Erol KATIRCIOĞLU
Bugün Türkiye’de atılan adımlar 100 yıllık geçmişin düzeltmeleri niteliğinde. Bu süreci, 100 yıl önce yıkılan bir imparatorluğun kalıntıları arasından bir ulus-devlet yaratmaya çalışırken yapılan zorlamaların sonucu oluşmuş travmaların giderilmesine yönelik bir çözüm arayışı olarak da düşünebiliriz.
Bu zorlamalardan biri kuşkusuz bugün “Kürt sorunu” dediğimiz olgunun arkasında yatan zorlamadır. Osmanlı imparatorluğunun külleri arasından oluşturulmaya çalışılan Türkiye Cumhuriyeti genel toplum yapısı itibariyle çok-uluslu, çok-inançlı bir özellikteydi. Dolayısıyla böyle bir toplumsal dokudan kelimenin tam anlamıyla bir “ulus-devlet” üretmek neredeyse imkansızdı. Zorlamalar yapılmak zorundaydı. Karar verilmiş, “Türklük ve Sünni İslam” ortak paydaları üzerinden bu “ulus” yaratılacaktı.
Batı’da o dönemlerde oluşmuş bulunan ulus-devletlerin de benzer zorlamaları olmuştu kuşkusuz. Örneğin 1806’da Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra Almanca konuşan topraklarda yüzlerce küçük prenslik, krallık ve şehir vardı. Alman ulus-devleti “dil ve kültür” üzerinden bir milliyetçilik geliştirerek kuruldu. Fransa’da ise “kilise ile devlet” arasındaki çatışmalarla başlayan bir süreçte gelişen “laiklik”le bir yol buldu, laiklik devletin birleştirici ideolojisi oldu. Laiklik anlayışının yaygınlaşması ortak kimliğin inşasında dinsel kimliklerin aşılmasını sağladığı için Katolik-Protestan çatışması da aşılarak ulus-devletin kurulması sağlanmıştı.
Şimdi bugünden geriye doğru dönerek bir değerlendirme yapılacak olursa bizim ulus-devletimiz daha çok Fransa deneyimini izlemiş olmakla birlikte, Fransa’daki halk hareketi yerine yukarıdan aşağıya doğru bir tür “mühendislik” yapılarak kurulmuştur. Ulus devleti oluşturan her konu devleti oluşturan kadrolar tarafından bilinçli olarak tasarlanarak inşa edilmiştir.
Bu konulara neden mi girdim. Malum geçen hafta Cumhuriyetin kuruluşunun 102. Yıldönümüydü ve ben bir yazımda Mustafa Kemal’in 1933’de, cumhuriyetin 10. Yıldönümünde yaptığı konuşmaya atıfla “Ne mutlu Türk’üm diyene!” şiarıyla ne demek istediğini değerlendirmeye çalışmıştım. Kimisi düşüncelerinden çok emin olarak Mustafa Kemal’in onulmaz bir “Türkçü” ve “Türk milliyetçisi” olduğunu öne sürerek yazdıklarıma karşı çıkmıştı. Olabilir tabii ki herkes benim gibi düşünmek durumunda değil. Ama yine de konuyu onun ölüm yıldönümünde anmanın doğru olacağını düşünerek yeniden ele aldım.
Peki ama Mustafa Kemal, o konuşmasında (ki radyodan bütün Türkiye’ye yayınlanmıştı) kimlere seslendiğini bilmiyor olabilir miydi? Konuştuğu Türkiye toplumunun bir “ümmet” toplumu olduğunu bilmemesi mümkünmüydü? Bu çok-kimlikli imparatorluk toplumunun içinde Türklerin varlığına karşın en az onlar kadar nüfusu sahip Kürtlerin olduğunu, Arapların, Lazların, Çerkeslerin, Gürcülerin, Ermeni ve Rumların olduğunu bilmiyor olabilir miydi. Aksine o dönemde toplumun bu niteliğin en iyi bilen aslında oydu. Kısa sayılabilecek nutkunda 16 defa “Türk milleti” ifadesini kullanıp da en son cümle olarak “Ne mutlu Türk milletindenim diyene!” demek yerine “Ne mutlu Türk’üm diyene!” demiş olmasını, bence benim o yazımda ifade ettiğim gibi aslında bir ulus-devlet kurmak amacında olan bir liderin çok-kimlikli bir “ümmet” toplumuna bir ulus toplumuna katılmaları için bir tür davette bulunması olarak okumak gerekir diye düşünüyorum. Yani bizimle birlikte olursanız siz de biz de kazanırız gibisinden.
Ve ben bu çerçevede Abdullah Öcalan’ın Devlet Bahçeli ve Erdoğan’la sorunu çözmek için attığı adımın, Türkiye ulus-devletinin bugünkü temsilcilerine yüz yıldan sonra “Biz bu ulus devletin davetine Kürt kimliğimizle icabet edebiliriz ” adımı olduğunu düşünüyorum. Bu adımın yüz yıl önce kurulmuş bir ulus-devletin, kurulurken yaptığı- en önemlisi olan- Kürt kimliğinin tanınımamış olması zorlamasının giderilerek Türk-Kürt İttifakının kurulmasını sağlayabileceğini düşünüyorum. Bu gelinen noktanın Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir tür dönüm noktası niteliğinde olduğu ortada olduğuna göre herkesin bu duruma uygun bir ciddiyetle davranması doğru olur sanırım.
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları





























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.12.2025
18.12.2025
13.12.2025
9.12.2025
2.12.2025
26.11.2025
20.11.2025
11.11.2025
4.11.2025
28.10.2025