Ayşe HÜR
Belediye başkanlarımızı seçerken ünlü belediyecilerimizden anekdotlar, Nevzat Tandoğan'ın adının karıştığı ve intihar etmesine neden olan Ankara cinayeti ilginizi çeker umarım...
Osmanlı döneminde, İstanbul’un yöneticisi kadıydı. İlk kadı Hızır Bey Çelebi, Sivrihisarlı köklü bir sipahi ailesinden geliyordu. Hızır Bey Çelebi’den sonra İstanbul’da 422 kadı görev yaptı. İstanbul’da çağdaş anlamda belediye idaresi kurma girişimi, 1853-1856 Kırım Savaşı sırasında İstanbul’a gelen çok sayıdaki İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerinin, mülteci ve göçmenlerin barındırılması sırasında ortaya çıkan hareketlilik ve karışıklığı düzenleme ihtiyacıyla ortaya çıkmıştı. Batılı devletlerin zorlamasıyla 1855’te Şehremaneti kuruldu. İlk Şehremini ‘Pepe’ Salih Paşa’ydı. 1857’de İstanbul 14 belediye dairesine ayrıldı. Bunlardan en büyüğü ve önemlisi, Avrupalı tüccarların, Levantenlerin, gayrimüslimlerin yoğun olduğu Beyoğlu ve Galata’yı kapsayan Altıncı Daire-i Belediye idi. Bu isim, modernliği ile Tanzimat elitlerinin hayran olduğu Paris’in en gelişkin belediyesi olan ‘Sixième Arrondissement’a (6. Bölge) özenilerek konmuştu.
1855’ten I. Meşrutiyet’e kadar ikisi ‘ihtisap ağası’; 18’i ‘şehremini’ unvanıyla, 20 yönetici göreve geldi. I. Meşrutiyet’te (1876) Şehremini Cenanizade Mehmed Kadri Paşa, II. Meşrutiyet’te (1908) Rauf Paşa, Cumhuriyet’in ilanından önceki dönemin sonşehremini Ziya Bey’di.
ALİ HAYDAR (YULUĞ) BEY
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, çöken imparatorluğun merkezi İstanbul ile ‘Anadolu’nun ve Kemalist devrimlerin kalbi’ diye nitelenen Ankara arasında yüksek bir gerilim doğmuştu. 16 Ekim 1923’te “Türkiye devletinin makarr-ı idaresi Ankara’dır” cümlesini içeren tek maddelik bir yasa ile İstanbul’un 2600 yıllık özel işlevine son verildiğinde bu durum doğal olarak İstanbul’un kaderini bir süre etkileyecekti. Yeni devlette, hâlâ ülkenin en büyük şehri olan ve limanları ile önemli bir ticari fonksiyon icra eden, okulları ile ülkenin kültür yaşamına yön veren İstanbul ile ilgili pek çok karar küçük bir kasabayı andıran Ankara’da alınıyordu.
Cumhuriyet’in ilanından sonraki ilk şehremini Ali Haydar (Yuluğ) Bey’di. Ali Haydar Bey, hem vali hem belediye reisiydi. (Bu iki makam ancak 1 Mart 1957’de ayrılacak, ilk belediye seçimi ise 1963’te yapılacaktı.) Atatürk, 1919’da Samsun’a giderken ayrıldığı İstanbul önlerinden 23 Ekim 1923 tarihinde Hamidiye zırhlısıyla geçerken, bir çatana ile zırhlıya yetişip huzuruna çıkmak isteyen Şehremini Haydar Bey’i gemiye kabul etmemişti. Atatürk’ün dört gözle beklenen ziyareti ancak 1 Temmuz 1927’de gerçekleşmişti.
Emniyet Genel Müdürü Muhittin Üstündağ 1928’de vali-belediye reisliğine getirildiğinde özel idare ile belediye birleştirildiğinden, şehreminliği görevini de üstlenmişti. Üstündağ 1929 Dünya Büyük Buhranı yüzünden, zaten kıt olan kaynakların daha da azaldığı bir dönemde belediyecilik yaptığı için 1930’da çıkarılan modern anlamdaki ilk Belediyecilik Kanunu’nun etkileri görülemedi.
1930’da yazlarını Yalova’da geçirmeye başlayan Atatürk, İstanbul’a yaptığı ikinci ziyarette Beyazıt Meydanı’nın düzenlenmesini, Ayasofya ve Sultan Ahmet camilerinin onarılmasını emredince herkes umutlanmıştı ancak İstanbul’da şehircilik adına yapılanlar askerlerin kullandığı bazı binaların üniversitelere verilmesi, hanedana ait saray ve köşklerin kamu hizmetine sunulması gibi simgesel adımlardan öteye gidemedi.
Neyse ki, Ankara inattan vazgeçti de, Tanzimat’ın mirası olarak Batılı uzmanlara başvurma geleneği uyarınca 1933’te Almanya’dan H. Elgötz, Fransa’dan A. Agache, J. H. Lambert, Dr. I. M. Wagner gibi uzmanlardan raporlar istendi. Ancak bunlar yeterli bulunmadığından, 1936’da bizzat Atatürk’ün davetiyle, ilk kez 1904’te İstanbul’a gelen, 1926’da İzmir için bazı çalışmalar yapan Paris Şehircilik Enstitüsü üyelerinden Henri Prost İstanbul’a geldi. Modernleşme ile korumacılığı birleştiren bir yaklaşıma sahip olan Prost derhal İstanbul (Tarihi Yarımada) ve Beyoğlu’nun nâzım planlarını hazırlamaya başladı.
LÜTFİ KIRDAR’LA YENİDEN CANLANIŞ
Ancak Muhittin Üstündağ, Atatürk’ün ölümünden sonra görevinden alınacağı için bu planları uygulamak 8 Aralık 1938’de atanan Lütfi Kırdar’a nasip olacaktı. Sadece vali-belediye başkanı değil, aynı zamanda CHP il başkanı da olan Lütfi Kırdar Kerkük’ün ünlü Kırdarzâdeler ailesinden geliyordu, tıp eğitimi almıştı ve Birinci Dünya Savaşı’yla Milli Mücadele döneminde Kızılay’da görev yapmıştı. İstanbul, Atatürk’ün küskünlüğünün doğurduğu durgunluktan Lütfi Kırdar sayesinde çıktı. Henri Prost, Lütfi Kırdar’ın desteğiyle, Fransız ve Türk mimar ve mühendislerinden oluşan bir grupla 15 yıl boyunca Tarihi Yarımada, Beyoğlu ve Kadıköy-Üsküdar’ı planladı.
1949’da görevinden ayrılarak Stockholm Büyükelçiliği’ne atanan Kırdar, aynı yılın aralık ayında yapılan ara seçimlerde CHP’den Manisa Milletvekili olarak Meclis’e girdi. 1954 ve 1957 seçimlerinde DP listesinden İstanbul Milletvekili oldu. Son Menderes hükümetinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı idi. 27 Mayıs 1960 darbesinde, tutuklandı, yargılandığı Yassıada’da 17 Şubat 1961 tarihindeki duruşmada geçirdiği kalp krizi sonunda yaşama veda etti, olaylı bir cezane töreninden sonra kendi eseri olan Zincirlikuyu Asri Mezarlığı’na gömüldü.
MİNİ MİNİ VALİMİZ
Lütfi Kırdar’dan sonraki İstanbul vali-belediye başkanı Fahrettin Kerim Gökay’dı. ‘Emraz-ı Akliye’ (psikoloji) dalında ordinaryüs profesör olan Fahrettin Kerim Gökay’ın kısa boyundan dolayı “mini mini valimiz, ne olacak halimiz” tekerlemesi icat olmuştu. Gökay Cumhuriyet elitlerinin halka bakışını gösteren kült cümlelerden biri olan “Halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremiyor” sözünün müellifiydi.
Fahrettin Kerim Gökay’ın en ilginç işi şehirde ‘klakson yasağı’ getirmek olmuştu. Çünkü psikoloji profesörü olan Gökay’a göre klakson sesi ruh sağlığını bozan bir unsurdu. Yine halkın ‘ruh sağlığı’ için ‘Bahar ve Çiçek Bayramı’ adı altında Gülhane Parkı’nda iki ay süren eğlenceler düzenledi, Şark Kahvesi açtı, Spor ve Sergi Sarayı’nda yılbaşı kutlamaları yaptı. Başta Rumlar olmak üzere gayrimüslim azınlıklara yönelik 6-7 Eylül 1955 yağmasındaki tutumu ise bütün bu olumlu işlerini gölgeledi.
1956’dan itibaren Başbakan Adnan Menderes İstanbul’un imarına bizzat el koyunca Fahrettin Kerim Gökay’ın işlevi azaldı. Öyle ki 1 Haziran 1957’de Menderes’e ‘İstanbul’un Fahri Belediye Başkanı’ unvanı verildi. 1957’de İsviçre’nin Bern Büyükelçiliği’ne atanan Gökay, 15 Ekim 1961 seçimlerinde Yeni Türkiye Partisi’nden (YTP) milletvekili seçildi. 1962-1963’te İsmet İnönü başkanlığında kurulan koalisyon hükümetlerinde İmar ve İskân Bakanlığı ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı yapan Gökay 1965’te siyasetten çekildi.
KOMÜNİZM GEREKİRSE BİZ GETİRİRİZ!
İstanbul’da bunlar olurken, Tek Parti Dönemi’nin 17 yıllık efsanevi Ankara Valisi ve Şehremini Nevzat Tandoğan (bugünkü adıyla) İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra 1914-1918 arasında öğretmenlik yapmış, 1918-1927 arasında İstanbul Polis Müdürlüğü’nde çalışmış, 1927 yılında Malatya Valiliği’ne atanmıştı. Bu görevi sırasında Konya Milletvekili seçildiyse de milletvekilliğinden istifa ederek valiliğine devam etmişti.
1929 yılında Ankara’ya vali ve şehremini olarak atanması Nevzat Tandoğan’ın hayatının dönüm noktası oldu. Polis teşkilatından gelmesinin de etkisiyle olsa gerek Tandoğan Tek Parti rejiminin tipik bir yöneticisi oldu. Altan Öymen’e göre, Tandoğan, evlerdeki en basit hırsızlık olaylarından kaçak inşaat girişimlerine kadar her türlü kanunsuzlukla yakından ilgilenirdi. Şehirde sarhoş dolaşanlara rastlarsa, onlara bile bizzat müdahale ederdi. Niyazi Berkes ‘Unutulan Yıllar’ (İletişim, 1997) adlı kitabında Tandoğanlı yıllarda köylülerin, kılık kıyafeti düzgün olmayanların şehrin merkezine sokulmadığını anlatmıştı. Aşık Veysel’in torunu Halil Süzer de “Dedem köylü kıyafeti giyiyordu. Elbisesi de yamalıydı. Ayakkabı olarak çarık giyiyormuş. Hatta çarığı bile yamalıymış. O dönemin fakirliğinin getirdiği durum bu. Zabıta polisleri onu Ulus’tan atmışlar” diyerek bu iddiayı desteklemişti. Gerçekten de o yıllarda şehrin ve rejimin adeta vitrini olan Ulus’a çarıkla, şalvarla ve merkeple girmek yasaktı.
Bir başka Tandoğan anekdotu Nur camiasından. Cumhuriyet döneminin ünlü sürgünü Said Nursi, 20 Eylül l943 günü 8 senedir mecburi ikamete tabi tutulduğu Kastamonu’da tutuklanarak Çankırı yoluyla Ankara’ya getirildiğinde, Tandoğan’ın kendisiyle görüşmek istemiş, bu görüşme sırasında, başındaki sarığı şapka ile değiştirmeye zorlamıştı. O sırada kapalı kapılar ardında geçen olaya kulak misafiri olan Selahattin Çelebi adlı görgü tanığının iddiasına göre, Saidi Nursi hiddetle Tandoğan’a “Ben sizin ecdadınızı temsil ediyorum. Kıyafet kanunu münzevilere tatbik edilmez. Ben dışarı çıkmıyorum. Beni icbarla siz çıkarıyorsunuz. Başından bul!” demişti.
Nevzat Tandoğan, 3 Mayıs 1944’te başlayan ünlü Turancılar Davası sanıklarından Osman Yüksel Serdengeçti’yi “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek” diye azarlamasıyla da meşhurdu.
ANKARA CİNAYETİ
Nevzat Tandoğan’ın hazin sonunu ise çok kişi bilmez. 1945 yılının ekim ayında Ankara sosyetesinin ve SSCB Sefareti’nin de diş hekimi olan Neşet Naci Arzan muayenehanesinde silahlı saldırı sonucu öldürülmüştü. Saldırıyı Reşit Mercan adlı genç üstlenmiş ve polise teslim olmuştu. Cinayeti neden işlediğini de şöyle açıklamıştı: “Veremim, doktordan rapor istedim vermedi. Bu yüzden öldürdüm.”
Reşit Mercan’ın şahidi, Robert Kolej’den sınıf arkadaşı ve dönemin Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay (MİT’te görevli idi ama bu bilgi o sırada ortaya çıkmamıştı) silahı kendisinin temin ettiğini söyleyince Mercan’a 20 yıl, Orbay’a bir yıl ceza verildi. Ancak basın olayın peşini bırakmadı. Çünkü katil zanlısının verem olmadığı anlaşılmıştı. Polisten önce Nevzat Tandoğan’la görüştüğü öğrenilmişti. Cinayet silahının kılıfı Haşmet Orbay’ın belediyedeki odasında bulunmuştu…
Yargıtay’ın kararı bozması üzerine davaya Bolu’da devam edildi. Tanık sıfatıyla çağrılan Nevzat Tandoğan, birden sanık durumuna düştü, yapılan sorgulama sonunda katilin Haşmet Orbay olduğu anlaşıldı. Cinayetin Nevzat Tandoğan tarafından örtbas edildiği ve Reşit Mercan’ın Tandoğan’ın zorlaması üzerine suçu üstlendiği ortaya çıktı. (Tandoğan’ın oğlu zanlıların sınıf arkadaşıydı.) İfadesi tamamlanıp Ankara’ya döndükten sonra ertesi sabah önce Adalet Bakanı Mümtaz Ökmen’e Bolu’da kendine yapılan ‘muameleden çok üzüntü duyduğunu söylemiş, telefonu kapattıktan sonra karısına, ‘‘Ben şerefiyle oynanacak adam mıyım?’’ diye sormuştu. Daha sonra da yatak odasına çekilmiş ve kafasına bir kurşun sıkarak intihar etmişti.
Tandoğan’ın intiharı tüm ülkede büyük yankı uyandırdı. Nur camiası olayı Said Nursi’nin bedduasına bağladı. Bir süre sonra Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay görevinden istifa etti. Üç yıl sonra biten davada Haşmet Orbay cinayetten 18 yıl, Reşit Mercan ise cinayete yardımcı olmaktan 9 yıl ceza aldı.
CİNAYETİN NEDENİ HÂLÂ SIR
İddialara göre ünlü polisiye roman yazarı Agatha Christie, bu cinayet ile ilgilenmiş, araştırma yaparak bilgi toplamış, bu bilgileri değerlendireceğini söyleyerek “İşte gerçek ve canlı tam bir polis romanı” demişti.
Cinayetin nedeni ise bugüne dek sır olarak kaldı. Bir iddiaya göre, cinayetin yaşandığı yıl, Tito yönetimindeki Yugoslavya’daki Bosnalı Müslümanlar için yardım parası toplanmış, ancak bu paralar yerine ulaştırılmamıştı. Paraları toplayanlardan biri öldürülen diş hekimi Neşet Naci Arzan’dı ve paraları zimmetine geçirdiği için öldürülmüştü. Bir başka iddiaya göre ise, MİT ajanı olan Haşmet Orbay, SSCB Sefareti’nde bir belgenin fotoğrafını çekerken Neşet Naci Bey’e yakalanmış, bunun üzerine onu öldürmek zorunda kalmıştı. Bir iddiaya göre ise cinayeti MİT işlemişti. Haşmet Orbay ömrünün sonuna kadar konuşmadığı için bütün bunlar iddia olarak kaldı. Yıllar sonra Haşmet Orbay’ın Robert Kolej’den başka bir arkadaşı İhsan Tombuş olayı araştırdı ama dediğine göre yargılama ile ilgili tüm evraklar (Yargıtay’dakiler dahil) imha edildiği için gazetelerden topladığı bilgiler ve yaptığı görüşmeleri kitaplaştırdı. Onun da kanaati olayın casuslukla ilgili olduğuydu.
Özet Kaynakça
Zafer Toprak, “Aygün, Kemal”, “Gökay, Fahrettin Kerim”, “İşcan, Haşim”, ‘Kırdar, Lütfi’, ‘Üstündağ, Muhittin’, ‘Şehremaneti’, ‘Şehreminleri” maddeleri, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı ortak yayını, 1994, ilgili ciltler; İhsan Tombuş, Ankara Cinayeti, Bilgi Yayınevi, 2003; Uğur Mumcu, 40’ların Cadı Kazanı, Tekin Yayınevi 1993, Altan Öymen Bir Dönem Bir Çocuk, Doğan Kitap, 2003.
Yazarlar
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016