Markar ESAYAN
Hrant Dink’in karanlık bir suikastla aramızdan koparılışının sekizinci yılı idrak edildi. Bu anma üzerine birkaç sözüm var. Bu yazıyı Hrant Abi’ye vicdani bir borç olarak kaleme alıyorum.
Bu sene kamuoyuna anma çağrısı “Hrant’la, soykırımla yüzleş!” sloganıyla yapıldı. Bu slogan, “G Word”, yani soykırım sözcüğünü telaffuz edip etmemenin ötesinde bir olgunluk kaybını ifade ediyordu. Kayıp, Hrant Abi’nin hayatını üzerinde inşa ettiği vicdani, vicdani olduğu kadar da çözümü mümkün kılan en rasyonel yaklaşıma dairdi.
Hrant Dink şöyle düşünüyordu bu konuda.
“Ermenilere, ‘Karşınızdaki bir Türk’ün soykırım kelimesinden bu kadar infial duymasını niçin anlamaya çalışmıyorsunuz?’ diyorum. Çünkü karşınızdaki kişi soykırımdan nefret eden birisi olabilir ve atalarının böyle çok kötü bir şey yapmış olacağını çok haklı olarak düşünmek istemeyebilir. Bunu anlamak gerekir.”
Ermenilerin bir bölümünün Türkiye Cumhuriyeti’nin bu muazzam acıyı bir asra yakın sistematik bir unutma eylemine bağlamış olmasına duydukları tepki, tabii ki kaybın büyüklüğü, 1915’in olabilecek en kapsamlı, en yüksek tanımla “onurlandırılması” eğilimini besliyor.
Hrant Dink’in de başını çektiği kesimler ise, G Word’ün Ermenilerin yas tutmasını engelleyen olumsuz bir engele dönüştüğünü, lobi faaliyetlerinde ucuzlatıldığını, Ermeni Soykırımı denince akla kurbanların değil, kartların değiş tokuş edildiği devasa bir pazarın geldiğini düşünüyorlar.
Hrant Dink yine şöyle ifade ediyor bu durumu: “Olanı biteni anlatmakta bütün kelimeler kifayetsiz zaten. (...) Soykırım aslında hukuki bir terim. Ben insana ait olan bir olayın bu kadar hukuki bir terime hapsedilmesini ve buradan bir sonuç, bir siyaset üretilmesini kabullenmekte zorlanıyorum.”
Eğer amaç, dünyanın bu acıyı tanıması, saygı duyması, paylaşması, acının yaşandığı yerde, Türkiye’de sağaltılması ise, “G Word” artık bir engeli ima ediyor. Ermeniler, 100. yılda artık yasını tutabilmeli, ölülerini gömebilmeli ve hayata devam edebilmeliler. Bunun yegâne çaresi G Word’ün zorla kabul ettirilmesinden ziyade, Türkiye toplumunda bu korkunç tarihe dair gerçekçi/vicdani bir yaklaşımın mümkün olabilmesidir. Bu olmadığında, Türkiye devleti soykırımı kabul etse bile Ermeniler iyileşemez.
Dink bu durumu “1915 metrelik karanlık bir kuyuda kalmak” olarak harika biçimde kavramsallaştırdı. Ona göre “G Word” bu anlaşmazlık için yanlış bir çözümdü. Bu sert hakikat arzusu Türk-Ermeni diyaloğunu esir aldı.
Oysa, Türkiye’de son 10 yılda bu konuda çok önemli gelişmeler oldu. Geniş toplumda 1915’e yönelik bakışta inanılmaz bir değişim yaşandı. Dink 2005 yılında zar zor düzenlenen Ermeni Konferansı için bile “Ermenileri anlamaya yönelik bu toplantılar Türkiye’ye inanılmaz bir kazanım sağlayacak” diyordu. Öyle de oldu. Bugünleri görmesini çok arzu ederdim. Çünkü bunda en büyük katkı Dink’e aitti.
Haksız yere hapse atılan Sevan Nişanyan son röportajında şöyle söylüyordu: “Türkiye kamuoyu 1915’i vahşice savunma pozisyonundan, ‘Keşke olmasaydı’ noktasına geldi.”
Ben 23 Nisan 2014’te yayımlanan “Taziye” ile kucaklaşmanın önündeki engellerin kalktığını mutlulukla müşahede ediyorum. Bu manada, kendi kendini tüketen bir kavram olan soykırım yerine, Ermenilerin ilk günden itibaren 1915’e verdikleri isim olan “Medz Yeğern”, yani “Büyük Felaket” terimine hak ettiği ilgiyi göstermek, onu nev-i şahsına münhasır bir söz haline getirmek daha yapıcı olmaz mıydı?
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Dink için yayımlanan taziye mesajında şöyle diyordu:
“Savaş şartlarında başvurulan zorunlu yer değiştirme politikalarının, 1915 dâhil, gayri insani sonuçlar doğurduğunu daha önce de açıklayan Türkiye, Ermenilerin acılarını paylaşmakta, iki halk arasında yeniden duygudaşlık kurulması için sabır ve kararlılıkla gayret göstermektedir... (...) Acılara ortak olmak, yaraları sarmak ve tekrar dostluklar kurabilmek arzumuz samimidir. Ufkumuz dostluk ve barıştır...”
Cinayetin sekizinci yılında, kurduğu ve önünde öldürüldüğü AGOS’ta yapılan anmada kullanılan slogan da, yapılan konuşma da hiç Hrantça değildi. Hrant Dink’in çabaları ve Türkiye’nin ulaştığı noktaya nazaran ciddi bir olgunluk/irtifa kaybını ifade ediyor ve acı veriyordu.
Samimi tavsiyem, Hrant Abi adına yapılacak herhangi bir faaliyet öncesi onun yazılarının okunmasıdır. Hem sakinleştirir, hem mahcup eder, hem de sağaltır.
Çünkü kayıplarımız siyasi amaçlara ulaşmak için üzerinde zıplayacağımız bir tramplen değildir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019