Cengiz AKTAR
Gidişat yeni değil, milâdı muhtemelen 2013, ama endişenin dozu giderek arttı. Ve başkanlık dayatmasıyla eşzamanlı olarak endişeye alay da eklendi.
Oysa yüzyılın ilk 10 yılındaki Türkiye’yi hatırlayın. Bölgenin, dünyanın yükselen yıldızı…
Müstakbel AB üyesi, makroekonomik dengeleri tutturmuş sağlam ekonomik altyapı, ciddî yabancı yatırım sermayesi girişi, patlayan turizm, dünya üzerinde hem resmî hem sivil diplomasi mecralarında görünürlük, Balkanlardan Kafkasya’ya Rusya’dan Afrika’ya ve elbet Ortadoğu’da ne dediği merak edilen ülke, komşulara uzatılan barış eli, halkta görülmemiş bir özgüven duygusu, geleceği her bakımdan parlak bir outsider…
Üyelik perspektifi dolayısıyla başta AB ülkelerinde, genelde Batı’da, Ortadoğu’da ve dünyanın her yerinde merak konusu olan Türkiye… Batı’da “hem Müslüman hem demokrat bir ülke de olabilir miymiş” sorunsalı… Doğu’da “bize benzeyen bir ülke AB ve Batı ile eşit bir ilişki kurabilirmiş demek ki” sorunsalı… Merakla bağlantılı, art arda kurulan Türkiye araştırmaları, kürsüleri, çalışmaları, merkezleri… Sayısız toplantı, konferans, seminer, doktora tezi, kitap, makale…
Bütün bunlar gökten zenbille inmediydi.
1983’te memleketin dışlanmış iki ana unsuru Sünnî Müslümanlar ve Kürtlerin kamusal siyaset alanına farklı mecralarla da olsa avdet etmeleriyle başlayan dönemin meyveleriydi bu olanlar. Bu süreçte birey ve toplum hayatının her yönünü kapsayan ve sistemin ihtiyacı olan ciddî ve dönüştürücü kurumsal reformlar ilk defa 2000’lerin başındaki koalisyon hükümetinin çalışmalarıyla uygulamaya kondu.
“Derviş reformları” olarak kayda geçen çalışmalar özellikle, 1994, 1999, 2001 ekonomik krizleri sonucunda tamamen altüst olan makroekonomik dengeleri yeniden sağlamakta işlevsel oldular. Bu, sıradan bir düzeltme değildi.
Kurumların, özerklik, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri temelinde düzenleyici işlevlerini yasallaştırarak güvence altına alıyor ve Cumhuriyet tarihinde ilk defa çağdaş bir yönetim zihniyetinin önünü açıyordu. Çaba, yeniden başlamış bulunan AB üyelik sürecinin ivmesiyle katlanarak büyüdü, ekonominin çok ötesine geçti. Yatay ve dikey denge/denetleme mekanizmalarını geliştirerek sistemi baştan aşağıya dönüştürmeye başladı. Eski Türkiye’den miras kurumlar yerlerinden oynatıldı. Ezberlerin tümü bozuldu.
Birinci AKP hükümeti, muhalefetin de desteğiyle AB ve İMF anlaşmalarına sadık kalarak Türkiye köhnemiş mevzuatını çağdaş normlara uyumlandırdı ve yeni mevzuatın büyük bölümünü uygulamaya başladı. Sözkonusu ilke, norm ve standartlar görülmemiş bir idarî, hukukî ve toplumsal dönemin başlamasına önayak oldular.
Yapılan reformlar sayesinde AB ile üyelik müzakerelerine 2005’te başlandı. Ne var ki hemen akabinde reformlar durdu, kazanımlar ileri aşamaya taşınmadılar. Aksine birer birer geri alınmaya başlandılar. 2001’den itibaren doğru istikamette dönüşmeye başlayan temel devlet kurumları Adliye, Askeriye, Hariciye, İlmiye, Maliye ve Mülkiye giderek itibarsızlaştırıldılar, kurumsal hafızaları boşaltıldı ve yavaş yavaş kurum olmaktan çıktılar.
Anayasa yazım çalışmasının akamete uğratılmasıyla kurumların demokratik dönüşüm olasılığı tamamen rafa kalktı. Buna koşut olarak iktidarın tasarrufları ve görülmemiş çapta yolsuzluk iddiaları sonucunda kurumlar, işlev ve işleyişlerinde iktidar sahibine doğrudan biat eder oldular. İktidarla devlet bütünleşti. Resmî ve hukukî rejim değişikliğinden de önce reis fiilen devlet oldu.
Sade iktidar değil bütün Türkiye bu duraklama döneminde hep önceki dönemin başarılarından, yani cepten yedi. Tıpkı dış politikada 1945’ten beri coğrafî konumunun rantıyla idare ettiği gibi. Ve artık deniz her bakımdan bitti.
Bayram rehaveti sonrası memleketin önünde uçsuz bucaksız bir çöl uzanıyor.
ABD’li Protestan rahip salıverilse dahî ülkenin halk destekli totaliter işleyişi, enerjisini tüketen Kürt meselesi, dikiş tutmaz sakat ekonomisi, çökmüş kurumları, berbat dış ilişkileri, her canlıyı hedef alan tahribat kültürü toparlanmanın öngörülebilir gelecekte mümkün olmadığını açıkça gösteriyor.
Sorunsal bu kadar barizken rejimiyle, muhalefetiyle, nevzuhur strateji uzmanlarıyla, devşirme iş takipçileriyle kadim sorunların kökünü sorgulayan ciddî hiçbir çaba yok ortada. Aksine ham hayaller, sihirli değnekler, siyasî mucizeler, jeostratejik vazgeçilmezliklerle gün geçiriliyor. Ekonomi ile dış politikadan güncel örneklerle anlatalım.
Medyada, ABD ile “papaz olan” Türkiye’nin AB’ye yaklaştığı, AB’nin de buna yeşil ışık yaktığı yönünde bir dolu hurafe dolaşıyor. Bir kere Türkiye’nin ABD ile ters düşmesi Brunson ile sınırlı değil; Halk Bankası, YPG desteği, Fethullah Gülen, S-400, Rusya medyumluğu esas meseleler.
AB’nin ilâve İran yaptırımları konusunda ABD ile ters düştüğü açık ancak bu Türkiye’nin avukatlığını üstleneceği anlamına gelmiyor. Kaldı ki AB’nin Türkiye’nin içine düştüğü ekonomik kriz için parmağını oynatmayacağı en yetkili ağızlardan ilân edildi.
AB olsun ABD olsun Batılılar için Türkiye 1945’ten bu yana dâhil olduğu ittifaktan hızla uzaklaşan bir ülke konumunda epeydir. Avrupa’nın ABD’den farkı kıtanın güvenliği ve ekonomik çıkarlarda yatıyor. Avrupa için, krize girmiş bir Türkiye, potansiyel Suriyeli ve Türkiyeli göçü demek olan bir güvenlik meselesi. Keza Rusya ile stratejik ortak olduğunu ilân eden Ankara kıtanın güvenlik çıkarlarıyla çatışıyor. Üçüncü mesele de Türkiye’de para kazanan Avrupalı şirketlerin geleceği.
Diğer güncel konu, ilk amaçları ne olursa olsun bugün talancı bir katil sürüsüne dönüşmüş cihatçıların hâmisi Ankara’nın İdlib’de, yıllardır söylendiği ve beklendiği gibi, sıfırı tüketmiş olması.
Aymazlık Rusya’ya taviz vererek bu katil sürüsünün bir biçimde affedilebileceğini düşünmekti. Bugün bıçak kemiğe dayandı ve Akar ile Fidan Moskova’da yalvar yakar zaman kazanma turlarında. Ne ki Suriye Kürtleriyle de anlaşma yolunda olduğu anlaşılan Esad rejiminin İdlib’e müsamaha göstermesini, keza Rusya’nın İdlib cebindeki kendi vatandaşı cihatçılara müsamaha göstermesini beklemek ölümcül cehaletten başka bir şey değildir.
Medyada krizlere çare olarak niyet okuma uzmanları türedi. Bunlar hep vardı ama şimdi rejimle bir ağızdan ve bin dereden su getirerek “ABD olmuyor AB verelim”, “AB olmuyor Rusya verelim”, “Hiçbiri olmuyor Çin, Katar verelim” yollu krizden çıkış hayalleri üretiyorlar.
Oysa Türkiye küme düştü, haberleri yok. Artık dünyanın taşrası hatta mezrası. Dünyadaki Türkiye merakı, araştırma hevesi çoktan bitti. Merak yerini endişe ve alaya bıraktı. Şimdi “bize ne zaman, ne kadar zarar verir”, bunun hesabı yapılıyor.
Başarı öyküsünden beceriksizlik şampiyonluğuna, değerli ortaklıklardan değersiz yalnızlıklara, çözümlerin ortağından sorunların nedenine dönüşmüş bir diyar burası.
Peki, bu sürdürebilir mi? Sürdürülebilir, tıpkı Venezuela gibi. Giderek değersizleşerek, zayıflayarak, daha çok tükenerek, daha çok çürüyerek, paryalaşarak…
Çok yazık oldu.
Yazarlar
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.01.2022
18.05.2021
10.05.2021
24.04.2021
24.03.2021
23.02.2021
20.01.2021
12.01.2021
28.12.2020
22.12.2020