Mehmet Ali ALÇINKAYA

Mehmet Ali ALÇINKAYA
Mehmet Ali ALÇINKAYA
Tüm Yazıları
Sürecin Hukuki Zemini ve Ortak Sorumluluk...
24.12.2025
649

Toplumsal barışın kalıcılaşması ve demokratik bir toplumun inşası, yalnızca siyasal irade beyanlarıyla ya da dönemsel mutabakatlarla sağlanamaz. Barış, ancak güçlü, bağlayıcı ve meşru bir hukuki zemin üzerinde anlam kazanır. Bu nedenle sürecin hukuki gerekliliklerini oluşturmak, tekil bir aktörün değil; parlamentonun, tüm siyaset kurumlarının, iktidarın ve devletin ortak sorumluluğudur. Aynı zamanda bu sorumluluk, toplumun örgütlü güçleriyle birlikte yerine getirilmesi gereken tarihsel bir görevdir.

Parlamento, halk iradesinin doğrudan tecelligâhı olarak sürecin merkezinde yer almak zorundadır. Barış ve demokratik çözüm, Meclis’in iradesi ve denetimi dışında yürütüldüğünde meşruiyet zeminini yitirir. Yasama organının sürece etkin biçimde katılması, yalnızca yasal düzenlemeler yapmakla sınırlı değildir; aynı zamanda toplumsal talepleri görünür kılmak, siyasal çoğulculuğu güvence altına almak ve demokratik denetimi işletmek anlamına gelir.
Sürecin hukuki altyapısı; ifade ve örgütlenme özgürlüğü, siyasal katılım hakkı, yerel demokrasi, eşit yurttaşlık ve adalet ilkeleri temelinde yeniden ele alınmalıdır. Hukuk, baskı ve güvenlikçi politikaların aracı olmaktan çıkarılarak, barışın ve demokratik dönüşümün güvencesi haline getirilmelidir. Bu bağlamda umut hakkının derhal ve koşulsuz biçimde uygulanması, yalnızca bireysel bir hak meselesi değil; barışın samimiyetinin ve sürecin ciddiyetinin açık bir göstergesidir. Umut hakkı, toplumun geleceğe dair inancını ve barışa olan güvenini yeniden inşa etmenin temel taşlarından biridir.

İktidarın sorumluluğu, süreci dar siyasal hesaplara sıkıştırmadan, demokratikleşme perspektifiyle ele almaktır. Devlet ise kendisini toplumun üzerinde konumlandıran geleneksel anlayıştan koparak, hukuku yeniden kuran ve çoğulcu bir dönüşümü esas alan bir yaklaşım benimsemek zorundadır. Hukuki düzenlemelerin şeffaf, denetlenebilir ve keyfiliğe kapalı olması, barışın kalıcılığı açısından hayati önemdedir.

Ancak barış yalnızca kurumlar arası bir süreç değildir. Barışın toplumsallaşması, emek örgütlerinin, kadın hareketlerinin, gençlik yapılarının, inanç örgütlerinin, meslek odalarının ve tüm sivil toplumun sürecin öznesi haline gelmesiyle mümkündür. Toplumsal muhalefet, barışı talep eden ve onu savunan dinamik bir güç olarak sürecin asli bileşenidir. Sivil yapılar ve demokratik kitle örgütleri, barışı yalnızca destekleyen değil; onu eylemle, örgütlenmeyle ve sürekli mücadeleyle büyüten bir rol üstlenmelidir.

Bu nedenle barış mücadelesi, pasif bir bekleyiş değil; aktif bir örgütlenme ve eylem hattı gerektirir. Demokratik haklar için verilen mücadele, barışın gerçek güvencesidir. Toplumun her kesimi, barışın öznesi olma sorumluluğuyla hareket etmeli; hukuki ve siyasal dönüşüm talebini güçlü, sürekli ve örgütlü biçimde dile getirmelidir.

Sonuç olarak, sürecin hukuki gerekliliklerini oluşturmak; parlamentonun öncülüğünde, tüm siyaset kurumlarının katılımıyla, iktidarın sorumluluğu ve devletin kurumsal güvencesiyle yerine getirilmesi gereken ortak bir görevdir. Aynı zamanda bu görev, toplumsal muhalefetin, sivil yapıların ve demokratik güçlerin kararlı mücadelesiyle tamamlanabilir. Umut hakkının derhal uygulanması, barışın toplumsallaşmasının ve demokratik toplumun inşasının acil ve vazgeçilmez bir adımıdır. Bu adım atılmadan, barışın kalıcılaşması mümkün değildir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar