Sezin ÖNEY
Reyhanlı’daki patlamalar ertesi, o bölgede yaşayan Suriyelileri hedef alan gerginlikle ilgili haberler kamuoyuna yansıdı. Suriye’deki savaştan kaçarak çevre ülkelere sığınanların durumu, böylesi vahim haberler dışında, üzerine fazla konuştuğumuz bir konu değil. Türkiye’de 500 bine yakın Suriyeli mülteci olduğu söyleniyor. Mültecilerin 200 bine yakını kamplarda; ancak geri kalan ve sayısı tam olarak bilinmeyen çok sayıda Suriyeli de, yaşamını Türkiye’nin çeşitli yerlerinde sürdürmeye çalışıyor. Hakkında çok az şey bildiğimiz, resmi söyleme göre, “misafirlerimiz” neler yaşıyor, ne gibi sorunlarla karşılaşıyor? Bu ilk bölümde, sivil toplum örgütlerinin tanıklıkları, yorumlarına yer vereceğim. Daha sonraki iki bölümde ise, önce gazeteci gözüyle bu insanların dramını, ardından da Suriyeli mültecilerin, şu an ikamet ettikleri ülke Türkiye’deki hukuki durumlarını, davalarını aktarmaya çalışıp, “onlar hakkını arayabiliyor mu” sorusunu ele alacağım.
Reyhanlı’daki saldırılar, hükümetin Suriye politikasını ve bu politikanın etki ve sonuçlarını, belki de şimdiye dek hiç olmadığı kadar hiç tartışılmadığı bir derinlikte Türkiye gündemine getirdi. Aslında, 2011’den beri, gerek Suriye’de gerginlikler ve çatışmalardan kaçanlar, gerekse, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikası, yani “devlet siyaseti” çok daha boyutlu ele alınmalı, günlük politik kutuplaşmadan uzak, objektif gözlerle eleştirilmeli, tartışılmalı, tartılmalıydı. Mesele, son kertede, insanlık sorunu; bugün atılan yanlış adımlar da, yıllar yılı bölgeyi sarsacak, fay hatlarının yaratılmasından başka bir şey değil.
Suriye’nin 22,5 milyonluk nüfusundan 1,5 milyonu, bugün mülteci olarak komşu ülkelerdeki kamplarda yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Türkiye’de, Suriyeli sığınmacıların yaşamını sürdürdüğü kamplarda, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) verilerine göre, 192 bine yakın kişi yaşıyor. (http://www.afad.gov.tr/TR/IcerikDetay1.aspx?ID=16&IcerikID=848)
Türkiye’de olası büyük bir deprem veya bir felaketin gerçekleşmesi halinde, kriz yönetimi ve yardım çalışmalarından sorumlu olacak AFAD, son iki yıldır, mesaisinin önemli bir kısmını, daha önce tecrübesi olmayan mülteci konusuna ayırıyor. 14 “çadırkent”, 1 “geçici kabul merkezi” ve 3 “konteyner kent”de, 200 bine yakın Suriyeli yaşıyor ve tüm bu kamplar, oralarda yaşayan insanların sorumluluğu AFAD’ın omuzlarında. Hatay, Urfa, Antep, Maraş, Osmaniye, Adıyaman, Adana ve Kilis’teki, farklı yapı ve statüdeki kampların sorumluluğu, aslında olası bir deprem felaketine karşı hazırlıkla uğraşmakla görevli bir birimin mi olmalı sorusu, aslında başlı başına bir gündem maddesi.
AFAD’ın kamplarda mümkün olan en iyi standartı sağlamaya çalıştığını gerek çalışanları, gerekse mülteciler konusunda uzmanlaşanlardan duyuyoruz. Kamplardakilerin, damak zevkiyle kamplarda çıkan yemekler uyuşmayınca, bazı yerlerde erzak alınabilmesi için para yerine geçecek kartlar dağıtılması gibi yaratıcı uygulamalar da söz konusu. Ayrıca, kamplarda kurulan okullarda, mülteci çocuklara, Suriye’deki eğitimlerinin aynısı öğretim imkanları sunuluyor. Hayat, kamplarda da sürüyor; hatta, “yeni Suriye”nin bir bölümü, yani 4 bin kadar bebek, bu kamplarda dünya gelmiş. Bir dört bin bebeğin daha yolda olduğunu ve anne adaylarının, yeterli bakımı, Türkiye’deki makamların “ayrımcılığı” nedeniyle alamadığını öne sürenler de var. İşte, bu noktada, “Türkiye’nin sorumluluğu” meselesi gündeme geliyor; “savaştan kaçanın bebeği mi olurmuş” sorgusu yapılıyor mu; bu ortadaki muğlak bir soru.
AFAD yetkilileri, “neden başarılarının yeterince basına yansımadığını” sorguluyor. Bu sorunun yanıtı aslında, belki de, kamplara yönelik şeffaflık eksikliğinde. İzmir merkezli Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci–Der) (http://www.multeci.org.tr/) Genel Başkanı Taner Kılıç, şunları söylüyor: “İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve uygulamaya konulan, bununla birlikte genel kamuoyu, sivil toplum ve hatta yasama organından gizlenen bir “gizli yönerge” Türkiye gibi bu alanda şeffaf ve göğsünü gererek çalışmalarını göstermesi gereken bir ülkeye uygun düşmüyor. 30.03.2012 tarih, 62 sayılı "Türkiye'ye Toplu Sığınma Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyetinde İkamet Eden Vatansız Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasına İlişkin Yönerge şeklinde sadece isim, tarih ve sayısına ulaşılabilen Yönergenin bir türlü kendisine ulaşabilmek mümkün olmadı”. Kılıç, şuna da işaret ediyor; “Sadece bu nedenle, bizzat hükümet tarafından Suriyeli sığınmacılara yönelik olarak hazırlanan kamplar ve sağlanan hizmetler şaibe ve spekülasyona açık hale getirilmişlerdir”.
Kamplara giriş yasak
Türkiye’nin Mülteci-Der benzeri, son derece başarılı, büyük bir titizlik, bilgi donanımı ancak sarsılmaz bir “gönüllülük” ruhuyla çalışan sivil toplum örgütleri var. Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin Mülteciler Destek Programı (http://www.hyd.org.tr/?sid=8) ve Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Şubesi (Amnesty International- http://www.amnesty.org.tr/ai/) gibi mülteciler alanında çalılan sivil toplum örgütleri bir araya gelerek, bir ortak çalışma platformu da kurdular; Mülteci Hakları Koordinasyonu (http://www.multecihaklari.org/). Bu platformda, bahsettiğimiz örgütlerin dışında, İnsan Hakları Derneği (http://www.ihd.org.tr), İnsan Hakları Gündemi Derneği (http://www.rightsagenda.org/) ve Mülteci-Der de yer alıyor.
Türkiye’de, yolu sivil toplum alanından geçenler, bazen örgütler, dernekler arasında bireysel zıtlaşmalardan yaşanan kutuplaşmalara fena halde aşinadır. Hatta, kimi zaman, sadece bireysel anlaşmazlıklar yüzünden kurumlar iş yapamaz hala gelir. Ancak, Mülteci Hakları Koordinasyonu, gönüllülük ruhunu profesyonellikle birleştirebilen bir ortaklık sergiliyor. Ne yazık ki, bu örgütler, en önemli çalışma alanlarından biri olacak kamplara giremiyorlar. Diğer bir deyişle, dünyanın en büyük mülteci krizlerinden biri yaşanır ve Türkiye de, bu konuyla ilgili önemli rol üstlenirken, o ülkenin son derece başarılı sivil toplum örgütleri işlerini yapamıyor.
AFAD yetkililerinin dile getirdiği, “güvenlik kaygıları” ve “kamplardaki insanların rahatsız olacağı endişeleri”, aslında çok da güçlü argümanlar gibi gözükmüyor. İzin konusunda çekince, kamplardaki insanların “yabancılardan rahatsız olacakları” ve “görüntü veya isimlerinin dışarı sızması halinde, Suriye’deki yakınlarının Esed taraftarlarınca saldırıya uğrayacağı” şeklinde açıklanıyor. Buna karşılık, söz konusu örgütler, herhangi bir mağduriyet yaratmayacak tecrübe ve duyarlılığa sahip.
Hem muhatap hem değil
Ankara’da bir süredir yaşayan bir gazeteci olarak tanık olduğum, durum şu: Sivil toplum örgütlerinden, başarılı performans sergileyenler, yasama sürecinde kanun yapıcılar tarafından kimi zaman taraf alınıyor, kimi zamansa tamamen yok sayılıyor. Benzer bir durum bürokraside de geçerli. Mülteci dernekleri, bazen saygıyla karşılandıklarını ,kimi zamansa, en alt düzeyde memurun muhalefetiyle karşılaştıklarını ifade ediyorlar. Yani keyfilik söz konusu.
Mülteci hakları ve sorunlarıyla ilgili, uluslararası bilgi birikimini kullanabilecek sivil toplum örgütlerinin yok sayılması, doğal olarak, birçok sorunu beraberinde getiriyor. Öncelikle, bazı sivil toplum örgütleri, daha çatışmaların yaşandığı ilk andan itibaren, olası mülteci kamplarının, sınır bölgesinin en az 40 kilometre içinde yer alması gerektiğini belirtmişti. Oysa şu an, Reyhanlı’daki “Atma” kampının da aralarında yer aldığı, nerenin sınır, neresinin kamp olduğunun bilinmediği durumlar olduğuna dikkat çekiliyor.
Sadece, öngörü bakımından değil, önyargı bakımından da, çeşitli sivil toplum örgütlerince bürokrasi ile ilgili olarak dile getirilen, “katı devlet” tavırları var. Örneğin, "kendi vatandaşımıza gelen yardım bütçesini elin mültecilerine mi vereceğiz?" deyip, mültecilerin yardım talepli dilekçelerini yırtan bürokratların var olduğu söyleniyor. Öte yandan, bazı sivil toplum örgütleri, belli bazı kamplarda gözlem ve yardım faaliyetinde bulunabilirken, diğer örgütler kampların yanına bile yanaşamıyor. Yani “ayrıcalıklı” örgütler sözkonusu. Kampların bazılarının, “örnek mekânlar” olarak özellikle yaratıldığı, kimilerinde yaşam koşullarının olumsuz olduğu öne sürülüyor. Gerçeği de, kimse tam manasıyla bilemiyor. Bunların yanı sıra, bir de, kamp dışı Suriyeli mülteciler var.
Uzmanların dışlanması
Uluslararası Af Örgütü’nden, mültecilerle ilgili Türkiye’nin önde gelen aktivistlerinden Volkan Görendağ, mülteci hakları alanında çalışanların, mültecilerle ilgili sorunları sık sık kamuoyu nezdinde, medyada gündeme getirme şansları olsa, bugün Reyhanlı’daki patlama gibi bir olay sonrası bile, Suriye’den gelen savaş mağdurlarına ilişkin bir sorun yaşanmamış olacağını öne sürüyor.
Suriye’de savaş ve iç karışıklık, daha en az birkaç yıl sürecek. Türkiye’nin en başarılı sivil toplum örgütlerinden bazılarını, bürokrasinin hiç de hazır olmadığı bir süreçten dışlamak akıllıca mı?
Hukuken bir statü vermediğimiz, “mülteci” yerine, “misafir” adını verdiğimiz, ancak belki de, daha onlarca yıl Türkiye’de kalacak insanların yaşadıklarına, Reyhanlı’daki dramdan sonra, gözlerimiz açılacak mı, yoksa daha da mı kapanacak?
Kaynak:T24
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTrump Nobel'i alıp barıştan kaçarsa 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaYPG silah bırakır mı? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÇözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMemleketin geleceği hangi fotoğrafta? 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024