Alper GÖRMÜŞ
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Umut Oran ile Fuat Avni mahlaslı sanal kahraman arasında geçtiği iddia edilen, 'Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan'a suikast düzenleneceğine dair 'doğrudan mesajlaşmalar', Twitter'ın gönderdiği bilgi ve belgelerle kesin olarak çöktü. Ortada, hakikate tekabül etme ihtimali imkânsız gibi görünen ve bir bölümü muhalefet kanadından gelen başka iddialar da var. Anlaşılan o ki, 7 Haziran 2015 günü yapılacak genel seçimlere kadar, böyle çok sayıda iddia üstümüze boca edilecek.
Bu yazıda, toplumsal algıyı abartılmış ya da düpedüz yalan enformasyonla (dezenformasyon) ve onun üzerine kurulmuş propagandayla (yalan temelli propaganda) şu ya da bu yönde manipüle etme gayretlerinin nasıl ve neden bu kadar sorunsuzca işlediğini analiz etmeye çalışacağız.
Dezenformasyon alanının aktörleri
Dezenformasyon alanının başlıca üç aktörü var: Dezenformasyonun üreticileri (ya da 'haber' kaynakları), dezenformasyonun tüketicileri(toplum) ve 'üretici'nin ürününün 'tüketici'ye aktarılmasında aracılık eden basın yani gazeteciler.
Dezenformasyon üreten kişi ya da gruplar, dünyanın her yerinde ortaya çıkabiliyor. Fakat bu soydan kişi ve grupların işinin en kolay olduğu ülkelerden birinin Türkiye olduğu muhakkak. Söz konusu kolaylık, gerek dezenformasyona mâruz kalan toplumun gerekse de dezenformasyonun topluma ulaşmasında aracılık eden gazetecilerin bu türden "heyecanlı" haberleri alımlamaya aşırı ölçülerde hevesli olmalarından kaynaklanıyor. (Bu hevesin nedenleri ve kaynakları başka bir bahis; bu yazının sınırlarının içinde değil.)
Türkiye'de toplumun aşırı ölçülerde kutuplaşmış olması ise bu hevesi neredeyse ihtiyaç haline getiriyor. Çünkü böyle toplumlarda kutuplar, hakikat yerine yüreklerini soğutacak şeyleri duymak isterler. Keza şu ya da bu kutupta yer alan gazeteciler de böyle dönemlerde hem kendilerinin hem de okurlarının yüreklerini soğutmayı her şeyin önüne koyarlar.
'İlk etki'nin önemi
Yalan temelli propagandaya başvuranlar, elbette propagandalarının temelini oluşturan dezenformasyonun açığa çıkmamasını isterler, ancak bu o kadar da önemli değildir. Çünkü bu faaliyette önemli olan "ilk etki"dir ve yalan ortaya çıksa bile "ilk etki"nin alanı içinde epeyce bir kalabalık kalacaktır. Yani dezenformasyonun "çökmesi", onu pompalayanlar açısından en fazla 'kârdan zarar' anlamına gelecektir. (Fakat unutmamak lâzım, bunun da bir ön şartı var: Gerçek bütün çıplaklığıyla birlikte ortaya çıksa bile onu kabul etmemek; aksi takdirde ortada hiçbir kâr kalmaz, hatta zarar edilir.)
Önümüzdeki dönemde hep birlikte göreceğiz: Fuat Avni-Umut Oran örneğine rağmen birileri yığınla başka dezenformasyonlar pompalayacaklar, bunlara inanan (ya da inanmanın ‘bizim’ için iyi olacağını düşünen) gazeteciler bulunacak ve toplumda da mutlaka bunların müşterisi olacaktır.
Peki, hangi koşullar bu sonucu doğuruyor? Gazeteciyi ve toplumu yalan temelli propagandaya bu kadar açık hale getiren, yaşanmış onca tecrübeye rağmen bir daha, bir daha aynı yollardan geçilmesine yol açan özellikler neler?
Her şeyden önce, girişte bir cümleyle ifade ettiğimiz kutuplaşma meselesi var. Bu, gazeteciler üzerinde de, toplum üzerinde de benzer sonuçlar üretiyor. Bunun dışında iki önemli noktaya daha işaret etmek gerekiyor:
a) Gazetecilerin, büyük bir haberle karşı karşıya kaldıklarında içine girdikleri çok özel psikolojinin yol açtığı "haberi fazla kurcalamama" şeklindeki meslek refleksi.
b) ‘Propaganda’yı 'yalan' ile bağlantılı bir faaliyet alanı olarak görme şeklindeki toplum algısı. Bu algı, yalan üzerine kurulu propaganda faaliyetlerini kısmen de olsa meşrulaştırıcı bir rol oynuyor.
Söylediklerimin epeyce kapalı olduğunun farkındayım. Şimdi bu üç noktayı sırasıyla açalım.
Kutuplaşma gazeteciye ve topluma ne yapar?
Toplumsal kutuplaşmanın parçası olmak, zamanla gazeteciyi siyasetçiye dönüştürür ve bir noktadan sonra gazeteci, habere hakikat ölçüsüyle değil, ideolojik yarar ölçüsüyle bakmaya başlar. Gazetecinin oradan, ulaştığı (kendisine ulaştırılan) haberin düpedüz dezenformasyon olduğunu bilmesine rağmen öyle değilmiş gibi davranmaya sıçraması hiç zor değildir ve işte o noktada gazeteciliğin en zelil mertebesine ulaşılmış demektir: Gönüllü dezenformasyon. (Dezenformasyonun klasik, 'masum' biçiminde, gazeteci olan bitenin farkında değildir, elindeki haberin doğru olduğuna inanmaktadır.)
Özetle: Toplumdaki kutuplaşmanın parçası haline gelmiş bir gazeteci, dezenformasyon kaynaklarının arayıp da bulamayacağı bir 'araç'tır ve onlar böyle gazetecileri çok severler.
Sarsıcı haberlerde gazetecinin şüphe eşiği düşer
Büyük, sarsıcı haberler, gazeteciler için büyük fırsat kapıları açabildiği gibi, şüphe eşiklerini aşağıya çekerek dezenformasyon kaynakları karşısında onları savunmasız da bırakabilir; dezenformasyon kaynakları gazetecilerin bu ruh halini çok iyi bilirler ve sonuna kadar istismar ederler.
Gazeteci de sonunda bir insandır ve ulaştığı kimi bilgilerle bir haberi nihayet kotarıp yazıişlerine iletme aşamasına geldiği an, haberini dayandırdığı bilgilerin sıhhatine ilişkin son bir kontrol yapma iradesinin en zayıf olduğu andır. (Son örneklerde olduğu gibi, haber doğrudan gazete yönetimine iletilmişse de aynı şey geçerlidir; bu durumda bütün bir yönetim kadrosu aynı ruh haline girer.)
Buradaki kaygı, "Ya haberim düşerse!" kaygısıdır ve bu kaygı, büyük ve sarsıcı haberlerde gazetecinin zihnindeki 'şeytan' rolünü çok daha etkili bir biçimde oynar. O kritik anda, bu kaygının yerini, "Ya yayımlandıktan sonra haberim doğru çıkmazsa!" kaygısının alması, kuşkusuz çok büyük bir olgunluk gerektirir. Bunu yapabilen bir gazeteci, icabında bir manşete imza atma şansını kaçırır ama okurlar karşısında mahçup duruma da düşmez.
Ama yukarıda dediğim gibi bu o kadar garip bir ruh halidir ki, yaşanmış onca tecrübeye rağmen, büyük ve sarsıcı bir haberle karşılaşan gazeteciler ya da gazete yönetimleri, mesleklerinin en büyük koruyucu kalkanı olan 'kuşku'yu devre dışı bırakırlar ve dezenformasyon kaynaklarının tuzağına düşerler.
'İnanma! Propaganda yapıyor...'
Geldik, dezenformasyonların ve onlar üzerinden yürütülen 'yalan temelli propagandalar'ın etkili olmasını sağlayan koşullardan topluma ilgili olanına...
Yukarıda, 'propaganda'yı 'yalan' ile bağlantılı bir faaliyet alanı olarak görme şeklindeki toplum algısından söz etmiş ve bu algının, yalan üzerine kurulu propaganda faaliyetlerini, kısmen de olsa, meşrulaştırdığını öne sürmüştüm.
Gerçekten de, propaganda deyince, malzemesi gerçek olan bir faaliyet alanından çok, malzemesi 'gerçeğin abartılmış hali' ve hatta düpedüz 'yalan' olan bir faaliyet alanı zihnimize geliyor. Özellikle siyasi propagandadan söz edildiğinde, bazı zihinlerde otomatik olarak 'yalan'a ya da en azından 'çarpıtılmış bilgi'ye dayanan bir şeyler canlanıyor; propagandanın hakikat temelli (de) olabileceğini algılamakta zorluk çekiyoruz.
Bu algının ne kadar yaygın ve köklü olduğunu, ünlü Mavi Kitap ile ilgili olarak Aralık 2006'da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yürütülen bir tartışma esnasında anlamıştım. Tartışmayı başlatan gelişme, 1915 olaylarını anlatan Mavi Kitap'ın, Birinci Dünya Savaşı’nda (1914-18) düşman cephede yer alan Osmanlı İmparatorluğu'na karşı 'propaganda malzemesi' olarak kullanılmak üzere ünlü tarihçi Arnold Toynbee'ye ısmarlandığının İngiltere parlamentosunda dile getirilmesiydi.
Hiç unutmuyorum, dönemin CHP Milletvekili Şükrü Elekdağ, bu tartışmayı izledikten hemen sonra soluğu TBMM'de almış ve bu ifadeyi Mavi Kitap'ın 'yalan'dan ibaret olduğunun kanıtı olarak sunmuştu. Mavi Kitap'ın 1915'in gerçeğini anlatmadığını, abartmalı, yalan vs. bir kitap olduğunu öne sürenler var fakat burada olan başka bir şey: Burada, kitabın böyle olduğu, sadece onun propaganda amacıyla yazılmasına dayanarak öne sürülüyor.
Propagandanın yalanla neredeyse bir ve aynı anlamda kullanıldığı bir siyasi ve toplumsal kültürde, propagandasının bir bölümünü yalan üzerine kuran birilerinin, en azından onları destekleyenlerin nezdinde ahlakî bir sorgulamaya tâbi tutulması beklenebilir mi? Beklenemez kuşkusuz. Yalan, böyle bir toplumda propagandanın neredeyse meşru bir parçasıdır çünkü.
Netice: Siyasal ve toplumsal kutuplaşma bu düzeydeyken... Gazeteciler, bu kutuplaşmanın bir parçasıyken ve sarsıcı haber heveslerinde bir azalma gözlemlenmiyorken... Nihayet toplum, propagandayı ‘gerçek’ten ziyade ‘gerçek olmayan’ üzerine kurulu bir faaliyet alanı sayarken, dezenformasyon kaynaklarının bu topraklardan daha çok ekmek yiyeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok.
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/yalan-temelli-propagandanin-isleyis-ilkeleri
.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025