışırız ama memleket…” gibi şeyler söyledi. Çok küçük ama gürültülü abartı korosuna “beş harfliler” gibi ilginçliklerle katılmaktan geri duramadı. Erdoğan ve Soylu’nun zorladığı abartı tahribatına katılmak zorunda kaldı.
Cumhur ittifakı yerel seçim için yenilenip, Bahçeli’nin kurduğu beka davası söylemi Erdoğan tarafından kabul görünce, bu tablonun MHP lehine sonuç üretme olasılığı ihtimali büyümüştü. Çünkü ciddiye alınır araştırmaların çoğu seçmende blok değiştirme eğiliminin hala çok az olduğunu söylüyor. Dolayısıyla, MHP’nin “iktidara ceza” dosyasından vareste, yalnızlaşmış Erdoğan’dan kaçacak oyları toplaması kolay görünüyordu. Böyle bir durum blok içi oy hareketini belirgin biçimde MHP lehine çevirebilirdi. Ancak, Erdoğan’ın (ve Soylu’nun) beka meselesini ele alış biçimi, Bahçeli’nin mesafeyi koruyamayıp kendi açtığı söylem tuzağına sürüklenmesi dengeyi biraz bozdu, MHP’yi iktidara yapıştırdı. Ekonomik kriz gündeminin beka söylemiyle karşılanamayacak kadar öne çıkması ve muhalefetin gerilim üretme isteksizliği de denkleme eklenince tablo değişti, beka korosu dilsizleşti. Bugün itibarıyla, 31 Mart’ta iktidar ortaklarının alacakları sonuçların ayrışması daha zayıf bir ihtimal veya beklenenden daha az farklılaşması ihtimali daha fazla. Başlarına her ne gelecekse, birlikte gelecek. Muhtemelen, sonra aralarındaki siyasi hesap da öyle görülecek.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025