Oya BAYDAR
Meşhur hikâyedir: Kasabaya cambaz gelmiş, kadın erkek, çoluk çocuk seyre gitmişler. Kadınlardan birinin arkasında duran herif, kalabalıktan istifade taciz faaliyetinde. Kadıncağız kıpırdandıkça, ittikçe, söylendikçe, adam pişkin pişkin “Aldırma cambaza bak” diyor.
Bizler de o kadıncağızın durumundayız. Cambaza bakarken arkamızdan parmağı yiyip duruyoruz. Son cambaz gösterisi Kanal İstanbul.
Sakın ola ki Kanal İstanbul çılgınlığını küçümsediğimi, önemsiz gördüğümü sanmayın. Geçen yazıda da ifade etmeye çalıştığım gibi, bu sadece İstanbul’un değil orta ve uzun vadede Türkiye’nin, hatta denizleri, toprakları, doğasıyla bütün bölgenin yıkım projesi olabilir. Kısa vadede ise iktidarın kader projesi olacaktır.
Bazı işlerin dönüşü, pardonu yoktur. “Allahım da halkım da affetsin” diyerek işin içinde sıyrılamazsınız. Bugün sıyrıldığınızı sansanız yarın suçunuz ayağınıza fena dolaşır. Tıpkı idam gibi, cinayet gibi; doğaya, çevreye, şehre, bölgeye, tarihe ve geleceğe böylesine bir müdahaleden ilerde pişman da olsanız gideni geri getiremezsiniz.
Kanal İstanbul dayatması ve tartışmalarının hayırlı bir yanı da var, hayırlara vesile olsun, diyorlar ya… Bizzat bânii’nin “çılgın” olarak nitelediği Kanal İstanbul, Erdoğan iktidarının simgesi ve aynasıdır. Günlerdir gündemi (haklı olarak) esir alan Kanal İstanbul konusu, bizlere otoriterlikten totaliterliğe ve tek adamın “Çatlasanız da patlasanız da ben yaparım, olur” mutlakçılığına karşı yurttaşlık bilincimiz, sorumluluğumuz ve cesaretimizle geniş bir direnme alanı sunuyor. Demokratik haklarımızı kullanarak, akıllı, yaratıcı, birlikli, barışçı, bir o kadar da kararlı ve cesur bir mücadeleyi an geçirmeden başlatmamız gerekiyor. Başlatılacağından ve sürdüreceğimizden eminim, çünkü bıçağın kemiğe dayandığı noktada, kitleler silkinir, "biz de varız" derler.
Cambaza bakarken tam farkına varamadığımız bela
Kanal İstanbul’un lâftan fiiliyata geçirilmesine kısa vadede cesaret edilebileceğini, cesaret edilse bile projenin kısa sürede hayata geçirilip sürdürülebileceğini sanmıyorum. İlk kazma vurulduğunda, ilk iş makinaları çalışmaya yeltendiğinde önlerinde yüzbinlerin engelini bulacaklardır.
Ancak başka bir konu var; ülkemizin, halklarımızın, çocuklarımızın geleceği açısından Kanal İstanbul kadar, bence daha da tehlikeli, üstelik de sinsi sinsi gelişen bir proje: Tek adamın aile, hısım akraba çevresi ve kendisine aşık olduğunu ifade ettiğinden beri “Şems” olarak anılan kişinin ve benzer sermaye gruplarının tekelinde gelişen savaş/silah sanayii.
Güçlük şurada ki, Kanal İstanbul’un bir felaket olduğunu anlayan veya ikna edilebilecek geniş kesimlerin önemli bölümü, bu konuda bana katılmayacak, savaş sanayiimizin (utangaç bir yalancılıkla “savunma sanayii” denilen şey) geliştirilmesi neden felaket olsun ki, diyeceklerdir büyük olasılıkla. Türk’ün bilincine genetik kod olarak işlemiş şoven milliyetçilik, iktidarın etkisindeki kitlelere zerk edilen fütuhatçılık, savaşçılık, çocukluğumuzdan beri esiri olduğumuz vatan-millet-Sakarya ezberi, bilinçlerimize işlenen yedi düvelin bize düşman olduğu, Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı yutturmacası, barışı savunmanın, savaşlara karşı çıkmanın vatan hainliği olduğu algısı ve suçlaması, savaş sanayiine ve silahlanmaya karşı duruşu büyük ölçüde zorlaştırıyor. Devlet destekli Erdoğan iktidarının son yıllardaki savaşçı, yayılmacı, fütuhatçı “beka” politikası milliyetçi güdüleri azdırıyor.
Ekonomik kriz içindeki ülkede halkın önemli bölümü açlık sınırında yaşamaya çalışırken, memnuniyetsizlik gün be gün artarken, iktidarın sözcülerinin kalkanı savaş harcamaları oluyor. Haklarını isteyen emekçilere/emeklilere “Siz savaşmanın maliyetini biliyor musunuz; sadece bir yıllık obüs mermisinin maliyeti 5 milyar dolar” cevabı verilebiliyor pervasızca. Bu arada milyar dolarlık silah alımları, silah alımı sözleşmeleri yapılıyor. Ailenin ve en yakınlarındaki bir avuç Reis aşığı “Şems” sermayedarın elindeki savaş sanayii yatırımları büyüyor, güçleniyor. Muhalefetin üzerinde ısrarla durduğu tank-palet fabrikasının katar sermayesi ve Şems sermayesine peşkeş çekilmesinin asıl nedeni de savaş sanayiinin tek adam çevresinde tekelleştirilmesi.
Yapısı gereği tehlike olan savaş/silah sanayiinin oligarşik bir merkezde tekelleşmesinin nasıl bir tehdit ve tehlike yaratacağının muhasebesini okura bırakıyorum.
Savaş baronları kulübünün yeni üyeleri
Dünyanın günümüzdeki perişan halinin: savaşların, çatışmaların, şiddetin, terörün, savaşlardan kaçan milyonlarca insanın acılarının, kaçamayanların ölümlerinin, milyarlarca insanın yerlerinden yurtlarından edilmesinin, açlık ve sefaletin, yaşanan insanlık dramının baş müsebbipleri olan, savaş sanayiinin çarklarını çeviren uluslararası tekeller, silah şirketleri ve onların devletleri, daha doğrusu onların devletlere hükmetmesidir.
Günümüzde dünyaya, milyarlarca insanın, hepimizin kaderine savaş baronları hükmediyor. Ve işte ülkemizde de -etine göre budu- küçük çaplı, bir o kadar da hırslı ve gözükara savaş baroncukları, savaş baronları kulübüne üyelik için canla başla çalışıyorlar. Bunu da kitlelere beka sorunu, vatanseverlik, vb. diye yutturuyorlar. Türkiye’nin günümüzdeki “beka” kılıflı savaşçı dış politikasının nedenini, kökenini biraz da bu noktada aramakta yarar var.
Savaş baronlarının ve baroncuklarının iktidarı geriletilmedikçe ne dünyada, ne bölgede, ne ülkede savaşlar ve çatışmalar sona erecektir, çünkü savaşlardan kan alan, savaşlarla semiren sermayenin en büyük düşmanı barıştır. Barış istemenin neredeyse suç sayılması, “Sınırların ötesinde ne işiniz var”, demenin, ya da silah sanayii yerine insanı geliştirmeye yönelik yatırımlar istemenin vatan hainliğiyle bir tutulması bundandır.
Libya’ya asker gönderilmesinin gündemde olduğu şu günlerde, Kanal İstanbul’a karşı çıkmak ile yabancı topraklara asker göndermeye, yabancı topraklarda savaş sürdürmeye karşı çıkmak bir ve bütündür. Muhalefet güçlerinin bu bağı görüp mücadelenin bütünlüğünü kavramaları savaş baronlarının iktidarının sonunu getirir.
Bir yandan cambazı izlerken öte yandan tacizcinin parmağına dikkat edelim, kendimizi koruyalım.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024