Oya BAYDAR
2012 yılı, çok şükür geride kaldı. Dünyada, bölgede, ülkede; çekip gitmesine kimsenin üzülmediği kötü bir yıldı. Kan, gözyaşı, savaş, zulüm sahneleriydi televizyon ekranlarında izlediğimiz ya da içinde yaşadığımız.
Türkiye için 2012’yi daha da ağır kılan, barış ve demokrasi umudunun aşınması, giderek yitip gitmesiydi. Türk-Kürt, laik- Müslüman, Alevî-Sünnî, sağcı-solcu, Ulusalcı Kemalist- İslamcı muhafazakâr- özgürlükçü demokrat, vb. bir dizi fay hattının ayırdığı; cepheleşmekten- cepheleştirilmekten, çatışmadan, didişmeden yorulmuş, huzur, barış, kardeşlik özleyen kitlelerin umutları bir başka bahara kaldı.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yılın son gününde Ceylanpınar’da yeni kurulan tesislere işçi alınacağını müjdelemesinin ardından kalabalık içinden birinin “Ceylanpınarlı işçi alınmaz” demesi üzerine öfkeyle parmağını sallayarak “Provokasyon yapma... Başbakan ne söylüyorsa odur” diye kükremesi 2012’de Türkiye’de demokrasi ve yönetim anlayışının veciz özetiydi.
Hani insanın aklından geçirse de utanıp sıkılıp, alacağı cevaptan korkup söyleyemediği sözler vardır. Maaşallah Başbakan’ın ne böyle bir kaygısı ne de pervası var. Çevresindeki akıldaneleri de kendisinin küçültülmüş kopyaları sanki. Başbakan ne söylerse o oluyor. Partisi içindeki kulları ya tıpkı onun gibi düşünüyorlar, daha doğrusu düşünmüyorlar, şeyhin peşinden gidiyorlar; ya da kapalı kapılar ardında, evlerinin mahreminde söylediklerini açıkça söylemeye cesaret edemiyorlar. Biat kültürünün kulluk zihniyeti böyle bir şeydir işte.
Tayyip Bey hem bu zihniyetten hem de gerek kendisinin gerek çevresinin neredeyse her cümlenin başında tekrarladıkları yüzde 50’lik oy desteğinden güç alıyor. O desteğin ufak ufak inişe geçtiğini, Türkçü milliyetçilikle Sünnî İslamcılık bezirgânlığının beklenen oy artışını sağlamak yerine geri tepebileceğini, manipüle edilmiş kamuoyu yoklamalarıyla iç ferahlatmanın sonucu değiştirmeyeceğini söyleyip; 100’ün yarısı 50 ettiğine göre halkın yarısının da Başbakan ve partisine karşı olduğunu, oy vermediğini hatırlatalım. “Başbakan ne söylerse odur” diye bağırırken Sayın Erdoğan’ın anlayamadığı bu basit gerçek işte. Her iki seçmenden biri sizi seçmişse, biri de seçmemek bir yana giderek size karşı bileniyor.
Gel de Rosa Luxemburg’un sadece kendi partisinin muktedirlerine değil genel olarak iktidara yönelttiği uyarıyı hatırlama! “ Özgürlük, sadece iktidar yandaşlarının ya da ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar bir partinin üyelerinin özgürlüğü değil, farklı düşünenlerin özgürlüğüdür.” Hapishanedeki hücresinde katledilip Spree nehrinin kanallarından birine atılan Rosa Luxembourg’un Rus Devrimi yapıtından alınmış bu satırlar, Berlin’de kendi adını taşıyan meydanda Volskbühne’nin önündeki kaldırım taşlarına metal harflerle kazınmıştır.
Kültürel-düşünsel çapı malum Başbakanımız’dan kendisine çok yabancı bir zihniyet dünyasına ait bu alıntıyı bilmesini bekleyemeyiz ama demokrasilerde “Ben ne söylersem odur” denemeyeceğini, değil sadece yüzde 50, yüzde 90 oyun bile böyle bir duruşa hak ve cevaz tanımadığını o da bilir elbette. Ama bilmek yetmiyor, içine sindirmiş, beynine yüreğine kazımış olmak gerek, ki Tayyip Bey’de bu yok işte. Peki onda yok da hükümetinin, partisinin, grubunun Başbakan’a yakın üyelerinde var mı?
Kendi ilerleme raporunu kendin yaz...
Hatırlayalım:Avrupa Birliği’nin Ekim ayında açıklanan İlerleme Raporu’nu, (hani Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun bir televizyon programında ekran karşısında buruşturup çöp tenekesine atacak kadar öfkelendiği raporu) Tayyip Erdoğan da beğenmemiş, AB Bakanı Egemen Bağış’a Türkiye’nin kendi raporunu hazırlaması emrini vermişti. Egemen Bağış, Çetin Altan’ın artık vecize haline gelmiş deyimiyle “Türkün Türke propagandası”, daha doğrusu iktidarın kendi yandaşlarına propagandası türünden bir belge hazırlatmış. “Rapor, Türkiye’nin özgüveni, Avrupa’daki çarpık zihniyete meydan okumasıdır” diyor kof propaganda ve şişinme belgesini açıklarken. Bazen, bunlar bizleri sersem, âlemi aptal mı sanıyorlar, ya da ne kadar komik ve zavallı duruma düştüklerinin farkında mı değiller diye düşünüyorum. Senin iktidarın, AB bakanı olarak bizzat sen; o çarpık gördüğün zihniyetin merkezine, yani Avrupa Birliği’ne dahil olabilmek için çırpınmıyor musun yıllardır, diye sormazlar mı adama.
İyi kötü mürekkep yalamış, biraz dünyayı görmüş, bakanlığa kadar gelmiş biri, “Başbakan ne söylerse odur” sözünü; işsiz bir yurttaşın pes perdeden yakınmasının bile zat -ı şahanenin gazabına nasıl uğradığını görüp işittikten sonra, “AB İlerleme Raporu’ndaki eleştiriler azmış bile” diye düşünemiyorsa, durum vahim demektir. Eskilere göre daha özgürlükçü bir dizi yasa çıkarmak iyidir tabii, hatta çıkarılamasa bile lafını etmek, tartışmaya açmak da iyidir ama özgürlüklerin özü - anlamı içselleştirilmedikçe, despotik zihniyet, tek adamlık, millî şeflik iktidarın genetik kodu olarak varlığını korudukça, özgürlüğün farklı düşünenlerin özgürlüğü anlamına geldiği kavranmadıkça, “kendi ilerleme raporunu kendin yaz, başkalarına güvenme” komikliği sürüp gider.
2013’ ün Özeti Ne Olacak?
Peki 2013’ün özeti ne olacak? O özeti, yine Erdoğangiller’in sözlerine, edimlerine mi bırakacağız? Yoksa, kimilerinin ceplerine öksürür gibi tekrarlayıp durdukları yüzde 50 oyda ifadesini bulan çoğulcu değil çoğunlukçu böbürlenmeyi boşa çıkarabilecek çoğulcu bir çoğunluk yaratmak için kolları sıvayabilecek miyiz? AKP’liler, Müslüman muhafazakârlar, devrimci Müslümanlar, bütün etnik gruplar, Kürtler, Alevîler, laikler, ben, sen, o, hepimiz dahil, tek ve ortak paydası herkes için özgürlük, herkes için adalet olan bir zihniyet birliğinde buluşabilecek miyiz? Herkesin kendi yerini, kendi örgütünü, kendi görüşünü, inancını koruduğu; ama herkesin de sadece Tayyip Erdoğan’ın değil , kim söylerse, kimden gelirse gelsin “Ben ne söylüyorsam odur” mutlakçılığına karşı “Özgürlük, farklı düşünenlerin özgürlüğüdür”de buluştuğu hiyerarşisiz, şefsiz, buyruksuz, “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” bir irade ve zihniyet birliği...
Biliyorum, bir hayal. Ama bugün vardığımız ve aştığımız pek çok şey bir zamanlar hayaldi. O hayali kurabilenler, bir gün hayali gerçekleştirmeyi de başarırlar. İş ki kafalarımızdaki ve gönüllerimizdeki engelleri aşmaya cesaret edip özürlükçülükte buluşabilelim.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024