Ümit KIVANÇ
Kastamonu’nun AKP’li eski belediye başkanı Tahsin Babaş’ın “ekibinde” -deyim yerindeyse- “hayata atılan”, AKP genel başkan yardımcısı Hamza Dağ’ın danışmanı, özel kalemi olarak takdim edilen, sıfatı önce “AKP merkez büro çalışanlarından herhangi biri, canım”a, bilahare “eski AKP genel merkez çalışanı” seviyesine indirilen, nihayet, kimin nesi olduğuna dair en ufak bilginin bile haberlerden toz edilmesine özen gösterilen zorunlu magazin starı, azıcık izan-vicdan sahibi herkes kabul eder ki, “zamanımızın bir kahramanı”dır. Yedi sene içinde edindiği paraları “ezme” tarzıyla, ifadesinde, burnuna çektiği şeyin pudra şekeri olduğunu söyleyişiyle, hepimizin yüzüne baka baka bunu söyleyebilmesine rağmen, savcının kendini hepimize dahil saymayışı ve onu serbest bıraktırışıyla… Ayrıca arabada beraber takıldığı kankasının ihanetine uğrayışıyla. Bu faslı es geçemeyiz.
Zamanımızın Bir Kahramanı’nda Lermontov, baş karakteri Peçorin’in ağzından şu sözleri döker “defter”e: “Karşısına çıkan her şeyi yutan bu doymak bilmez açlığın içimde var olduğunu hissediyorum. İnsanların acılarına ve sevinçlerine ruhsal gücümü besleyen bir besin gibi yalnızca kendi açımdan bakıyorum. (…) Toplumda saygın bir yer edinme tutkumu yaşam koşulları yok etti, ama sonra bu duygum başka bir biçimde çıktı ortaya. Çünkü toplumda saygın yer edinme tutkusu iktidar tutkusundan başka bir şey değildir. En çok da çevremdeki insanların üzerinde egemenlik kurmaktan haz duyuyorum; beni sevmelerinden, bana sadık olmalarından, benden korkmalarını sağlamaktan. En büyük iktidar bunlar değil midir? (…) geçerli hiçbir hakkınız yokken birinin acısının veya sevincinin nedeni olmak... Gururumuzun en tatlı besini bu değil midir? Peki mutluluk nedir? Doymuş bir gururdur mutluluk. (…) Kötülük doğuruyor bu. İlk acı, başkalarına acı çektirmenin hazzını öğretiyor bize…” (M. Y. Lermontov, Zamanımızın Bir Kahramanı, çeviren: Ergin Altay, İletişim Yayınları, İstanbul 2020.)
İlk alenî falsosunda, sahibine halel gelmesin diye gözden çıkarılma eşiğine gelen, sonra muhtemelen günümüz hilebaz İslâmcılığının “yedirmeyiz” düstüru uyarınca çaktırmadan sahiplenilen, fakat, tekrar gözaltına alınmış oluşuna bakılırsa, kaderi henüz tam da belirlenmemiş keyif düşkünü genç adam acaba “kahraman” rolünün farkında mı? Tek başına bir ahlâkî-kültürel iflasın simgesi olamasa da, birşeylerin simgelerinden biri olarak tarihe geçecek. Dışı cafcaflı içi dandik eğlence yerlerinde yanına kadınlar alıp fotoğraflar çektirerek “gururunu besleyen” uyanık şüphesiz biricik değil. Bizzat iktidarın güya mütedeyyin kanadı içinden “bizde bunlardan çok var” sesleri yükseliyor. Sahiden, ne çok var o dar pantolonlardan, o ceketlerden. Muktedir siyasetçi yanında fotoğraf çektirirken takınılan o “ben oldum” pozuna ne sık rastlıyoruz.
Mevzuyu dallandırmadan, karambole gelmesinden endişe ettiğim şeyi şuraya, gözönüne bırakayım:
Bütün dikkatimizi potansiyel simge zamanımız kahramanına verirsek, cevabı zamanımızın başka kahramanlarına uzanan can alıcı soruyu arabanın arka koltuğunda unutabiliriz: Neden bu adama vurdu bu piyango? Arabada kokain çekerken, kumar oynarken yanıbaşında bulunan birileri görüntülerini çekti ve lüzum gördükleri anda bize sundular. Kimler? Niye?
Ayvatoğlu’nun pudra şekerli ifadesinde ileri sürdüğü üzre, basit bir yerel alacak-verecek meselesi yetti mi, cumhurbaşkanıyla, içişleri bakanıyla fotoğraflar çektirmiş birini rezil ederek riske girmeye? Apar topar yeniden gözaltına alınışına bakılırsa, lüks araba dindarlığıyla kokain milliyetçiliğinin koalisyonu manzarası bu defa sırf pişkinlikle üzerine yatılacak gibi değil. Yine hangi rüzgârlar ortalığı dağıtmakta, bizim erişemeyeceğimiz yüksek teraslarda?
Pişkinlik mecburiyeti
Şunu itiraf etmeliyim: Gelmiş geçmiş menfaatçı, üçkağıtçı sağcı politikacıların beceremediğini mal-mülk, dümen, tahakküm düşkünü günümüz muktedir siyasetçileri becerdi ve bu genç adam gibilerinin, olanca görmemişlikleri, hamlıkları, çiğlikleri, umursamazlıkları içerisinde yedikleri herzeleri vakayı âdiyeden saymaya bendenizi -muhtemelen başka pek çok insanı da- alıştırdı. “Zamanımız” siyasetçisinin utanmasızlıktan türeyen “millî değer”inin de ar duygumuzun üzerine balyoz gibi indirilmesini kanıksadık: pişkinlik. Akıl durduran, ruh üşüten, maneviyat bozan, insanı bütün bunlara -bırakın mâruz kalmayı- şahit olmaktan bile ölesiye utandıran, yaşadığına kahrettiren, toplumu bu defa da utanabilenler-utanmazlar olarak ikiye bölen o pişkinlik.
Bu defa olayın kahramanının pudra şekeri hoşluğuyla perdesi açılan pişkinlik gösterisi, onu yetiştirmiş büyüklerince bildik ihtişamına büründürülüyor. Onlar usta. Belediye başkanlığına oynayan yerel siyasetçinin seçim kampanyasında “Photoshop işleri” falan yapan gencin milyonluk arabalarla oynayan keyif ehli haline gelmesini sağlayabilenler bunlar. “Toplumda saygın yer edinme tutkusu” “yaşam koşulları”nca yok edilebilecek hırslı genç adamların gözünde “saygın yer”i “çevredeki insanlar üzerinde egemenlik kurma”yla özdeş kılan, onlara “gururun tatlı besini” olarak “iktidar”ı sunan takım elbiseli, kudretli adamlar.
Kürşat Ayvatoğlu isimli genç adam hakkında konuşurken asla unutmamalıyız ki, Ayvatoğlu’nun günümüzün ileri gelen muktedirleriyle fotoğrafları var. Kendisiyle yakın alâkası olmadığını iddia eden AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ ile, yakınlıklarının açıkça okunduğu görüntülerinin yanısıra, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dibine kadar sokulup, onları kendisiyle fotoğraf çektirmeye ikna edecek kadar bağlantısı, ilişkisi, hatırı, artık nesiyse ondan var. “Uyuşturucu satanın bacaklarını kırın!” gibi güzellikleriyle ünlü içişleri bakanının “lüks arabada kokain” skandalı kahramanıyla fotoğrafının bulunması, günümüz şartlarında utanılacak şey sayılmıyor. Haliyle.
Aksine, Zamanımızın Kürşat’ı yeniden gözaltına alınırken, kendisinin sadece zevkine kokainci olmadığı, uyuşturucu alıp sattığı ortaya sürülüyor ve bu “keşif”, bir iç güvenlik başarısı gibi sunuluyor. Oysa trafikte kendileri geçerken hepimizin yolu kesilen bütün o havalı ve takım elbiseli zevatın izah etmesi gereken büyük bir rezalet var ortada: Haydi yedi yılda onca parayla oynayacak konuma gelmesini temin eden ilişkilere dair söz söyleyemiyorsunuz diyelim, adam uyuşturucu alıp satıyordu ise, bunu sizlerle fotoğraflar çektirirken, o fotoğrafları göstererek iş bağlarken, ilişki kurarken, sizin yanınızda çalışırken yapıyordu. Arabadaki kankalarına güvenip tedbirsizlik etmeseydi, kankası onu harcamasaydı, bu “uyuşturucu satıcısı”nı yakalamış olacak mıydınız?
Ayvatoğlu’nun öyküsü, “Fırsatlar Ülkesi Türkiye” dizisinin ilk sezonu gibi. Yedi senede, kendisini tanıyan bir gazetecinin tâbiriyle “otellerde gazinolarda para ezecek” konuma gelen bir genç adamdan sözediyoruz. Ve bu adamın iktidar partisinin şimdilik bilemediğimiz birtakım işlerini yürütmüş, iktidarın en yüksek katlarına ulaşabilmiş oluşundan. Şimdi bize “suçluyu yakaladık!” havası basıyorlar! Üstelik adamı bir defa serbest bıraktıktan sonra! Meğer satıcı değil miymiş! Hoca da durur mu, yapıştırmış cevabı…
Riyanın böylesinin yalanla zehirlenmiş şu ortamımızda bile oda sıcaklığında varlığını sürdürmesi kolay değil. Arabadakilerden biri, kimbilir hangi niyetle, o görüntüleri sızdırmasa, yükselecek, yükselecek, belki milletvekili, belki bakan olacaktı bu adam sizin düzeninizde. Kuruyla suluyu karıştırıp ayarını erken bozmuş, ilerleyemedi.
Hâlâ “kültür” diyebilecek var mı?
Büyük kısmını keyif içerisinde geçirdiği anlaşılan yedi sene boyunca Zamanımızın Kürşat’ının neleri “grururuna besin” ettiğine bakınca, şu bitmek bilmeyen “kültür” tartışmasının Türk-İslâmcı için nasıl noktalanacağını görüyoruz: Köpük banyosunda. Ne diyordu Peçorin: “En çok da çevremdeki insanların üzerinde egemenlik kurmaktan haz duyuyorum; beni sevmelerinden, bana sadık olmalarından, benden korkmalarını sağlamaktan.”
Seni sevmiyorlardı, parayı bastırıyordun, kalçalarını elleyebiliyordun. Üzerlerinde egemenlik kuramıyordun, senin gibi yüzlerce dallama görmüş geçirmişlerdi. Sana sadık değillerdi, olmazlardı, şampanyayı söylüyordun, seninle fotoğraf çektiriyorlardı.
Sadece, belki senden korkabilirlerdi, çünkü sahiden korkabilecekleri insanlarla fotoğraflar çektirebiliyordun.
İsmiyle mahallenin yeniyetme Ülkücülerinde Altaylardan gelen yiğit beklentisi yaratan, her fotoğrafında başka ceketli, dar pantolonlu zamanımız kahramanı, bugün nasıl iflas simgesi olduğunu bilmiyorsa, para ezdiği yerlerdeki tuhaf kılıklı kadınlarla milyonluk arabalarını yıkattığı yoksulları gururuna tatlı besin yaparken de bir kültürel harabeden dışarı uzanmış zehirli bitki filizi olduğundan bîhaber dolaşıyordu.
Daha âlâ yerli-millî kültür yok. Bu kadar işte.
Türk-İslâmcı, bu memlekette sahiden kültür nâmına birşeyler üretenlerin üstesinden gelebilir. Kültür üreten insanları hapse atar, ezer, üretemez hale getirir, olmazsa kovar, öldürür, memleketin ruhunu kurutur -şu anda yapmaya çalıştığı gibi. Ama, işte, o lüks küvet mi jakuzi mi ne haltsa, oraya kurulmuş tedbirsiz uyanığın köpük banyosunda fotoğraf çektirip “paylaşma” sevdasıyla baş edemez. Paylaşma deyince: bu adam Ayasofya başimamıyla aynı iktidarı paylaşıyor. Kültüre baltayı indiriyorsun, açtığın çatlaktan içeri nur sızacağını iddia ediyorsun, halbuki boşluğu küvetten taşan köpükler dolduruveriyor. Zira bu Kürşat yoksa öbür Kürşat fanteziden ibaret, siyasî getirisi yok; arabada âlem, otelde para ezme, köpük banyosu yoksa sağcı parti teşkilatı yok, gururun tatlı besini iktidar yok. Kastamonu Belediyesi’nden Ankara tepelerine çakarlı jiple taşınabilen, sadece, başkalarına acı çektirmenin hazzı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024