Cemil KOÇAK
Bu sorunun güncel politik gelişmelerle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Aksine, belki yeteri kadar heyecan verici değil ama, burada sadece tarihsel yöntem açısından günlüklere değineceğim. Heyecanlı olmayabilir, fakat kesinlikle zevkli bir uğraş.
Günlüklere gelince… Günlükler, anılarla karşılaştırıldığında çok daha az sayıdadır. Tıpkı anı yazma alışkanlığı ve kültürü gibi günlük tutma alışkanlığı ve kültürü de yaygın değildir. Tabiî bunun en başta gelen nedeni, toplumda okur-yazar kesimin son derece düşük olmasıdır. Nihayet askerler, memurlar ve tüccarlar dışında anılarını yazmaya değecek, günlük tutmayı gerektirecek bir toplumsal gelişmeden söz edemeyiz. O hâlde bu düşük sayıya razı olarak konuya girmemiz gerekir.
Küçük ayrıntılar efsaneleri yıkar
Günlükler anılarla kıyaslanmamalıdır. Sıcağı sıcağına, günü gününe, hatta saati saatine yazıldıkları için gelecekte olacaklardan etkilenmemiş metinlerdir. Bu bakımdan gerçeğe yakın olma ihtimalleri daha fazladır. Günlük sahibinin ne olursa olsun özellikle yanlış bir şeyi, yanlışlığını bilerek günlüğüne aktarması, pek de beklenilmeyen bir durumdur. Bu, günlüklerde yazılanların her zaman için doğru olduğu anlamına elbette gelmez. Fakat günlükte yazılı olan kayıtlar, en azından haftanın, günün ya da saatin haberleridir. Kronoloji esası neredeyse hiç bozulmaz. Bir önceki haber, belki ancak birkaç gün sonra bizzat yazar tarafından tekzib edilebilir. Tarihsel kayıt bakımından, eğer sehven bir yanlışlık yoksa, kat’îyet arz eder. Ama olmamış, yaşanmamış olsa da, tam o sırada ne gibi havadislerin kulaktan kulağa yayıldığını ya da beklenildiğini öğrenebiliriz. Anılarda ise genellikle bu türden ayrıntılar artık atlanır ve doğrudan sonuca geçilir. Bu bakımdan günlükler, kronolojinin günü gününe izlenmesinde çok yararlıdır. Bazen hiçbir yerde bulunması imkânı olmayan günlüklerde, küçücük ayrıntılar ile günün anlam ve önemi açığa çıkarılır. Tabiî ki, günlüklerin yanlış ve temelsiz haber içermeleri ihtimali de yüksektir. Bu, bir niyet meselesinden öte, metodolojik soruna tekabül eder. Bilgiler, duygular ve düşünceler, günlükte karışıktır ve özenle ayrılması gerekir. Olanla olması istenen arasındaki sınır ince bir çizgidir. Aynı konuda ve aynı tarihlerdeki günlüklerin sayıca çok olması, karşılaştırma imkânını artırdığından, ayrıntı düzeyindeki bilgilerimizi çoğaltır. Küçük ayrıntılar, geçmişe ilişkin yaratılan efsaneler ile mücadelede çok yararlıdır.
Disiplin gereği günlük tutmak
Ancak günlüklerin her zaman tarih kaydı ile tutulmadığı da gözlenir. Bazen cep ajandasının içinde yer alan günlük notları, araya tarihsiz çıkılmış notlarla da dolu olabilir. Cep ajandası sadece bir günlük değil, fakat aynı zamanda unutulmaması gereken notlar defteri olarak da kullanılmış olabilir. O zaman bu türden notları tarihlendirmek mümkünse, bu artık araştırmacıların dikkatine kalmıştır.
Günlükler, bir de kişisel yakın ilişkilerin açığa çıkarılması bakımından anlamlıdır. Çok kez akrabalıklar, yakın ahbaplıklar, dostluklar, âile bağları, günlüğün içinden çıkıp gelebilir. Anılarda yer bulamayan, kolayca unutulmuş, hafızalarda yer etmemiş günlük gaileler, günlüğün içinde sıkışmış bizi beklemektedir.
Günlükler, galiba daha ziyade askerî tarih açısından ağırlık taşıyorlar. Günü gününe not edilmiş cephe harekâtına ilişkin metinler bir hayli yaygındır. Atatürk’ünkiler de buna dahildir. Günlüklerin daha çok, neredeyse tamamının askerler ve asker kökenliler tarafından tutulması, öncelikle meslekî bir disiplini akla getiriyor. Anlaşılan askerlerin bu türden bir disipline daha bir yatkınlıkları vardır. Aldıkları eğitim ve yaşadıkları, onları bu konuda disiplinize ediyor olmalıdır. Siviller de günlük tutuyorlar elbette, fakat bizde sayıları daha azdır. Askerler arasında ilk akla gelen isimler, günlükleri son yıllarda yayınlanan İsmet İnönü ile Fevzi Çakmak’ınkilerdir. Nihat Erim’in günlükleri de yine son yılların önemli yayınlarındandır. Âsım Us’un günlüğü ise, siyasî tarihimiz bakımından özel bir yer teşkil eder.
Günlüklerden anılara geçiş
Günlükler, ileride anıların yazılmasına temel teşkil etmek üzere de tutulmuş olabilir. Bazı anılar, yıllar sonra bu günlüklere dayanılarak kaleme alınabilir. Eski küçük ayrıntılar, anı sahibinin hafızasını canlandırabilir ve geçmişin yeniden hatırlanmasında önemli katkı sağlayabilir. Böylece hem günlük hem de anı sahibi olan yazarlarla da karşılaşabiliriz. Her iki metnin birden elimizde bulunması genellikle pek az rastlanan bir durumdur. Bazı yazarlar, anılarının başında metnin eski günlüklerden yararlanılarak hazırlandığını da belirtebilirler. Hem günlüğün, hem de anıların yayınlanmasına pek rastlamayız. Yine de merak edilmesi gereken bir nokta olduğu gibi kalıyor: Acaba anı sahibi, günlüğünden anıya geçerken, günlüğünü ne ölçüde kullandı? Ne ölçüde kullanmadı? Günlükte yer alıp da, anılarda artık yer almayan ayrıntılar var mıdır? Varsa nelerdir? Bu aktarma işlemi sırasında hangi saiklerle davranıldı? Yazar, günlüğünde yer alan bazı kısımları sansür etme gereğini duydu mu? Duyduysa eğer nerelerini ve neden? Acaba değiştirmeler de oldu mu? Bütün bu sorulara araştırmacının verebileceği yanıtlar çok kez olmayabilir. Yine de soruların gündemde kalması yararlıdır; belki bir gün bir başkasının yanıtı olabilir. Unutulmuş sorular, yanıtları da imkânsız hâle getirir. Yanıt, soruda saklıdır. Soru, yanıttan önce gelir.
Günlük, tehlikeli ve tehditkar olabilir
Günlüklerde rastladığımız ruh, genellikle anılarda rastladığımızdan daha naiftir. Güncelin heyecanı ve saflığı, en çok günlüklerde bulunur. Her satırı, bir yandan olanı, bir yandan da olması arzu edileni yansıtır. Kişinin içinde yer aldığı grubun, cemaatin, köyün, kasabanın, kentin ya da toplumun genel beklentilerini, arzularını, kinlerini, nefretini, sevinç ve üzüntülerini, tutumunu, dünya görüşünü açıklar.
Günlükler de, tıpkı anıların âkıbeti ile karşılaşabilirler. Genellikle yayınlanmak üzere kaleme alınmadıkları için bir yerlerde unutulurlar ya da bırakılırlar. Sonra, genellikle mirasçılar bu günlüklerle karşılaştığında, onların yayınlanması ya da yayınlanmaması, artık onların kararına kalacaktır. Bazıları, bırakıldıkları yerlerde unutulmaya terk edilebilirler. Bazıları, bir şekilde elden çıkarılabilir. Metinlerin âkıbetleri artık şansa ya da tesadüflere kalmıştır. Yayınlanmaları ancak bu sürecin sonucunda mutlu sona ermeleri anlamına gelir. Bazılarını mirasçılar yayınlamak isterler. Fakat o zaman da, tıpkı anı metinleri gibi, günlüklerin bazı kısımlarını değişik nedenlerle yayınlamaktan kaçınabilirler. Bunu açıkça yazanlar da vardır, sansürlenmiş kısımların asla bilinememesine neden olacak şekilde, hiçbir açıklamada bulunmayanlar da vardır. Günlüklerin kısaltılmış olup olmadıklarını anlamak çok güçtür. Bu bakımdan araştırmacının yapabileceği pek bir şey kalmamıştır. Orijinal metni olmayan bir günlükle baş başa kalmıştır çünkü… Yine de, daha önce yazıldığı belirtilen bir cümleye ya da olaya yapılan bir atıf, eğer çıkarılmışsa, araştırmacının dikkatini çekmelidir. Hiçbir zaman yayınlanmayacağı düşünülerek kaleme alınmış olan günlüklerin saflığını, başkaca bir metinde bulmak neredeyse imkânsızdır. Kişinin kendisi ile dertleştiği, kendisini aynada aksettirdiği ve bundan dolayı bir çekinme de duymadığı satırlardır bunlar… Tabiî ki, hiçbir metin sansürsüz olamaz. Günlükler de, tehlikeli ve tehditkâr bir metin özelliği ve potansiyeli taşıyabilirler, tıpkı anılar gibi… Günlük ve anı sahibinin ve mirasçılarının bu bakımdan telâşa kapılmalarını gerektirecek koşullar da olabilir ve bu tutum anlayışla karşılanmalıdır. Herkesin kahraman olmasını beklemek gerçekçi sayılmaz. Otobiyografi ya da biyografi yazacak olanlar için günlükler ve anılar, hiç kuşkusuz temel kaynaklardır. Bunlara özel evrak olarak adlandıracağımız, ama bizde hemen hemen hiç bulunmayan malzemeyi de eklemek gerekir. Zaten bu malzeme olmadığı içindir ki, biyografi, bizde hiç gelişmemiş ve bu malzeme olmaksızın da gelişme imkânı olmayan bir alandır.
Ya Mektuplar?
Elbette burada mektuplardan söz etmemek olmazdı. Özel mektuplar ve mektuplaşmalar, araştırmacıların rüyasını gördükleri malzemelerdir. Bunlara hatta dilekçeleri dahi ekleyebiliriz. Bizde daha çok edebiyatçıların mektupları tanınmıştır. Ünlü edebiyatçılara ait çok sayıda mektup da yayınlanmıştır. Ancak özel mektupların yayını, biraz da bu alanla sınırlıdır. Başkaca mektuplaşmaların yayını istisnaîdir. Tabiî politik kişiliklerin özel mektupları, iştah açıcı malzeme niteliğindedir, ama ne var ki, hayli nadirdir.
Mektupların ve kartpostalların üslûbu, ilişkinin yakınlık derecesini gösterir ve yazarın o andaki girdabı, hepsi bu sayede yeniden canlanabilir. Hitap tarzları, alt-üst ilişkisini; saygılı üslûp ya da teklifsizlik, aradaki ilişkinin niteliğini gösterir; ricalar, hatırlar, araya adam sokmalar, ısrarlar, tehditler, bütün bunlar, geçmişin kıvrımlarını bize aktarır. Kartpostalın seçilişi, mektup kâğıdının türü, inceliği, kullanılan mürekkep, el yazısının biçimi, zarfın üzerindeki adres, hitap tarzı, bütün bunlar incelenmeye değerdir. Herbiri bize bir şeyler söyleyebilir. Fakat yine öncelikli husus, sorular sormayı bilebilmektir. Bu ince ayrıntılar olmadan, biyografi yazmaya kalkışmak, tatsız tuzsuz bir metin hazırlamaya girişmek anlamına gelecektir. Ama bu türden bir karışımı kim yemek isteyecektir ki?
Sadece kişinin özel mektupları değil, kişiye gelen mektuplar da ve hatta belki dilekçe olarak adlandırılabilecek talep mektupları da zikre değerdir. Kişiye gelen mektuplar da aynı açılardan incelenebilir. Kişiye gelen rica mektuplarının ayrıntılı bir tasnifi, dönemin pek çok alanında toplumun ve toplumun değişik kesimlerinde yer alan insanların bize hiçbir şekilde ifade edemeyecekleri ve etmedikleri küçük hakikatleri aktarır. Hem önemli bir zatın ilişki sistematiğini öğrenmek, hem de kendisinin hangi kapıları açabileceğine ilişkin bir izlenim edinmek ve nihayet küçük insanların dertlerinin, ricalarının, torpillerinin neler olduğunu bize göstermek bakımından çok yararlıdır. Küçük insanların dünyasını anlamak ve onlara kulak vermek, ancak onların bu türden dilekçe benzeri yalvar-yakar mektuplarından geçer. Basit ve sıradan insanlar, bir yandan kamusal nitelikte dilekçeler yazarken, bir yandan da özel ilişkiler sistematiği dahilinde, bir şekilde temas kurabileceklerine inandıkları ve sorunun çözümünde muhtaç gördükleri önemli pozisyondaki kişilere çok sayıda mektuplar yazmış olabilirler. Bu mektupların hitap şekilleri, saygı ifadeleri, retorikleri, övgü standardı ve yaratıcılıkları, kendilerini tanımlama şekilleri, bütün bunlar bize dönemin günlük ve sıradan hayatına nüfûz edebilme imkânı tanır.
Fotoğraflar da konuşur
Fotoğrafları da tarihsel malzemenin bir unsuru olarak değerlendirmek gerekir. Toplu fotoğraflar, kişilerin geçmişteki ilişkilerini ele verir. Âile fotoğrafları, genellikle akrabalık ilişkilerinin çözülmesine katkıda bulunur. Arkadaşlık ve yakın dostluklar, fotoğraf karelerinde kendilerini açığa vururlar. Eski fotoğraflar, kentlerin, kasabaların, köylerin eski hâllerine doğru bir yolculuktur. Kılık kıyafetler, duruşlar, bakışlar, tebessümler ya da ciddîyet, bütün bunlar, geçmişin bir ânını ortaya çıkarmak ve analiz etmek için malzeme niteliğindedir.
Okuma metinleri
En eski tarihli günlüklerden biri olan Âsım Us’un notları her bakımdan ilginç olmanın dışında, en kapsamlı olandır da. Son yıllarda YKY’dan çok güzel günlükler yayınlandı: Fevzi Çakmak’ın, İsmet İnönü’nün, Kâzım Karabekir’in, Nihat Erim’in günlükleri ilk akla gelenlerdir. Benim çok daha eski tarihte yayına hazırladığım Samet Ağaoğlu’nun günlüğü de hatırlanmalıdır. General Cemil Conk’un Balkan savaşı ile Çanakkale’de tuttuğu günlük de uzun yıllar önce yayınlanmıştı. Bu arada çok uzun yıllar once yayınlanmış bir yazıya atıfta bulunmam da gerekir: Türk Dili, (Günlük Özel Sayısı), Cilt: XI, Sayı: 127, (Nisan 1962).
İSMET İNÖNÜ’NÜN GÜNLÜĞÜNDEN KESİTLER
- 4 Mayıs 1937: Atatürk ile B.E.H. Dersim mütaalası
- 5 Mayıs 1937: Dersim için mütalaa yazdım.
- 17 Eylül 1937: Sabah çok mesut, neşeli ve sakin buluşma. Salonda konuşma. Mutabık. İyi. Bira fabrikası. İstasyon. Beraber gidiş.
- 18 Eylül 1937: Dersim malumatı Mecliste.
Karar. Çekilme kararı.
- 21 Eylül 1937: Kâzım Paşa kongreye gitmemi tavsiye etti. Karar vermiştim. Atatürk öyle karşıladı. Mükâmele ve temaslar: Resimlerini gördüm, bana hiddetli durmak için çatkın görünüyorsun gibi geldi. Öyle anlamlı… Odaya girerken düşündüm taşındım, en doğru kararı sen verdin dedim. Güldü. Bir şey söylemedi. Yalnız kalmak istemiyordu. Salonda şu bu vesileyle görüşme. Gazi ile temas. Ben sordum: Demek bana çok dargın değilsin! Cevap: Hayır, hepsini unuttum. Eskisi gibi arkadaşım ve kardeşimsin. İmza da attı. K. Atatürk. Ve işaret etti, kâğıdı aldım. Sonra ben de yazdım, o da kâğıdı aldı. Beni sevmediğin devirde de verdiğim emek boş imiş dedirtmeyeceğim sana: anlamadı. Anlatmak istediğim: İsmet’e verdiğim emekler boş imiş dedirtmeyeceğim sana. Yazdığım bu. İçeride ve dışarıda eskisi gibi sakin ve yakın temaslar. Ama hep yarı bırakıp gitmemi istiyor. Akşam Bay Celâl Bayar ile Heybeli’de.
- 1939: İstanbul’da Rauf [Orbay] Beyle görüşme ihtimali. Rauf Bey’in işi olmamış. Olduğu gibi duruyor. Evvela Dahiliye’deki kaydın sebebini yerinden öğrenmek lâzım.
- 25 Nisan 1941: Ankara’nın hava bombardımanında ne yapacağımızı konuştuk. Ankara’daki çocukları nakletmek lâzım.
84 Ağustos 1941: Askerin ekmeğini kesmişler.
16 Kasım 1943: Numan [Menemencioğlu] Kahire konferansını anlattı. Celâl Bayar üs verelim. Köprülü, muahededen bile vazgeçelim, karışmayalım. General Pertev, General Çalışkan konuştular, fena tesir ettiler.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Sovyetler boğazlarda imtiyaz talep etmişti
9.02.2016 - Sovyetler Montrö Antlaşmasını değiştirmek istedi
3.02.2016 - Türk sovyet anlaşması 1945 yılında feshedilmişti
26.03.2016 - Sadece donanmayla mı? Çok zor...
19.03.2016 - Sıkıyönetim bildirilerini hatırlarken
13.03.2016 - Sosyalistlerin hatırlamak istemediği tarih
5.02.2016 - Başarısız bir ‘ihtilal’ daha var
28.02.2016 - Bitmeyen Halkevleri meselesi
20.02.2016 - İttihat ve Terakki Cemiyeti CHP’ye sesleniyor
13.02.2016 - CHP ‘propaganda bürosu’nun önemini keşfediyor!
7.02.2016
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
Neden Niçin Sebep
Niye kalksın başörtüsü yasağı? Sen Cem evlerine müsade ediyor musun.? Kürtlerin özgürlüğüne müsade ediyor musun? Sen hiç hristiyan devlet memuru gördün mü kamusal alanda. Ermeni Soykırımını inkar eden Kürt katliamlarını görmezden gelen devlete karşı çıktın mı? Kemalistlere başörtüsünden kız, kemalistlerin ittihatçıların işledikleri soykırımı suçlarını ve diğer suçları görmezden gel. Sahte uyduruk kemalist ittihatçi yalan türk tarihine inan. Niye kalksın başörtüsü yasağı?