Halil BERKTAY
Gelelim Türkiye’ye. KCK Sözleşmesinin 11. maddesinin Öcalan’a tanıdığı özel, hukuk-üstü statü ile karşılaştırılabilir ne var diye bakarsak, karşımıza önce 1876 Kanun-u Esasî’si çıkıyor.
Hegel’in “Doğu despotizmleri”nde veya 17-18. yüzyıl Avrupa monarşilerinde mutlakiyet var ama anayasa yol ve dolayısıyla böyle anayasa hükümleri de yok, demiştim. İşe bakın ki, 19. yüzyıl sonu Osmanlı İmparatorluğu’nda, tarihî bir “gecikmişlik”ten ötürü her ikisi yan yana mevcut. Hem padişah, hem anayasa –ilginç sonuçlara yol açıyor.
Örneğin 4. madde, “Zâtı Hazreti Padişahî... bilcümle Osmanlı Devleti halkının hükümdarı ve padişahıdır” derken, 5. madde aynı “Zâtı Hazreti Padişahî”nin şahsını “mukaddes ve gayri mesul” (kutsal ve sorumsuz) ilân ediyor. 7. madde, herhangi bir mercie hesap verirliği olmayan bu padişahın, vekillerin atanması ve azli, ordu ve donanmanın başkomutanlığı, savaş ve barış ilânı, para basma, Mebusan Meclisi’nin toplanması, tatili veya feshi ile ilgili, keza “mukaddes” (kutsal) hak ve yetkilerini sıralıyor. Abdülhamid’in üzerinde özel olarak israr ettiği bilinen, ünlü 113. madde, devlet güvenliği için tehlike oluşturduğu sırf polis incelemesi (idare-i zabıta tahkikatı) ile “sabit” olanların sürgüne gönderilmesini “Zâtı Hazreti Padişahî”nin “yed-i iktidar”ına bırakıyor.
Aradaki maddelerde sen istediğin kadar kişi özgürlüğüne dokunulamaz (hürriyet-i şahsiye her türlü taarruzdan masundur) veya işkence yasaktır (işkence ve sair her nevi eziyet katiyen ve külliyen memnudur) de. Düzenin ne yapıp yapamayacağını, Öcalan’ın –pardon, padişahın bu üstün yetkileri belirliyor. (Nitekim Mithat Paşa ve diğer Osmanlı liberalleri, 113. maddeye dayanarak tasfiye edildi.)
Cumhuriyet anayasaları ise (tabii KCK Sözleşmesi ilerilik ise) bu açıdan bir geriliği ifade etmekte. 1921 ve 1924 anayasalarında, (örneğin kuvvetler birliği gibi) başka ne tür otoriter boyutlar bulunursa bulunsun, kişi adı geçmiyor ve herhangi bir kişiye hiçbir özel konum veya yetki tanınmıyor. Vahim bir “kişi kültü” tabii mevcut. Atilla Oral’ın Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu başlıklı bir kitabından yola çıkarak, Temmuz-Ağustos 2011’de yirmi yazı yazdım bu konuda. Koca koca Türk Tarih Kurumu üyelerinin ettiği ebedî bağlılık yeminlerini; Nâzım’ın Mebus Tahsin’inin sözleriyle “pençesinin ne kadar ağır” olduğunu hatırlattım.
Daha yakın zamanda, Stalin ile Öcalan’ın çevrelerine muamelesini karşılaştırırken de kafamın gerisinde gene denklemin üçüncü bir köşesi olarak Atatürk, çevresi ve sofrası vardı. Nitekim, geçen gün değindiğim Pokrovsky’nin trajedisi de bana Köprülü’yü çağrıştırır. Fuat Köprülü 1920’lerde yeni sosyal ve ekonomik tarihçilik adına “büyük adamlar” yaklaşımına karşı çıkmışken, Türk Tarih Tezi saçmalığına haklı muhalefeti yüzünden kendini açıkta, ayazda bulduğunda, tarihi genel olarak büyük adamlar yapmasa da Türk Devriminin liderinin bu açıdan müstesna bir konumu olduğuna dair bir övgü yazısı yazıp, tekrar mebusluk ve (Halk Evleri’nin yayın organı) Ülkü dergisinin editörlüğü konumuna yükselmeyi başarmıştı.
Tek Adam’la takışmamak, mümkünse ona yakın olmak açısından böyle benzerlikleri vardı Sovyet ve Türk “Tek Parti” rejimlerinin. Ne ki, o “Tek Parti” rejimi bile bir kişi adını, ya da hattâ Ebedî Şef ve Millî Şef ünvanlarını anayasaya koymayı düşünmemişti. T.C. anayasalarının bir nebze Kuzey Kore’ye benzemesi için, 1960 ve 1980 askerî darbelerini beklemek gerekti. İlk defa, 9 Temmuz 1961 tarih ve 334 sayılı 27 Mayıs anayasası, Başlangıç bölümüne “Türk Milliyetçiliği” ve “Atatürk Devrimlerine bağlılık” formüllerini koydu. 12 Eylül anayasası ise bu ifadeyi “Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri...” biçiminde uzatıp ayrıntılandırdı. Böylece, Çin ve Kuzey Kore anayasalarında da gördüğümüz türden millî bir “izm”i, herkes için bağlayıcı bir ideolojiyi, bir “devlet çizgisi”ni toplumun tepesine oturtmaya kalktı. Hâlâ da değiştiremiyor, ideolojisiz bir anayasa haline getiremiyoruz.
Ama sonuç olarak Atatürk 44 yıl önce ölmüş bir insandı ve o ândan itibaren tekrar vücut bulan askerî vesayet rejimi için de genel bir ideolojik kalkandan ibaretti. Türkiye’nin gördüğü bu en korkunç 1982 anayasası dahi, yaşayan bir insanı başlı başına en üst “organ” ve “önderlik kurumu” ilân etmeye kalkmadı. Tersine, hangi nedenle olursa olsun, nasıl izah ederseniz edin, başka çağdaş anayasalar gibi o da, “egemenliği... millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı”nı hükme bağladı.
Özetle, KCK Sözleşmesi 11. maddesinin uzaktan yakından bir benzeri, Kenan Evren hediyesi 1982 anayasasında bile yok. Buna karşılık, KCK Sözleşmesinin öngördüğü hemen bütün hak ve özgürlükler T.C. anayasasında da var. İşkence ve idam cezası orada da yasak, örneğin. Lütfen bana “kâğıt üzerinde var” demeyin, çünkü ona bakarsanız her ikisi de öyle, kağıt üzerinde. Kürtlere özgü talepleri bir kenara koyun. Sadece “aynı toplum” için iki ana metin gibi düşünün. Sırf işbu 11. madde yüzünden, KCK Sözleşmesine kıyasla 12 Eylül anayasası bile daha demokratik duruyor.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024