Esat KORKMAZ
BÖLÜM: I
MAHŞERİN ÜÇ ATLISI
(Milliyetçilik-Ulusçuluk-Yurtseverlik)
MİLLİYETÇİLİK
Çeşitlenemeyen ve güncel ideolojiler üretemeyen, kendisini o ideolojilerin “çoğulcu” yanıyla bütünleştiremeyen bir toplumla karşı karşıyayız. Bu durum, “siyaseten özürlü” olmak anlamına gelir. Böylesi koşulda “milliyetçilik ve onun çeşitleri” öne çıktığında / çıkarıldığında kendisini “liberal,demokrat” ya da “sol” diye tanımlayan “siyaset” hızla “tükenmeye” başlar. Cehenneme “mahkûmi-yetimiz” kesinleşmiş durumda: Biz, “mahşerin üç atlısı”ndan (milliyetçilik-ulusçuluk-yurtseverlik) hangisinin bizi kurtuluşa taşıyacağını / esenliğe çıkartacağını tartışıyoruz. Tartışmaya, yararlı olur kanısıyla bir ucundan biz de katılalım istedik.
Milliyetçilik bize bugün “iki seçenek” dayatıyor: Bu “seçenek” dayatmalara direnemezsek ya yaşamımızı bir “içgüdüye” teslim edeceğiz ya da yalnızca başkalarını değil bizi de tahrip edecek bir “şiddet dilinin” içine taşınacağız.
Milliyetçiliğin bize sunduğu bu iki seçeneği de yadsımak; Türklüğü, “aşırı gelişmiş bir milli kültür bilgisi”nin “tasallutundan” kurtararak, “adaletin-vicdanın ve politikanın” diline taşıyıp “barış içinde yeniden kurmak” artık “yükümlülüğümüzdür” diyorum. Eğer “demokratik bir Türklüğün” yapılandırılması amacımızsa eğer hiç zaman yitirmeden “Ne mutlu Türküm” ile “Ne mutlu Ermeni’yim” sloganlarını birleştirecek bir “toplumsal barışı” kurmak zorundayız.
Ulus-Devlet Olmanın En Önemli “Kurucu Elamanı” Olarak Milliyetçilik
Günümüz Türkiye’sinde “milliyetçilik-ulusçuluk-yurtseverlik”terimleri, kendilerine ilişkin “genel” ve “özgül” bağlamlarından soyutlanarak ele alınıyor. Oysa bu terimlerin hem tarih içinde anlamları vardır hem de Türk siyasal ve toplumsal bilincinde zaman zaman kazandığı “özel”,“özgül” anlamları oluşmuş durumdadır. Özünde günü-zamanı geldiğinde her terim “anlam kayması”na uğrar: Yanlış ve sakıncalı olan bunun “politik bir dürtü” ile yapılması ve “gözlerden saklanması”dır. Milliyetçilik özünde iki önemli noktaya “yüklenerek” oluşmuştur diyebiliriz:
1) Fransız İhtilali ve onun burjuvaziyle olan derin ilişkisi nedeniyle burjuvazinin kendisini var etmesinin nedeni olarak ortaya çıktı.
2) Ulus-devlet oluşturmanın en önemli “kurucu elemanı” olarak ortaya çıktı.
Bu nedenle çok katmanlı, çok anlamlı bir terimdir “milliyetçilik”: “Siyasal” bir kavram olarak üretilmiş ve süreç içinde bütünüyle “siyasallaşmıştır”. “Ötekini”, yani Türklük dışında kalan etnik yapıları “düşman” kabul eden bir siyasal çıkışa “yatırım yaptığı” için milliyetçilik, “ideolojiler yelpazesi”nin “kötü” terimi sayılmıştır denilebilir. Nasıl algılarsak algılayalım: Milliyetçiliği “siyasal-kültürel” bir terim olarak tanımlamak belki daha doğru.
Türkiye’de milliyetçiliğin “üç büyük dönemeci” yaşadı:
a) 1908 Meşrutiyet dönemi sonrası ortaya çıkan, sonraları 1930’larda CHP’nin altı okundan biri durumuna gelen “ırkçı-etnisit algı”, yani “Türkçülük”.
b) 1940’larda çoğunluğun “dışına taşınan” ve daha dar bir kadro tarafından savunulan olan “kafatasçılık”.
c) 1965 sonrası soğuk savaş döneminde beliren ve 2000’li yıllarda “olgunluk dönemini” yaşayan “politik-popülist-faşizan anlayış”.
Lümpen Kesimin Kendini İfade Etme Biçimi Olarak Milliyetçilik
Milliyetçilik özünde “siyasal”dır; tarihsel olarak doğru olsa da milliyetçilik “nötr bir halk” kavramından kaynağını almaz. Tam tersine “belli bir etnik grubun” siyasal egemenliği için öne çıkar; onu “en kanlı” ideoloji durumuna getiren neden de budur. Günümüz Türkiyesinde milliyetçilik bu anlamını korumakla birlikte daha çok “sosyolojik bir nitelik” kazanmıştır. Sosyolojik bir nitelik kazanma gereği milliyetçilik benim toprağımda “lümpen kesimin” kendini ifade etmek için kullandığı bir “araçtır” artık.
Şöyle de söyleyebiliriz: Günümüzde milliyetçilik bir anlamda “hafiflemiş”, bir anlamda da “ağırlaşmıştır”. Hafiflemiştir çünkü “sistematik bir toplumsal ideoloji” olma içeriğini yitirmiştir. Diğer taraftan “en kötü” ve “en tehlikeli”niteliğini kazanmıştır; varoşların “sağ politik açılım ve arayışlarının dayanak noktası” haline gelmiştir. Artık milliyetçi olmak için ne tarihi bilmek ne de toplumu tanımak gerekiyor: “Arzu” etmek, “istemek” yeterli. Arzu edilen ile gerçekte olan arasındaki “mesafe” açıldıkça, “ben” boşluğu “doldurmak”, kırılganlığını “örtmek” zorunda kalıyor. Kimlik ne kadar “zaaf” ya da olanaksızlık-umarsızlık içindeyse o kadar “saldırgan” oluyor. “Ne mutlu Türküm diyene” sloganı, lümpen kültürle beslenmiş varoş kimliği için “son mutluluk çağrısı”belki de. Bu sloganın karşısına Hrant’ın cenaze töreninde on binler, “toplumsal dayanışmanın mayası” anlamında “Bugün hepimiz Ermeni’yiz” sloganını çıkarınca milliyetçiliğin “etnik-ırkçı” yüzünü bize gösteriverdi; “ortak yaşamı” kurmaya ilişkin hemen her türden tasarım, hukuki-politik söylem “uçtu gitti”.
Bugün Türkiye’de Milliyetçiliğin “yara bandı” sıyrıldı; altındaki “derin yarık” açığa çıktı. Milliyetçilik “yükseliyor” saptamasını “sosyolojik” anlamda doğru buluyorum; siyasal-politik anlamda ise “silikleşti”. Siyasal-politik anlamda milliyetçiliğin “bekâreti” bozuldu; bozulur bozulmaz dönüşüme uğradı ve varoşlarda “arzu” etmekle istemekle edinilen bir “şiddete” dönüştü.
Dışarıdan bakıldığında milliyetçilik, söylemindeki “yakıcılığa ve duygu çatlatıcılığa” karşın Türkiye’de “egemen bir güç” olamadı. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, toplumun değişik kesimlerini bir arada tutmaya ve topluma, “tarihsel teklik” vermeye çalışan “milliyetçilik”, zaman zaman krize girmekten kurtulamadı. Askeri darbeler, bu krizin “dönüm günleri” olarak algılanabilir: Her askeri darbede, “iç düşman/ iç düşmanlar” yaratarak şaha kaldırılan milliyetçilik, “iç düşman” temelli şiddetin genelleştirilmesine, genelleştirilmiş şiddetin bütün bir “millete” uygulanmasına hizmet etmiştir. Böylece olağan zamanlarda, yani biçimsel de olsa demokrasinin uygulandığı dönemlerde “çok dar” tutulan “millet” algısı, baskı koşullarında “ortak şiddet” algısıyla genişletildi. “Baskı-şiddet bir yanda acz diğer yanda” kimlikleştirildi; yaratılan “ortak payda” üzerinde “ya sev ya terk et”özdeyişi hemen her şeyi anlatır duruma geldi: “Ne Mutlu Türküm demeyen düşmandır ve düşman kalacaktır”, yargısı böylesi bir anlayışın ürünüdür. “Ötekini dışta bırakan” bir millet topluluğuna dahil olmanın “bedeli” anlamında, bu “yargı” üzerine yapılanan “ülkeyi,vatanı sevmek”, milliyetçiliğin “anahtar” sözcüğü durumuna geldi.
Türkiye Tarihi İnkârlarla Doludur
Unutmayalım ki Türkiye tarihi “inkârlarla” doludur: Her şeyden önce “toplumsal farklılıklar ve eşitsizlikler” yok sayılır. Daha baştan milletin, “imtiyazsız,sınıfsız kaynaşmış bir kitle” kabul edilmedi mi? Sonraları Türkeş, bu imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış kitleyi, “mozaik” diyenlerin gözüne sokarak “mermer”e benzetmedi mi? Bu toprağın, ötesinde Alevilerin “sevdalısı” sosyal demokratlar ve onların lideri Baykal “mermeri betona” dönüştürmedi mi?
Şimdi bu “betonun harcının” nasıl yoğrulduğuna bakalım: Türkiye’de milliyetçiliğin temeli Mustafa Kemal’in, “Ne mutlu Türküm diyene” sözleriyle atıldı: Amaç, toplumsal farklılıkları “Türklüğe çevirmek-dönüştürmekti” ama “karşıtını” üretmekte gecikmedi. Çünkü Kemalizm’in kazanım olarak devir aldığı “Türklük”, toplumsal farklılıkları içinde barındıracak denli “boş” bir sözcük ya da terim değildi. Laiklikle “çarpılmış”,yani“terbiye edilmiş” olmasına karşın, “Sünni Müslüman Türklük” anlayışı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda tanımlanan “Türklük” anlayışını önceliyordu. Bu nedenle, milliyetçilik hiçbir zaman “vatan toprağı” üzerinde “halkları bir halka çevirme”kıvraklığını gösteren “egemen” bir ideoloji yaratamadı.
Kendini “iç düşmanlardan” ayırarak oluşan ya da oluşturulan bir topluluk bilincine dayalı “bütünleşme” anlamına gelen “etno-popülizm”in yapısı “çoğulculuğu” içermez; daha doğrusu “çoğulculaşma” olanağı yoktur. Toprak üzerinde-vatan üzerinde “azınlıklar” var olabilir ancak ana etnik gruba göre onların yaşamı “kıyıda-köşede,belirsiz ve kırılgandır”: Görülmek istendiğinde ya da bir zorunluluk doğduğunda “şöyle bir bakılır”; “olağan zamanlarda” onlardan “sakınılır”. Türkiye’de milliyetçilik, “ötekini tümüyle dışarıda bırakan” kapalı bir topluluğa “yatarım” yapar; bu nedenle “ötekini kucaklayacak” hemen her şeyi “yok etmeye” çalışır. Yok etmenin izinde topluluğun “farklılıklarını düzler”; bütünlüğün koşulunu “mermerleşmekte” ya da “betonlaşmakta” bulur. Böylesi durumlarda yasaların öngördüğü vatandaşlıkla milliyetçiliğin “dayattığı” topluluk arasındaki “uçurum” gittikçe artar. Onun için benim toprağımda “evrensel savlı ilkeler”, milliyetçilik söylemi içinde tutunma olanağı bulamadı. Bu ilkeler, sık sık doğrudan devlet tarafından “çiğnendi”. Ancak şunu da hiçbir zaman unutmayalım: Milliyetçiliğin “egemen bir yapı” kazanamamış olması ya da milliyetçi ideolojinin “kapsayıcı-kucaklayıcı” bir tasarım yaratamamış olması, onun “çekim gücünün” olmadığını, “zayıf” durumda bulunduğunu göstermez. Bunun kanıtını, Türk milletinin “kuruluş” sürecinde ya da “kendini yenilemek / yeniden dirilmek” durumunda kaldığı her koşulda “sürülen-yaşatılmayan” azınlıkların mallarına el konulmasında görebiliriz.
Irkçı Milliyetçilik mi? Yoksa Kültürel Milliyetçilik mi?
Bir de şöylesine “yanlış ama yaygın” bir kanı da vardır: Türkiye’de “kültürel bir milliyetçilik” vardır, “ırkçı bir milliyetçilik” olmamıştır. Bu savın “saçmalığını” anlayabilmek için geçmişin olaylarına bakmak ya da geçmiş olayların biçimlendirdiği günümüzün olaylarını irdelemek yeterlidir. “Sınıfsal yanı görülmeden ırkçılık anlaşılamaz”, yargısını ölçü alırsak çoğunlukla “cahil ve eğitimsiz kitle”ye bağlanan “ırkçılık” tehlikesi, sınıf egemenliğini “doğallaştıran” bir bakışı yansıtır. Eğri oturalım ama doğru konuşalım: Bugün “ırkçı milliyetçilik ideolojisinin asıl üreticileri”, eğlence gecelerini “onuncu yıl marşı”yla kapatan, yakalarında Atatürk rozetleri taşıyan, “bölünme tehlikesi” karşısında Kürtlere, Alevilere her türlü şiddeti “mazur” gören eğitimli “orta sınıf” insanlarının olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. Bu “orta sınıf eğitimli insanlar” ya iktidarlarının korunması ya da iktidar olabilmek için her türlü “ırkçı şiddete” gözlerini kaparlar. Yakın geçmişe değin cinayetin bir “faili” de yoktu; adı üstünde “faili meçhul” idi.
Ama artık durum değişti: Özellikle Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra “faili meçhul”, “meçhul” kalmakta zorlanmaya başladı. Irkçılık söyleminin kurguladığı “ayrışmanın” uyarlanmasında, “etno-popülizm”in ve yedeğindeki ırkçılığın “görünüşe taşındığına” tanık oluyoruz. Bir millet yaratma görevinin ağırlığını üzerinde hisseden Kemalist seçkinlerden farklı olarak bugünün seçkinleri, küreselleşmenin getirdiği tüketim/aidiyet kazanımları zemininde milliyetçiliğin genelleştirici söylemini terk etmekte bir sakınca görmediler. Uzunca bir süredir “üst sınıflar” ve onlara özenenler, seçkin “markaların”yanı sıra “ırkçılıkla belirgin” bir yaşam tarzı oluşturmaya çalışıyorlar. Kamusal hizmetlerin giderek “özelleştirilmesi” ve kent içinde kendini hissettiren “toplumsal ayrışma”, zengin ile yoksul yaşamların birbirinden iyice uzaklaşması “ırkçılığa maddi bir zemin sunuyor”. Öte yandan 1980 sonrasının “vahşi rekabet” koşulları, çok geniş bir kesimi şiddetle “akraba” yaptı. Kürt kimliğinin, Alevi kimliğinin “görmezlikten gelinemediği” günümüz koşullarında “milliyetçilik artık aslanın ağzında”; ötekine karşı acımazsıca-çılgınca davranılarak, ikide bir “linç” eylemleri sergilenerek, yani herkesin eli şiddete bulaştırılarak yaşatılmaya çalışılıyor artık. “Bir zamanlar”, meçhule bağlanan toplumsal şiddet, kendini açıkça ifade etmekten kaçınmıyor. Bu eylemler koşutunda “devletle toplum arazsındaki sınır” giderek “silikleşiyor”: Devlet toplumu, toplum da devleti “yutma” çabasında. Kapitalizmin bu acımasız savaş ortamında çeşitli kesimlerden insanlar kendince gerekçelere dayanarak “fail olma” derdinde. Örneğin Hrant Dink hem Ermeni olduğu için hem de görüşlerini başkalarını etkilemek için cesurca savunduğu için öldürüldü. Öldüren kimliği aşırı “basitleştirmek” ve “piyon” deyip geçmek bizi yanlışlara sürükler. Hrant Dink’i öldüren, seçeneksiz kalıp toplumun “hücresine” sıkışıp kalan bir kimliğin daha “güçlü” bir kişiye dönüşmek için tetiği çekti belki de. Kendi aczinden bir “kahraman” çıkarmak/üretmek karasevdasına tutulmuş olabilir: Böyle düşünüldüğünde, şiddet eylemi ya da ırkçı şiddet, bir düşünsel davranışın sonucu olmaktan çok kişinin izlemeye “zorunlu” olduğu bir eylemdir.
Ne Yapmalıyız?
Artık yaşama müdahale ederek “toplumsallığı” yaratmak/üretmek, yaratılan/üretilen toplumsallıkla “politikayı terbiye etmek”, içi boşaltılmış terimlerle/kavramalarla değil, “farklı fail durumuna gelme” eylemleri zemininde yeni terimleme/kavramlaşma çalışmalarına girişmek zorundayız.
Türk milliyetçiliği kapsamında, “öteki” düşman olarak görülünce, Türk kanı “temiz”, ötekinin kanı “zehirli” olarak algılanır: Çokkültürlülük, kültürlerarasılık ve kültürel farklılık tartışmaları sıralanan “kan dolambacında” oraya-buraya çarparak “sakatlanır”. O zaman da “öteki” Türkten vazgeçer, Türkün etkisini kendinden “atar”, farklı bir diyalogun oluşmasını önerir. Anayasal demokrasiler de bu konuda iyi sınav veremediler: Birçok kültürel kimliğe saygı göstermekle birlikte onları “koruma” onlara “yaşama olanağı” verme konusunda bir “kaygıları olmadı”. Sonunda çözüm olanakları yaratmak için “kültürel çeşitlilik” ve “kültürel farklılık” ayrımı üzerinde biraz kafa yormak gerekiyor. Kültürü, yaşanacak değil de “değer” biçilecek bir “nesneye” dönüştüren kültürel çeşitlilik, kültürü, bir kültürel “özdeşleşme” sistemi oluşturmaya yatkınlık olarak tanımlanabilecek “kültürel farklılık” yaklaşımları birbirinden ayrı şeylerdir.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.02.2016
28.11.2016
23.11.2016
16.11.2016
12.11.2016
4.01.2016
1.01.2016
12.08.2016
4.02.2016
29.07.2016