Alper GÖRMÜŞ
Özgür Demirtaş, “Bu yıl izlediğim en iyi filmi size önermek istiyorum: Don’t Look Up… Sanatsal yönden olmasa da verdiği mesajlar yönünden 10 numara film” diye yazmış Twitter hesabına.
Filmin (Netflix’ten izlenebilir) izleyicisine anlatmak istediği şeyler gerçekten de önemli, bu yazıda bunları ele almak istiyorum.
“Sanatsal yönden” güçlü bir film olmadığını, evet, söyleyebiliriz belki ama, bu sakın senaristlerin ve yönetmenin bir tercihi olmasın? Son cümledeki gizemi biraz daha koyulaştırayım: Sakın bu ‘zayıflık,’ filmi kotaranların, filmlerinde vermek istedikleri mesajın bir parçası (ve yansıması) olmasın?
Bu gizemli sorulara yazının sonunda döneceğim, fakat orada söyleyeceklerimin anlam ifade edebilmesi için önce filmi, filmin sahnelerini ve mesajlarını gözden geçirmeliyiz…
Filmin konusu ve bazı kritik sahneleri
Filmin iki ana karakteri, gökbilim doktorası yapan bir öğrenci ile (kadın, Jennifer Lawrence canlandırıyor) onun hocası, bir gökbilim profesörü (erkek, Leonardo DiCaprio canlandırıyor).
Öğrenci, bilgisayarının başında, belli ki çok gelişmiş bir teleskoptan aktarılan görüntüleri izlerken birdenbire cin çarpmışa dönüyor. Hemen hesaplamalarını yapıp emin olduktan sonra hocasını arıyor ve yaklaşık altı ay sonra (yaklaşık dememe bakmayın; ay, gün, saat, dakika kesinliğinde bir süre sonra) 6×10 km boyutlarında bir kuyruklu yıldızın dünyaya çarpacağını haber veriyor. Gökbilimcilerin bu boyutlardaki kuyruklu yıldızlara verdikleri adla bir “gezegen söndürücü”dür bu; çarptığında, milyonlarca yıl önce dinozorları dünyadan silen göktaşının yaptığı etkiyi yapacak, dünyada hayatı kesin olarak sonlandıracaktır (ayrıntılara girmiyorum; depremler, tsunamiler falan).
Profesör ve öğrencisi, mukadder felaketi yetkililere duyurur, onlar da ikili için daha önce bilgilendirilen ABD başkanıyla (kadın, Meryl Streep canlandırıyor) bir randevu ayarlar. Giderler randevu saatinde Beyaz Saray’a, fakat Oval Ofis’i gören bir aralıkta saatlerce bekletildikten sonra o gün görüşmenin gerçekleşemeyeceği söylenir kendilerine. Çünkü başkanın ilgilenmesi gereken çok daha önemli bir işi vardır, bir skandalla karşı karşıyadır: Anayasa Mahkemesi için gösterdiği aday, gençliğinde güzel sanatlar öğrencilerine çıplak poz verirken erekte olmuştur, o resimler düşmüştür piyasaya (sonra başka defoları da çıkar ortaya).
Ertesi gün görüşme gerçekleşir, ama ne görüşme: Başkan, yakın bir zamanda senato seçimlerinin olduğunu, bir felaket haberinin isteyebileceği en son şey olduğunu söyler iki gökbilimciye. Yine de “Peki” der sonunda, “tezinizin doğru olup olmadığını inceleteceğim…”
Meselenin komisyona havale edildiğini anlayan ve böylece siyasetten ağızlarının payını alan kahramanlarımız, mücadelelerini kamuoyu önünde sürdürmeye karar verip medyaya baş vururlar. Çıktıkları sabah programı her telden çalan, fakat her şeyi illaki “eğlendirerek” (burası çok önemli) sunan, ülkenin en çok izlediği televizyon klasiğidir; yıllardır hiç aksamadan sürdürülen programı orta yaşlı bir kadın (beyaz) ve bir erkek (siyah) sunmaktadır.
Büyük şanssızlık! Onlardan önce, kendisini aldatan sevgilisinden yeni ayrılmış, ülkenin en ünlü magazin simalarından, en sevilen kadın şarkıcılarından biri ekranda olacaktır. Daha büyük şanssızlık: Şarkıcımız konuşurken sevgilisi canlı yayına bağlanır ve ‘aşkito’sundan af diler. Affedilir, stüdyoda ‘duygusal anlar’ yaşanır ve hemen sonra iki gökbilimci medyanın huzuruna çıkar.
Hoca ve öğrencisinin moralleri, bekleme odasında kendilerini yayına hazırlayan asistanla yaptıkları konuşma nedeniyle yerlerdedir:
- Biraz sonra keşfettiğiniz gezegeni anlatmak üzere sizi stüdyoya alacağız.
- Gezegen keşfetmedik biz, kuyruklu yıldız keşfettik. Programcılar ne konuşacağımızı biliyorlar mı?
- Ah, ne diyorsunuz, bizimkiler bilim üzerine konuşmaya bayılırlar. Yeter ki eğlenceli olsun (burası da çok önemli).
Ve stüdyo: Erkek sunucu keşfedilen kuyruklu yıldızın kendi evinin üstüne düşme olasılığı üzerine zevzeg bir soru sorar. Gökbilimcilerdeki rahatsızlığı fark eden kadın sunucu sevimli bir ifadeyle araya girer:
- Bizim olayımız budur. En kötü haberleri bile eğlenceli sunarız (burada artık ‘burası çok önemli’ vurgusuna gerek görmüyorum).
Sonunda doktora öğrencisi çıldırır ve var gücüyle bağırır: “Hepiniz öleceksiniz, anlamıyor musunuz?”
Programdan sonra hep birlikte rating’lere bakılır: Şarkıcının bölümü göklere çıkmış fakat gökbilimcilerin bölümü yere çakılmıştır: Yüzde sıfır virgül bi şey.
… Ve sosyal medya devrede
Nedeni açık: Ülkenin iki ünlü şarkıcısı yeniden sevgili olmuş, kim bakar başka bir ikili ne diyor diye?
Ve tabii derhal sosyal medya girer devreye. “Bağıran gökbilimci kadın ‘meme’leri” ortalığı kaplar, eğlence gırla gider.
Neyse, sonunda başkan ve çevresi bilim insanlarının “biz roketlerle bunun yönünü değiştiririz ve parçalarız, hallederiz” sözleri üzerine bunun seçim için büyük bir propaganda imkânı olduğunu düşünür ve büyük bir kampanyayla halkına kuyruklu yıldızı yok etme projesini anlatmaya koyulur.
Nihayet kuyruklu yıldızı yok etme günü gelir, fakat başkan, en büyük mali destekçisi olan ülkenin en büyük telefon operatörünün CEO’sunun kulağına fısıldadığı “imkân” nedeniyle projeden vazgeçer. Şirketin bilim insanları, kuyruklu yıldızın trilyonlarca dolarlık ileri teknoloji madeni ihtiva ettiğini ve üzerine indirilecek araçlarla kuyruklu yıldızın parçalara bölünüp dünyaya indirebileceğine başkanı ikna ederler.
Bu, sözde sonsuz bir refah ve istihdam, yoksulluğun ebediyen yok edilişinin imkânıdır.
Sonra bir sürü şey daha olur, oraları geçiyorum… Bir süre sonra kuyruklu yıldız gözle görülebilir bir mesafeye kadar yaklaşır dünyaya; artık halkın bir kısmı pabucun pahalı olduğunu anlamıştır. “Look Up” (Yukarıya Bak) kampanyası başlatılır. Ve tabii siyaset ve sermayenin çıkarlarının birleştiği noktada, kuyruklu yıldızın karnını deşip trilyonlarca doları cebe indirme ihtimalinin cazibesiyle derhal karşı propaganda da başlatılır: “Don’t Look Up!” (Yukarıya Bakma!)
Bakma, çünkü bu kuyruklu yıldız yalanı “hürriyetmizi ve silahlarımızı elimizden almak isteyen Yahudi milyarderler tarafından icat edilmiştir…”
Bakma, çünkü yukarı bakmanızı isteyenler milyonlarca Şililinin sınırlarımıza dayanmasını isteyenlerdir… Yukarı bakma! Yukarı bakma! Yukarı bakma!
Son 20 yılın popülist liderlerini ve onları destekleyen kitleleri tecrübe etmeseydik bu filme inanmazdık
Başkan, mitingde kendisini dinleyen kalabalığa hitap ederken, kalabalık onay hıçkırıklarına boğulur:
“Niye yukarı bakmanızı istiyorlar biliyor musunuz? Biliyor musunuz neden? Çünkü korkmanızı istiyorlar. Çünkü size yukarıdan bakıyorlar. Kendilerini sizden üstün görüyorlar. Önündeki yoldan gözünü ayırma, yukarı bakma! Bakma! Bakma!”
Toptan yok oluş gibi bir tehlike karşısında bile demagog bir başkanın “fakirliği ilelebet bitirecek kuyruklu yıldız madenleri” masalına inanan, inanmakla kalmayıp aksine inananları düşman belleyen milyonlarca insanın varlığını anlatan bir film sanmam ki mesela 20 yıl önce inandırıcı bulunsun. Fakat artık inandırıcı buluyoruz, çünkü gerçek hayatta da oluyor.
Bu filmi yapanlar bize asıl ‘kitleler’i anlatmak istiyor
Filmin derdine gelince… Birkaç tema var öne çıkan. Bunlardan birincisi medyanın hali… Magazin de gazeteciliğin meşru-doğal bir parçası fakat burada problem başka. Burada artık ‘ciddi’ye yer yoktur. O da ancak magazinleştirilmeyi kabul ederse kendine yer bulabilmektedir.
Siyasetin iki yüzlülüğü ve mide bulandırıcı pragmatizmi, sermayenin sınır tanımazlığı, siyaset ve sermaye arasındaki vıcık vıcık ilişkiler de gözümüzün önüne seriliyor filmde…
Fakat bence bu filmi yapanlar bize asıl ‘kitleler’i anlatmak istiyor. Demagog liderlere nasıl bu kadar kolayca inanıyorlar, akıl neden devrede değil, duygular neden bu kadar önde?
Bunların cevabı yok tabii ki filmde, bir film bunu yapamaz fakat bu soruları sordurtması yetmez mi?
Yine bence filmin en önemli mesajlarından birini ‘yasaklama’nın olmayışında görüyoruz. Yöneticiler ‘hakikat’i yasaklamıyorlar. Onun yerine televizyonu, sosyal medyayı, dijital oyunları, komplo teorilerini kullanarak kitlelerin hakikati umursamamalarını, giderek de ‘huzurlarını bozacak’ hakikate düşman olmalarını sağlıyorlar.
Ben bu filmi izlerken aklımın bir köşesinden, kitlelerin buradakinin tam tersi yöntemlerle denetlendiği 1984 filmi geçiyordu.
Bu filmi seyrettikten sonra, klasik Orwell-Huxley karşılaştırmasını hatırlamamak mümkün mü:
Kitle iletişim kuramcısı Neil Postman, televizyonu konu edindiği Öldüren Eğlence adlı kitabında, bazı distopyaların (kara ütopya), ‘insanın eğlence açlığını hesaba katamadıkları için’ zamanla hükümsüzleştiğini anlatır.
Postman, sözünü ettiğim kitabında, 1984’ün yazarı Orwell ile Cesur Yeni Dünya’nın yazarı Huxley’in distopyalarını karşılaştırır ve mealen şöyle der: Orwell, gelecekte kitleleri denetlemek için iktidarların yasaklara ‘başvuracağını söylüyordu. Oysa bu, ‘kitlelerin doymak bilmez eğlence açlığı’nı hesaba katmadığı için geçersiz bir gelecek tasarımıydı. Huxley bunu anlamıştı ve bu nedenle gelecekte iktidarların kitleleri eğlendirerek, oyalayarak denetleyeceğini öne sürerken tamamen haklıydı.
Neil Postman, tam olarak şöyle yazmıştı:
“Neydi iki romancı arasındaki temel fark? Orwell, gelecekte toplumların ‘yasaklar ve enformasyonsuz bırakma’ marifetiyle denetim altında tutulacağına inanıyordu… Huxley ise ‘bizi pasifliğe sürükleyecek kadar enformasyon yağmuruna tutacak olanlar’dan korkuyordu. Orwell hakikatin bizden gizlenmesinden, Huxley hakikatin umursamazlık denizinde boğulmasından korkuyordu…”
Don’t Look Up’ta işte tam böyle eğlenmeyi-oyalanmayı hayatının merkezine yerleştirmiş, bireysel-kamusal sorumluluk duygusundan uzaklaşmış kitlelerin popülist liderlerle mutlu dansını izliyoruz: Kendi hayatları üzerine düşünmeyen, sadece çalışan, tüketen ve eğlenen; bu anlamda yurttaş olmaktan çıkmış, sadece tüketici kimlikleri canlı kalmış ‘yeni insan’lar… Fakat o kadar da pasif değiller; çok güçlü milliyetçi ve ırkçı ideolojilerle güçlendirilmiş ‘yeni insan’lardan söz ediyoruz.
Bitirirken, yazının başlangıç kısmında dile getirdiğim sorulara da cevap vereyim… Hatırlarsanız, Özgür Demirtaş’ın filmin “sanatsal yönü”nü zayıf bulması hakkındaydı o sorular:
“’Sanatsal yönden’ güçlü bir film olmadığını, evet, söyleyebiliriz belki ama, bu sakın senaristlerin ve yönetmenin bir tercihi olmasın? Son cümledeki gizemi biraz daha koyulaştırayım: Sakın bu ‘zayıflık,’ filmi kotaranların, filmlerinde vermek istedikleri mesajın bir parçası (ve yansıması) olmasın?”
Bu soruların cevabı, yazının birkaç yerinde düştüğüm “burası çok önemli” notlarında gizli. Hatırlarsanız o notların hepsi, filmdeki “eğlenme, eğlendirme” vurgularına göndermeydi. Evet, filmin en önemli vurgusu buydu bence: 21. Yüzyıl dünyasında -söz konusu olan kendi hayatları bile olsa- insanların dikkatini bir şeye çekmenin yolu, o şeyi bir yolunu bulup eğlenceli kılmaktan geçiyordu.
Eh, böyle bir dünyada, dünyanın sonunu ‘ciddiyetle’, ‘sanatla’ anlatan bir filme alıcı bulmak zor olurdu. Filmi kotaranlar da o nedenle dünyanın sonunu, sanatsal kaygıları boş verip “eğlenceli” bir tarzda anlatmışlar.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025