Yıldıray OĞUR
İngilizce’de bu düşünme biçimine “Confirmation Bias” deniyor. Kötü bir çeviriyle “teyit yanlılığı” denebilir. Özetle insan zihninin kendi fikirlerini, ideolojilerini, kabullerini, inançlarını destekleyen, teyit eden bilgilerle beslenmesi, onlara yönelmesi, onları seçmesi, kayırması, dikkate alması demek.
Tam olarak Türkçe’de bir karşılığı olmamasının sebebi herhalde Türkiye’deki düşünce dünyasının confirmation bias denizi, bizim de onun içinde yüzen balıklar olmamız olabilir. Aksini bile düşünemeyecek kadar bu batağın içine saplanmış durumdayız.
Ama kapalı cemaatler içinde yaşayan ve düşünen bir toplumun bunun ürettiği fikri ve ahlaki yanlışlardan rahatsız olmaması da herhalde çok tuhaf değil.
Türkiye’deki karşı görüş almak gibi en temel gazetecilik ilkesinin bile yerleşmemiş olması, hatta bunun zul kabul edilmesi de boşuna değil.
Halbuki dünyada bilişsel bilimler, politik davranış, sosyal psikoloji literatüründe “teyit yanlılığı”nı ölçen, bunu deşifre eden çok sayıda deney yapıldı ve yapılıyor.
2004 seçimlerinden önce ABD’de yapılan bir deneyde Cumhuriyetçi ve Demokrat deneklere iki başkan adayı Bush ve Kerry’nin açıklamalarındaki çelişkilerle ilgili tarafsız olduğunu herkesin kabul ettiği bir kişinin değerlendirmeleri okutulmuş önce.
Sonra bu fikirlerin aslında çelişkili olmadığını söyleyen daha az itibarlı başka görüşler okutulmuş. Sonra katılımcılara Bush ve Kerry’nin açıklamalarını tutarlı bulup bulmadıkları sorulmuş Sonuç tahmin ettiğiniz gibi; Bush taraftarları Kerry’nin, Kerry taraftarları Bush’un açıklamalarını tutarsız bulmuşlar.
Ama esas ilginç tarafı, deneklerin beyin aktivitelerini bağlı olduklarını MR’da izleyen uzmanların gördükleri. Tuttukları adayın çelişkili ifadelerini değerlendiren deneklerin o sırada beyinlerinin duygu merkezlerinin hareketlendiğini, karşı oldukları adayı değerlendirirken ise bu bölgede herhangi bir hareket görülmediğini tespit etmişler.
Yani aslında mesele Türkiye’de bütün sorunların gelip bağlandığı gibi cehalet, bilgi eksikliği, mantıksızlık da değil, zihnimiz sürekli kendi hazır doğrularını teyit etmeye meyilli, duygularımız mantığımızın önüne bu yüzden geçiyor.
Böyle bir zihni tembellikle malul ve bunu da bir kusur olarak görmeyen ya da bunun bir kusur olduğunun genel kabul görmediği bir toplumda, kaçınılmaz olarak politika da kutuplaşma bataklığına düşüyor.
Olaylar bir de bu hassasiyetlerin arttığı bir seçim arifesinde geçiyorsa herhangi bir konuda konuşmak iyice zorlaşıyor.
Hele de konuşulacak konu kötü hatıraların olduğu yakın geçmiş hakkında ise.
CHP’nin İzmir Belediye Başkan adayı Tunç Soyer’in babası askeri savcı Nurettin Soyer üzerine başlayan tartışma tam da şu ana kadar anlatılan “teyit yanlılığı”nın bir deneyi gibi.
Nurettin Soyer bir askeri hakim. Rütbe olarak hakim diye geçse de aslında bir savcı. 1986’da emekli olmuş, 1998’de hayatını kaybetmiş.
Görev yaptığı dönem gereği bütün darbelerde bulunmuş. 27 Mayıs sırasında Kütahya’da Muhsin Batur’un emrinde görevli yeni bir savcıymış. 12 Mart muhtırasının ardından İzmir’de sıkıyönetim mahkemelerinde binbaşı rütbesinde askeri savcılık yapmış. Ve 12 Eylül öncesi sıkıyönetim sırasında ve darbe sonrasında Ankara’da sıkıyönetim mahkemelerinde albay rütbesinde askeri savcı olarak görev yapmış.
Adının üzerinden kırk yıl sonra yeniden tartışmalar başlamasının sebebi, oğlunun İzmir belediye başkan adaylığı. Yerel seçimlerde kozlarını onun hikayesi üzerinden paylaşanlar bu tarihi kesitten iki farklı Soyer portresi çıkarıyor.
Bir kesime göre karşımızda 1971’de o zaman İzmir’de genç bir vaiz olan Fethullah Gülen hakkında ilk davayı açmış, tehlikeyi ilk görmüş savcı var. 12 Eylül’de de darbe şartlarına göre hukuku gözetmiş, Ecevit’i tutuklanmaktan kurtarmış sosyal demokrat, Atatürkçü bir hukukçu.
1986’da tasfiye edilmiş, ardından Cumhuriyet gazetesinde Uğur Mumcu’ya verdiği röportajda 12 Eylül adaletinin nasıl sağcılara kıyak geçip, solculara zulmettiğini anlatmış, bazı işkencede ölüm vakalarını teşhir etmiş, darbenin hemen ardından içeriden gelen bu ilk eleştiriler de zamanında çok konuşulmuş, ardından Uğur Mumcu tarafından da bu röportaj kitap olarak basılmış.
MHPliler ve İzmir seçimlerine ittifakla girdikleri AK Partililere göre ise Nurettin Soyer, 12 Eylül’de MHP davasında ülkücülere zulmetmiş, işkenceci bir savcı ve darbe suçlusu. Babasının suçunu kınamayan oğlu da bu yüzden bu suçlardan sorumlu. Böyle birine milliyetçiler asla oy vermemeli.
Halbuki her iki portrede de gerçeğin bir kısmını veriyor, diğerine bakmak istemiyor.
Evet Nurettin Soyer, 1971 muhtırasının ardından sıkıyönetim savcısı olarak İzmir’de bir Nurculuk operasyonu yapıyor. O sırada komünist ve irticai görülen bütün gruplara yönelik operasyonlar var. Ama o operasyonun merkezindeki isim bugün söylendiği gibi Fethullah Gülen değil. Bediüzzaman Said Nursi’nin avukatı Bekir Berk. Bekir Berk ve 53 arkadaşı diye bahsedilen davadaki tutuklu 22 sanıktan biri o günlerde İzmir’de vaizlik yapan Fetullah Gülen. Soruşturmanın konusu Fetullah Gülen’in İzmir’deki veya ordudaki faaliyetleri değil, Nurcuların Türkiye şeriat devleti kurmaya çalıştıkları iddiası. İddianın dayandığı delillerden biri bir erin “Bana 1971 yılında Türkiye’ye şeriat devleti kurulacağını söylediler” şeklindeki ifadesi.
O günkü gazetelere göre mahkemedeki sorguda savcı Soyer, tutuklu sanık Bekir Berk’e “Atatürk devrimlerini, Atatürk’ü savunuyor musunuz, benimsiyor musunuz” diye sormuş, Berk soruya cevap vermeyince de öfkeyle “Bu ülkede Atatürkçüyüm diyemeyenlerin yeri yoktur” diye cevap vermişti.
Bu diyalog ve iddialar soruşturmanın ve savcının hukuk anlayışı hakkında bir fikir veriyor.
Bazı yazılara göre askeri savcı Soyer bu soruşturma sırasında askeri hakim Albay Kaya Alpkartal’la karşı kaşıya gelmiş. Reddi hakim talebinde bulunmuş, hatta bir iddiaya göre ikisi yumruk yumruğa kavga etmişlerdi. Başka bir iddiaya göre ise askeri hakim, savcı Soyer’i soruşturmanın içini “Nurcular aleyhine ne varsa doldurmakla” suçlamıştı.
Ama aralarındaki esas meselenin ideolojik olduğu anlaşılıyor. Emekli olduktan sonra MHP davasında Türkeş’in avukatları arasında olacak hakim Alpkartal, anti-komünist sağcı eğilimli bir isimken, Soyer laik, sol eğilimli bir asker. Hatta Fetullah Gülen hatıralarında ondan “kızıl” olarak bahsediyor. Fetullah Gülen bu davadan 7 ay tutuklu yargılandıktan sonra tahliye edilmişti.
Savcı Soyer’in daha sonraki kariyeri de ilginç. 12 Eylül’den önce öldürülen MHP’li bakan Gün Sazak cinayetini soruşturuyor, onun solcu katillerine ulaşıyor. Darbenin ardından bir askeri sıkıyönetimin Ankara'daki albay rütbesindeki kıdemli bir savcısı olarak sadece MHP değil, MSP, DİSK, TÖS, TKP, TİKP, Devyol davalarına da bakıyor. Milli Güvenlik Konseyi toplantılarına katılıp, davalarla ilgili Kenan Evren ve konsey üyelerine bilgi veriyor. Kendi anlatımına göre, sadece MHP genel merkezinde arama yapılması talimatını yanlış bulup, CHP dahil bütün partilerde arama yapılması gerektiğine askerleri ikna eden, MHP davası için sivil savcılar talep eden, davayı cinayetler ve silahlı faaliyetlere doğru genişletmek isteyen de o olmuş.
Fakat yine kendi anlatımına göre bunları yaparken yine ideolojik tercihleri belirleyici olmuş.
Başka isimlerinden anılardan anlaşılan sorgulanmak üzere karşısına gelen Ecevit’e yardım ettiği, Cumhuriyet gazetesini kapattırmamak için uğraştığı. Bu yüzden ülkücüler tarafından da Marksist savcı olarak anılıyor.
Bu sırada sık sık Ankara’da Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Recep Ergün’le de karşı karşıya gelmiş. 1986’da her ikisi de emekli olup, gazetelere konuşunca birbirlerini suçlamışlar. İkisi arasındaki tartışmaların ideolojik olduğu anlaşılıyor. Çünkü orgeneral Ergün emekli olduktan sonra ANAP’tan milletvekilliği yapmış sağ eğilimli bir isim.
Uğur Mumcu’ya konuşan Soyer, Ergün’ü sağcılara müsamahakar davranıp, solculara karşı hukuksuz davranmakla, ülkücülerin silahlı eylemlerine yönelik soruşturmaların derinleştirilmesine izin vermemekle suçlamış.
Bu arada MSP davasında mahkemenin beraat kararına kızmış, meşhur Konya’daki Kudüs Yürüyüşü’nün Yargıtay’da aklanmasına bozulmuş.
MHP davasında yargılanan bazı sanıkların anılarına göre Soyer bizzat kendisi olmasa da, konuşturamadığı sanıkları dönemin işkenceci polis şeflerine havale etmiş. Diğer anılar ve haberlerde ise esas şikayet edilen solcu askeri savcının MHP’ye karşı katı tutumu. Sonuç itibarıyla 12 Eylül’den sonra küçük sol partiler dışında topyekün en büyük dava MHP hakkında açıldı. MHP liderini ve yöneticileri için idam istenmiş, Türkeş bu davadan 4.5 yıl tutuklu yatmıştı. Bu ısrarın arkasında isim savcı Soyer’di.
Zaten Türkeş,1982’de Soyer’e bir tazminat davası açtı. Ama davanın sebebi işkence değil, Soyer’in iddianamesinde MHP ve Türkeş’in kitaplarını tahrif ederek kullanmasıydı.
Yani bugün Türkiye’de hukuk adına şikayet edilen her şeyin yaşandığı zamanlardı.
İdeolojik refleksleri güçlü, darbe döneminde görev yapmış bir askeri savcı profili bu. Fakat, dönemin 12 Eylül rejimiyle de fikirleri çok paralel değil. Bazı işkenceden ölüm davalarında itirazları var. Bu yüzden 1984’de Afyon’a sürülmüş. 1986’da da kadrosuzluk gerekçesiyle tasfiye edilmiş.
Hikayenin tamamı böyle.
Aslında Nurettin Soyer adı, ülkücüler arasında bilinip, hayırla yad edilmeyen bir ad iken, uzun yıllar sonra tekrar ilk kez seçimler öncesi değil, 15 Temmuz darbesinden sonra medyanın gündemine geldi.
İhlas Haber Ajansı’nın savcı Soyer’in Seferihisar Belediye Başkanı olan oğlu Tunç Soyer ile yaptığı röportaj sayesinde.
Darbe girişimini hemen ardından 26 Temmuz 2016 günü yayınlanan röportajın başlığı ise şöyleydi: “Fetullah Gülen çok tehlikeli dedi, 45 yıl sonra haklı çıktı.”
Neredeyse bütün medyada benzer başlıklarla alıntılanan o günkü haberlerde karşımızda Fetullah Gülen’e ilk dokunan savcı olarak övülen bir Nurettin Soyervardı. Oğlu Tunç Soyer de darbe gecesini kastederek “o gece babamla gurur duydum” demişti.
Daha sonra İzmir belediye başkanlığı için adı geçmeye başlayınca Tunç Soyer’in bu sözü sık sık hatırlandı.
Tartışmalar üzerine son olarak Tunç Soyer, Ayşe Arman’a verdiği röportajda şöyle demiş:
“12 Eylül, Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri. Kardeşin kardeşi öldürdüğü, kardeşin kardeşe kırdırıldığı bir dönem. O dönemi, bugünkü siyasetin bir enstrümanı olarak kullanmaya kalkmak bence çok büyük bir haksızlık. Ve çok yazık. Tekrar o yarayı kaşımak, ülkücüler-solcular meselesini gündeme getirmek çok çok fena. Bunu hangi siyasi gerekçeyle yapıyorlarsa yapsınlar, bence büyük haksızlık ediyorlar. Bir kere bu nedenle doğru bulmuyorum. İkincisi, babamın yaptıkları beni bağlamaz. O bir asker. Bir memur. Hem önüne sadece MHP davası gelmemiş ki. Dev-Genç, DHKP, tüm bu davalara da iddianame yazmış. Bir askeri savcı olarak hem hukuk hem de demokrat kimliğini korumaya gayret etmiş. O dönem yapılan işkencelerle ilgili dava açmış. Yani özetle, ne o dönem bugün tekrar kaşınmalı ne de baba-oğul meselesine girilmeli. Eğer girecek olursak, pek çok insan için neler neler söylenebilir. Ama bunların hepsi haksızlık olur...”
Geçmiş defterler böyle açılırsa, birilerinin aklına bizatihi MHP’nin kurucusunun pek çok günahın, işkencenin, cinayetin işlendiği 27 Mayıs’ın sözcüsü kudretli bir Albay’ı olduğu gelebilir.
Ya da Mamak Cezaevi’ndeki işkencelerden sorumlu tutulan “Dal” adlı emniyet biriminden ve yıllar sonra 12 Eylül işkence davasında sanık olarak yargılanan dönemin Ankara Emniyet Müdürü Ünal Erkan’ın, Bahçeli’nin yakasına parti rozetini taktığı eski bir MHP milletvekili olduğu da...
Bu konuda ne diyeceği merakla beklenen İyi Parti lideri Meral Akşener tartışmalara Türkeş’e atfen söylediği “Evladın işlediği suçtan baba, babanın işlediği suçtan oğlu sorumlu tutulamaz” sözüyle kendisi için noktayı koydu.
Akşener’in Türkeş’e atfettiği bu söz de aslında Türkeş’e değil. Hz. Muhammed’e aitti.
Peygamberimizin Veda Hutbesi’nde Müslümanlara vasiyet ettiği sayılı prensiplerden biriydi bu. Ama tartışmalar ve itirazlar gösteriyor ki bu cahiliye adedi, Veda Hutbesi’ne rağmen,1400 yıl sonra hala terk edilebilmiş değil. Peygamber’in vasiyeti, bir yerel seçimde kaç kişiye tesir edeceği meçhul bir polemik malzemesi uğruna kolayca da çiğnenebiliyor.
Çünkü geçmiş hala bugünün bir parçası. Kan davaları hala sürüyor ve siyaseten iş görüyor. Normlar, pragmatik ihtiyaçlar karşısında kolayca yenik düşüyor.
2019 yılındayız ve ülkenin en büyük üçüncü şehrine kimin başkan olacağıyla ilgili yerel seçim tartışması, adaylardan birinin babasının 40 yıl önceki sicili üzerinden yapılıyor.
Bu “teyit yanlılığı” deneyinde, MR cihazında görünen manzaramız böyle...
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
















































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025