Münir AKTOLGA
„ALEVİ SORUNU“NUN TARİHSEL-FELSEFİ KÖKENLERİ.. TASAVVUFTAN BİLİŞSEL BİLİMLERE-HERŞEYİN TEORİSİNE..
İLKEL KOMÜNAL TOPLUMDAN SINIFLI TOPLUMA GEÇİŞ SÜRECİNDE
ŞAMANİZM, TASAVVUF, BEKTAŞİLİK-ALEVİLİK
İÇİNDEKİLER
-GİRİŞ
-BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM..
-BÜYÜK TABLODA NELER VAR..
-BİR ZAMANLAR CENNETTEYDİK HEP BİRLİKTE..
-ŞAMANİZM NEDİR..
-TASAVVUF=ŞAMANİZM+İSLAMİYET..
-BEKTAŞİLİK-ALEVİLİK..
-BEKTAŞİLİK İRAN’IN ETKİ ALANINA GİRİYOR, ALEVİLİK-KIZILBAŞLIK-ŞİİLİK..
-BATILILAŞMA SÜRECI VE BEKTAŞİLER..
-BEKTAŞİLER-ALEVİLER VE YENİ CUMHURİYET..
-ALEVİLER NEDEN KEMALİST OLDU..
-ALEVİ SORUNU NASIL ÇÖZÜLECEK..
GİRİŞ
Şeyh Bedreddin şöyle diyor „Varidat“ında: „Bütün evrenler bir zerrede vardır”.. “Bu gerçek ne kadar bilinir, bütünün her insanda bulunduğu ne kadar anlaşılırsa (bu gizlilik ne denli aydınlanırsa), ‘Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi istedim ve beni bilsinler diye insanlarıyarattım’ sözünün gizemi de o oranda aydınlanır. Ancak, bilen de, anlayan da (yaradan ve yaradılan da) gene onun kendisidir (Tanrıdır), başkasıdeğil (Vahdeti vücud).Tanrı,bütün niteliklerden sıyrılmıştır, ama o, aynızamanda bütün nesnelerle nitelenmiştir de. Bu evrende herşeyin özü o dur, ondan gayrıbirşey yoktur”.[1]
Ne diyor Şeyh Bedreddin burada:
1-“Bütün bir evren bir zerrede vardır” (bütün evren tek bir atomun içinde vardır anlamına geliyor bu)..İlk bakışta anlaşılmaz bir söz değil mi! O uçsuz bucaksız evren nasıl olur da tek bir atomun içinde varolur diye düşünüyor insan!..
Burada mekanik bir şekilde düşünmemek gerekiyor. Şeyh Bedreddin demek istiyor ki, her şey, kendi içinde, “benden içeri olan bir BEN’e” sahip olduğundan, bu evren, “benden içeri olan o BEN’in her durumda bir başka “varlık-ben” şeklinde ortaya çıkışından ibarettir.. Olaya bu şekilde baktığınız zaman, bütün mesele geliyor “herşeyin içindeki” o evrensel varlığa- BEN’e dayanıyor. Evet, nedir o halde “herşeyin içinde” varolan-herşeyin özü olan-o BEN?..
2-“Tanrı insanı, nefsini-kendini-bilerek Rabbini bilsin diye yaratmıştır”. Buradaki “nefs”, bilişsel psikolojide benlik (self-selbst) olarak tanımlanan organizmayı temsil eden nöronal etkinliktir- varoluş instanzıdır. Yani, diyor ki Şeyh Bedreddin, eğer bu “ben”in-benliğin, nöronal etkinliğin- ne olduğunu, bunun nasıl oluştuğunu bilirseniz, bu sırrı çözebilirseniz, o zaman bu “ben”den içeri olan “BEN”i de bilebilirsiniz. “Benden içeri olan o “BEN” ise Tanrı-Allah olarak ifade ediliyor. Buradan çıkan anlama gelince; Tanrı-Allah bütün bu evreni kendini bilmek-kendi bilincini ortaya çıkarmak için yaratmıştır!. İnsanla birlikte, evrensel oluşum, yani doğa, yani, bütün varlıkların içinde saklı olan-“benden içeri olan- o “BEN” kendi bilincini yaratmaktadır (“insan doğanın kendi bilincine varmasıdır”..).
3-“Ancak, yaradan da, yaradılan da, bilen de, anlayan da bir ve aynı şeydir”. Yani, “yaradan” ve “yaradılan” diye biribirinden ayrıiki varlık söz konusu değildir.
Bu nokta çok önemli işte!. Hani Yunus, “bir BEN vardır bende benden içeri” diyordu ya, buradaki o “ikinci” BEN’e açıklık getiren Şeyh Bedreddin, bunun bizim anladığımız manada ikinci bir ben’e, yani ikinci bir objektif maddi gerçekliğe tekabül etmediğini, onun “kendi varlığımızdaki yokluğu” temsil ettiğini söylüyor. Buna ek olarak da, izafi maddi gerçeklik olan “ben” aracılığıyla “bilenin de anlayanın da” aslında “kendi varlığımızdaki yokluğu” ifade eden o öteki BEN olduğunu ifade ediyor..
Böyle diyor Şeyh Bedreddin. Ona göre, her şey, kendi nefsiyle “mutlak gerçeklik” olan Tanrının objektif-izafi bir gerçekleşme halinden ibarettir. “Tanrı, bütün niteliklerden sıyrılmıştır, ama o, aynı zamanda bütün nesnelerle nitelenmiştir” diye de ilave ediyor. “Bu evrende herşeyin özü o dur, ondan gayrı birşey yoktur” diyor..
Nedir bütün bunların anlamı?
Şeyh Bedreddin’in ne demek istediğini anlamak için isterseniz olayı somutlaştırmaya çalışalım: Madem ki “bütün bir evren tek bir zerrenin içinde vardır” (Şeyh Bedreddin), bu demektir ki, örneğin, bir elektron ve bir protondan oluşan bir hidrojen atomu, kendi içinde, hem kendisidir, yani bizim bildiğimiz hidrojen atomudur, ama hem de, aynı zamanda (onun içinde, gizli-saklı anlamda varolan evrensel varlık olarak) Tanrıdır-Allah’tır da!. Öyle ki, “evrensel varlık” olarak tanımlanan bu “varlık içindeki varlık”, yani Allah, bizim bildiğimiz anlamda “ikinci bir maddi gerçeklik” olmayıp, “varlığı”, onun (yani hidrojen atomunun) varlığında gizli-saklı olan, “varlığı”, hidrojen atomu kendi varlığında yok olduğu an ortaya çıkan bir “başka” varlıktır..
Böyle diyor Şeyh Bedreddin.. Ama, sadece Şeyh Bedreddin mi diyor bütün bunları? Muhyiddin’i Arabi’den Ahmet Yesevi’ye, Hacı Bektaş’tan Yunus Emre’ye kadar bütün o tasavvuf erleri atalarımızın söylediklerinin özü de hep aynıdır. Yani, bütün bir evreni kaplarken, ayni zamanda tek bir zerrenin de içine sığabilen, varlığı zaman ve mekana bağlı olmayan, “ne yerde, ne gökte olan”, ne rengi, ne kokusu, ne de şekli bulunan, bir “varlıktır” sözkonusu olan..Hani Bektaşi dedesinin, “şuna yok diyeceksin ama bir türlü dilin varmıyor” dediği türden bir varlık! Tabii, Bektaşi dedesinin bu sözünü çoğu kimse onların (yani Bektaşilerin) ne kadar “devrimci-ilerici” olduğunun- materyalist-ateist olduğunun ispatı olarak kullanır!. Ama, biraz sonra göreceğimiz gibi, hiçte öyle değildir. Bütün bir varoluş sırrının tek bir veciz-mizahi cümleyle dile getirilişidir bu. Ve özünde Şeyh Bedreddin’in, ya da Yunus’un söylediklerinden de hiçbir farkı yoktur..Bektaşi dedesi diyor ki, varlıkların içinde Allah-Tanrı diye ikinci bir varlık yoktur. Eğer başka türlü olsaydı, herşey, her an, kendi içindeki Allaha-Tanrıya “şirk koşar” halde olurdu!. Çünkü Tanrı, varlıkların kendi içindeki yokluğu ifade eden VARLIKTIR..Ona (yani Tanrıya) şirk koşan, onun karşısında “gerçek varlık-mutlak gerçeklik- olan benim” iddiasında bulunan ise nefstir. Her an yeniden yaratılan izafi maddi gerçekliği temsil edenin, mutlak gerçekliğin karşısında, “varlığı kendinden olan”-“kendinde şey varlık” olma iddiasıdır bu. Ki, bütün dinsel terminolojilerde buna şeytan denilir!..
“Ecdadımızdan” bahsediyoruz, “ecdadımızdan bize kalan mirastan” bahsediyoruz; işte o mirasın, yani bilgi temelinin, yani bizim kültürümüzün (yani Tasavvufun) özü, esası budur. Sahip çıkacağımız ecdadımızın ruhu budur. Şeyh Bedreddin de, Yunus da, Hacı Bektaşi Veli de budur. Alevi, Sünni olmanın, Müslim, gayrımüslim olmanın özü, esası budur. Ya buna, bu öze sahip çıkarak, “yaradılanı yaradandan ötürü seveceğiz”, ya da, “ecdadımız” diyerek, Tanrı’ya-Allah’a ait olan o mülke sahip çıkan sultanlara, kendisini Allahın yeryüzündeki temsilcisi ilan ederek “ona şirk koşanlara biat edeceğiz!. Bakın ne diyor atalarımız, “ya bu deveyi güdersin, ya da bu diyardan gidersin”! Ne demek bu? Buradaki deve o nefstir. Onu güden ise, ata binmiş jokey örneğindeki atı yöneten o jokey, yani bilişsel benlik oluyor. Öyle bir sır ki bu, kendi gerçekliğini keşfettiğin an, o bilişsel benlik de kendi içindeki evrensel varlığın-sıfırın- içinde kaybolup gidiyor..Deveyi güdebilenler, kendi varlığındaki yokluğun bilincine vararak “ölümsüz” hale gelenler olurken, bu işi beceremeyenler de “ölerek” bu diyardan gitmiş oluyorlar!..
Evet, buraya kadar olanlar ecdadımızdan bize kalan mirasın bir özetiydi. Şimdi bir de aşağıdaki sözlere kulak verelim bakalım. Bunlar da benim o mirasa sahip çıkarak, onun üzerine eklemeye çalıştığım şeyler!..Kendi içimizdeki, “kendi varlığımızda yok olduğumuz” an ortaya çıkan o VARLIK ne imiş onu bir de bugünün-modern bilişsel bilim terminolojisiyle kavramaya çalışalım. Yalnız rica edeceğim, aşağıdaki paragrafı okurken bunu öyle bir solukta değil, yudum yudum, özümseyerek, üzerinde uzun uzun düşünerek okumaya çalışın!. Bakın, ben kendim, bu paragrafı kaleme alana kadar tam kırk yılımı harcadım!..
Bu evrende varolan her şey-bütün varlıklar- kendi içinde iki temel parçadan oluşan bir A-B sistemi iken (buradaki A ve B, varlıkların-nesnelerin iç dinamiklerini temsil eden sembolik ifadelerdir. Örneğin, organizma sözkonusu olduğu zaman, çevreden gelen informasyonu sistemin içindeki bilgiyle değerlendirip işleyerek bir reaksiyon modeli hazırlayan beyin A ise, onun hazırladığı bu reaksiyon modelini gerçekleştiren bütün diğer organlar da B ‘dir); aynı anda, iç diyalog açısından sistem merkezinde oluşan sıfır noktasında temsil olunan varlığıyla (gene organizma sözkonusu olunca, bu sistem merkezi beyinin içindeki, sabit olmayan, her seferinde yeniden oluşan bir sıfır noktasına tekabül eder) çevreyle etkileşmeye bağlı olarak, bir başka sistemin içinde onun bir parçası şeklinde de gerçekleşir-varolur.[2]
Yani, içerden bakınca, sistem merkezinde oluşan sıfır noktasında temsil olunan (bir diğer deyişle, “kendi varlığında yok olan”) bir sistem (ki, Yunus’un “benden içeri olan ben’i budur), ayni anda, dış diyalog-etkileşme- açısından bakınca, gene bu sıfır noktasında ortaya çıkan objektif-izafi maddi gerçeklik bir varlık şeklinde gerçekleşir, bilinir.
Organizmadan başlamıştık gene oradan örnek vererek devam edelim. Örneğin ben, Münir, kendi içimde bir sistem olarak düşünüldüğüm zaman, benim varlığım, beynimdeki herhangi bir noktaya denk düşen-sistem merkezini temel alan-sıfır noktasında temsil edilir. Ancak bu nokta aynı zamanda benim “kendi varlığımda yok olduğum” noktadır da. Yani, Münir diye, çevreden bağımsız bir şekilde “kendinde şey” olarak varolan -varlığı kendinden olan- bu anlamda “objektif mutlak bir gerçeklik” sözkonusu değildir. Ama aynı anda, bütün diğer sistemler gibi organizma da açık bir sistem olduğundan (yani, dışardan gelen madde-enerji-informasyon hiçbir zaman sıfır olamayacağından), çevreden-dışardan gelen madde-enerji-informasyon sistemin içine alınıpta bunlar benim beynimde sahip oldum bilgilerle değerlendirilip işlenildikten sonra meydana gelen nöronal model sistemin motor unsuru olan organlarıma (çevreden gelen o etkiye karşı bir reaksiyon modeli olarak) gerçekleştirilmesi için iletildiği zaman (ve organlar da bunu gerçekleştirdikleri zaman) beynimin ve organlarımın gerçekleştirdiği bütün bu etkinliklere bağlı olarak -bu esnada gerçekleşen objektif İZAFİ maddi gerçeklik olarak-kendi nefsimle ben ortaya çıkarım (ben olarak bir kimliğe sahip olmuş olurum). Sizin tanıdığınız-bildiğiniz-Münir de budur zaten. İşte size, her etkileşme sonucunda yeniden gerçekleşen-“yaratılan”-ve beynimdeki sinapslarda kayıt altına alınan o “ben”, ve benim içimdeki sıfır noktasında gerçekleşen öteki BEN!..
Tam bu noktada, çok ilginç ve açıklayıcı bir örnek olduğu için size kızımla aramızda geçen bir diyaloğu nakledeceğim: Büyük kızım Elif o zaman başka bir şehirde üniversite öğrenimine devam ediyordu (“Bilişsel Bilim” öğreniyordu) . Bir hafta sonunda, bize-eve geldiği zaman onunla bu konuyu tartışırken, birden bana demişti ki, “ne yani baba, ben sadece senin yanında seninle etkileşme halinde olduğum zaman mı varım, senden uzak olduğum zaman, aramızda bir madde-enerji-informasyon alışverişi olmadığı zaman “yok” muyum”?
Ona şöyle cevap vermiştim o zaman: “Başka bir şehirde olduğun zaman, aramızda herhangi bir etkileşmenin bulunmadığı durumlarda seninle benim-bizim aramızdaki varoluş ilişkisi tamamen potansiyel bir gerçekliktir-ilişkidir. Bu durumda bizim (senin ve benim) biribirimize göre olan varlığımız da beynimizde daha önceki ilişkiler içinde oluşan sinapslarla temsil edilir. Yani, sen başka yerde olduğun sürece (eğer arada-telefon görüşmesi de dahil olmak üzere-hiçbir ilişki, etkileşme yoksa) benim için potansiyel bir gerçeklik olarak var olursun-varlığını devam ettirirsin. Ama bu demek değildir ki, objektif gerçeklik olarak artık sen yoksun! Sen, bu durumda, bulunduğun yerdeki ilişkilerin-etkileşmelerin içinde, gene yaratırken yaratılan izafi objektif bir gerçeklik olarak varlığını devam ettirmektesindir. Ama örneğin, diyelim ki bu arada bana telefon ettin ve konuşmaya başladık. Bu da bir etkileşmedir, bir informasyon alış verişidir burada sözkonusu olan da. Bu nedenle, o an hemen gene biribirimiz için objektif gerçeklik haline dönüşürüz. Beynimizdeki sinapslar aktif hale gelirken bunlara yeni sinaptik bağlantılar da eklenmeye başlar ve biz biribirimizi yaratırken yaratmaya başlarız..Burada önemli olan, hertürlü etkileşmeden bağımsız olarak “kendinde şey”-“objektif mutlak gerçeklik” varlıklardan bahsedilemeyeceğidir, varoluşun izafi bir gerçeklik olmasıdır”...
Tam bu noktada gene bir soru geliyor akla, “peki, beynimizde sıfır noktası diye bir NOKTA var mıdır gerçekten”; ya da, bütün diğer sistemlerin içinde sistem merkezinde oluşan böyle bir nokta var mıdır?
Sıfır nedir? Bakın onu da, yani sıfırı da eski İslam bilginleri bulmuşlar; ama zamanla onun neyi ifade ettiği unutulmuş gitmiş!..Matematikteki bütün diğer rakamlar, 1,2..bunlar hep sayısız varlıklara işaret ederlerken, sıfır her varlığın kendi içinde sistem merkezinde VAROLAN Tanrıya işaret eder. Yani, ne benim beynimde, ne de diğer varlıkların sistem merkezinde öyle zaman-mekan içinde varlığı olan sıfır noktası diye bir nokta sözkonusu değildir. Böyle birşey Tanrıya-Allaha zaman-mekan içinde bir varlık izafe etmek olurdu ki bu da ona “şirk koşmak” anlamına gelirdi. Sıfırın uzay-zaman içinde bir “varlığı” olur mu hiç? O, yani sıfır “yokluğu” temsil eder. Onun varlığı da zaten bu “yokluğuyla” kaimdir. O, bütün varlıkların sistem merkezinde “oturan”, “benden içeri olan BEN’dir”..
Şöyle diyelim: Bu evrende yer alan bütün varlıklar kendi içlerinde bir sistem midir? Evet! Peki, bütün sistemlerin varlığı da sistem merkezinde oluşan o sıfır noktasında temsil edilmiyor mu? Evet! O halde, bu evrende ondan-yani o sıfırdan gayrı mutlak anlamda başka hiçbir şey yoktur. Şeyler-yani varlıklar karşılıklı ilişki-etkileşme esnasında biribirlerini yaratarak varolan izafi gerçekliklerdir [3]..
Bütün bunların idealizmin o mutlak “idee”siyle, ya da, materyalizmin “kendinde şey” varoluş anlayışıyla, bu zeminden kaynaklanan “ateizm”iyle hiçbir alakasının bulunmadığını anlamışsınızdır umarım!.. Bunlar, yani materyalizm ve idealizm (ve de bu iki ana akımın diğer türevleri) insanlığın gerçekliği arayış süreci içinde ortaya çıkan ipek böceği kurtçuğunun içinde geliştiği o kozalara benzerler. Bugün, bilgi toplumuna giden yolda kurtçuk-yani insanlık durumu-artık kanatlandı ve o kozaları delerek uçmaya başladı!..
SONUÇ: İç diyalog açısından sistem merkezindeki sıfır noktasında temsil olunan varlıklar, “dışardan”-çevreden-gelen madde-enerjiyi-informasyonu kendi içlerinde (A ve B arasındaki ilişkilerle) kayıt altında tutulan bilgiyle değerlendirip işleyerek dışardan gelen etkiye karşı bir cevap-reaksiyon oluştururken kendi nefsleriyle gerçekleşirler ve, dışardan gelen informasyona kaynak teşkil eden nesneyle birlikte oluşturulan yeni bir A-B sisteminin içinde, bu sistemin bir parçası şeklinde izafi bir gerçeklik olarak ortaya çıkarlar.
Yukardaki tanımdan da anlaşılacağı gibi, Sistem Teorisi daha çok evrensel oluşumun yapısal yanıyla ilgilenirken, onu hayata bağlayan, ona ruh veren de İnformasyon İşleme Teorisi’dir. Aslında bu iki teori biribirini tamamlıyor. Çünkü, sistem gerçekliği, dışardan gelen madde-enerjiyi-informasyonu kendi içindeki bilgiyle değerlendirip işleyerek bir çıktı-ürün oluşturan, bununla da dışarıyı etkileyen interaktif bir oluşumdur. Bu anlamda, HERŞEYİN TEORİSİ, Sistem Teorisi’nin ve İnformasyon İşleme Teorisi’nin birlikte oluşturdukları en üst bir teorik çerçeve olarak ortaya çıkıyor. Fizik, kimya, biyoloji, astronomi, toplum bilimi de dahil olmak üzere bütün bilimler, her biri kendi alanında, sistem gerçekliğini kendine özgü biçimleriyle kavrayıp, bu zemin üzerinde informasyon işleme mekanizmasının nasıl çalıştığınıaçıklamaya çalışırlar. Kuantum teorisinden, evrim teorisine, Genel İzafiyet Teorisi’nden, elektromagnetizme, hatta ve hatta, klasik fiziğe-Newton’un Hareket Yasaları’na kadar bütün bilimsel çalışmaların hepsini kucaklayan evrensel oluşum yasasıdır Herşeyin Teorisi.[4]
İster, “insan doğa’nın kendi bilincine varmasıdır” deyiniz, ister Şeyh Bedreddin-ya da bütün diğer tasavvuf bilgini atalarımız gibi- “Tanrı insanı kendini bilmek için yaratmıştır” deyiniz, özünde bütün bunlar aynı şeydir. Biri, ilkel komünal toplum insanının bilgisini-bilincini yansıtırken, diğeri, sınıflılık aralığından geçerek modern sınıfsızlığa ulaşma aşamasına gelen modern komünal toplum insanının bilgisini-bilincini ifade etmektedir.
DEVAM EDECEK...
... BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM!..
Tasavvuf bilgini atalarımız her işe başlarken “yaradan ve yaradılan” olarak “onun” adıyla başlarlarmış söze (Bismillahirrahmanirrahim), biz de öyle yapalım şimdi, çünkü bir işe başlayan da, başlatan da “o”dur özünde!
Konuya girmek istiyorum artık, ama okuyucu şimdi de diyecek ki, ne demek istedin öyle “bir işe başlayan da başlatan da o dur” demekle!...
[1]Varidat, Şeyh Bedreddin, İsmet Zeki Eyuboğlu, Der Yayınevi, 1991
[2] “Sistem Teorisinin Esasları, ya da Varoluşun Genel İzafiyet Teorisi-Herşeyin Teorisi”, www.aktolga.de 4. Çalışma
[3]Burada işin daha da ötesine girmiyorum. Bu konuda daha geniş açıklamalar için bak, www.aktolga.de 3. Çalışma..
[4]a.g.e..
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023