Etyen MAHÇUPYAN
Sanat eserinin ne olduğu ve nasıl tanımlanabileceğine ilişkin sıkça anlatılan ve farklı kişilere atfedilen bir anekdot vardır...
Sözüne güvenilir bir uzmana sorulduğunda "sanat eserinin tanımını yapamam ama gördüğümde sanatı tanırım" demiş. Kürt meselesi gibi yapısallaşmış sorunlar da buna benzer bir belirsizlik yaratabiliyorlar. Çünkü var olan durumun kendi içinde sistemleşmesi, hiyerarşiler ve iktidarlar üretmesi, kendine has bir kültür ve dilin içinden konuşması, bir süre sonra 'çözümü' özlendiği halde yaşanması şart olmayan bir durum haline getiriyor. Sorulduğunda herkesin çözümden yana olduğu, ancak çözümün gecikmesi karşısında kimsenin kılını kıpırdatmadığı bir 'denge' hali ortaya çıkıyor. Mağdurun bile gerçekte çözüm için fazla uğraşmadığı, sorunun devam edeceği varsayımıyla kendi kısmi çözümünün peşinde koştuğu bir durum... Güçlü olan taraf ise geciktikçe çözümü bir güç paylaşımı olarak algılıyor ve insiyaki olarak direniyor.
Böylece 'çözüm' kavramı her iki tarafın da kendince içini doldurduğu bir boş kalıp haline geliyor. Taraflar çözüm önerilerini kendi kimliklerinin parçası ve tamamlayıcısı olarak görmeye başlıyor ve bu nedenle kendi çözümlerinin karşı tarafın çözümünden ille de farklı olmasına dikkat gösteriyorlar. Bu durum iki tarafın çözümünün uzlaşmaz olmasıyla sonuçlanabiliyor. Bu sürecin yanı sıra, yine her iki taraf da kendi çözüm önerilerini olabildiğince muğlak bırakıyorlar, çünkü hem sıradan vatandaş nezdinde çözümsüzlüğü savunuyor durumunda kalmamak istiyorlar, hem de değişen koşullarda çözümden anladıklarını değiştirmenin etkili bir siyaset taktiği olduğ Gerçekçi olmanın koşulu unun farkındalar.
Kürt meselesi bunca değişen koşula rağmen halen çözümsüz ise meseleyi daha geniş bir çerçeveye oturtmanın ve yeni bir ortak irade arayışına girmenin zamanı da gelmiştir. Kendimize itiraf etmesek de aslında Kürt meselesinde 'irade öncesi' dönemde takılıp kalmış durumdayız. Herkesin çözüm istemesi, demokrasiden ve kardeşlikten dem vurması epeyce aldatıcı. Çünkü bunlar olması gerekenler... Bunlar bir norm olarak zihnimize işlemiş olan ve reddedilmesi 'ayıp' bulunacak standartlar. Oysa gerçek çözümler irade gerektiriyor ve bu da her iki tarafın kendi çözümüyle yüzleşmesini ima ediyor. Çünkü ancak böyle bir yüzleşme sonrasında karşı tarafa gerçekçi bir yaklaşım sergilemeniz mümkün.
Kuramsal olarak ilk adım her iki taraftan da gelebilir. Ama Kürt meselesi gibi epeyce asimetrik bir güç, yaşanmışlık ve birikim sonrasında ilk adımın devletten gelmesini beklemek doğaldır. Unutmadan vurgulayalım ki eğer PKK bu yeni koşullarda karşılıksız silah susturmanın stratejik önemini kavramış olsaydı, ilk adım o yönden gelebilir ve bu durum hükümeti çözüme doğru sıkıştırabilirdi. Çünkü PKK'nın silah susturması karşısında devletin operasyonlara devam etmesi meşruiyet açısından sorun yaratırdı. Böylece PKK bu hamleyle karşı tarafa da silah susturmuş olur ve devletle eşit düzeyde bir pazarlık gücü olduğunu kanıtlayabilirdi. Ama görünen o ki PKK'nın böyle bir siyasi aklı yok... Nitekim çözüm yolunun ilk adımı hükümetten geldi ve Başbakan, devletin silah susturmasını PKK'nın silah bırakmasına bağlayan taktiksel bir öneri yaptı. Ne var ki asıl soru bu adımın gerçekten de bir irade beyanı olup olmadığıdır. Cevap ise söz konusu adımın ne denli 'gerçekçi' olduğuyla bağlantılı... Türkiye uzun süre PKK şiddeti ile Kürtlerin hak ve özgürlüklerini birleştirip ayırma şeklinde gelgitler yaşadı. 'Çözüm' hep bu bağlamda ele alındı ve nihayet şiddet ve haklar alanının birbirinden bağımsız olduğu, çözümün her ikisi için ayrı ayrı aranacağı noktasına gelindi. Muhakkak ki 'gerçekçilik' açısından bu bir ilerleme... Ama acaba yeterince gerçekçi mi? Yeterlilik karşı tarafa da gerçekçi gelecek bir önermenin yapılabilmesini gerektiriyor. Bunu sınamak için ise Kürt tarafının 'çözümüne' bakmakta yarar var. Her ne kadar muğlak bırakılmış olsa da, bu çözüm Türk tarafının ikili modelinden fazlasını taşıyor: Kürtlerin çözümünde bir de 'statü' denen unsur var ve bu unsur bazen haklar alanıyla, bazen de şiddet alanıyla iç içe geçebiliyor...
Kürtler bir statü ihtiyacı içinde olduklarını, bunu görünce tanıyacaklarını, ama nasıl tanımlanması gerektiğini tam olarak bilmediklerini söylüyorlar. Sanat uzmanının sanat eserine yaklaşımını andıran bu söylem, bize bir ihtiyacı anlatırken ihtiyacın tatmin edilmesine ilişkin yeni bir muğlaklık alanı yaratıyor. Ama bu muğlaklık aynı zamanda iradeye ve siyasete de alan açmakta. Hükümetin çözüm yolunun muhakkak bir biçimde bu statü ihtiyacına cevap verir nitelikte olması lazım. Bunun anlamı PKK'nın Kürtlere ilişkin olası bir statü talebinin aynen kabullenilmesi değil. Statü konusundaki hükümet yaklaşımının ne olduğunun belirginleşmesi...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023