Alper GÖRMÜŞ
Balyoz davası ağır mahkûmiyetlerle sona erdi...
Kararların ardından bu köşede kaleme aldığım ilk yazıda, sonucun, toplumda kemiyet açısından da keyfiyet açısından da küçümsenmeyecek bir ağırlığı bulunan “laik asabiye” sahibi kesimler üzerinde yaratacağı muhtemel etkiler üzerinde odaklanmıştım.
Bugünden itibaren ise ne kadar süreceğini şimdiden kestiremeyeceğim bir “Balyoz kararları tartışması” dizisine başlıyorum...
Hep birlikte izledik: Beklendiği gibi, kararların ardından başlıca iki tavır belirgin bir biçimde öne çıktı.
Birinci grupta, Balyoz davası kararlarının gerçekten büyük tarihsel önemini ve gerçekten çok katmanlı sembolizmini öne çıkaranlar; fakat bu arada tartışılan meselenin aynı zamanda spesifik bir hukuk olayı olduğu hakikatini küçümseyenler vardı... Bu tavrın doğal sonucu, davada öne sürülen kimi itirazların“büyük resme bakmak” gerekçesiyle görmezden gelinmesiydi ki, öyle de oldu.
İkinci grupta ise, davanın zaaflı gibi görünen yanlarını öne çıkaranlar, fakat bu arada dava konusu dönemde, sanıklara isnat edilen suçun (darbeye teşebbüs) gerçekten de işlenmiş olabileceğini gösteren çok güçlü delilleri ve tanıklıkları görmezden gelenler vardı... Bu tavrın doğal sonucu, zaaflardan oluşan“küçük resme” bakmak ve “her şey yalan”a demirlemekti ki, öyle de oldu.
Ben bu dizide, iki tarafın görmek istemedikleri üzerinde yoğunlaşacağım...
Yani hem “sanıklara isnat edilen suçun işlenmiş olabileceğini gösteren çok güçlü delilleri ve tanıklıkları”, hem de başta “imzasız word dokümanlar” ve “zamanlama çelişkileri” olmak üzere sanıklar ve sanık avukatları tarafından dile getirilen itirazları bir kez daha dikkatinize sunacağım.
Peşinen söyleyeyim, bu, “objektif” bir sunum olmayacak... Çünkü sanıklara isnat edilen suçun işlenmiş olabileceğini gösteren çok güçlü emareleri sadece aktarmakla yetinirken (çünkü bunlara sanıklar dâhil zaten kimse inkâr etmiyor), sanıkların ve sanık avukatlarının temel itirazlarını, benim bu itirazlara cevaplarımla birlikte aktaracağım.
Öncelikle sanıkların ve sanık avukatlarının, Balyoz davasının bir “sahtekârlar çetesi” tarafından hazırlanmış sahte belgeler üzerine kurulduğu ve bu nedenle yargılananların tümünün beraat etmesi gerektiği yönündeki iddialarını ele alacağım.
İki ya da üç yazı süreceğini tahmin ettiğim bu bölümü, darbe girişimine delalet eden fakat sanıkların, sanık avukatlarının ve medyadaki bazı gazetecilerin görmek istemedikleri güçlü emareleri ele alacağım birkaç bölüm izleyecek.
“İmzasız word dokümanlar”
Balyoz davası iddianamesine yöneltilen en önemli itirazlardan biri, mahkemenin delil olarak kabul ettiği belgelerin çoğunun, herhangi bir komutanın imzasına açılmış olmasına rağmen imzalanmamış oluşu... “Bu durumda” deniyor, “bunların belge değeri yoktur.”
İmzasız bir dokümanın bir mahkeme tarafından delil olarak kabul edilmesi, ilk bakışta gerçekten de epeyce tuhaf görünüyor... Peki, mahkeme neye dayanarak bunların delil niteliğinde olduğuna hükmetti ve bunlardan ağır kararlar türetti?
Zannediyorum, mahkeme heyeti gerekçeli kararlarında bu hususa bir açıklık getirecektir. Ben, mahkemenin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) hazırlanan suç teşkil eden belgelerde imza kullanılmaması yönündeki temayülü dikkate alarak bu sonuca vardığını düşünüyorum.
Bu da size mi tuhaf geldi? Gelmesin... Bu, böyle. Ben bunu ikisi Nokta’da, biri Taraf’ta yayımlanmış ve Genelkurmay başkanları tarafından doğrulanmış üç imzasız belge üzerinden 2011 yılında göstermiştim.
Şimdi gelin o bilgilerin üzerinden birlikte bir kez daha gidelim...
Medya andıcı: Birçok isim, sıfır imza!
Müracaat edeceğimiz ilk belge, Nokta dergisinin 8-14 Mart 2007 tarihli 19. sayısının kapak haberiydi: Meşhur “Medya Andıcı...”
Gazetecileri “TSK karşıtı” ve “TSK yandaşı” olarak ikiye ayıran andıç belgelerinin altında isimler vardı fakat hiçbirinde o isimlerin imzaları yoktu. Andıç, Genelkurmay Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü’nce imzasız olarak hazırlanmış, Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Salih Zeki Çolak’ın imzasız onayıyla Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun’a gönderilmişti. Muhtemelen o da imzasız olarak Genelkurmay Başkanı’na sunacaktı...
Medyada, imzasız oluşuna dikkat çekilerek belgenin sahte olduğu öne sürülmüştü. Mesela Sabahgazetesi, eski bir yüzbaşı olan muhabiri Metehan Demir’in manşet haberiyle andıcın “korsan”olduğunu öne sürmüş, gazetenin o zamanki genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı da şöyle yazmıştı:
“Metehan Demir’in, kıyamet koparan ‘Medya andıcını’, benzer metinler kaleme alan askeri yetkililere gösterince aldığı yanıt ilginç: ‘Bu Genelkurmay’ın yazacağı türden bir andıç değil.’ (...) Üstelik andıcın altında adı olanların hiçbirinin imzası yok. Askeri kaynaklar ‘Bizde imzasız bir belge üst makama gönderilmez. Belgeyi gören herkesin parafı olur’ diyor.” (Sabah, 11 Mart 2007)
Bu manşetten ve yorumdan tam bir ay sonra, zamanın Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt,“Sözde değil özde laik cumhurbaşkanı” istediği 12 Nisan 2007 tarihli meşhur konuşmasında,Nokta’nın yayımladığı belgenin gerçek olduğunu fakat kendisine sunulmadığını ve dolayısıyla görmediğini söyleyecekti...
Mahkeme teamülü mü saptadı?
Sözünü ettiğim belgelerden ikincisi Nokta’nın 5-11 Nisan 2007 tarihli sayısında yayımlandı. Genelkurmay’ın “Sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği” planının altında da isim vardı (Aslan GÜNER, Korgeneral, İstihbarat Başkanı) ama imza yoktu!
Bu belgenin de sahih olduğunu biliyoruz... Çünkü askerî savcı, derginin piyasaya çıktığı gün Yayın Yönetmeni olarak beni arayıp, yürüttükleri iç soruşturma nedeniyle belgenin aslını istemişti.
Nokta, hep zannedildiği gibi “Darbe Günlükleri” nedeniyle değil, bu haber nedeniyle basıldı. Ben savcıya belgeyi kendilerine vermeyeceğimizi söyledim ve bir hafta sonra polis askerî mahkeme kararıyla bu belgeyi aramak, bulmak ve el koymak üzere dergiyi bastı. (Polisin elindeki görevlendirme belgesinde aynen böyle yazıyordu.)
Dikkatinize sunacağım son belge, Taraf’ın 20 Haziran 2008’de manşetten yayımladığı“Genelkurmay’ın Türkiye’yi biçimlendirme planı...”
Genelkurmay çıkışlı, çok unsurlu elektronik bir belgeydi bu ve tıpkı Balyoz belgeleri gibi imzasızdı.
Genelkurmay belgeyi yalanlamadı, sadece “Genelkurmay Başkanlığı kayıtlarında, Komuta Katı tarafından onaylanmış böyle bir resmi evrak veya plan bulunmamaktadır” açıklamasını yaptı. Yani Genelkurmay belgenin sahih olduğunu kabul ediyor fakat “komuta katı”nın onayına sunulmamış, ya da sunulmuş olsa bile onaylanmamış olduğunu söylüyordu. Tıpkı Büyükanıt’ın“medya andıcı” savunmasında olduğu gibi...
Ben bütün bunlardan şu sonucu çıkartıyorum: TSK’da belgeler üst makama gönderilmeden önce mutlaka imzalanıyor ya da paraflanıyorsa; buna karşılık “suç teşkil eden belgeler” parafsız ve imzasızsa, bu durumda bu belgelerin, ileride sağlam bir inkârın yolunu döşeyebilsin diye bilerek böyle, imzasız hazırlanıp üst makamlara sunulduğunu düşünebiliriz.
Bilmiyorum, belki 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin elinde, TSK’da hazırlanan ve suç teşkil eden belgelerin imzasız ve parafsız olması yönünde bir teamülü gösterecek başka belgeler de vardır.
Bu durumda, mahkemenin Oraj, Suga, Çarşaf, Sakal vb. eylem planlarının ve başka Balyoz belgelerinin imzasız olmasının, onların belge niteliğine halel getirmediğine hükmetmiş olması ciddi bir olasılıktır.
Bakalım gerekçeli kararda ne denecek?
Salı: “Sahte CD’ler” mevzuu; Gölcük’ten önce, Gölcük’ten sonra.
***
Taraf yazarının sıfat terörü...
Yazarlarımızdan Barbaros Altuğ’un bir yanıyla lezzetli, öbür yanıyla her an “faul” üretebilecek bir yazım tarzı var. Sertliği zaman zaman kıyıcı olabiliyor, bazı eleştirileri ise insanda hasmane bir pozisyondan üretilmiş duygusu yaratıyor.
Bu kadarı bir yazarın yazma özgürlüğünün sınırları içinde yer alsa da, böyle bıçak sırtı bir tercihin, sahibini zaman zaman kabul edilemez noktalara savurması da kaçınılmaz...
Altuğ, geçenlerde bir televizyon dizisini (Kayıp Şehir) eleştirirken, dizinin senaristlerinden “yaşlı gay yazarlarımız” diye söz ederek tam böyle bir noktaya savruldu.
Ben, bu gazetenin bir parçası olarak, Altuğ’un pervasızca sergilediği sıfat teröründen derin bir utanç duydum.
Şu da var: Bir gazetenin yazarının ayıbı sadece kendisini değil gazeteyi de bağlar. Dolayısıyla Tarafyazıişlerinin bu türden ağır ihlallerin gazetede yer almasını önlemek için çok daha dikkatli olması gerekir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025