DOĞAN ÖZGÜDEN
Yılın en uzun gecelerinden birinin sabahında bu yazıyı yazmaya koyulduğumda ortalık alacakaranlık… Ekranda son Türkiye ve dünya haberlerini hızla gözden geçirip birkaç e-mail’i yanıtladıktan sonra ülkemden gelen kara haberlerin yarattığı öfkeyle kendimi dışarıya atıyorum. Osman Kavala ile Figen Yüksekdağ’ın tahliyeleri yine reddedilmiş, Ragıp Zarakolu’nun ise Türkiye’deki mal varlığına ve de emekli aylıklarına el konulmasına karar verilmiş…
Çok kimse dün akşamki bol içkili ve bol kepçe Noel kutlamalarının rehavetinden henüz kurtulamadığı için Brüksel sakin… Hafif çiseleyen yağmura rağmen, sık sık yaptığım gibi, önce Voltaire Caddesi’ni adımlıyor, üçüncü kavşakta sağa vurup Suffrage Universel (Genel Oy) Caddesi’nden geriye dönüp Brüksel’in, belki de Avrupa’nın en güzel yeşil alanlarından biri olan Josaphat Parkı’na dalıyorum… Parkta da, dün akşamın rehavetinden olmalı, bir iki köpek gezdirenden başka kimseler yok… Bir de parkın emekçi iki sevimli eşekçiği, Camille ile Gribouille… Parkta toplanmış kuru yaprakları taşımak için arabaya koşulmayı bekliyorlar…
Dolaşırken kafam sürekli Tayyip’in şeriatçı mahkemelerinin bir gün önce verdiği yüz karası kararlarla meşgul… Türk adaletinin sivil ve askeri mahkemelerinde yüzlerce yıllık hapis talepleriyle yargılanmış ve adaletsizliğe şerbetlenmiş bir gazeteci de olsan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yaptırımcı hükümlerini dahi hiçe sayan bugünkü uygulamalar karşısında öfkelenmemen mümkün mü?
Yüksekdağ, Kavala ve Zarakolu… Her biri, Türkiye’nin demokrasi, özgürlük ve insan hakları mücadelesinin son yarım yüzyıllık kesitinden üç ayrı kuşağın temsilcileri….
HDP’nin Türkiye’de gerçek ana muhalefet partisi niteliğini kazanmasına eşbaşkan olarak Demirtaş’la birlikte büyük katkıda bulunmuş olan Figen Yüksekdağ’ı şahsen tanımak fırsatım olmadı… Gıyaben de olsa 90’lı yıllarda Özgür Gençlik, Atılım ve Sosyalist Kadın dergilerinde mücadele vermiş bir sosyalist meslektaşım olarak, 2000’li yıllarda da Ezilenlerin Sosyalist Platformu ile başlayıp HDP eşbaşkanlığını ve milletvekilliğini üstlenmeye kadar varan bir sosyalist mücadele örgütçüsü olarak yaptığı çalışmaları takdirle izledim.
Osman Kavala ondan bir önceki kuşaktan… 12 Eylül faşist askeri darbesini izleyen günlerde Türkiye’den sürgüne çıkabilen devrimci sendikacıların ve sol örgütler yönetici ve militanlarının yoğunlaştığı kentlerden biri de doğal olarak Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel’di. 1981 yılında Manchester Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde okumakta olan Osman Kavala’yı Türkiye’den tanıdığı mücadele arkadaşlarıyla buluşmak üzere İnfo-Türk bürosunu ziyareti sırasında tanımıştım.
Varlıklı bir ailenin oğlu olarak Türkiye’nin fırtınalı siyasal yaşamında ve de solcular için son derece riskli ortamında demokrasi ve özgürlükten yana saf tutmuş olması, 1982’de babasının vefatı üzerine Kavala şirketler grubunun yöneticiliğini üstlendikten sonra da bu tutumunu hiçbir ödün vermeden sürdürmesi beni son derece etkilemişti.
Sürgünümün 70’li yıllarından asla unutamadığım bir anıdır. Türkiye gibi Yunanistan’ın da faşist askeri diktatörlük altında bulunduğu günlerdi… 1972 Mart’ında Paris’te Yunan rejimine karşı SSCB de dahil tüm dünya ülkelerinden heyetlerin katıldığı bir konferans düzenlenmişti. Türkiye’deki 1971 Cuntası’na karşı Demokrat Direniş Hareketi’nin mesajlarını iletmek üzere İnci’yle birlikte bu konferansa katılarak çeşitli delegasyonlarla ilişki kurmuştuk.
Oradaki temaslarımız sırasında sürpriz bir karşılaşma olmuştu. Sürgünde Türk gazetecileri olduğumuzu öğrenince, yaşlı bir Yunanlı bayan yanımıza gelerek kendisini tanıtmıştı:
“Ben Eleni Vlahou... Sizin gibi gazeteciyim, Kathimerini gazetesinin sahibiyim, ben de sizin gibi cunta yönetimini protesto için Yunanistan’ı terk ettim, dışarıdaki direnişe katıldım.”
Kathimerini Yunanistan’ın muhafazakâr, fakat en etkili günlük gazetelerinden biriydi. Madam Vlahou ikimizi de sempati ifadesiyle bir süre süzdükten sonra yeniden söze girmişti:
“Gençsiniz. Kavgada kararlısınız, Maria Beckett takdir edilesi bir çalışma yaptığınızı söyledi. Ama bir askeri cunta yönetimine karşı mücadele sadece yürekle olmuyor. Bunun için sadece sol çevrelerin değil, tüm demokrasi taraftarlarının kavgaya katkısı lazım. Yunanistan’da olduğu gibi…”
Sonra merakla sormuştu:
“Türkiye’de parlamento askerlerin emirlerine kafa sallıyor. Sivil görünüşlü kukla hükümetler işbaşında. Ya büyük Türk medyası? Hürriyet, Milliyet, Tercüman, vs. ne yapıyor? Cunta’ya karşı tavır aldılar mı?”
“Madam Vlahou, yaraya parmak bastınız” demiştik. “İkimiz de bir sol yayınevinin yöneticileriyiz. Birçok meslektaşımız ya hapiste, ya işkencede... Ama Uluslararası Gazete Sahipleri Birliği’nin toplantılarında karşılaşmış olduğunuz Simaviler, Karacanlar, Ilıcaklar generallere kavuk sallamakla meşgul. Biz Yunan halkı kadar şanslı değiliz. Bizim bir Madam Vlahou’muz yok. Öyle de olsa, kavgaya devam edeceğiz.”
Duyguluydu. Direnişçi iki genç Türk gazetecisiyle tanışmaktan mutluydu. Bizleri öperek veda ederken, “Umarım bir gün, demişti, Ege’nin iki yakasında da zulüm son bulur, siz de, ben de kendi ülkelerimizde çok sevdiğimiz gazetecilik mesleğini onurla sürdürmeye devam ederiz...”
Yunanistan faşist rejimden kurtulalı 45 yıl oldu… Türkiye ise 1980 darbesiyle faşist rejimin “askeri”sini bir kez daha yaşadıktan sonra, 2002’den bu yana da “islami”sini yaşamaya devam ediyor.
Tüm bu süreçte Türkiye’de Madam Vlahou gibi diktanın her türlüsüne karşı durabilen kaç iş insanı çıkmıştır bilmiyorum, ama çıkabilenlerin içinde ödün vermeden, zindana düşme bahasına direnen tek örnek herhalde Osman Kavala…
Tayyip mecellesinin sadistçe hedef aldığı üç örnek direnişçinin yaş ve mücadele geçmişi itibariyle en kıdemlisi kuşkusuz 60’lı yılların sonundan beri kesintisiz sosyalist mücadele yoldaşımız, gazeteci ve yayıncı olarak meslektaşımız Ragıp Zarakolu…
Ragıp’ı 1968’de İstanbul Üniversitesi’ndeki büyük direnişin ve işgalin ön saflarında yer alan 20 yaşındaki bir genç olarak tanımıştım. Bizzat yaşadığı o direnişin öyküsünü ve işçi sınıfı mücadelesine bağlanışını Ant Dergisi’nde yayınladığımız yazısında şiirsel güzellikte dile getirmişti.
Sonrasını Ragıp’ın Mayıs ayında yayımlanan bir yazısından naklediyorum:
“İlk yazım 1968’de Ant dergisinde çıktı. Aynı yıl Masis Kürkçügil ile Yeni Ufuklar dergisinin 68 Hareketi özel sayısının editörlüğünü üstlendik. Sürekli olarak yazmaya haftalık Ant dergisinde başladım, 1969 yılında, 1970 yılında da yazı kuruluna girdim… 15-16 Haziran olayı patlayınca kendimi Partizan dergisi yazı kurulunda buldum. Ant ve Partizan dergileri yazı kurulunda olmam nedeniyle ‘gizli örgüt’ yöneticisi olmaya terfi ve TCK 141. Maddeden mahkûmiyet. 8 yıl hapis, 1.5 yıl Afyon’a sürgün… "
Benim de "aranan sanık"ları arasında bulunduğum TKP davasında aldığı bu mahkûmiyete ek olarak Vietnam Savaşı ve Ho Şi Minh’e ilişkin aylık Ant dergisinde çıkan yazısından dolayı da 1.5 yıl hapse mahkum olmuştu.
1974 affından sonra özgürlüğüne kavuşsa da eşi Ayşe Zarakolu ile özellikle Türkiye tarihinin kara lekeleri olan soykırımlar üzerine başlattığı, eşinin zamansız vefatından sonra tek başına sürdürdüğü yayınlardan dolayı Ragıp’ın başı hiçbir zaman dertten kurtulmadı.
Ragıp’ın davalarının bir dökümü özgür ansiklopedi Wikipedia’da ayrıntılı olarak yer alıyor.
Ragıp 2011’de, BDP’nin parti akademisi açılışında yaptığı bir konuşmadan dolayı "Terör örgütüne yardım ve yataklık" iddiasıyla tutuklanarak ağır ceza mahkemesine verildi. 2016’da da Özgür Gündem gazetesinin dayanışma kurulunda yer aldığı için yine aynı iddiayla yeniden ağır ceza mahkemesine sevk edildi.
Bu baskılar nedeniyle o da bizler gibi siyasal sürgünler kafilesine katılmak zorunda kaldı, ama Tayyip terörü 71 yaşındaki Ragıp’ın yakasını bırakmaya hiç niyetli değil. Hakkındaki Türkiye’ye geri gönderilmesi talebi İsveç mahkemesince reddedilince, bu kez de yurda dönüp yeniden hapse girmesini sağlamak için emir kulu mahkemelerden birinden Türkiye’deki mal varlığına ve de yıllarca çalışmasının haklı karşılığı olan emekli aylığına el konulması kararı çıkarttırdı.
Türkiye’deki mal varlığına el koyma, 12 Eylül darbesinden sonra Evren Cuntası’nın özel bir kanun çıkartarak vatandaşlıktan attığı sürgündeki muhaliflerine karşı başlattığı bir baskı uygulamasıydı.
Uygulama ilk ağızda sürgünde susmak bilmeyen muhalifleri hedef almıştı ama cuntanın bir diğer hesabı da, yıllarca Avrupa’nın yeraltı madenlerinde, en ağır işlerde çalışarak biriktirdikleri parayla Türkiye’de, ev, arsa, tarla satın almış göçmen işçilerin "mallarına el konabileceği" tehdidiyle muhalif kişi ve kurumlarla ilişkilerini kesmekti.
Bugün Ragıp’ın maruz kaldığı insanlık dışı uygulama, hiç kuşku yok, yasal dayanağı olmasa da, önümüzdeki dönemde siyasal sürgünlere ya da Tayyip iktidarına muhalif olan tüm göçmenlere karşı bir tehdit ve baskı unsuru olarak kullanılacaktır.
Zarakolu, Kavala ve Yüksekdağ gibi Türkiye için iftihar sembolü üç şahsiyete yapılan baskıların gerisinde, bir kişisel hesaplaşmadan da öte, Suriye’nin kuzeyindeki askeri işgal, Türkiye’nın güneydoğu illerindeki kayyum atama ve belediye başkanı tutuklama operasyonlarıyla Kürt ulusuna ve onun kurumlarına karşı onyıllardır sürdürülen baskıların artık inkar edilmez şekilde bir topyekun savaşa dönüşmekte olması var.
Anımsayalım… Figen Yüksekdağ, tıpkı HDP’nin diğer eşbaşkanı Selahattin Demirtaş gibi, Kürt ulusunun haklı demokratik taleplerini dile getiren bir partinin başında bulunduğu için yıllardır demir parmaklıklar arkasındadır.
Osman Kavala’nın yıllardır zindanda tutulmasının başlıca nedeni de Kürt sorununa siyasal ve barışçıl bir çözüm arayışına sürekli destek olmasıdır.
Ragıp Zarakolu ise Türkiye’de sadece Kürt ulusunun değil, Ermeni, Asuri, Grek uluslararının uğradığı baskıları, soykırımları gün ışığına çıkartan eserler yayınladığı için Türk-İslam sentezcilerinin sürekli hedefindedir.
Bittabi sadece Zarakolu, Kavala ve Yüksekdağ değil, daha yüzlerce insan hakları savunucusu aynı nedenlerle ya zindanda ya da sürgündedir.
Avrupa Birliği’nin son Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra oluşan yeni karar ve yönetim organlarıyla "Bekle-Gör" siyasetini bir yana bırakarak AKP diktasına karşı daha ciddi tedbirler almasının zamanı gelmiştir.
Avrupa Parlamentosu’nun geçen dönemdeki Türkiye raportörü Kati Piri’nin belli eleştirileri, genel kurula sunduğu ayrıntılı raporlar AKP yönetimini ve onun emrindeki yalaka medyayı son derece rahatsız ediyordu.
Bunda, Türkiye siyaset erkânının Avrupa Parlamentosu üyesi kadın siyasilere karşı önyargılı olmasının da etkisi vardı.
Unutmak mümkün değil, bundan 24 yıl önce, 1995 yılında, AP üyesi üç kadın parlamenter, Alman milletvekili Claudia Roth, İngiliz milletvekili Pauline Green ve Fransız milletvekili Catherine Lalumière, Türkiye’de insan hakları ihlallerini eleştirdikleri zaman, dönemin DYP’li devlet bakanı Ayvaz Gökdemir, kendileri hakkında "üç fahişe" ifadesini kullanmış ve de kıyamet kopmuştu.
Geçtiğimiz dönemde Hollandalı Kati Piri’ye açıkça bu düzeyde hakaret eden çıkmamış olsa da, Reis-ül İslam Erdoğan, 13 Mart 2019’da Türkiye’ye ağır eleştiriler içeren Kati Piri raporunun AP Genel Kurulu’nda 109’a karşı 370 oyla kabul edilmesi üzerine küplere binmişti: "Avrupa Parlamentosu'ndaki kadını zaten hiç dile dolamaya gerek yok, propagandasını yapmayalım. Bunlar dürüst değil. Bunlar samimi değil. Şunu unutmayacağız. Biz Müslümanız. Bunlar ise İslam düşmanı."
Seçim sonrası Kati Piri’nin yerine Türkiye raportörlüğüne getirilen İspanyol Nacho Sanchez Amor, Türkiye’deki insan hakları ihlalleri konusunda ne tavır alacak?
Geçen gün Euronews Türkçe’ye verdiği demeçte Demirtaş ve Kavala’nın tutukluluğu konusunda eleştirel ifadeler kullanmakla birlikte, yine de İspanya’yı örnek göstererek iktidarın hoşuna gidecek tavsiyelerde bulunmaktan geri kalmamış: "Biz de İspanya'da benzerini yaşadık. Siyasete girip mücadelesini bu alanda vermek isteyenlerle şiddete başvurmayı tercih edenler arasında bir ayrım gözetmek zorundasınız."
İspanyol raportörün İspanya’yı örnek göstermiş olması, hiç de iyi bir başlangıç değil… Zira, Katalan Ulusu’nun özgürlük mücadelesini temsil eden siyasetçilerin bir kısmı tıpkı Demirtaş ve Yüksekdağ gibi Madrid’te Franko özentisi siyasetçi ve hakimlerin ortaklaşa komplosu sonucu hâlâ zindanda yatıyor. Bir kısmı ise eski Kürt milletvekili dostlarımız Remzi Kartal ve Zübeyir Aydar gibi, Belçika’da siyasal sürgün…
İnanılır gibi değil, ama son seçimlerde bu Katalan liderlerden Carles Puigdemont, Toni Comín ve Oriol Junqueras Avrupa Parlamentosu’na seçildikleri halde, parlamento yönetimi bu üç milletvekiline Madrid tarafından suçlu sayıldıkları gerekçesiyle akreditasyon vermeyi reddetmişti.
Neyse ki, Avrupa Birliği Adalet Divanı geçtiğimiz hafta arka arkaya aldığı kararla üç Katalan milletvekilinin Avrupa Parlamentosu toplantılarına katılma hakkı olduğuna karar vererek hem İspanyol Hükümetine, hem de Avrupa Parlamentosu yönetimine hak ettikleri şamarı indirdi.
Oriol Junqueras halen Madrit’te hapiste olduğu için toplantılara şimdilik katılamayacak… Carles Puigdemont ile Toni Comín ise Avrupa Parlamentosu uzun Noel tatiline girmeden önce geçici akreditasyonlarını aldılar ve tatil sonrası ilk oturuma muzaffer şekilde katılacaklar.
Daha önce de yazmıştım… Avrupa kıtasının batı ucunda Franko döneminin kalıntılarından hâlâ tamamen arınamamış olan İspanya ile doğu ucunda ırkçısı, militaristi, islamcısıyla faşizmin tüm renklerini tanımış olan Türkiye sadece Avrupa Birliği için değil, tüm Avrupa demokrasileri için bir baş ağrısı olmaya devam ediyor.
Bugün üç Katalan özgürlükçüsünün kapılarını zorlayarak Avrupa Parlamentosu’na girmiş olmaları, bu iki ülkenin demokrasi güçleri için önemli bir başarıdır.
İnanıyorum ki, Türkiye raportörü Nacho Sanchez Amor ne derse desin, Türkiye’de Demirtaş’ların, Yüksekdağ’ların, Kavala’ların ve Zarakolu’ların haklı mücadelesi Katalan milletvekillerinin müdahaleleriyle yeni bir ağırlık kazanacaktır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.10.2024
15.10.2024
7.10.2024
25.09.2024
9.09.2024
19.08.2024
8.04.2024
13.03.2024
27.02.2024
11.12.2023