Alper GÖRMÜŞ
‘Anti-Amerikancılık’ ve ‘anti-emperyalizm’, pragmatik siyaseti reddedip, ideoloji ve ilke temelinde siyaset yaptığını öne süren bütün siyasi akımların dillerine pelesenk ettiği bir slogan... Fakat iktidar ümidinin olmadığı ya da aynı anda hem iktidarda hem de Amerika ile ‘papaz’ olunan anlarda serâzâd dile getirilen bu slogan, Amerika’nın desteğini alma ümidi ortaya çıktığında halının altına süpürülüveriyor. Türkiye’nin İslamcıları ve ulusalcıları böyle yapmıştı, şimdi de ‘Marksist’ PKK temelli Kürt siyaseti böyle yapıyor...
Giriş paragrafından yola çıkarak, yazının bundan sonrasında bu tutum sahiplerini ‘gizli Amerikancılık’la suçlayacağım sanılmasın... Tam tersine, varolan reelliklerin çerçevesi dahilinde siyaset yapmak zorunda olan herhangi bir siyasi organizma elbette dünyanın en büyük siyasi ve askeri gücü konumunda bulunan Amerika’nın desteğini arayacak ya da düşmanlığından uzak durmaya çalışacaktır.
Kimseyi suçlamıyorum, fakat Amerika’nın bütün ‘ilkesel ve ideolojik’ düşmanlarının, yeri geldiğinde nasıl ‘Amerikancı’ kesilebildiğini gösteren bunca tecrübeden sonra, kimsenin de kalkıp kendi anti-Amerikancılığının ‘ilkesel ve ideolojik temelli’ olduğunu öne sürmemesini istiyorum.
Şimdi mesela, Türkiye solu ile bir araya gelmiş haliyle mümeyyiz vasıflarından biri ‘Anti-Amerikancılık ve anti-emperyalizm’ olan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) durumuna bakalım...
ABD’nin PYD ve YPG ile yürüttüğü ittifak politikası, bu partideki anti-Amerikan havayı tümden dağıtmış görünüyor. ‘Dünya halklarının baş düşmanı’ ABD, çok değil bir yıl içinde Kürt halkının en yakın müttefiki ve koruyucusu pozisyonuna terfi etmiş durumda. Nedeni açık: Çünkü Rojava’da Kürtlerin bir hayalinin gerçeğe dönüşme ihtimali belirdi ve Kürtler, ABD’nin desteği olmaksızın bunu başaramayacaklarını biliyorlar. ABD, literatürde ‘Dünya halklarının bir numaralı düşmanı’ olmaya devam ediyor fakat ilginç bir biçimde, ‘Dünya halkları’nın bir parçasını teşkil eden Kürtlerin dostu!
Reel siyaset işte böyle bir şey. Ayıp mı? Hayır. Fakat ikisi bir arada olmuyor. Hem ‘kahrolsun Amerika’ hem ‘yaşasın Amerika’ olmuyor.
‘Üst akıl’ kılığındaki Amerika
Türkiye’nin İslamcı gelenekten gelen muhafazakâr demokratları da benzer bir çelişki içinde...
Daha düne kadar ideolojik bir bakışın egemen olmadığı; avantaj-dezavantaj, kazanç-kayıp ekseninde pragmatik bir bakışın hâkim olduğu Türkiye-Amerika ilişkileri gitti, yerine ‘üst akıl Amerika’nın kalûbelâdan beri değişmeyen ve sonsuza kadar değişmeyecek olan ‘Türkiye düşmanı’ yaklaşımı geliverdi. (‘Üst akıl’, evet, Amerika... Ben buna perşembe gecesi aHaber’deki Canan Barlas’ın programını izledikten sonra ikna oldum. Çünkü orada üst aklın adlı adınca ABD olduğu ilan edildi. Onlar bilmeyecekler de kim bilecek!)
Aslında bu ideolojik ve esrarengiz anti-Amerikan tavır, AK Parti’nin bir merkez partisi olmaya karar verdikten sonra sıyırdığı gömlekle birlikte sıyrılmış olmalıydı. Nitekim uzun yıllar boyunca da öyle gitti; AK Parti tipik bir merkez partisi olarak ABD ile pragmatik ilişkiler geliştirdi, kâh birbirlerine yaklaştılar kâh uzaklaştılar. Fakat hiçbir zaman bugünkü gibi kategorik bir değerlendirme yapılmadı. Bu gelişme hiç kuşkusuz, partinin yeniden daha ideolojik bir temele oturma süreciyle bağlantılı...
‘Öz’e dair bir şey değil, bir kabuk
2013’ün sonlarında Serbestiyet’te dört bölümde kaleme aldığım “Anti-Amerikancılığın ‘error’ verdiği anlar” başlıklı yazı dizisinde ulusalcıların Kürtlerinkine, İslamcılarınkine benzeyen anti-Amerikancılığını ele almıştım. O yazılardan ilkinin girişinde, AK Parti’nin zaman zaman ortaya çıkan, bir görünüp bir yok olan ‘pragmatik’ anti-Amerikancılığı ile ulusalcıların ‘ideolojik-ilkesel’ anti-Amerikancılığını karşılaştırıyor, neden ulusalcıların anti-Amerikancılığının daha ‘çelişkili’ olduğuna dikkat çekiyordum:
“Türkiye’de Atatürkçü, Kemalist, ulusalcı çevrelerin anti-Amerikancılığı ‘öz’e dair bir şey değil, bir kabuk... Bu kabuk, ABD’nin Türkiye’de kendi rakiplerini (Adalet ve Kalkınma Partisi - AK Parti) desteklemesi durumunda sertleşiyor, ABD’nin kendi rakiplerine karşı sertleşme eğilimi gösterdiği durumlarda ise yumuşuyor. Yani, ilk bakışta göründüğünün tersine ideolojik bir karşıtlık değil bu; siyasal yarara bağlı olarak şaşırtıcı esnemeler gösterebilen, gündelik bir ‘karşıtlık’tan söz ediyoruz.
“Diyebilirsiniz ki, bunun tersi de doğru... Yani, AK Parti ve onu destekleyenler de tıpkı ulusalcılar gibi ABD kendilerini desteklediğinde onunla ‘iyi’, karşı çıktığında ‘kötü’ oluyorlar...Elbette öyle... Reel siyasetten söz ediyoruz burada... Peki ben neden ikincilerin değil de birincilerin anti-Amerikan hallerindeki esnemeyi mesele ediniyorum? Nedeni açık: Çünkü sadece birinciler Amerikan karşıtlıklarının ‘ideolojik’ ve ‘ilkesel’ olduğunu öne sürüyorlar... Oysa AK Parti ve destekçilerinin böyle bir iddiaları yok. Onlar, bu meseleye ‘siyaset’ ölçüleriyle yaklaşıyorlar... Dolayısıyla ABD kendilerini karşı ‘iyi’ olduğunda onların da ABD’ye sempati duyması ya da tersine, ABD kendilerine karşı ‘kötü’ olduğunda bu kez antipati duymalarında kurcalanacak bir şey yok. İşte bu nedenlerle Türkiye’nin dindarlarının değil, Atatürkçü-Kemalist-ulusalcılarının ABD karşısındaki pozisyonları ilginç...”
İki buçuk yıl önce kaleme aldığım bu satırları şimdi okuduğumda anlıyorum ki aslında bu satırlar bir ‘nereden nereye’ tablosuna işaret ediyor... O zamanlar AK Parti’nin Amerika karşısındaki pozisyonu mutlakçılıktan, ideolojik karşıtlıktan uzak, pragmatik bir pozisyonmuş... Şimdi ise ideolojik karşıtlığın esrarengizliklerle, muammalarla, büyük tuzaklarla bezenerek daha da koyultulmuş bir versiyonu gündemde...
Fakat hiç kuşkunuz olmasın: Zamanı geldiğinde bunların hepsi unutulur, ulusalcı siyasetin ve PKK temelli Kürt siyasetinin anti-Amerikancılğının ‘error’ verdiği anlara benzer anları AK Parti de yaşar.
Bugünlerde ‘üst akıl’ kavramsallaştırması çerçevesinde ABD’yi ezelden ebede değişmeyecek bir ‘Türkiye düşmanı’ olarak kodlayanlar, o günler geldiğinde bakalım bu sözlerini nasıl te’vil edecekler...
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025