Bayram ZİLAN

ÖCALAN, ÇOCUKLARI İADE EDECEK
29.05.2014
2361

 Bu satırları soğuk bir morgun önünde yazıyorum..

Bir dostumun kardeşi, henüz 25 yaşında, ardından iki bebek bırakarak gitti, hepimizin bir gün gideceği sonsuzluğa.

Morgun önünde Kürtçe ağıt yakan bir anne. “Nesimemin were, Nesimemin Jı Mı Duxazi. Nesim.. Nesim” (Nesimim gel, Nesimim beni çağırıyor, Nesim, Nesim…)

O an, insanoğlunun yaradanın karşısında en çaresiz olduğu andır. Kelimeler kifayetsizdir. Göğe yükselen ağıt, kulaklarınızdan girer, ciğerinizi deler geçer..

Anneler..

Evlatlarına olan merhametleri, henüz “iki canlı” olduklarını öğrendikleri an başlar. Evlat değil ama anne sonsuzluğa gidene kadar bu merhamet daima ilk günkü gibi taze ve diri kalır. Bu merhameti ve sevgiyi ölçecek bir ölçek bulunmadı henüz yerkürede..

Resulullah’ın, Allah’ın, kullarına olan merhametini anlatırken, anne ile evladı arasındaki merhamet üzerinden örnek vermesi de bu yüzdendir. Yeryüzünde en masum, en katıksız ve en karşılıksız merhamet, annenin yavrusuna beslediği merhamettir. Bunun üzerinde bir merhamet de yoktur dünyada.

Bu nedenledir ki, anneler yüzyıllardır yaşadıkları toplumun “vicdan”ı olmuştur.

Anneleri karşısına alan hiçbir siyasi, sosyal, sivil yapının, legal/illegal örgütün yaşama şansı yoktur. Çünkü hiçbir annenin çığlığı, “reel politik/pragmatik” değildir.

40.000 insanın hayatını kaybettiği, 100.000’ün üzerinde çocuğun yetim kaldığı, acıyla yoğrulmuş bir coğrafyada filizlenen barışın en büyük anlamı “dün hayatta olan gençlerin bugün de hayatta kalabilmesi, bugün hayatta olan gençlerin yarın da hayatta kalması” değil midir?

Nesim’in annesinin yaktığı ağıtlara binlerce kez şahit olmadık mı bir, hepimiz? Soğuk musalla taşında duran evlatlarının başında çığlık atan annelerin gözyaşları ciğerlerimizi delmedi mi?

Aliya, “Tarihe Tanıklığım” kitabında: “eğer barış müzakerelerine geç başlamış veya masadan kalmış olsaydım, bugün hayatta olan Boşnak şimdi toprakta olacaktı, en azından şimdi biliyorum ki, bu barıştan dolayı halkım hayatta kaldı” der.

Son 17 aydır, bu meseleden dolayı hiçbir gencimizi kaybetmedik. “Ne verdik, ne aldık indirgemeciliği” ile çözüm sürecini tahlil eden kısır analistler, sadece 17 aydır hayatta kalan gençleri, yetim kalmayan çocukları ve ağıt yakmayan anneleri düşünüp kendisinden utanabilir.

Elbette süreçte birçok eksik nokta vardır. Ancak bu eksiklikler ahlaki olarak “yaşam”dan yana pozisyon almamızı engellememelidir.

Bu minvalde Diyarbakır’da “çocuğumu geri ver” diyen annelerin haykırışlarına da kulak vermemiz “yaşam”dan yana pozisyon almamız gerekir.

Barış dediğimiz şey de tam buna denk düşmez mi?

Silahların konuştuğu hiçbir yerde insani bir ses yoktur. Silahlar, gölgesini hayatın üzerinden çekince, gerçeklerle yüzleşir toplum. Dağdaki çocuklar da bizim gerçeğimiz. Onları şimdi daha net görebiliyoruz. Tıpkı binlerce KCK’linin suçsuz yere hapishanelere tıkılması, yüzlerce çocuğun “ucube TMK” yüzünden cezalandırılıp, hayatlarının ellerinden alınmasını gördüğümüz gibi.

Gençlerin ölmesini durdurabildik. Şimdi yaralarımızı sarma, kendimizle, hatalarımızla yüzleşme zamanı. Buna cesaret etmeliyiz. Devlet de, PKK de cesaret etmeli.

Bu yüzleşmeyi politikleştirmemeliyiz. Temiz tutmalıyız. “mütekabiliyet” esaslı bir yüzleşme olmamalı bu. Acılarımızı tokuşturmamalıyız. Ahlaki üstünlüğümüzü kaybetmeden, “günahkârın kimliğine bakmadan” herkesin günahını ortaya çıkartmalı, bunlarla yüzleşmeliyiz.

Devletin hapiste alıkoyduğu hayatların hesabını sorarken, PKK’nin alıkoyduğu çocukları unutmamalıyız. Tam tersi de geçerli.

Silahlara veda” diyen ve bunu milyonların şahitliğinde deklare eden, “düz ovada siyasete evet” diyen bir örgüt için “18 yaş altı çocukları serbest bırakmak” bir kazanımdır. Bunu görmeleri gerekir.

Yazı başlığım bilgi değil, bir kanaattir.

Ölüm oruçlarını bitiren, Türkiye’deki son kırılma anlarında, Gezi Olayları, 17-25 Aralık Operasyonları ve Hakkari olaylarında inisiyatif alarak kitlesine mesajlar veren, barış iradesini koruyan, zamanın ruhunu yakalayan, siyasi ve sosyal hadiseleri doğru okuyup, doğru yerde pozisyon alan Öcalan, Diyarbakır’daki annelerin çığlıklarını görmezden gelmeyecektir.

Son zamanların en büyük ters köşecisi Öcalan’dır.

Göreceksiniz, onun talimatıyla PKK, 18 yaş altı bütün çocukları serbest bırakacak.

Bırakmalıdır da..

@bayramzilan

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar