Alper GÖRMÜŞ
Devletin ‘dördüncü kuvvet’i...
3.01.2012
5388
Şırnak Uludere’de 35 köylünün ölümüyle sonuçlanan facia, başka birçok şeyin yanı sıra ülkemizdeki “devlet gazeteciliği”nin çapını ve derinliğini de gözler önüne serdi. Ben, basınımızda benzer birçok performans gördüm, fakat “devlet gazeteciliği”nin bu ölçüde kristalize olduğu başka bir örnek bilmiyorum. O nedenle bu faciayı bir de basın faciası yönüyle ele almanın doğru olacağını düşündüm.
Fakat ondan önce bir parantezle “devlet gazeteciliği” derken neyi kastettiğimi ve bu gazetecilik türünün nasıl işlediğini anlatmaya çalışacağım...
Medyayı eleştirel bir gözle ve çok yakından izlediğim son 11-12 yıl boyunca bana ne zaman “Türk basınının temel sorunu nedir” diye sorulsa her zaman aynı cevabı verdim: “Kendisini toplumun değil devletin bir parçası olarak hissetmesidir...” (“Devlet gazeteciliği” de işte, kendisini toplumun değil devletin bir parçası olarak hisseden gazetecilerin yaptığı şeydir.)
Bu o kadar temel bir sorundur ki, bu duyguyla yapılan faaliyetin hakikaten gazetecilik olup olmadığını bile şüpheli hale getirir.
Neden peki?.. Kısaca bakalım...
Basın, neden dördüncü kuvvet?
Gazeteciliğin, üzerinde en fazla uzlaşılmış tanımının, onun “demokrasinin dördüncü kuvveti” olması boşuna değildir. Bu tanımın başlıca üç yönü vardır.
Birincisi: Devlet mekanizmasını kullanarak ülkeyi ve toplumu yönetenler, nasıl bir ülkeyi ve toplumu yönettiklerinin bilgisini ancak çoğulcu bir medya üzerinden edinebilirler... Bu bilgiye sahip olmadıklarında toplumsal ihtiyaçları da bilemezler ve dolayısıyla demokratik yönetimler oluşturamazlar.
İkincisi: Bir toplum için neyin daha iyi ve doğru olduğunun belirlenmesi ancak açık bir tartışmaya “media”lık (ortam) edecek bir basınla mümkündür... Çoğulcu bir basın olmaksızın çoğulcu bir tartışma yürütmek mümkün değildir.
Üçüncüsü: Demokrasinin üç gücü (yasama, yürütme, yargı) toplum-devlet ilişkisinin belirlendiği yerlerdir. Fakat bunların üçü de esasen devlet adına faaliyet yürütürler ve eğer üzerlerinde bir denetim olmazsa, eşyanın tabiatı gereği sürekli olarak devleti kayırırlar. Basın, işte bu üç “devlet gücü”nü denetleyen “toplum gücü”dür ve o nedenle “dördüncü güç”tür.
“Devlet gazeteciliği” ise bunların tam tersini öngörür ve uygular:
Öyle bir gazetecilik ki, onun için toplumsal dertler, talepler ve acılar değil devletin ihtiyaçları ön plandadır...
Öyle bir gazetecilik ki, derdi, toplumsal talepleri aşağıdan (toplumdan) yukarıya (devlete) iletmek değil, devletin topluma dair tasavvurlarını ve planlarını toplumun kafasına kafasına çakmaktır...
Öyle bir gazetecilik ki, toplumdaki bütün fikirlerin özgürce tartışılmasına aracılık etmek yerine, devletin hoşuna gitmeyen fikirlerin toplumun gözünde “öcü” haline getirilmesi için çabalar.
Böyle bir gazetecilik, doğası gereği, devletin ilgi alanına girdiğini ve muhtemelen de hoşuna gitmediğini düşündüğü gelişmeleri haberleştirmeden, yorumlamadan önce mutlaka devletin ağzının içine bakar, oradan gelecek sinyallere göre harekete geçer...
Uludere faciasında tamı tamına böyle oldu...
Devletten resmî bir açıklama gelene kadar büyük sessizlik...
29 aralık sabahı, hafta içi her gün olduğu gibi Açık Radyo’da Açık Gazete’yi izliyordum... Ömer Madra, 09:00’a doğru Cihan Haber Ajansı mahreçli bir “son dakika” haberi okudu. Habere göre Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı uçaklar Şırnak Uludere’de PKK’lı zannıyla köylülere bomba yağdırmış, çok sayıda köylü hayatını kaybetmişti.
Açık Gazete ekibi, saat 09:00 civarında her perşembe olduğu gibi telefonla Cengiz Aktar’a bağlandı. Onun ilk sözü “Uludere’de kıyamet kopuyor” oldu.
Ben, kısmen Cengiz Aktar’ın cümlesinin kipinden (şimdiki zaman), kısmen haberdeki “son dakika” uyarısından, fakat esasen de böyle bir gelişmenin, vukuundan en fazla yarım saat sonra haberleştirileceğini varsaymamdan dolayı, “sehven bombalama”nın en fazla son yarım saat içinde gerçekleştirilmiş olduğunu düşündüm. Fakat Cengiz Aktar’ın, “Haberi yabancı ajanslardan izliyorum, bizimkilerde hâlâ bir şey yok” şeklindeki uyarısı üzerine, PKK’nın yayın organı Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) sitesine girdim... Ve dondum kaldım... Çünkü olay aşağı yukarı 12 saat önce cereyan etmişti!..
ANF, bombardımana ilişkin ilk haberi saat 03:08’de vermişti ve şu andaki bütün bilgilerimiz o haberde vardı: Bombalama gece 21:20 civarında gerçekleştirilmişti ve haberin verildiği saate kadar “35 kişinin parçalanmış cenazesine ulaşılmış”tı. “Bombardımandan yaralı kurtulan Servet Encü adlı yurttaş köye gelerek olayı anlatmış, köylüler olay yerinde toplanmış”tı. Haberden, köye 15 ambulansın geldiğini, bombardımanda ağır yaralanan M. Ali Tosun ve Serhat Ürek adlı köylülerin Şırnak Devlet Hastanesi’ne kaldırıldığını da öğreniyorduk.
İşte televizyonların 12 saat boyunca vermemeyi tercih ettikleri hakikat bu kadar çıplak bir hakikatti...
Fakat “devlet gazeteciliği” için hakikat değil, devletin onu nasıl tanımlayacağı ve nasıl sunacağı önemliydi... Bunun için de beklenmeliydi, ta ki devletten “resmî” bir açıklama gelene kadar...
O gece TV haber merkezlerinde “görünmez adam” olmak
Taraf’ın “20 Soru”sundan biri, malum, “Hangi doğal yeteneğe sahip olmak istersiniz” şeklinde formüle edilmiştir. Bu soru bana 28 aralık’ı 29 aralık’a bağlayan o gece sorulmuş olsaydı, önce muhatabımdan iki yeteneğe birden aynı anda sahip olma yönünde bir “torpil” rica eder, ardından da “uçmak ve görünmez olmak” derdim.
Gerçekten de ne kadar çok isterdim o gece haber televizyonu kanallarının birinden öbürüne uçmayı ve oralarda görünmez olmayı... Gece sorumlularının telaşla “en yetkili”leri telefonla aramalarını, onların verdiği cevapları duymayı... “Devlet”ten bir türlü bir açıklama gelmemesi karşısında “hadi ama, hadi artık” diye kıvranmalarını, her geçen dakikada kıvranmalarının daha da dayanılmaz hale gelişini... Ve nihayet Şırnak Valiliği’nin, ardından da Genelkurmay’ın açıklamasıyla birlikte derin bir “oh” çekişlerini izlemeyi... Bütün bunlara şahit olmayı ne kadar çok isterdim.
Uludere olayında anladık ki, Türk basını da “dördüncü kuvvet”tir ama devletin “üç kuvvet”ine payandalık etme anlamında “dördüncü kuvvet”tir...
Demokrasinin değil, devletin “dördüncü kuvvet”idir.
‘Bölücü’ bir kuvvet olarak medya
“Türk medyası da büyük bir kahramanlıkla burada yapılan katliamı saklamıştır. Eğer öyle bir acıda ortaklaşmayacaksak, ‘yaşanan acı Kürdün acısıdır’ deniliyorsa, asıl bölücülük şu anda olmuştur.”
Barış ve Demokrasi Partisi Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Uludere olaylarını ele alırken devlete yöneltmediği “bölücülük” suçlamasını medyaya yöneltti ve bence böylece taşı tam gediğine koymuş oldu.
Çünkü Kürtlerdeki “Türklerle birlikte yaşama” iradesini ve arzusunu devletin davranışlarından çok “kardeş Türk halkı”nın davranışları belirliyor.
Kürtleri, devletin attığı taşlardan çok, Türk kardeşlerinin attığı güller yaralıyor. Ve o güllerin sayısı arttıkça, Kürtlerdeki birlikte yaşama arzusu ve iradesi de azalıyor.
Medya, kendisini ne kadar devletin bir parçası olarak görürse görsün, Kürtler onu öyle görmüyor, görmek istemiyor. Böyle olunca da, Kürtler, başlarına büyük bir felaket geldiğinde sanki hiç böyle bir şey olmamış gibi o medyanın saatlerce sessiz kalışını kardeş Türk halkının sessiz kalışı gibi algılıyorlar haklı olarak.
Devamı da var: Televizyon ekranlarının, felaketin gizlenemez hale gelmesinden sonraki haline bakan Kürtler, manevi olarak kopmazlar da ne yaparlar?
Özlem Yağız, bana (da) gönderdiği mektupta ekranların haline şöyle isyan ediyordu:
“(...) Bu haber üzerine TV’lere baktım, vakit 12:00-13:00 suları. Yani epeyce zaman geçmiş. Görebildiğim sadece BBC’de olay yerinden canlı yayın vardı. Onun dışında TV’lerde şunlar vardı: 1 adet doğru makyaj nasıl yapılır programı... 2 adet moda yarışması programı... 2 adet evlilik programı... Birkaç tane de şarkılı türkülü eğlence programı... Bunların bir kısmı da canlı yayındı. Bu olayın sonucunda birileri hesap verir ya da bir şeyler telafi edilebilir mi bilmiyorum ama asla telafi edilemeyecek şey bu işte. Birileri cenazelerine ağlarken birilerinin de TV’lerde göbek atması ve bu acıyı hiç umursamaması. Yani yitirilen asgari bir edep ve vicdan duygusu. Bu programlar arz talep meselesi ise toplum bunu mu talep ediyor şu saatlerde gerçekten?”
Selahattin Demirtaş haklı. Bu medya hakikaten “bölücü...”
***
NOT. “Ermeniler neden 1915’e takılıp kaldı?” tartışmasına sizlerden çok değerli katkılar geldi. Lütfen devam edin. Önümüzdeki yazılarda konuya döneceğim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025