Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
İlk Adım sempozyumu
10.04.2012
2770

SODEP (Sosyal Demokrat Parti) kuruluşunun birinci yıldönümünde yarın İstanbul’da “Acıları Paylaşmak ve Yaraları Sarmak İçin İLK ADIM” başlığıyla bir sempozyum düzenliyor. Toplantıyı, Türkiye’nin son yüzyıl içinde yaşadığı sorunlarla bir anlamda yüzleşmesiyle birlikte iç barışını da güçlendirmeyi amaçlayan bir buluşma olarak nitelemek mümkün. Bu konuda siyaset arenamızın en genç sosyal demokrat partisinin özgün görüşleri var çünkü.

Kabul etmek gerekir ki temel hak ve özgürlükler alanında insanlığın son bir yüzyılda kaydettiği ilerlemelere karşın iki dünya savaşı başta olmak üzere yaşadığı korkunç hak ihlâllerinin ve ağır acıların olumsuz izleri belleklerde hâlâ tazeliğini koruyor. Bugün dünyada geçmişte yaşadıkları olumsuzluklarla yüzleşmiş olan (Almanya) ya da yüzleşen ülkeler (Arjantin, Şili) olduğu gibi geçmişin üzerine çizgi çizerek unutma yoluyla demokratikleşenler (İspanya) de var. Yüzleşme yoluna henüz gitmemiş olan ülkeler üzerinde ise çeşitli baskılar bulunuyor.

Türkiye coğrafyası insanlık tarihinin son yüz yılda yaşadığı trajedilerle hiç bağışık değil elbette. 1912’de Balkanlar’dan alınan göçlerle başlayan, İttihat ve Terakki hükümetinin Ermeni tehciri ile trajediye dönüşen insanlık dramları, Avrupa’da olduğu gibi, iki savaş arasındaki karanlık dönemde bizde de yaşandı. Taraf olmadığımız İkinci Dünya Savaşı’nın ardından darbeler ve darbe girişimleri dönemlerinde, insanlar etnik köken, inanç ya da siyasi görüş farklılıkları nedeniyle baskı ve işkence görmeye, hak ihlâllerine uğramaya devam etti. Üstelik Avrupa Konseyi’nin kurucularından sayılan bir ülke olduğumuz halde.

SODEP’in geçmişle yüzleşme konusundaki özgün görüşleri şöyle özetlenebilir: “Genel siyasi af ve unutma yoluyla normalleşme süreci.” Parti, bu affın “20. yüzyıldan bu yana karara bağlanmış ve halen süren tüm siyasi suçları, (...) son Kürt ayaklanmasıyla ilgili olarak, hapistekiler, dağdakiler, dağdan inmiş olanlar, (...) siyasi sığınmacılar hakkındaki davaları, (...) darbeler ve darbe iddiaları ile ilgili sonuçlanmış ve halen sürmekte olan davalar ile kovuşturma konusu yapılmamış olanları” kapsamasını öngörüyor. Böyle bir zemin üzerine inşa edilecek iç barışı güçlendirmek için de yüzyılı aşkın bu zaman dilimindeki yargılamalar ve hükümet kararları hakkında tarafsız mahkemelerde “iade-i muhakeme” ve “iade-i itibar” davaları açılmasının hukuki temelinin kurulmasını tasarlıyor. Bütün bunların amacını da “masanın altını üstünü süpürmek, geçmişin ve bugünün tortularını temizlemek” olarak takdim ediyor.

Sempozyumun ilk oturumunda etnik kökenleri ya da dinsel inançları bakımından farklılıkları olan vatandaşlarımızın temsilcileri yer alıyor. Lausanne Antlaşması’yla azınlık statüleri tanınanların yanı sıra bu statüye sahip olmayan Kürt ve Alevi yurttaşların temsilcileri de var. Sorunları esas itibariyle farklılıklarını arzu edilen ölçüde kullanamamak ya da ifade edememekten kaynaklanıyor. Başka bir ifadeyle bu, anayasalara yazıldığı halde tüm vatandaşların “ayrım yapılmaksızın eşitliği” ilkesinin gereken şekilde uygulanmamasının yol açtığı bir sorun. Bu nedenle bunu doğrudan Anayasa’nın değil ama o Anayasa’yı yorumlayan zihniyetin sorunu olarak görmek gerekiyor.

Bununla birlikte demokratik bir anayasa iç barışı herkesi kapsayan genel bir siyasi afla sağlamanın olmazsa olmaz koşulu. Böyle bir anayasa da, yaşanan bu olumsuzlukları günümüze (doğal olarak geleceğe de) taşıyan ve geçen hafta yargılanmaya başlanan 12 Eylül rejiminin ürünü Anayasa’nın değişmez maddelerinin ortadan kaldırılmasını gerektiriyor. SODEP bu konuda, “sosyal demokrat” CHP gibi bir yandan 12 Eylül davasına müdahil olurken, diğer yandan da bu darbe anayasasının zihniyetini içinde barındıran değişmez maddelerine dokunulmaması koşulunu öne sürmek gibi çelişkili bir tutum benimsemiyor. “ Anayasadaki bazı maddelerin değişmezliği hükmünü”, Sayın Kılıçdaroğlu gibi “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi” değil, haklı olarak “darbenin millete dayatması” ve “millet egemenliğine bir tasallut” olarak niteliyor.

Bu yaklaşım aslında, partinin yeni anayasada “halk iradesi üzerinde vesayete yol açacak kural ve kurumlara yer verilmeyeceğine” ilişkin taahhüdüne uygun. Aynı zamanda devletin egemenlik alanını, sivil toplumun ve bireyin etkinlik alanı lehine daraltan çağdaş bir anayasanın olmazsa olmaz koşullarından. Temel hak ve özgürlüklerin anadilde eğitim dâhil genişletilmesi, vatandaşlar arasında her türlü farklılıktan ötürü “ayrımcılık yapılmaksızın eşitliğin sağlanması” bakımından da ayrıca önem taşıyor. O bakımdan siyaset arenasının en genç sosyal demokrat partisinin çağdaş demokratik bir anayasa yapılmasını kolaylaştıracak bir tutum izlediğini söylemek mümkün. Hatta denebilir ki bugün Meclis’te CHP’nin yerinde olsaydı, en azından AK Parti’yi statükoyu korumaya doğru geri çeken değil, evrensel demokrasiye açılmaya doğru iten siyasi bir güç olurdu.

SODEP’in genel siyasi af önerisine dönecek olursak, şu soruların yanıtlarını bulmak gerekiyor öncelikle: Bir kere Anayasa’nın değişmez maddelerini yenisine taşımak için çırpınanlar, Silivri’nin arkasında duran çevreler böyle bir öneriyi nasıl karşılarlar acaba? Ya bizler, 1977 İspanyası’nda olduğu gibi, yeni demokratik bir anayasa karşılığı geçmişle yüzleşmeyi bir tarafa bırakmaya razı olur muyuz?


[email protected]

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar