Mehmet Ali ALÇINKAYA

Mehmet Ali ALÇINKAYA
Mehmet Ali ALÇINKAYA
Tüm Yazıları
Devlet, Komün ve Demokratik Sosyalizmin İnşası; Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu...
14.12.2025
349

Devlet, komün ve demokratik sosyalizm tartışması, iktidar biçimlerinin teknik bir çözümlemesiyle sınırlı değildir; insanlık tarihinin ezilenler cephesinden, ilkesel toplum arayışı temelinde yeniden okunmasını ifade eder. Bu tartışma, Önderliğin demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigması ışığında, klandan komüne uzanan toplumsal direniş çizgisini; toplumun kendini hangi etik, siyasal ve evrensel ilkelerle örgütlediğini ve barışın hangi normatif zeminlerde mümkün hâle geldiğini bütünlüklü biçimde ele alır. Demokratik modernite perspektifi, devlet merkezli iktidar yapılarının tarihsel keyfiliğini açığa çıkararak toplumun öz-örgütlenme kapasitesini ve ilkesel yönelimini görünür kılar.

İlksel toplumdan klan ve kabile örgütlenmelerine uzanan tarihsel süreç, toplumsal yaşamın zor ve tahakküm ilişkileriyle değil; ortaklaşa kabul edilmiş ahlaki, ekolojik ve toplumsal normlarla düzenlendiği ilkesel bir toplumsallığa işaret eder. Klan, yalnızca akrabalık temelli bir yapı değil; eşitlik, dayanışma, kadın merkezli toplumsal denge ve karşılıklı sorumluluk ilkelerine dayanan kolektif bir yaşam formudur. Ancak sınıflı toplumun ve devlet aygıtının ortaya çıkışıyla birlikte bu ilkesel düzen çözülmüş; ilkenin yerini güç, ahlakın yerini iktidar iradesi almıştır.

Modern devlet, bu tarihsel kopuşun en gelişkin ve kurumsallaşmış biçimini temsil eder. Merkeziyetçi, bürokratik ve erkek egemen yapısıyla toplumu ilkelere göre değil; çıkar, güvenlik ve güç dengelerine göre yönetir. Ulus-devlet formu, hukuku evrensel etik ilkelerden kopararak homojenleştirici ve dışlayıcı bir araç hâline getirir. Tarihsel deneyim, ulus-devlet sosyalizminin ilkeyi topluma değil devlete tâbi kıldığı ölçüde özgürleşme üretmediğini; aksine otoriterlik, ekolojik yıkım ve ilkesiz pragmatizmle sonuçlandığını göstermiştir.

Önderliğin demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigması, bu tarihsel çıkmazı aşmak üzere devleti merkez alan iktidar anlayışına karşı komünalist yaşamı ve demokratik toplumu kurucu özne olarak tanımlar. Bu bağlamda komün, ilkesel toplumun modern koşullarda yeniden inşa edilmiş ve bilinçli biçimde örgütlenmiş hâlidir. Komün; hukukun üstünlüğünü, toplumsal adaleti, kadın özgürlüğünü ve ekolojik yaşamı soyut idealler olarak değil, gündelik yaşamın bağlayıcı normları olarak ele alır. Yatay örgütlenme, doğrudan demokrasi, kolektif emek ve komünal ekonomi, ilkenin güce üstün kılındığı bu yaşam formunun somut ifadeleridir.

Demokratik toplum sosyalizmi, klanın etik ve ekolojik mirasını çağdaş demokratik siyasal ilkelerle buluşturur. Bu sosyalizm anlayışı, üretimi ve yaşamı devletleştiren bir model değil; toplumu ilke temelinde özgürleştiren, çokluk içinde birliği esas alan ve öz-yönetimi merkeze alan bir inşa sürecidir. Amaç, gücün değil ilkenin; tahakkümün değil özgür iradenin yön verdiği bir toplumsal düzen kurmaktır.

Bu manifesto, toplumu devlet karşısında edilgen bir konumdan çıkararak, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü ilkeler temelinde kurucu bir özneye dönüştürmeyi hedefler. Demokratik cumhuriyet anlayışı, yönetimin kişilere ya da iktidar bloklarına değil; toplumsal olarak kabul edilmiş ilkelere dayanmasını esas alır. Demokratik ulus perspektifi ise kimlik, inanç, dil ve kültür farklılıklarını inkâr etmeyen; ilkesel eşitlik temelinde bir arada yaşamayı hedefleyen etik-siyasal bir toplumsallığı ifade eder. Bu çerçeve, ezilenlerin ortak kurtuluş zeminini oluşturur.

Barışın ve demokratik toplumun inşası, ancak ilkesel bir toplumsal zemin üzerinde mümkündür. Önderliğin paradigmasında barış, güç dengelerine dayalı geçici uzlaşmalar değil; hukukun üstünlüğü, toplumsal adalet, kadın özgürlüğü ve demokratik katılım ilkelerinin kurumsallaşmasıdır. İlke yoksa hukuk çöker; hukuk çökerse toplum çözülür. Bu nedenle barış, demokratik toplumun ilkesel sürekliliği içinde yeniden üretilmesi gereken tarihsel ve siyasal bir süreçtir.

Demokratik toplum, özgürlüğü yalnızca bireysel haklarla sınırlamaz; kolektif varoluşun etik, ekolojik ve siyasal koşullarını da güvence altına alır. Kadın özgürlüğü, ekolojik yaşam ve komünal ekonomi, ilkesel toplumun vazgeçilmez bileşenleridir. Kadının tarihsel olarak bastırılması ve doğanın tahakküm altına alınması, ilkenin yerini gücün almasıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle kadın özgürlüğü, demokratik toplum sosyalizminin tamamlayıcı değil, kurucu ilkesidir.

Bu yaklaşım, iktidarın tek elde yoğunlaştığı hiyerarşik devlet yapılarının yerine; yerelden örgütlenen, çoğulcu ve müzakereye dayalı bir toplumsal düzen önerir. Demokratik sosyalizm, bir devlet modeli değil; ilkesel toplumun bilinçli, örgütlü ve sürekli yeniden kuruluşudur.

Sonuç olarak devlet–komün–demokratik sosyalizm ilişkisinin bu teorik açılımı, barışı bir güvenlik meselesi olmaktan çıkararak ilkeye dayalı bir toplumsal sözleşme olarak tanımlar. Demokratik toplum, gücün değil ilkenin yön verdiği; hukukun üstünlüğüne, toplumsal eşitliğe, özgürlüğe ve ekolojik dengeye dayanan barışçı bir yaşam formu inşa eder. Böylece barış, bir sonuç değil; ilkesel toplumun kurucu ve süreklilik taşıyan ilkesi hâline gelir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar