Münir AKTOLGA
NE OLUYOR, NEDEN OLUYOR, “TARİHSEL UZLAŞMANIN” MADDİ TEMELLERİ!..
Bir süre önce (16.01.14), “Yol ayırımı: Kemerlerinizi iyi bağlayın, Türkiye bir viraja girdi savrulma tehlikesi var”!!..başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Şöyle diyorduk orada:
“Türkiye, küreselleşme koşulları içinde, kendine özgü bir burjuva devrimi süreci yaşıyor halâ. Bu bir gerçek..Ama buradan hemen, sürecin hedefe doğru giden yolda düz bir çizgi izlediği sonucu da çıkarılmamalı”!.
„Devrimin ilk aşaması Osmanlı artığı Devlet Sınıfı iktidarına-kökleri ta Osmanlı dönemine kadar uzanan o “vesayetçi düzene”-son verebilmeyi hedef alıyordu. Bir süredir bu başarıldı; ve buna bağlı olarak da eski ittifak dağıldı. AK Parti, devrimin bu aşamasında, „eski Türkiye’yi“ savunan İttihatçı kalıntısı bir avuç „beyaz Türk“ elite karşı, „beyaz“ „siyah“
güçlerden oluşan, „yeni Türkiye“ yanlısı bir koalisyonu temsil ederek iktidara gelmişti. Geride kalan on yıl, içinde burjuvazinin çeşitli tabakalarının yanı sıra, „Yeni Türkiye“ yanlısı bütün diğer çalışanların da yer aldığı bu AK Parti iktidarının, elde edilen mevzileri kalıcı hale getirme, yeni duruma uygun yeni bir üst yapı oluşturabilme mücadelesiyle geçti. Ancak, bu yolda birçok adım atılmış olmakla, birçok yeni mevziler kazanılmış olmakla birlikte, henüz daha bu sürecin tamamlandığı sonucuna varamayız. Elde edilen kazanımları kalıcı hale getirecek yeni bir anayasa bile yok halâ ortada!. Hatta, Yeni Türkiye’yi yaratmaya çalışan o koalisyon güçleri henüz daha neye sahip olduklarının ve şimdiye kadar başarılanları nasıl başardıklarının bilincinde bile değiller!. Evet, yeni, eskinin içinden çıktı geldi, bu doğru, ama o henüz daha yeni doğmuş bir bebek gibi, kendi bilincine varma anlamına gelen bilişsel kimlikten yoksun durumda“!.
„Bunda en büyük neden, şüphesiz, eski elitlerin saf dışı bırakılmalarından sonra iktidara gelen koalisyonun kendi içindeki mücadeleler oldu. „Koalisyon“ diyoruz ama, bu koalisyon da öyle, onu oluşturan unsurların bilinçli olarak yarattıkları bir birlik falan değildi; hayatın doğal akışı içinde, bilinç dışı bir şekilde kendiliğinden gerçekleşen bir oluşumdu. Bu yüzden de, onu oluşturan taraflar elde olanı kaybetme tehlikesiyle karşılaşana kadar neye sahip olduklarının tam olarak farkında olmadılar. Çünkü, herşeyden önce, aynı şeye karşı olmanın yarattığı bir birliktelikti söz konusu olan. Bu nedenle, eski vesayetçi elitler iktidardan indirildikten bir süre sonra herkes kendi yolunda gitmeye, devrimin kazançlarını kendi açısından değerlendirerek bundan sonraki süreci kendisi belirlemeye kalkıştı. Özünde, pastadan kimin daha çok pay alacağına yönelik olan bu mücadeleler bugün artık öyle bir noktaya gelmiş durumda ki, bunlar-o eski müttefikler- ya, biribirlerini yeme süreci içinde herşeyi kaybetme tehlikesiyle karşılaşınca neye sahip olduklarının farkına vararak, neyi başardıklarını anlayarak bu kez daha bilinçli bir birliktelik içinde yola devam edecekler, ya da, devrim kendi kendini tüketecek, Türkiye, en azından bir süre, kaosa sürüklenerek bir adım geriye gidecek, daha ileriye sıçrayabilmek için güç toplamayı da içinde barındıran belirli bir restorasyon dönemi başlayacak“!..“Burjuva devrimi“ falan deyince bundan hemen öyle „oldu da bitti maşallah“ gibisinden bir çırpıda olup biten bir süreci anlamamak gerekir!..Bunun ne anlama geldiğini kavrayabilmek için sadece bizim şu son altmış yıllık deneyimimize bakmanız yeterlidir!..Batı’da bile öyle ha deyince olmamış herşey. Siz sanıyor musunuz ki 1789 da herşey olup bitivermiştir“!!..
Neden oluyor?
Artık herkesin bildiği bir yapısal sorunumuz var bizim. Kısaca “cari açık” diyoruz buna! İthalatımızın ihracatımızdan daha fazla olmasıyla ilgili bir sorun bu! Ki, bunun da nedeni doğal gaz, petrol gibi enerji ithali için dışarıya yapılan ödemelerle, ihraç ettiğimiz ürünlerin yarıdan fazlasını dışardan ithal edilen girdileri işleyerek yapıyor olmamız. Bütün bunları, yani hem enerji ithalatını, hem de bu “ara mallar” ithalatını dolar, ya da euro’yla, yani dövizle yaptığımız için de her yıl belirli bir miktar açık kalıyor ortada. İşin özü bu.. Peki nasıl kapatıyor Türkiye bu açığı? Şimdiye kadarki uygulamaya göre iki yolu olmuş bunun hep: Ya IMF den borç alınmış sıkışınca, ya da, son yıllarda olduğu gibi dışardan içeriye doğru olan küresel sermaye akışıyla sağlanmış denge (düşünün, bin lira geliriniz var ayda ve siz binbeşyüz lira harcıyorsunuz hep, nasıl çözeceksiniz bu problemi; bir şekilde, dışardan içeriye doğru bir girdi olması lazım, yoksa bir yere gelir tıkanırsınız!).Ve de, öyle bir sorun ki bu, tarihsel gelişme süreciyle ilgili; yani öyle gelip geçici birşey değil, artık yapısal hale gelmiş bir sorun!. İkide bir “çarpık yapı” falan diyerek ifade etmeye çalıştığımız şeyin özü de dönüp dolaşıp gelip bu noktaya dayanmıyor mu zaten!. Bugün politikaya yön veren bütün diğer sorunların özü gelip bu soruya verilecek farklı cevaplara ve tercihlere dayanmıyor mu?. Evet, nasıl çözeceksiniz-Türkiye kapitalizmi nasıl çözecek- tarihsel olarak evrilerek bugün yolumuzu-sistemin yolunu-tıkayan bu sorunu? Tamam, dışardan içeriye doğru olan küresel sermaye akışıyla geçici olarak bir denge kurmayı başarıyorsunuz-şimdiye kadar da başardık- ama uzun vadeli olarak bir çözüm değil ki bu da!. Çünkü, bu durumda sorunu esastan çözmüş olmuyorsunuz!..Evet, soru bu, nasıl çözeceksiniz bu “cari açık” sorununu?..Kavga, bu soruya verilecek cevaplar arasındaki farklılıklarda yatıyor!!..
“Daha fazla üretip daha çok ihraç ederek” mi diyorsunuz? Ama olmuyor işte, bu formül de yeterli değil! Çünkü, temeldeki yapısal sorun çözülmediği sürece, daha fazla üretebilmek için de daha fazla enerjiye ve ithal girdiye ihtiyaç duyuyorsunuz ki, bu da aynı oranda daha fazla ithalat anlamına geliyor!. Tam bir kısır döngü yani!. O halde?.
Bir diğer çözüm yolu da (ki bence doğru olan, bizim bünyemize uygun olan, barışçı bir şekilde uygulanabilecek olan tek yol budur) olayı, “enerji sorunu” ve “ithal girdi” sorunu olarak ikiye ayırarak çözmeye çalışmaktır. Bu durumda, bir yandan, ithal girdilerin içerde üretilmesini sağlamak için “teşvik” tedbirleri almaya çalışırken, diğer yandan da, enerji sorununun çözümüne ilişkin adımlar atmaya çalışmanız gerekecektir. Yani, işte Azerbaycan doğal gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştıracak boru hattı projesini hayata geçirmeye çalışacaksınız da; gene aynı şekilde, Kürt petrol ve doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması mücadelesini vereceksiniz vb.. ve bir de tabi, alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesine çalışacaksınız..Nükleer enerji konusuna hiç girmiyorum burada, ama tabi o da düşünülen bir çözüm yolu..Eldeki malzeme ve görünen çözüm yolları bunlar kısaca..
Ama dikkat ederseniz bütün bu çözüm yolları biraz sabır ve gayret gerektiriyor. Örneğin, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha çok kullanımı konusunda tam anlamıyla bir seferberlik ilan edip “ikinci bir kurtuluş savaşı” ruhuyla harekete geçebilmek öyle bir anda olacak birşey değil!. Bedava arsa, enerji alım garantisi ve uzun bir süre vergi avantajı gibi radikal tedbirlere yönelmeniz gerekiyor bunun için; herşeyden önce de, bu konuda kararlı olmayı sağlayacak belirli bir bilince sahip olabilmek gerekiyor..İthal girdiler için uygulamaya konulacak teşvik tedbirleri de öyle..bunları da daha bilinçli ve kapsamlı bir çerçeveye oturtarak-kimseyi “cezalandırmaya” veya “mülksüzleştirmeye” kalkmadan- hayata geçirebilmek gerekiyor!. Kısacası, ne yaparsanız yapın bütün bunlar için biraz zamana ve toplumsal katılıma ve bilince ihtiyacınız var. Yani öyle, bugün karar aldım, yarın bunun sonuçlarını görmek istiyorum kolaycılığına yer olmayan bir yol-süreç bu!..
Bu kadar mı? Hayır tabii ki! Bütün bunları yaparken, aynı anda ne yapıp edip içeriye doğru olan küresel sermaye akışını devam ettirebilmeniz de gerekiyor. Yani, bir yandan elde olanın, eskiden beri varolanın yaşamı devam ettirme mücadelesini aksatmadan sürdürürken, diğer yandan da, eskinin içinde yeniyi inşa etme sürecini devam ettirebilmeniz gerekiyor. Yoksa, daha içerdeki civciv olgunlaşmadan yumurtayı kırar herşeyi bir anda mahfedebilirsiniz!.
Örneğin, Almanya’nın, ya da Japonya’nın böyle bizdeki gibi bir “cari açık” sorunu yok; hatta “cari fazlaları” var onların. Bu nedenle, tamam oralara da yatırım için falan da olsa gene küresel sermayenin girmesi lazım, ama bu işin önemi bizim için onlara göre iki kat daha fazla. Onların daha çok, uzun vadeli yatırım için gelecek sermayeye ihtiyaçları varken, bizim, bunun yanı sıra (en azından belirli bir dengeyi sağlayana kadar) kısa vadeli olarak, dünya piyasalarına göre birkaç puan daha fazla faiz elde edebilmek için gelen “sıcak paraya” da ihtiyacımız var. Kabadayılığı bir yana bırakarak, “hayır yok” diyebiliyor musunuz? Son zamanlarda denendi bu!! “Gelmezsen gelme” dediğiniz anda gelmeyiveriyor elin adamları, niye gelsinler ki!!.”İşine geliyorsa” diyerek başka bir ülkeye gidiveriyorlar!.Taş atıpta kolları yorulacak değil ya, ellerinin altındaki maus’u tıklayınca iş bitiveriyor!!..
İşte tam bu noktada, Anadolu burjuvalarının içinden çıkan bir kanadın yükselen sesini duymaya başlıyoruz! Bunlar, burjuva devriminin jakoben kanadı olmanın verdiği “acilcilik” ve özgüvenle, “tamam” diyorlar, “bu işi de gene biz çözeriz, siz olayı bize bırakın”, “biz bu alanda da insiyatifi ele almaya hazırız”!. Nasıl mı?
Burjuva devriminin “acilcileri”!..
Türkiye’nin ve kendilerinin büyümeleri sürecinin ancak “Güney Kore modeli” olarak tanımladıkları “ihracata yönelik modelle” mümkün olabileceğine inanan Anadolu burjuvazisinin bu jakoben kanadı sözcüleri, uzun zamandır sızlanıp duruyorlardı zaten. Bunların iki temel sorunu olmuştur hep. Birincisi sermaye sorunu; ki bu da direkt olarak ucuz kredi sorunuyla ilişkilidir. Çünkü, öteki Tüsiad’cı büyükler gibi bankaları falan yoktur bunların. Bu nedenle, daha fazla büyüyebilmek için krediye olan ihtiyaçları onları bankalara, İstanbul’un büyük burjuvalarına bağımlı hale getirmektedir. İşte bunların bütün o “bağımsızlık savaşı” hikâyelerinin falan altında yatan sıkıntının kaynağı budur. Bunların, “kapitalizme karşı İslami yeni düzen” adı altında “faize karşı olmalarının” nedeni de budur aslında!. Kedi uzanamadığı ciğere “pis” dermiş hesabı, akılları sıra, “faizin olmadığı bir kapitalizm”-ya da, “kapitalizme alternatif bir sistem”- yaratma sevdası içinde bunlar!.Bu grubun ideologluğuna soyunanların yazılarına bakın, bu türden yeni icatlarla dolu hepsi!
Bu jakoben burjuva devrimcilerinin ikinci sorunu ise, döviz karşısında TL’nin sahip olacağı değer sorunudur. Türk lirası ne kadar değer kaybederse dünya pazarlarındaki Türk mallarının fiyatı da o kadar düşeceğinden, bunlar ne yapıp edip-kurun yükselmesi pahasına da olsa-TL nin değerinin düşmesinden yanadırlar..Düşük faiz ve mümkün olduğu kadar değer kaybetmiş bir TL bunların hayal dünyasının iki temel direğini oluşturmaktadır!..Peki mümkün müdür bu iki talebi de bir arada gerçekleştirebilmek?
Neden olmasın, normal koşullar altında pekala olabilirdi böyle bir çözüm, ama Türkiye gibi cari açık sorunu bulunan bir ülkede bunlar biribiriyle çelişen talepler olarak ortaya çıkıyordu ki, zaten sıkıntı da buradan kaynaklanıyor! Çünkü, TL değer kaybettikçe faizler de artmaya başlıyor. Nedeni açık. Birkaç puan fazla faiz vereceksiniz ki adamlar dolarlarını, eurolarını Türkiye’ye getirsinler..E, sen “getirmezseniz getirmeyin” de diyemiyorsun, çünkü onların getireceği dövize ihtiyacın var! O zaman tam bir çelişki çıkıyor ortaya!..TL değer kaybettikçe faizler de yükseldiği için bir türlü iki yakalarını bir araya getiremiyor bu jakoben burjuvalar!!. Hani ülke eskiden olduğu gibi dışa kapalı falan olsa, piyasanın işleyişini devlet gücünü kullanarak kontrol altına alabilirdin belki, ama o da mümkün değil artık; Türkiye gibi küresel sistemle bütünleşmiş bir ülkede bunun adını bile anmanın sistemi kaosa götüreceğini herkes biliyor!..Geçenlerde Erdoğan buna benzer bir şeyler söyleyecek oldu da hemen arkasından Babacan “yanlış anlaşıldı” diyerekten düzeltme ihtiyacı hissetti!! Geriye ne kalıyor peki o zaman? Tek bir şey: “Biz yaparız” mantığı; yani, kendine aşırı güvenden kaynaklanan “acilci” bir gözü dönmüşlük ruh hali!..
Neyse!. Bunlar, bu jakoben “devrimciler” bir süre önce en nihayet Erdoğan’ı da ikna edip kendi “acilciler” gruplarına katınca, kısa zamanda, yukardan aşağıya doğru bir hamleyle hükümet politikalarını etkileyen-hatta belirleyen- bir grup haline geliverdiler!. Hani şu son günlerde hep “darbeden”, “paralel iktidardan” falan bahsediyoruz ya, böyle bir ad takmayalım ama, aslında bu arada böylesine sessiz bir darbe daha yaşandı Türkiye’de! Öyle ki, bunlar için yeni bir anayasa hazırlanarak “yeni Türkiye’nin” inşası mücadelesinde burjuvazinin birliğinin sağlanması falan değildi artık önemli olan!. Bunların “yeni Türkiye’den” anladıkları, artık kendi fraksiyon egemenlikleri altında inşa edilecek, Güney Kore gibi, bir yıldız gibi parlayarak, bir anda “lider” haline gelecek başka bir Türkiye idi! “Kervan yolda düzülür” misali, önce bu model üzerinde karar kılınıp yola çıkılmalı, bütün politikalar buna göre ayarlanmalıydı; süreç içinde gerisi gelirdi zaten; herşeyi yol boyunca bu yeni süreç içinde onun gereklerine uygun bir şekilde ele almak gerekiyordu. “Cari açık” sorunuymuş, döviz sorunuymuş falan bunlar hep sürecin akışı içinde kendiliğinden çözülecek sorunlardı. Türkiye’nin öyle ülkenin bütün kaynaklarını sömüren faiz peşindeki “sıcak paraya” falan ihtiyacı yoktu aslında. Faizler aynen Almanya’da olduğu gibi düşürülmeli, hatta negatife indirilmeliydi (Almanya’nın, 245 milyar euro cari fazlası olan bir ülke olduğunu unutmayalım !). Varsın gelmesindi bu “faiz lobicileri” ülkeye!. Ne olurdu ki gelmezlerse, kur mu yükselirdi; daha iyiydi ya! Dolar ve euro ne kadar yüksek olursa-Türk parasının değeri ne kadar düşerse- dünya pazarlarındaki ihraç ürünlerimizin fiyatları da o kadar düşeceği için, rekabet gücümüz de o kadar artardı. Ki bu da daha çok ihracat anlamına gelirdi!. Bu durumda ithalat da pahalanacağı için, zamanla o da azalacağından, bir süre sonra cari açık sorunu da kendiliğinden çözüm yoluna girerdi!.Daha ne istiyorduk ki, bizim istediğimiz de zaten bu değil miydi! Hem sonra, daha çok ihracat yapmak, yani daha çok üretmek ve satmak, daha çok işyerinin açılması anlamına da geleceğinden, bu süreç içinde işsizlik sorunu da kendiliğinden çözülecek, içinden çıkılmaz gibi görünen bütün problemlerin hepsi bir arada hallolmuş olacaktı!..MB’na baskı yaparak faizlerin yükselmesini de önledin mi olur biterdi!..Düşünün, bunların, bu türden hesapları yaparak Erdoğan’a akıl verenlerin çoğu “iktisatçı” aynı zamanda! Ama tabi, işin içine sınıf körlüğü-ideolojik körlük girince ne iktisat bilimi kalıyor ortada ne de birşey!!.
Ha, bu arada, kurun olağanın dışında pahalanmasına bağlı olarak ithalat da pahalanacağı için, bu durum başta enerji fiyatları olmak üzere içerdeki fiyatların artmasına da neden olacakmış falan bunlar önemli değildi!. Herşeyin bir fiyatı vardı!. Nasıl ki bir zamanlar Devletin koltuğu altında gelişen Devletçi burjuvalar Devlete dayanarak uyguladıkları tekel fiyatlarıyla iç pazarı sömürerek bir sermaye birikimi sağlamışlarsa, şimdi de sıra artık bu jakoben Anadolu burjuvalarındaydı. Birilerinin bu işin maliyetini ödemesi gerekiyordu sonunda!. Verili koşullar altında bunun başka alternatifi yoktu. Vatan millet için, “tam bağımsız, cihanşumul” Türkiye için bazı fedakarlıklara katlanmak zorundaydık!!.. Bir yandan, devlet-hükümet aygıtı-Merkez Bankası falan- kullanılarak “eski Türkiye’nin” sermayedarlarından “yeni Türkiye’nin” ihracatçı Anadolu burjuvalarına doğru bir “kaynak aktarımı” sağlanırken, diğer yandan, kemerlerini daha çok sıkarak halkın da yeni tipten bu sermaye birikimi olayına katkıda bulunması gerekiyordu!. Öyle ya, “sıfır faiz” dediğin an, en azından “sıcak para” adı altında ülkeye giren küresel sermaye akışı duracağı için, bu da otomatikman döviz fiyatlarının yükselişine yol açacaktı. Tabii bu durumda, petrolden ithal girdilere kadar dövizle yapılan ödemelerin miktarı da artacağından, bu artış içerdeki fiyatlara da yansıyacak, dolayısıyla halkın da kemerlerini sıkması gerekecekti!..İşte size yeni tipten milliyetçi-Devletçi bir halkçılık anlayışı daha!..
Dikkat ederseniz, bu türden bir politikayı savunanlar sadece bir kesim; burjuvazinin-Anadolu burjuvazisinin-içindeki bir kesim. Genellikle ithal girdilerle yapılan üretime bağımlı olmadıkları için, dövizin yükselmesi falan da etkilemiyor bunları!. Tek dertleri-tek istedikleri ucuz kredi bulabilmek ve Türk parasının değerinin düşük olması bunların!. Ki bu da onları İstanbul burjuvalarıyla karşı karşıya getiriyor!. Aslında sadece İstanbul burjuvalarıyla da değil, Anadolu burjuvalarının, gene ithal girdileri işleyerek üretim yapan başka bir kesimiyle de (Gülenci Tuskoncu kesimle de) karşı karşıya getiriyor. Evet, Türk parasının değerinin düşük olması ihracat yapan büyük-küçük, İstanbul’lu Anadolu’lu bütün burjuva kesimlerinin işine geliyor; ama, burjuvazinin ithal girdileri de işleyerek üreten ve ihraç eden kesimleri için dövizle TL arasındaki belirli bir dengenin bozulmaması lazım. Yani öyle, döviz fiyatları yükseldikçe “oh ne güzel” diye zil çalıp oynayan takımdan değil bunlar!!.
İşte size meselenin özeti!..Peki neresi yanlış bu hesabın? Kendilerini G.Kore tipi kalkınma modeli savunucusu olarak takdim eden bu jakoben Anadolu burjuvalarının hatası nerede? Aslında, kendilerine göre öyle güzel-dört dörtlük bir tablo koymuş oluyorlar ki ortaya, eğer Türkiye’de yaşıyor olmasak ilk bakışta hiçbir eksik yok gibi ortada, herşey oturuyor yerine!..Düşük TL, daha ucuz ihraç ürünleri, yüksek döviz, daha pahalı, dolayısıyla da daha az ithalat..ve daha çok üretime bağlı olarak da daha çok işyerlerinin açılması ve büyüme!..Neresi yanlış bu hesabın? Yoksa siz, “ama bu durumda otomatikman faizler de yükseleceği için, bunun düşük faizle kredi peşinde koşan bu insanların işine gelmeyeceğini” falan mı düşünüyorsunuz?! Hiç merak etmeyin, onu da hesaba katmış bu aklı evvel jakobenler; MB üzerinde uygulanacak ideolojik baskılarla piyasaya rağmen faizlerin düşük tutulabileceğine de inanmıştı bunlar!!.Piyasa dediğin ne idi ki zaten, bir yanda küresel sermaye ve “faiz lobicileri” vardı, diğer yanda ise “ikinci kurtuluş savaşçısı” millici güçler!!..
Bakın, benim için mesele teorik açıdan bu hesabın ne derece doğru ya da yanlış olduğu meselesi falan değil!.Ya da, olaya herhangi bir burjuva fraksiyonunun çıkarları açısından bakarak sonuca varmak istemiyorum ben! Başkaları düşünsün bunları!! Başka koşullar altında, başka bir ülke için belki tek çıkış yolu da olabilirdi böyle bir yol-strateji, buna bir itirazım yok benim. Ben, bu yolun, bu tür bir stratejinin Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullara uymadığı kanısındayım. Çünkü, herhangi bir ülke değil, hele hele bir G.Kore hiç değil Türkiye!!. Son iki yüz yıldır belirli bir kültür ihtilaline maruz kalmış bir ülke burası. Öyle kültür ihtilali falan deyipte geçmeyin. Bu ülkede sanki iki halk var birarada yaşayan. Dışardan bakınca “tek devlet” falan gibi görünüyor ama, görünen o “tek” Türkiye’nin içinde iki tane Türkiye var adeta!..Bu iki Türkiye ile birlikte de biribiriyle içiçe geçmiş iki çeşit kapitalist sistem var! Bakın, Kürtleri falan hiç katmadan söylüyorum bunu!. Çünkü onlar da nasiplerini almışlar bu kültür ihtilalinden!. Ama eğer daha geniş düşünerek onları da işin içine katacak olursak, tek devlet, üç Türkiye gerçeği çıkar karşımıza!. Beyazların Türkiye’si ve kapitalizmi, siyahların Türkiyesi ve kapitalizmi, bir de Kürtlerin Türkiyesi!..Bir anda silip atamazsınız siz bu gerçeği!. Atamazsınız, çünkü yapısal bir olay haline gelmiş artık bu..
Anadolu burjuvazisinin jakoben sözcüleri ihracattan, ihracata dayanarak G.Kore tipi büyümekten falan bahsediyorlar ama, ihracat denilen olayın yüzde sekseninin de öteki Türkiye’nin insanları-kapitalistleri tarafından yapıldığını bilmiyor mu bunlar! Soruyorum ben şimdi, ne yapacaksınız öteki Türkiye’nin insanlarını-ve de kapitalistlerini, “cezalandırarak” yok etmeye mi çalışacaksınız bunları?! Türkiye’nin sorunlarını, “eski Türkiye’nin burjuvaları” dediğiniz bu insanları “mülksüzleştirerek”-“onları ihtihara sürükleyerek”, bu şekilde “onlardan yeni Türkiye’nin burjuvalarına kaynak aktararak” mı çözeceksiniz, gerçekten inanıyor musunuz buna? “Eskiden’ ‘yeniye’ kaynak aktarımı” başlığı altında bakın ne diyor bu kanadın ideolojik sözcülerinden biri konumuna “yükselen” bir yazar: “Bu türden değişimi başlatan bir siyasi iktidar, kendi sermaye sınıfını, medyasını hızla oluşturmak zorundadır. Ülkede, eski sınıflardan yeni sınıflara hızlı bir kaynak transferi başlamıştır. Eskiler, siyasi iktidarlar marifetiyle, o zamana kadar ülkeyi ve halkı soyarak elde ettiklerini yenilere aktarmaya başlarlar ve o anda da kıyamet kopar. Bu süreçte eskiden yana olanlar, tarihsel ve objektif olarak, ülkesine ve halkına da ihanet etmektedir.. Tarihe bakın bu hep böyledir. Sermaye, eskiden yeniye geçiyor, bana ne; diyemezsiniz, bir yerde bu sizin de hikayenizdir”..
Anladınız mı şimdi şu son bir yıldır olup bitenlerin perde arkasındaki nedenleri!! Anladınız mı şimdi o İstanbul burjuvalarının neden ayağa kalktıklarını!! O Tuskon’cuların derdini anladınız mı?!..Bütün o “faiz lobisi”, “küresel komplo” tartışmalarının altında yatan nedenleri anladınız mı? “Koyun can derdinde, kasap et” hesabı, bunlar burjuva devrimini falan bir yana bırakarak pastadan kimin daha çok pay alacağının kavgasına başlamışlar çoktandır!! Hani nerede demokratik uzlaşma ve yeni anayasa; daha ortada yeni bir anayasa bile olmadan nasıl çözeceksiniz Kürt sorununu, Alevileri ne yapacaksınız? “Demokratikleşme” deyip duruyoruz, “küresel sermaye” deyip duruyoruz.. siz kendi içinizde biribirinizi “mülksüzleştirerek” yok etme kavgasına düşmüşken hangi küresel sermaye, kime güvenecekte gelecek ülkeye!! Gelse bile kiminle iş yaparak yatırım yapacak?.. Küreselleşme döneminde 20.yy kalıntısı milliyetçi bir virüsün etki alanına girerek “ikinci kurtuluş savaşı” vermeye, “tam bağımsız” hale gelmeye çalışan bir ülkede işi ne küresel sermayenin!..Yok o, “faiz lobicisi sıcak paraydı”, yok bu, “yerleşiklerle” işbirliği yapan küresel güçtü!! E, alın işte o zaman, “ecdadınızdan” başka kim kalıyor yanınızda! Şu son on yıldır adamlar size güvenmişler ve gelmişler..120 milyar dolar getirmişler Türkiye’ye. O zaman yok muydu bu “faiz lobisi” “yerleşikler” de şimdi durduk yerde çıkıverdiler ortaya!! Durdu durdu da yeni mi hortladı bu meret!..Yoksa siz “önce Türkiye’nin problemlerini çözelim sonra demokrasi” mi diyorsunuz!!..Bir zamanlar birilerinin ağzında “militan demokrasi” diye bir kavram döner dolaşırdı, yoksa buna benzer düşünceler mi dolaşmaya başladı sizin de kafanızda!!..
Şimdi, 2013 başlarına dönerek oradan devam edelim isterseniz!
Aşağıdaki satırlar gene daha önceki bir yazıdan. 2013 başlarındaki Türkiye tablosuna ilişkin:
“Türkiye şaha kalkmış neredeyse!. İstanbul’a üçüncü köprü, dev havaalanı gibi projelerin
ihaleleri tamamlanmış, yeni İpek Yolu projesi anlamına gelen Marmaray açılmak üzere, Kanal İstanbul’un ihalesi hazırlanıyor..Uluslararası kredi derecelendirme kurumları Türkiye’nin yatırım notunu yükseltmişler..Küresel sermaye çevreleri Türkiye’ye yatırım için kolları sıvamışlar. Gidecek yer arayan birçok İslami fon Türkiye’ye gelmek üzere..kısacası herşey toz pembe görünüyor, uçak havalanmak üzere! Başta Erdoğan olmak üzere Türkiye’yi yönetenlerde müthiş bir özgüven”..
“İşte ne olduysa tam bu arada oldu; o müthiş özgüven kendi zıttını üretmeye başladı ve “ulan ben ne imişim”, ben istersem herşeyi yaparım gözüdönmüşlüğüne yol açmaya başladı..Ve ne oldu? İlk adımda, birden politika faizlerinin %4,5’e indirildiği kararı açıklandı; ardından da en kısa zamanda %2,5’e, sonra da sıfıra çekileceği bildirildi!..Enflasyonun daha yüzde 6,5 larda seyrettiği bir ülkede birden alınan bu kararlara ek olarak o aralar Koç, Ülker ve Malezya grubunun kazandığı Köprü ve Otoyollar ihalesi de iptal edildi ve “halkın malı ancak halka satılabilir” denilerek Ecevit kalıntısı “Halkçılığı” çağrıştıran bir tür “Halk Sektörü” anlayışıyla karışık ilkel bir sermaye düşmanlığı propagandası yapılmaya başlandı!. Müthiş bir kararlılık, ve kendine aşırı güven duygusuyla alınan bu kararların altında yatan mantık bir anda burjuvazinin diğer kanatlarında paniğe neden olmuştu. Herkes, ne oluyoruz, nereye gidiyoruz diye sormaya başladı!..Durduk yerde bir “faiz lobisi” paranoyası yaratılarak ucu neredeyse küresel sermaye düşmanlığına kadar varan milliyetçi-solcu havalarda yeni bir ekonomi politikanın çığırtkanlığı yapılmaya başlanmıştı”!
Herşey yolunda giderken adeta şeytan dürtüyor seni ve ne güzel senin ülkeni tercih etmeye başlamış olan bütün o küresel sermaye çevrelerini bir anda “faiz lobisi” demagojisiyle ürküterek frene basmaya zorluyorsun! ”Faiz peşinde koşan “sıcak paraya” ihtiyacım yok benim” falan diye kahramanlık yaparken bir anda sap gibi ortada kalıveriyorsun!..”Hem kel, hem fodul” diye bir laf vardır ya halk arasında, herhalde böyle durumlar için bulunmuş olsa gerek! Kardeşim, kimse zorla gelmiyor ki senin ülkene; elbette ki parasını değerlendirmek istiyor elin adamı, istemiyorsan git dersin gider! Ama, Allah kahretsin ihtiyacın var ona! “Al işte gidiyorum o zaman” deyiverince elin adamları, o zaman da başlıyorsun ağlamaya ve daha önce “faiz lobisi”, “faizleri yükseltmek isteyen çete” falan diye demagoji yaparken, bu sefer de, “aman ben ettim sen etme, gitmeyin kalın” diyerek kendi elinle faizleri yükseltmeye çalışıyorsun!..Cevap verin, öyle olmadı mı! Şu an faizler yüzde 13 lerde..Ne oldu o “sıfır faiz” edebiyatı? Demek ki asıl “faiz lobisi” olaya ideolojik olarak yaklaşan o “faiz lobisi” avcılarıymış!.Ama, gene de yiğitliğe halel getirmeden bu sefer de diyorlar ki, “bu geçici bir durumdur, bir süre sonra gene aynı politikaya döneceğiz”! Yahu kardeşim susun hele bir!..Hem, zorunluluk karşısında bir adım atıyorsunuz, ama hem de attığınız bu adımın etkisini gene kendiniz yok ediyorsunuz! Kim güvenir size artık! Ama aslında mesele o değil. İşin altında gene başka hesaplar var!
Az önce, AK Parti hükümetini destekleyen “ihracatçı” kesimlerin TL nin değeri düştükçe bayram ettiklerinden bahsetmiş, “ama madalyonun bir de öbür yüzü var” demiştik!. Bu durumda, bırakın ülkeye döviz girişinin durmasını bir yana, ülke içinde elinde parası olan da bunu dövize yatırmaya başladığı için, sonuç olarak, piyasada döviz kıtlığı başlıyor ve dövizle olan zorunlu ödemeleri bile yapamaz hale geliyorsunuz!! Bu kadar basit yani, hemen tıkanıveriyor süreç!! Ve siz de ne yapıyorsunuz o zaman, başka hiç yolu olmadığı için, sil baştan yeniden faizleri arttırarak TL yi tekrar çekici hale getirmeye çalışıyorsunuz!! Ama tabi bu arada kredi faizleri de yükseleceği için tam bir fasit daire çıkıyor ortaya! Bu sefer de, en başta, hükümetin en büyük destekçilerinden olan inşaatçılar başlıyorlar mırıldanmaya! Öyle ya, adamlar düşük kredi faizlerine güvenerek bir sürü binalar inşa etmişler, şimdi faizler yükselince tabi satışları düşecek! Yani, “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” hesabı, ihracatçıları ve inşaatçıları tatmin etmek için faizleri düşürürken, aynı anda, diğer yandan da dövize olan ihtiyacından dolayı faizleri-hem de daha öncekinden daha da fazla-arttırmak zorunda kalıyorsun!!.Yani, sözün kısası, ”eski Türkiye’nin sermayedarlarından yeni Türkiye’nin sermayedarlarına kaynak aktarmaya” çalışırken çarşafa dolanarak kimseye yaranamaz hale geliyorsun!!.Hadi bakalım, “pazar mekanizması da ne imiş” diyerek kabadayılık yapıp olaya ideolojik olarak yaklaşmaya çalışan o “faiz lobisi” avcısı ideologlar bu çelişkiye de bir çözüm yolu bulsunlar da görelim!!
Bakın açık konuşalım, “nasıl olsa halk bizi destekliyor”u falan bir yana bırakın da artık, henüz daha vakit varken aklınızı başınıza toplayın! Bu gidişle önce o, “yeni Türkiye’nin sermayedarları” diye çok güvendiğiniz “ihracatçılarla” “inşaatçılar” terkederler sizi; sonra da, halâ size güvenen halk! Yok, “küresel sermaye çevreleri provokasyon yapıyorlarmış” da, yok “yerleşikler” şunu yapıyormuş, bunu yapıyormuş da, bunları bir yana bırakın ve kendinize gelerek kendi hatalarınızla yüzleşmeye başlayın şöyle bir!. Sen ortamı hazırlarsan, sen dengeleri bozarsan, elin adamına sadece senin altındaki halıyı çekivermek kalır!..Yapılacak iş, seçimden sonra derhal 2013 öncesi kucaklayıcı politikaya dönüleceğini ilan etmek olmalıdır. Bunun başka yolu yok..
Sakın ha, işin içinden çıkamayınca kurulmaya çalışılan o “yeni ittifaklara” falan güvenmeyin!! Bu yönde atılan adımların kafanı kuma gömerek kendi kendini kandırmaktan başka bir anlamı olamaz!. Bakın nasıl rasyonalize edilmeye çalışılıyor bu “ittifak” olayı: “Örgütün-burada kastedilen örgüt Ergenekondur- ağırlığını oluşturan”resmi güç” odağı, dünyanın gidişatını okudu, bundan sonrasıyla ilgili yeni bir strateji belirledi; şimdi buna uygun adımları atıyor. Dalan gibileri de harcıyorlar. Bundan sonra da gözaltına alınacaklar- şimdiye kadar olduğu gibi- “harcanan tayfası” olacak. Ergenekon konusunda Türkiye’nin artık “soğukkanlı” değerlendirme yapması gerekiyor. Sanıyorum şu sıralar bu konuda en soğukkanlı değerlendirmeyi Türkiye’nin en örgütlü kurumu yapıyor. Başbuğ’un konuşması,-bütün kalabalıklığına rağmen- temelde Türkiye’nin önündeki sorunlarına, ordunun, geleneksel bakışını sürdürmesinin bir tekrarı olmasının yanı sıra, devletin “demokratikleştirilmesi” konusunda “kapıları” aralayacağının bir işareti olarak okunmalıdır”..Bu satırlara insanın inanası gelmiyor!. Kelimenin tam anlamıyla “kafanı kuma gömmek”, ya da, denize düşenin yılana sarılması olayıdır bu!..Demek ki durum o kadar trajik hale gelmiş, o kadar sıkışılmış ki, sığınacak başka kapı kalmayınca kendilerini Devletin-onun Kemalist kanadının kollarına atmaya çalışıyorlar yeniden!. Anlayabildiğim kadarıyla da bu işin mantığını şöyle kurmaya çalışıyorlar: “Ergenekoncular” diyorlar, “bunlar artık içi boş bir balon haline gelmişlerdir”!. “Özelleştirmelerle falan bunların altındaki zemin iyice erimiş, geriye sadece o eski Devletçi kabuk kalmıştır”!. “Bu nedenle, o kabuğa sahip çıkarak onun içini biz kendi jakoben-yeni tipten milliyetçi ideolojimizle doldurabilirsek eğer gücümüze güç katmış oluruz”!!.
Hani derler ya, “aç tavuk rüyasında darı görürmüş”, ona benzedi bu iş!!..Tam bir 20.yy kafası!! Halbuki, tamam, şu an için belki bir tür rehin gibi bunlar, bu yüzden de belki size ihtiyaçları var, bu yüzden de size yaklaşabilirler, ama buradan hemen, kalıcı ittifak anlayışları falan çıkarmak yanlıştır!!. Unutmayınız ki, sizin o, “artık içi boş bir balon” olarak algıladığınız şey, “eski Türkiye’nin” ve onun Devletinin habis ruhudur!. Kurtarıcı olarak sarılmaya çalıştığınız o ip, siz hiç farkına varmadan, sizi alır, bir anda o antika yapının labirentlerinin içine çekerek iğdiş ediverir de, Muhteşem Yüzyıl’daki o Sümbül ağa’ya döndürür!..
“E, bu kadar yazdıktan sonra, bu kadar eleştiriden sonra, önümüzdeki günlerde seçimler var kime vereceksin oyunu bir de onu söyle bari” mi diyorsunuz? Söyleyeyim, oyumu gene götürüp AK Parti’ye vereceğim!.Niye mi diyorsunuz? Ben size sorayım, var mı başka alternatifiniz? Hata da yapsalar, “acilci” de olsalar, bu işin sonunda kafayı duvara toslayacak da olsalar köprüyü geçerken at değiştirilmez ve de şu an Türkiye’nin bindiği at AK Partidir!; hele hele ortada başka bir at da yoksa bunu hiç yapamazsınız!. Hata yapa yapılsa-ki yapılıyor- sistemin tekrar yolunu bulacağını düşünüyorum ben. Şu an halâ nerede hata yaptığını anlamaya çalışıyor Türkiye. Neyin olamayacağını gördükçe, ne yapılması gerektiği de daha iyi anlaşılır hale gelecek (inşallah geç olmaz diyelim!). Bu bir. Bir de şuna güveniyorum: Türkiye hata da yapsa, küresel dinamikler işin daha da kötüye gitmesine müsade etmezler-etmiyorlar da zaten. Ve orasından burasından itekleyerek onun tekrar yolunu bulmasına yardımcı olurlar. Bu geminin bu güne kadar nasıl yol aldığını, buralara nasıl gelindiğini unutmayalım! Buna mecburlar aslında. Çünkü Türkiye küresel zincirin bir parçası olmuş artık. Zincir bir kere koparsa bundan herkes zarar görür..
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023