Sezin ÖNEY
“T.C. Reyhanlı Sulh Ceza Mahkemesi”nin, Reyhanlı’daki patlamalarla ilişkin kamuoyuna şeffaf biçimde bilgi akışını engelleyecek yayın yasağı, aslında devletin içine sinen “şeffaflık korkusunun” sadece bir tek örneği. “GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ” sözleriyle duyurulan yasak, kamuoyunun özgür düşünme yetisine olan güvensizliği yansıtıyor. Oysa basın, sivil toplum kurumları gibi, halka bilgi akışını sağlayacak kaynaklara karşı konan yasaklar, son kertede devletin yaptığı olumlu işlere de gölge düşürüyor.
Bugün Reyhanlı’da yaşanan şeffaflık sorunu, aylardır Suriyeli mültecilere yönelik olarak da yaşanıyor. Suriye mültecilerin kaldığı, 20 kadar kampın sorumluluğunu üstlenen Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) verilerine göre, bu kamplarda 192 bine yakın Suriyeli yaşamını sürdürüyor. Bu kadar insanın yaşamını ilgilendiren, mülteci akışının başlamasından yaklaşık bir yıl sonra İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve uygulamaya konulan,62 sayılı “Türkiye’ye Toplu Sığınma Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyetinde İkamet Eden Vatansız Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasına İlişkin Yönerge” ise, kamuoyundan tamamen gizli tutuluyor.
30.03.2012 tarihli bu yönergeyi incelemek için, Uluslararası Af Örgütü, Türkiye Şubesi, “bilgi edinme hakkı yasası” kapsamında resmî makamlara başvuruda bulunmuş, milletvekilleri de, TBMM nezdinde benzer taleplerde bulunmuştu. Ancak, bu yönerge “gizlilik gerekçesiyle”, hiçbir talep edene verilmedi. Bu tavır da, aslında dünya çapında birçok mülteci kampıyla karşılaştırıldığında, hizmetler ve imkânlarının, “örnek standartta” diye nitelenebileceği söylenen kampları şaibeli hâle getiriyor.
Bu gizli yönerge dışında, mültecilerle ilgili ulusal çapta çalışan ve son derece başarılı işler gerçekleştiren sivil toplum örgütlerinin kampları ziyaretlerine de, resmen izin verilmiyor. Ancak, bazı valiliklerin “iyi niyeti”, sivil toplumun çalışma ziyaretlerine imkân tanıyor. Ankara’dan“yetkililer”, kamplardaki insanların “maymun” olmadığını, sivil toplum örgütlerinin ziyaretlerinin“çadır kentler” olarak adlandırılan bu merkezlerde barınanları “rahatsız edeceğini” öne sürüyor. Kamplardakilerin kimliklerinin deşifre olacağı ve kişilerin Suriye’de bulunan yakınlarının “hedef”hâline geleceği de, sivil toplum ziyaretlerinin reddedilmesine sebep olarak gösteriliyor.
Şeffaflık eksikliği, Şanlıurfa-Akçakale İlçesi “Süleyman Şah Çadır Kenti”nde, 27 martta çıkan ve bir kız çocuğunun ölümüne yol açan yangın ertesi yaşanan olaylar ertesinde de gözlenmişti. Kamplarda çıkan arbede sonrası, 600 kadar Suriyelinin sınırdışı edildiği yolunda haberler medyaya yansımıştı. Ancak, bu haberler, Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan bir açıklamayla, kısa süre içinde, bu kişilerin, “kendi istekleriyle ülkelerine döndüğü” şeklinde bir söylem değişikliğine uğramıştı. Urfa ve çevresinde dağıtılan İpekyol gazetesi ise, sınırdışı edilen kişilere Suriye içinde ulaşmış ve ilk etapta çıkan “sınırdışı edilme” şeklindeki haberlerin doğruluğunu teyit etmişti.İpekyol gibi, kampların bulunduğu ve savaştan kaçan Suriyelilerin yoğun biçimde yaşamını sürdürdüğü yerlerde yayımlanan gazeteleri takip edince, yerel halk ve savaş mağdurları arasında, yanlış anlamalar, Türkiye’nin savaşa fiilen taraf olmasına rağmen açıkça dillendirilmeyen bazı gelişmeler ve çatışmaların yarattığı tansiyonun yansımaları nedeniyle rutinleşen şekilde gerilimler yaşandığını gözlemek mümkün. Ancak, bu gerilimin Türkiye kamuoyunda tartışılmaması, giderilmesi için üzerine kafa yorulmaması, devletin şeffaflık yoluyla tansiyonu düşürme yoluna gitmemesi, sorunları kangrenleştiriliyor. Reyhanlı’daki gibi bir facia yaşanınca da, ama provokasyon, ama radikal politik tavırların sergilenmesi, ama önyargı, adı ne konursa konsun, masum savaş mağdurlarına son derece haksız biçimde öfke kusulduğu durumlar ortaya çıkabiliyor. Krizlere karşı alınabilecek en iyi tedbir ise, şeffaflık yoluyla, kamuoyunu daha fazla bilgilendirmek, halkın kendi kanaatini vicdan ve iyi niyet ekseninde oluşturabileceğine ilişkin sarsılmaz bir güvene sahip olmak değilse, nedir?
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Olağanüstü koşullardan çıkış
3.02.2025 - Lucifer etkisi: Can ve cam kırıkları
29.01.2025 - Çanlar kimin için çalıyor?
17.01.2025 - ABD seçimleri: Neden böyle oldu?
7.11.2024 - Şahinlerin barışı
6.11.2024 - Bu 'süreç' neyin süreci?
24.10.2024 - Dönüm noktası bir ziyaret
27.06.2024 - Meksika’nın ilk kadın başkanı çetelere karşı
7.06.2024 - Siyasi cinayetler: Slovakya’dan Türkiye’ye
26.05.2024 - Etki Ajanlığı Yasaları: Ne, nerede, nasıl?
20.05.2024
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
arsız sahtekarın bitmeyen dansı
bu tartışma, ermeni paralarıyla finanse edilen, araştırma merkezi kimliği altında abd, kanada ve diğer batı üniversitelerine sızmış faaliyetlerin kanatları altında sığınarak, bir de utanmadan türk olduklarını iddia edip vicdanları gereği soykırım iddialarını tanıdıklarını, idealleri sebebiyle bunu hayatlarının mucadelesi yaptıklarını soyleyen, taner akçam ve benzerlerinin, entellektüel namus ve düşünsel sefaletleri ve kifayetsizlikleri hakkında tam ibretlik bir durumu ortaya koydu..
Onur Dinçer
"arsız sahtekarın bitmeyen dansı" rumuzlu yorumcu hayal dünyasında yaşıyor. Yazdığı yorum onun dünyayı iyiler ve kötüler, bizler ve onlar diye gördüğünün açık tezahürüdür. Evet, Taner Akçamın ve Ayhan Aktarın Torosyan tartışmasındaki tavrı angaje ve bilim dışı. Ama bunun Ermeni soykırımını çürüttüğünü düşünmek çok gülünç bir davranış olur. Zaten Halil Berktay ve Hakan Erdemin de Ermeni soykırımını reddettiği filan yok. Torosyan ve Ermeni soykırımı mevzuları birbirine karıştırılmamalı.
Ad Soyad Giriniz...
doğuştan amigo, doğal içselleştirme ve anlama engelli olmaktan mefluç, yanlış azalarıyla malümatfürüşluğa koşulmuş muhterisin kalın derisine,- sürecin işleme hızı beyinsel intibak mekanizmalarının hala çalışmadığını gösterse de- "angaje ve bilim dışılık" diye bir nosyon difüzyonla girmiş..eh yine de olumlu bir gelişme..ancak angajelik ve bilim dışılığın reel bir sorun çerçevesinde nasıl ete kemiğe büründüğü nosyonuna işlevsel vukufiyet derisiyle anlayan birinde daha sonsuz sırasını bekler.
Onur Dinçer
Adsız yorumcu, Bana somut argümanlar yerine hakaretten ibaret bir cevap yazmışsın. Bu kadar mı nefret dolusun? Sadece tek bir şeyi merak ediyorum. Aynı cevabı veya bir benzerini yüz yüze geldiğimizde de verir miydin?