Yıldıray OĞUR
Hayatın normal zamanlarda da çok hareketli akmadığı Ankara, pandemi yüzünden üniversite öğrencileri de şehirden çekilip, Kızılay ve Ulus’taki lokantalar, fast food dükkanları, dönerciler, cafeler, kahveler, barlar da kapanınca iyice durgunlaşmış.
Ama dün bu durağan başkentte birbirinden birkaç kilometre uzaklıktaki iki binadaki sıra dışı bir hareketlilik vardı.
Gazeteciler de gözlerini bu iki binaya çevirmişlerdi.
Önce ilk binaya gidelim.
Tarihinde pek çok siyasi partinin kongresinde ev sahipliği yapmış, dün de DEVA Partisi’nin Birinci Olağan Kongresi’nin yapıldığı Sıhhiye’deki Atatürk Spor Salonu’na.
Kongre salonuna doğru giden bütün caddelerdeki billboardlarda DEVA Partisi kongresi posterlerinin yoğunluğu dikkat çekiciydi.
İstanbul’daki billboardlarda da gözle görünür biçimde yer tutmuştu DEVA.
Bunlar bir yıl önceki yerel seçimlerde belediyelerin el değiştirmesinin can çekişen demokrasiye somut katkıları.
Parti-devlete çok yaklaşmış 18 yıllık iktidar partisinden kopan isimlerin kurduğu, TRT’nin ve onlarca medya kuruluşunun haberini dahi yapamadığı bir partinin, şehrin orta yerinde bangır bangır müziklerle, afişlerle, Türkiye’nin her yerinden gelen delegeleriyle kongre yapması bile mevsim normallerinin çok üzerinde bir demokrasi günü yaşattı Ankara’ya.
Ama 15 yıl iktidar partisinde bakanlık, yöneticilik yapmış isimlerin kurduğu bir partinin bile karşı karşıya olduğu bu medya ambargosunun sonuçları, daha salona girmeden görüldü.
Uzun süredir spor müsabakalarının, konserlerin, kongrelerin durduğu salonun önündeki bu olağandışı kalabalığı merak edenler, birbirine “ne var bugün burada” diye sorunca bilenler önce “DEVA Partisi kongresi” deyip sonra eklemek zorunda kaldılar: “Babacan’ın partisi var ya…”
Her ne kadar dijital platformlarda çok yakından takip edilse de ana akım televizyonlarda görünür olamamanın sonuçları bunlar.
O yüzden DEVA hâlâ, beş yıl öncesine kadar istediği bütün kanallara çıkabilen Babacan’ın partisi.
DEVA Kongresi’nden de gün boyu muhalif televizyonlar, Karar TV, Medyascope gibi dijital kanallar dışında, ana akım medyadan sadece Habertürk bir süreliğine yayın yapabildi. DEVAcılar, kongreyi yayınlayan medya olmayınca bir yayın akışıyla kongrelerini Youtube hesaplarından kendileri yayınladı.
Profesyonel bir spiker, Babacan kürsüye çıkana kadar partinin yöneticileriyle röportajlar yaptı.
Aslında sadece gazeteciler için değil, sosyal bilimciler için de gözlemlenmesi gereken bir parti DEVA.
30-40 yaş ağırlıklı, şık giyimli, çoğu beyaz yakalı işlerde çalışan erkek ve kadınlar olarak özetlenebilecek delege profili, partinin orta sınıflarda bir karşılığı olduğunu gösteriyor.
Bazı ceketlerde DEVA rozetleriyle birlikte Atatürk rozetleri de göze çarpıyordu. Kongre salonunun mescidi de boş değildi.
Delegelerinin bir kısmı akşam kaldıkları oteldeki yemekte içki içen, bir kısmı Ankara’ya gelmişken sabah kalkıp Hacıbayram Camisi’ne namaza giden bir parti DEVA.
Türkiye’nin geleneksel merkez sağ profiline yakın, hattâ onun daha genç ve modern bir versiyonu bu sentez.
Kongre salonunda ilk göze çarpan fark ise Babacan’ın resimlerinin salona asılmamış olmasıydı.
Bu bir unutkanlık değil, partinin uygulamaya çalıştığı bir prensibi.
İl kongrelerine, genel merkeze ve parti teşkilât binalarına da Babacan’ın resimleri asılmıyormuş.
Bu prensiplerin sıkı takipçisi, partinin teşkilatlanmalardan sorumlu genel başkan yardımcısı olan, eski Sanayi ve Ticaret bakanı Nihat Ergün.
Ergün, AK Parti tecrübesinden dersler çıkararak bağışlar konusunda da kırmızı çizgileri olan bir çerçeve hazırlamış. Partinin ana finans kaynağı, genel merkez ve teşkilatlardaki yöneticilerinin üst limiti olan bağışları.
Baskın bir seçime katılabilmek için yapılması zorunlu olan bu kongre, Nihat Ergün’ün istediği türden bir kongre değil.
Ergün, iki gün süren, delegelerin de konuştuğu, partinin sorunlarının tartışıldığı, parti yöneticilerinin yarısının çarşaf listeden seçildiği çok sesli, yarışlı kongreler planlıyor DEVA için.
Benzer kongrelerde pek de dikkat çekmeyen bir yasal zorunluluk olan Kongre Divan Kurulu da dikkat çekici isimlerden oluşmuştu.
Divan Kurulu’nun başkanlığını partinin en yaşlı kurucusu olan Ramiz Ongun yaptı.
Ramiz Bey bu salonun yabancısı değil.
Bundan 23 yıl önce Türkeş’in vefatının ardından 1997’de bu salonda düzenlenen ilk MHP kongresinde Devlet Bahçeli, 23 yıl boyunca koruyacağı genel başkanlık koltuğuna ilk kez otururken, karşısındaki en güçlü rakiplerinden biriydi Ramiz Ongun.
O kongre bu kongre kadar sakin de değildi. Plastik sandalyeler havalarda uçuşmuş, bir ara kongre kürsüsü işgal edilip “illegalite” bile ilân edilmişti.
Ongun, 2003’de MHP Meclis dışında kalmışken bir kere daha Bahçeli’nin karşısına yine bu salonda çıktı.
Protestolar yüzünden dakikalarca başlayamadığı konuşmasını “Başbuğ Ramiz” sesleri arasında tamamlayıp delegelerden 300 oy gibi hayli yüksek bir oy almıştı.
Bugün muhalefet partilerini bile günaşırı terörle, ihanetle suçlayan, ana muhalefet liderini hapse attırma isteğini saklamayan Bahçeli, herhalde o günleri demokratik cahiliye dönemleri olarak hatırlıyordur.
En son karşısında aday olmaya çalışanların başına gelmeyen kalmayınca, İYİ Parti kuruldu.
MHP geleneğinin önemli isimlerinden Ongun’un DEVA kongresinde divan başkanı olarak yaptığı konuşmadaki demokrasi ve hukuk mesajları, geçmiş ve gelecek muhasebesi ile bugünkü MHP arasında Tanrı Dağları kadar mesafe var.
Divan Kurulu’nda Ongun’un hemen yanında DEVA Partisi’nin önde gelen isimlerden, eski Batman milletvekili Mehmet Emin Ekmen oturuyordu.
Onun yanında Vanlı işkadını Evrim Rızvanoğlu, onun yanında da partinin yöneticilerinden iş kadını Elif Esen.
Milliyetçi, Kürt, liberal, muhafazakâr isimleri Divan Kurulu’nda yan yana oturtan bir parti DEVA.
Bunun siyasetin kimliklerle yapıldığı Türkiye’de ne kadar anlam ifade edeceğini zaman gösterecek.
Ama bunun denenecek kıvama gelmesi bile Türkiye için önemli.
Kongrenin katarsis anı her kongrede olduğu gibi genel başkanın konuşmasıydı.
Bu konuşmanın katarsis anı ise rasyonel, mesafeli, kontrollü, rengini belli etmeyen, kendinden fazla bahsetmek istemeyen Ali Babacan’ın ilk kez duygularına hakim olamadığı anlardı.
Babacan konuşmasına “Her dönemde farklı kimliklerin ezildiğine, farklı kesimlerin mağdur edildiğine tanık olduk” diyerek girdi; neden ve nasıl siyasete girdiğini anlatırken 12 Eylül’den, 90’lı yıllardan bahsetti, sonra sıra 28 Şubat’a geldi.
“Her birimiz o dönemde kendi hayatımızda çok acılar çektik. Ben kendi ailemde o günlerin ıstırabını yaşadım” dedikten sonra bir anda gözleri doldu, sesi titredi ve konuşamadı.
Salondaki delegeler ayağa kalkarak bu zor anlarında Babacan’a destek verdiler.
Devamında yine sesi titreyerek ilk kez özel hayatıyla ilgili bir detayı paylaştı: “Benim kız kardeşim Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden, ODTÜ’den üç kez uzaklaştırma cezası aldı. Neden? Sırf başındaki örtü yüzünden. Başındaki örtü.“
Bazıları bunu siyaseten kurgulanmış bir mizansen olarak gördü.
Halbuki Babacan, bir hitabet ustası değil, eski bir siyasetçi olsa da kürsülerde daha yeni. Danışmanları konuşmalarındaki tona heyecan katması için epey uğraşıyor.
Yani istese de bunu bir mizansen olarak yapması zor.
Babacan kongre konuşmasında, diğer konuşmalarından farklı olarak, neden 2001’de siyasete girdiğini ve neden bugün DEVA’yı kurduğunu kendi hikâyesiyle anlatmayı tercih etti.
Bunu yaparken de daha önce üzerinden hızlıca geçtiği kendi aile hikâyesini ilk kez açtı.
Babacan’ın kendisinden küçük üç kız kardeşi var. Dördü de TED Koleji mezunu. İki kız kardeşi ise yine Babacan gibi ODTÜ mezunu.
Betül Babacan Bilgisayar ve Tuğba Babacan Gıda Mühendisliği okumuş. Ali Babacan da Endüstri Mühendisliği’ni bölüm ve üniversite birincisi olarak bitirmişti.
Tuğba Babacan’ın üniversite yılları 28 Şubat’a denk gelmiş. ODTÜ Gıda Mühendisliği bölümünde okurken, başörtüsü yüzünden önce bir hafta, sonra 15 gün, ardından bir dönem uzaklaştırma cezası almış ve bir senesini kaybetmiş.
Tuğba Babacan da kongre için salondaydı.
Babacan’a daha sonra neden duygulandığını sorduğumda, “kardeşim de kongrede karşımdaydı” dedi.
Aslında başörtüsü yasaklarının Babacan ailesi için hikâyesi çok daha eski. Hattâ bu yasakla Türkiye’de tanışan ilk aile Babacanlar.
1967 gibi erken bir vakitte, dindar bir esnaf olan dedesi başörtülü kızlarını da üniversiteye göndermek isteyince kızılca kıyamet kopmuştu.
Ankara İlâhiyat Fakültesi’ne kayıt yaptıran Babacan’ın halası Hatice Babacan, okul kapısından başını açmadan başörtüsüyle derse girince, 40 yıl boyunca çözülemeyecek başörtüsü sorunu başlamıştı.
Üniversiteden kendisine destek veren bir erkek öğrenciyle birlikte atılan Hatice Babacan’a destek için İlâhiyat öğrencileri, üniversitelerdeki ilk boykot ve fakülte işgallerine imza atmışlar; gazeteler boykotçu öğrencileri Paris’te üniversiteleri boykot eden Maocu öğrencilere benzetmişti.
19 yıldır siyasetin içinde olan Babacan’ın ağzından bu hikâyeye dair bugüne kadar hiçbir şey duymadık.
Parti sürecinde Babacan’la üç kez röportaj yaptım. Her seferinde halası Hatice Babacan’la hatıralarını öğrenmeye çalıştım ama birkaç cümle dışında pek cevap vermek istemedi, konuyu bugünkü mağduriyetlere getirdi.
Başka siyasetçiler için harika bir siyasi referans ve propaganda imkanı olabilecek bu hikâyeden, uzun siyasi hayatı boyunca ve parti kurduktan sonra hiç bahsetmedi.
O yüzden, siyasete neden girdiğini anlatırken ilk kez bu kişisel mağduriyet hikayesinden bahsetmesini, “28 Şubat mağduriyetinden ekmek yemek” olarak yorumlamak kötücül bir yorum olur.
Bunu sosyal medyada özellikle Babacan’a Davutoğlu’na açtıklarından daha geniş bir kredi açan laik kesimden yorumcular yaptı dün.
“Yine mi başörtüsü mağduriyeti” gibi tepkiler çoğunluktaydı. Türkiye’de bugün çok daha ciddi mağduriyetler yaşanıyor, iktidar da bu mağduriyetlerin üzerini eski, çözülmüş mağduriyetleri hatırlatarak kapatmaya çalışıyor. Buna tepki duymak anlaşılır.
Ama travmatik sonuçları olmuş, insanların hayatlarını kökünden değiştirmiş ve hâlâ bugün AK Partili olmanın en büyük motivasyon kaynağı olmaya devam eden başörtülülere karşı ayrımcılık konusunda, bugüne kadar gerçek bir pişmanlık göstermemiş laik kesimin, konu her açıldığında bin kez gösterilmiş sıkıcı bir Türk filmi izliyormuş gibi dudak bükmeye, next next deyip konuyu geçiştirmeye çalışmaya pek hakları yok.
Ayrıca, hâlâ pek çok başörtülü kadını DEVA ya da Gelecek Partisi’nde bile aktif görev almaktan uzak tutacak kadar canlı, kanlı yaşayan bir motivasyondan bahsediyoruz.
DEVA’nın muhafazakâr kitlelerle duygudaşlık kurması, genel muhalefetin de lehine. Ama iktidar gibi muhalefet de tek tipçi. Muhafazakâr bir siyasetçiden mazisini unutmasını beklemek pek demokratik bir beklenti olmasa gerek.
Aslında Babacan, 2001’de neden siyasete girdiğini 28 Şubat’ta ailesinin de yaşadığı mağduriyetle anlatıp, konuyu bugünkü mağduriyetlere ve neden DEVA Partisi’ni kurduklarına getirdi ve şöyle dedi:
“Gelelim bugüne…bugün o siyasete ilk girdiğim günün üzerinden neredeyse 20 yıl geçti. Ve şimdi de bambaşka bir baskı dönemindeyiz. Ezilenler iktidar gücünü eline alınca değişti, başkalarını ezmeye başladılar. Biz ezilmenin ne olduğunu iyi biliyoruz. Ezilmenin ne olduğunu iyi bilenler başkasını ezmez arkadaşlar.”
İktidar destekçileri de Babacan’ın bugünle ilgili bu eleştirilerinden rahatsız. Babacan’ın konuşmasındaki bu duygusal âna AK Parti cenahından da şiddetli eleştiriler geldi. Hattâ bu vesileyle Babacan bir yıl sonra ilk kez bazı televizyonlara ve gazetelere haber oldu.
Onlar, başörtüsü yasağını Erdoğan’ın bitirdiğini hatırlattılar; Babacan’ı zamanında bu yasağı savunan CHP’yle işbirliğiyle, Erdoğan’a ihanetle, kendisiyle çelişmekle suçladılar.
Babacan’a Karar TV için yaptığımız röportajda bu tepkileri sorduk; “O yasağı tek başına mı kaldırdı, biz yok muyduk bu mücadeleyi verirken” dedi özetle.
Bugün MHP’nin, Bahçeli’nin 28 Şubat ve sonrasındaki koalisyon döneminde başörtüsüyle ilgili tavrını, 1999’da Meclis’e giren başörtülü MHP’li milletvekilinin nasıl başı açtırılarak Meclis’e girdiğini, bir başörtüsü krizi olan 2007’deki Cumhurbaşkanlığı krizi sırasındaki konuşmalarını hatırlayan pek yok.
Yine bugün iktidar medyasından inmeyen Perinçek’in başörtüsü yasaklarının en ateşli savunucusu olduğunu da…
Ayrıca o günlerin yasakçı CHP’sinin eski yöneticileri olan Baykal ekibi her akşam iktidar televizyonlarında “en azından yerli ve milli adam” kontenjanından ağırlanıyor.
Ama belki de bu tartışmaları anlamak için dün Ankara’da hareketli saatlerin yaşandığı diğer binaya gitmeliyiz.
Ahlatlıbel’deki Anayasa Mahkemesi binasına.
Herkesin topu birbirine attığı, aylardır oyalanarak karar alınamayan Osman Kavala dosyası nihayet Anayasa Mahkemesi’nin Genel Kurulu’nun önüne geldi dün.
Kavala, artık sadece Kavala değil. Türkiye’de hukuksuzlukların sembolü.
Mahkeme, reform nutukları arasında artık iktidar destekçilerinin bile anlamakta zorluk çektiği, AİHM’in açıkça siyasi saikle cezalandırıldığını ve acilen tahliye ilan edilmesini istediği Kavala’nın tutukluluğunda hak ihlali olup olmadığını görüştü.
Sonuç; 7 AYM üyesi “hak ihlali var” derken, 8’i bir sorun görmedi.
10 Ocak’ta görev süresi dolacak Burhan Üstün de izinden gelip oy kullanarak devlete son bir hizmet daha yapmış oldu.
En son askeri üye Serdar Özgüldür’ün 22 Aralık’ta yaş haddinden emekli olmasından sonra, Anayasa Mahkemesi’nde Ahmet Necdet Sezer’in atadığı üye kalmadı.
15 üyenin tamamı Gül ve Erdoğan’ın atadığı üyeler.
Yani hepsinin muhafazakâr kökenli olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Ama bu muhafazakar hukukçular Kavala oylamasında ikiye bölündüler.
Bu ilk kez olmuyor.
Son dönemdeki bireysel başvurularla ilgili AYM kararlarında net bir biçimde bu bölünme görünüyor. Bu, zihinsel bir bölünmenin sonucu.
Muhafazakâr kesimdeki bir zihinsel bölünmenin de izdüşümü.
Muhafazakârların daha kalabalık kesimleri için demokrasinin, özgürlüklerin, hukukun cazibesi başörtüsü yasağı kaldırılınca kaçmış gibi görünüyor.
Gerisiyle pek ilgilenmiyorlar.
O yüzden başörtüsü yasağını kaldırmış bir liderin partisinden ayrılıp parti kuran başörtüsü mağduru bir kızkardeşin abisinin duygulandığı anlar da onlara sadece bu ihanetin bir sembolü gibi görünüyor.
DEVA ve Gelecek Partisi, muhafazakârların bu kazanımlarıyla karnı doymayan, başkaları için de hukuk ve özgürlük isteyen, hikâyenin bu kısmında takılmayıp eleştiri seslerini yükselten muhafazakâr siyasetçiler öncülüğünde kurulmuş iki parti.
Yani aslında dün Ankara’da Atatürk Spor Salonu’ndaki kongreyle, Anayasa Mahkemesi binasında üyeleri ikiye bölen oylama aynı zihinsel ve siyasi kırılmanın sonuçları.
Muhafazakâr kesimde sadece kendine Müslüman olanlarla, başkalarına da Müslüman olmaya çalışanlar karşı karşıya geliyor.
Türkiye’deki mevcut ve değişmez gibi görünen siyasi statükonun akıbetini bu kırılmanın sonuçları belirleyecek.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025