Atilla YAYLA

Atilla YAYLA
Atilla YAYLA
Tüm Yazıları
Bazı siyasetçilerin miyopluğu
4.02.2015
2492

 Sadece Türkiye'de değil, tüm demokrasilerde, liderler hariç, siyasetçilerin itibarı yerlerde sürünmekte. Sokaktaki sıradan insanlar, siyasetçinin faydasız, bilgisiz, asalak, hiçbir işe yaramayan, niyetleri dahi iyi olmayan bir tip olduğunu düşünmeye meyilli. Şüphe yok ki, bu algı yanlış ve haksız. Siyasetçi üç aşağı beş yukarı toplumdaki ortalama erdemlilik seviyesini ve davranış tarzını taşır ve yansıtır. Ayrıca, siyasetçi sadece kendi varlığı açısından değil demokratik sistemin varlığı ve işlerliği açısından da değerli ve gerekli. Yani, siyasetçinin kendisiyle siyasetçinin var olmasını sağlayan sistemin itibarını ve değerini birbirine karıştırmamak lâzım.

Türkiye'de siyasetçinin itibarı demokratik ülkelerdeki ortalamaya nispetle daha geride. Bunun bilinen, malum sebeplerine 1950'den beridir, bürokratik vesayet sisteminin sacayaklarının siyasetçiyi itibarsızlaştırmak için bilinçli, planlı şekilde özel çaba sarf etmekte olmasını da eklemeliyiz. Siyasetçiye, sanki demokrasi siyasetçiler olmadan işleyebilirmiş gibi, neredeyse toptan cephe alınmasının en önemli nedeni ise, demokratik seçimleri vesayet odaklarının ittifak kurduğu siyasetçilerin hiç kazanamayacak olmasına duyulan inançtı. Aslında toplum bu inançtakileri hiç yanıltmadı. Seçmenlerin ağırlıklı kesimi her seferinde bürokratik vesayete en uzak ekipleri iktidara taşıdı.

Siyasetçiye güvensizlik ve onu itibarsızlaştırma çabası, siyasetçilere karşı takınılan tavrın farklılığında da teşhis edilebilir. Medya, en azından yakın zamanlara kadar, vesayet sistemine daha mesafeli duran merkez sağdan gelen politikacılara karşı saldırgan ve aşağılayıcı, vesayetin banisi CHP çizgisindeki politikacılara karşı ise olumlayıcı ve yüceltici bir tavır takındı. Somut bir örnekle, sevimli ve geniş ufuklu, halkla iyi temas kuran ve ülkede büyük açılımlar yapan, siyasi zekâsı da yüksek Turgut Özal'ı şekilden şekle soktu, hırsızlık ve diktatörlükle itham etti. Buna karşılık, iyi bir insan olmakla beraber mizahî ve siyasî zekâsı çok sınırlı olan, halkla bir bağı bulunmayan Erdal İnönü'yü genellikle el üstünde tuttu ve parlattı.

Bununla beraber, siyasetçilerin kendileri de zaman zaman kendi ayaklarına kurşun sıkmaktan geri kalmadı. Siyasete ve diğer siyasetçilere yapılan saldırıların aynı zamanda kendilerine yönelik olduğunu anlamadı, anladıysa da gereğini yapmadı, yapamadı. Oysa, siyasetin alanındaki her daralma sadece belli siyasetçilerin değil her siyasetçinin alanını daraltabilir, hatta kaçınılmaz olarak daraltır.

28 Şubat sürecinde bu yanlış tavrın acı bir örneğini gördük. Askerin başını çektiği bürokratik devlet koalisyonu sivil ayaklarıyla birlikte Erbakan-Çiller hükümetine karşı saldırıya geçti. Muhalefetteki Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit (bir de galiba Devlet Bahçeli) demokratik siyasetin yanında saf tutmaları gerekirken, tersini yaptı. Muhaliflerine karşı yükselen anti demokratik bürokratik dalganın üstüne binerek iktidara tırmanmaya çalıştı. Tırmandı da, ama kendileri de ülke de bunun hayrını göremedi. Oysa, yapılması gereken, iktidar ve muhalefet siyasetçilerinin bir araya gelip, asker memurlara “siyaseti siyasetçiye bırakın” demesiydi. Bunu yapsalardı, 28 Şubat ölü doğmuş ve siyasetçilerin, dolayısıyla demokrasinin eli güçlenmiş olurdu.

Şimdi tarih sanki kendini tekrarlıyor. Siyasetçilerin bir kısmı (iktidardakiler) yine bir bürokratik devlet saldırısıyla karşı karşıya. Bu sefer, merkezde, bir "din adamına" ölümüne bağlı üniformalı (ağırlıklı olarak polis, bir miktar asker) ve sivil (savcı-yargıç) bürokratlar var. Otonom yapılanma dediğimiz bu güç eylemleriyle ve söylemleriyle aslında AK Parti'yi ve hükümeti değil demokratik siyaseti kuşatıyor. Bürokratik iktidarı derinleştirmeye ve daha önce asla ulaşılmamış boyutlara taşımaya çalışıyor. Tüm siyasetçilerin bu teşebbüse cephe alması yaptıkları işin doğası gereğiyken ve kendi menfaatlerineyken, bazı siyasetçiler, 28 Şubat sürecindeki hatayı aynen tekrarlayarak, bu dalganın üzerine binmeye, onunla iktidara tırmanmaya çalışıyor. Hâlbuki doğrusu, bu mücadeleyi iktidar-otonom yapılanma mücadelesi olarak değil, demokratik siyaset-bürokratik siyaset (devlet) kavgası olarak görmek ve hep birlikte demokratik siyaseti ve siyasetçiyi korumak.

Kuşku yok ki, bu vahim hataya düşen siyasetçiler de eninde sonunda gerçeği görecek, ama korkarım, o an gelene kadar demokratik siyaseti korumanın maliyeti yükselecek.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar