Fehim TAŞTEKİN
Reform meselesi basitçe kontrollü olarak film gösterimi ya da konser programları gibi magazin boyutu öne çıkan bazı açılımlara indirgenebilecek bir şey değil. Söz reformdan açılırken yönetsel, siyasal, idari ve hukuki sisteme dokunan yok. Kitabın ortasından konuşmak gerekirse bu alanlarda arz ettiği durum itibariyle Suudi Arabistan, esasen IŞİD’in devlet olmuş ve BM’de tanınmış versiyonudur. Bu alanlara girmek, Batı’nın hegemonik çıkarlarını garanti etmiyorsa sakıncalı.
Bir dönem R. T. Erdoğan’a “İslam ile demokrasiyi buluşturan lider” olarak övgüler dizmiş Batı alemi, bir süredir Ortadoğu’ya yeni bir lider pazarlıyor: Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman.
24 Nisan’daki yazımda Selman’ın bölgeyi geleceğe taşıyacak reformcu müstakbel kral olarak lanse edilmesinin arkasındaki dinamiklere değinmiştim. Bunun Aramco’nun borsaya açılma hazırlığı, yatırımcı avına çıkan Vizyon 2030 Projesi, milyar dolarlık silah anlaşmaları, İsrail’le ilişkileri normalleştirme hedefiyle Ortadoğu’yu yeni bir sürece sokma arayışı ve İran’a karşı yeni bir ortak cephe kurma çabasıyla bire bir ilintili olduğunu vurgulamıştım. Bugün Suud revizyonizmin iç ve dış koşullarını irdelemeye devam edelim.
Geçen ayki gezisinde Britanya’da dev panolara asılan reklamlarla selamlanan Veliaht Prens Selman, ardından ABD’de de hayal edemediği kadar pohponlanmıştı. Trump’ın destekçisi AMI, tamamen Suudi Arabistan’a adanmış The New Kingdom adıyla bir dergi çıkardı. 200 bin dağıtan 100 sayfalık dergideki başlıklardan üçü şöyleydi:
“Terörizmi yok eden en yakın Ortadoğu müttefikimiz”, “32 yaşında dünyayı dönüştüren en etkili Arap lider”, “Baş döndüren 4 trilyon dolarlık iktisadi imparatorluğa hükmeden.”
Başkan Donald Trump genç bir lideri taltif etme nedenini Beyaz Saray’daki basın toplantısında konuğunu aşağılayan bir tarzda gayet iyi resmetti: Konuşmasını Suudilere satılan 12.5 milyar dolarlık savaş aygıtlarının çizildiği bir tablo eşliğinde yaptı. Konuğunu ‘büyük müşteri’ diye tanımladıktan sonra bu satışlar sayesinde ABD’de 40 bin ilave istihdam yaratacaklarını övünerek anlattı. Suudilerin sipariş verdiği 13 milyar dolarlık yüksek irtifa hava savunma sistemi THAAD, 3.8 milyar dolarlık C-130 uçağı, 1.2 milyar dolarlık tank ve 1.4 milyar dolarlık P-8 Poseidon uçağını en kısa sürede teslim edeceklerini sözlerine ekledi. Geçen mayısta 110 milyar dolarlık silah anlaşması imzaladığı Kral Selman bin Abdülaziz için de “Baban akıllı bir karar verdi” dedi.
Ne güzel! Aşağılayan memnun, aşağılanan da öyle. Selman Amerikan topraklarında bir de İsrail’e hak verdi mi geleceğin lideri payesini anında yakaladı. Selman’ın The Atlantic’te yer alan “Ben hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin kendi topraklarına sahip olma hakkı olduğuna inanıyorum” sözü acayip ‘devrimci’ karşılandı. İsrail lobisinin temsilcileri bu yeni cesur adamın etrafında dört döndü. Burada bir yenilik yok aslında. Suud-İsrail ilişkileri gözden ırak hep olageldi. Arap öfkesi olmasa Suudiler İsrail devletini çoktan tanımıştı. Suudilerin 2002 ortaya attığı Arap Barış İnisiyatifi de İsrail’in 1967 sınırlarında devlet olma hakkını tanıyordu. Selman yeni bir şey söylüyormuş gibi teveccühe mazhar oldu.
Damat kontenjanından Trump’ın ekibinde gizli işler prensi olarak koşturan Jared Kushner yeni Ortadoğu planlarını Selman ile pişiriyor. Riyad da ilişkileri normalleştirme fırsatlarını kaçırmıyor. Mesela İsrail’e 70 yıldır uyguladıkları hava sahası yasağını geçen ay kaldırdılar. Suud hava sahasını kullanmak suretiyle Tel Aviv’e yapılan ilk uçuş, 22 Mart’ta Yeni Delhi’den kalkan Air India uçağı tarafından gerçekleştirdi. Filistinlilerin devlet ve geri dönüş hayallerini karartabilmek için de Suud’un nüfuzuna ihtiyaçları var. Hatta fetvalarına! Şaka değil; İsrail ordusu, geçenlerde, 1948’de yerlerinden sürülmüş Gazzelilerin eve dönüş yürüyüşünü önleyebilmek için fitne ve karmaşaya yol açtığı gerekçesiyle gösteri yapılmasını günah sayan Şeyh Salih el Fevzan ve Şeyh İbn Useymin el Temim’in fetvalarıyla süslenmiş bir video yayımladı.
Yani bu teveccüh pekâlâ anlaşılır: Riyad-Washington hattında Obama döneminde oluşan soğukluğu geride bırakıp iş kapasitesini artıracak, İran’la didişecek, Yemen’de barut tüketecek, Arap sokağında İsrail’i rahatlatacak bir lidere yatırım yapıyorlar, hepsi bu.
***
Ortadoğu, Afrika ve Asya ülkeleri hem sömürgecilik döneminin miraslarından hem de eski sömürgecilerin çıkarlarını temin eden ‘uşak ruhlu’ yerel liderlerin elinden çok çekti. Bu halklar miadı dolmuş siyasi kadavraları kenarı almak için tezgâhlanan dış müdahalelerden de çok çekti. 1970’lerde Kral Faysal, Vahhabizmin boğucu kalıplarını biraz esnetmeye yeltenince, ki onun yaptığı da bir nevi reform sayılırdı, dönemin İngiliz elçisi, Suudi Arabistan ve diğer körfez devletlerinin istikrarının birbirine çok bağlı olduğunu belirtip radikal bir değişikliğin Britanya yanlısı rejimleri devirebileceği uyarısı yapmış. Bazen istikrar bazen istikrarsızlık para ediyor. Batı kendi çıkarlarını sürdürebilme adına ‘kontrollü istikrarsızlığı’ da çare olarak görebiliyor.
İstikrar kurumları ve davranışları kemikleştirdiğinde küresel sermayenin her türlü ürün ve hizmet arzına kapılar kapanıyor. O yüzden arzulanan değişim, esnekliğini yitirmiş tüketim alışkanlıklarını da hedef alıyor. Yani istikrar fayda kapasitesini yitirdiğinde istikrarsızlık bir seçenek olarak devreye giriyor. Tabii ki reform baskısıyla yaratılacak istikrarsızlığın kendileri açısından kârlı ve yönetilebilir olması lazım. Bakınız Mısır ve Tunus’ta siyasi iki kadavrayı kızağa alırlarken Bahreyn’de sokaktan gelen değişim talebini tanklarla bastırdılar. Bastıranlar Batı’nın onayı ve desteğiyle Suudiler ve ortaklarıydı.
***
Bu dış çerçevenin ardından gelelim reform meselesine… Reform meselesi basitçe kontrollü olarak film gösterimi ya da konser programları gibi magazin boyutu öne çıkan bazı açılımlara indirgenebilecek bir şey değil. Söz reformdan açılırken yönetsel, siyasal, idari ve hukuki sisteme dokunan yok. Kitabın ortasından konuşmak gerekirse bu alanlarda arz ettiği durum itibariyle Suudi Arabistan, esasen IŞİD’in devlet olmuş ve BM’de tanınmış versiyonudur. Bu alanlara girmek, Batı’nın hegemonik çıkarlarını garanti etmiyorsa sakıncalı.
Peki, Selman’ın reformcu pozları ülkesinde neye tekabül ediyor? Reformlar konusunda ciddi mi? Ciddiyse ne kadarını başarabilir?
Sesini yükselten bazı din adamlarına gözdağı verilse de dünyaya onlarca cihadi-selefi örgüt musallat etmiş olan ve Suudi devletinin kurucu ideolojisi sayılan Vehhabilik ve onun sistem içindeki taşıyıcı kolonlarına dokunulduğu zannedilmesin. Devletin beslediği şeyhler, medreseler, cami minberleri, üniversite kürsüleri ve eğitim müfredatları demokrasiyi ‘küfür’ sayan, şiddeti kutsayan, farklı din ve mezhepten insanlara düşmanlığı körükleyen Vehhabiliğin tüm formlarını zerk etmeye devam ediyor. Bu alanda köklü bir temizliğe girişecek güçlü bir irade var mı? Varsa bunu yürütecek kadrolara sahipler mi? Yapabilirlerse ne ala ama yapamazlar. Dediğim gibi Suud’un müttefikleri de bu alanla ilgilenmiyor.
2013’te ABD Dışişleri, Suudi Arabistan’daki okul kitaplarında küffara karşı cihadı öğütleyen, Hıristiyan ve Yahudilere karşı nefreti aşılayan, farklı mezheplerin takipçilerine sapkın, mürted ya da müşrik diyen müfredatla ilgili bir rapor hazırlamıştı. ABD’nin baskısıyla Suudiler müfredatı temizlediklerini söylüyorlar. Ancak IŞİD, 2014’ten itibaren Irak ve Suriye’de ele geçirdiği yerlerdeki okullarda kendi müfredatını hazırlayıncaya kadar Suudi Arabistan’daki okul kitaplarını okuttu. Demek ki temizliğe rağmen IŞİD için hâlâ bu kitaplar makbul.
Değişim güçlü ve samimi bir iradeyi gerektirir. Muhammed bin Selman Amerikan medyasına verdiği röportajlarda sorunun kaynağındaki Vehhabi öğretiyi inkâr eden bir tutum sergiledi. Bu da samimiyetsizliğini gösteriyor. Selman, CBC’in ‘60 Minutes’ programında Suudi Arabistan’ın mevcut halinden 1979’daki İran İslam Devrimi ile Suudi din adamı Cuheyman el Uteybi liderliğindeki Kâbe baskınını sorumlu tutuyor:
“1979’dan önce normal bir hayat yaşıyorduk. Kadınlar araba sürüyordu, sinema salonları vardı, kadınlar her yerde çalışıyordu. Normal kalkınmakta olan bir ülkeydik.”
Düne kadar Suudi saraya çok yakın olan ama şimdilerde sürgünde yaşayan gazeteci Cemal Kaşıkçı, 1979 öncesi dönemle ilgili kendi yaşamından örnekler vererek Selman’ın söylediklerinin asılsız olduğunu yazdı. Selman’ın temiz bir sayfa olarak gördüğü 1979 öncesinden basit bir kesit: 19 yaşındaki Prenses Miş’al bint Fahd gayri meşru aşk yaşadığı gerekçesiyle sevdiği erkekle birlikte zina suçundan gözleri bağlanıp dizleri üzerinde öldürdü. Prenses Miş’al’ın bu acı sonu ne ilkti ne de son.
Suudi Arabistan devleti, Muhammed ibn Abdulvehhab’ın öğretilerine göre kuruldu, insanlar bu öğretiyle disipline edildi ve krala itaat bu öğreti sayesinde sağlandı. Yani Vehhabilik Suud’un resmi ideolojisi, bir diğer ifadeyle resmi mezhebidir. El Kaide ve IŞİD’in yol haritası da Abdulvehhab ve onun mürşidi İbn Teymiyye’dir.
Selman, The Atlantic’e verdiği röportajında ise bugün terör örgütü ilan ettikleri Müslüman Kardeşler’i karalarken El Kaide liderleri Usame bin Ladin ve Eymen el Zevahiri’nin Müslüman Kardeşler’in eski üyesi olduğunu savunuyor. Suud’un Soğuk Savaş döneminde Komünizmin önüne kesmek için Vehhabiliği yayma çabası ve cihatçılara verdiği destek hatırlatılınca şunları söylüyor:
“Öncelikle bize bunun ne olduğunu tanımlayın. Biz buna aşina değiliz. Vehhabilik nedir bilmiyoruz. Vehhabilik diye bir şey yok. Vehhabiliğe inanmıyoruz. Suudi Arabistan’da Sünnilik ve Şiilik var… 1979 öncesindeki destekten bahsediyorsanız, Soğuk Savaş’tan bahsediyorsunuz: Komünizm her yere yayılıyordu, ABD’yi, Avrupa’yı ve bizi tehdit ediyordu. Mısır o tür bir rejime dönüşmüştü. Komünizmden kurtulabilmek için kiminle olursa çalıştık. Bunlar arasında Müslüman Kardeşler de vardı. Onları Suudi Arabistan’da finanse ettik. Ve ABD de onları finanse etti.”
O vakit Batı’nın Arap ve İslam dünyasında gördüğü iki tehdit vardı: Seküler-milliyetçi rejimler ve Komünist yayılma.
Mısır’da Cemal Abdunnasır’dan kaçan Müslüman Kardeşler’e kucak açan Suudi yönetimiydi. Esasen 1960’larda Suudi rejiminde Vehhabiliğin tonunu azcık açan reformlar yapıldıysa onlar da Mısır’dan gelen ulemanın etkisiyle oldu. Kral Faysal döneminde ilk kız okulu açıldı ve yargı azcık modernize edildi. O zaman için bu tür açılımlar koyu Vehhabi geleneğine tersti. Asıl önemli olan Selman’ın da işaret ettiği üzere Kral Faysal’ın Amerikalı ve İngilizlerin yönlendirmesiyle başlattığı Komünizmle mücadele seferberliğidir. 1964’ten itibaren 40 yıl içinde dünya çapında Vehhabi öğretiyle işleyen binlerce kurum inşa edildi: Bunlar arasında 1359 cami, 210 İslam merkezi, 202 kolej ve 2000 okul var. Pakistan ve Afganistan gibi yerlerde finanse edilen onbinlerce yerel medreseyi saymıyoruz. Avrupa’da El Kaide gibi örgütlerin adam devşirdiği birçok cami de bu zincirin uzantısı. Tabii 11 Eylül 2001’deki saldırılardan sonra ABD’nin baskısıyla şiddeti teşvik eden imamların açığa alınması gibi bazı önlemler alındı. Fakat kaynağa dokunulmazken bu tür önlemlerin başarılı olması mümkün değil.
ABD Dışişleri’nin ilk Müslüman topluluklardan sorumlu temsilcisi Farah Pandith 2009-2014 arasında 80 ülkede temaslarda bulunduktan sonra vardığı sonuç netti: “Ziyaret ettiğim her yerde Vehhabi etkisi sinsi bir şekilde vardı.”
O yüzden Selman’ın Vehhabilik savunması ziyadesiyle ikiyüzlü ve sinik.
***
Küresel çapta kurulan cami ve medreseler yasal çerçevelerdeki icraatlar. Bir de istihbarat şebekelerinin Afganistan’dan başlayıp süregelen cihatçılarla iştigali var. Kim ne derse desin El Kaide ve Taliban cihatçı seferberliğin zehirli meyveleridir. Avrupalı istihbarat uzmanlarının kendileri söylüyor: Suudilerin küresel düzeydeki Vehhabi fonlarının yüzde 15-20’si El Kaide ve diğer cihadi örgütlere gitti. O yüzden ABD’li gazeteciler Selman’la röportaja giderken Ladin ve arkadaşlarını ‘özgürlük savaşçıları’ olarak manşetlerine taşımış Amerikan gazetelerinin arşivlerine ya da mücahit heyetlerinin ağırlandığı Beyaz Saray kayıtlarına bakıp bir zihin tazeleseler fena olmaz.
Zamanla bu çarkın işleyişinde bazı değişiklikler olsa da cihatçılarla iş çevirme alışkanlığı yeni bölgeler ve yeni aktörlerle devam etti. Son olarak Irak ve Suriye’de palazlandırılan cihadi-selefi örgütler Afganistan’daki senaryonun fütursuzca tekrarıdır.
Suudi Arabistan’ın 2014’te IŞİD’i terör listesine alması, IŞİD’in de El Kaide gibi ideolojik ve mali olarak beslendiği kaynağa dönüp küfretmesi ziyadesiyle aldatıcı. IŞİD’nin Suriye ve Irak’taki ithal savaşçılarının çoğu ve en tehlikeli olanları Suudi vatandaşıydı. Elbette bunlar hatırlatıldığında Amerikalılar dönüp “Ama Suudiler El Kaide ve IŞİD’i önlemek için çok şey yaptı” diyeceklerdir ya da Papa ile kucaklaşıp artık cihat değil dinler arası diyalogtan bahseden Rabıta’nın başkanını göstereceklerdir. Görünürde öyledir. Ama madalyonun öteki yüzüne birkaç ciltlik kitap sığar.
Tabii Amerikalıların kendi sicilleri temiz olmadığı için Selman’ın sinikliğine laf edebilecek halde değiller. 1980’lerde en az 50 milyon dolar harcayıp Afganistan’daki okullarda çocukları Sovyet askeri gibi kâfirlere karşı cihada teşvik eden, onlara sürekli mücahit olduklarını ve cihadın farz olduğunu hatırlatan kitapları dağıtan ABD’den başkası değildi. İşte bu yüzden El Kaide ve Taliban’ı “Suudi Amerikan” projesi olarak görenlere fazla kızmamak lazım. Bu günahta İngilizlerin payı yok mu sanki!
***
Mesele reformsa evvela IŞİD’vari infazlara, IŞİD’e de ilham veren hukuk düzenlerine; seçme ve seçilme hakkının olmadığı siyasal sistemlerine; yanında erkeği olmadan sokağa çıkamayan, mülk almak, seyahat etmek için kocası ya da babasından izin belgesi alması gereken, sesi haram sayılan kadınlarının hallerine; haktan ve hukuktan zerre nasibini almış infaz kurumlarına, işkencehanelerindeki yüzlerce sivil eylemciye, evlerindeki istismara ve yabancı hizmetçilere yapıp ettiklerine baksınlar! Diğer Körfez ülkelerinde olduğu gibi Suudi Arabistan’da köleliğin modern tarzıyla sürdüğünü kimse görmezden gelemez. Mesela Filipinli, Bangladeşli ve Pakistanlı hizmetçilerin başına gelenler tam bir felaket. Daha birkaç gün önce zorla çamaşır suyu içirilen bir hizmetçinin hastanelik edilmesi ve Kuveyt’te bir hizmetçinin derin dondurucuda ölü bulunması üzerine Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, Arap işverenleri Filipinli hizmetçilerine sürekli tecavüz etmekle suçladı. Filipinler, Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerden gelen işçilerin pasaport ve telefonlarına el konulup köle gibi çalıştırmaları ve her türlü hizmete mahkum edilmeleri çok yaygın bir istismar. Bangladeş Büyükelçiliği Cidde ve Riyad’da mağdur vatandaşları için sığınma evleri açtı. Sadece 2017’de 250 Bangladeşli kadın cinsel saldırı yüzünden bu evlere sığındı.
Yazıyı çok uzattım affola. Ne yapalım, söylenecek laf çok. Hasılı bu, öyle iki filmlik, iki konserlik bir mesele değil.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
18.06.2025
29.05.2025
10.03.2025
6.03.2025
3.03.2025
27.02.2025
24.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025