Kadri GÜRSEL
14 Kasım’da Halk TV’de Ayşenur Arslan’ın Medya Mahallesi’nde, “ana akım medyanın (Türkiye için) ekmek gibi bir ihtiyaç olduğunu” söylemiştim. Konu ana akım medya olunca, Oktay Akbal’ın 1946’da yayımlanan ilk hikâye kitabının adı akla geldi: Önce Ekmekler Bozuldu.
Bu zihinsel refleks normal, lakin bir farkla: Ana akım medya Türkiye’de hiçbir zaman “düzgün” olmadı. Hasılıkelam, ortada sonradan bozulmuş bir ana akım medya yok. En başından itibaren hatalı üretilmiş bir “ekmek” var. Ama biz, halk olarak bu “ekmek”le beslendik. Kimimiz tamamını yedi, kimilerimiz de “bozuk” kısmını attı, yenilebilecek olanıyla doyurdu karnını.
Öyleydi ya da böyleydi ama ana akım medyaydı.
Bakınız, bir “geçmiş zaman”dan söz ediyorum. Bu ne demektir? Kalitesiz undan üretilmiş, gramajıyla oynanmış ve her neyse artık, işte o “ekmeğin” bittiğini, bitirildiğini ifade etmiş oluyorum geçmiş zaman kullanarak. O beğenmediğimiz “ekmek”, yakın zamana gelene kadar giderek artan nispette mundar ve heder edildi; yenilmez oldu ve artık yok, mevcut değil.
Madem “ekmek” dedik, ekmekten ilerleyelim.
Bakkalın yolladığı ekmeğin layık olduğu yer midemiz değil de çöp kutusuysa, bakkala mı kızarsınız, yoksa bütün ekmeklerin bozuk olduğunu ve ekmek yemekten uzak durmak gerektiğini mi düşünürsünüz?
Ben bakkala kızarım ve onun sattığı ekmeği yemem; iyi ve kaliteli olanını talep ederim. Onu nerede bulacağımı, bulamazsam nasıl yapacağımı araştırırım. Çünkü evet, ekmek temel bir ihtiyaçtır. Türkiye için ana akım medya da öyle.
Ancak üzülerek görüyorum ki sahtekâr bakkalın sattığı bozuk ekmeği, bazı arkadaşlarımız gerçek “ekmek” bellemişler. “Ekmek” dendiğinde, bozuk ve vasfını yitirmiş bir unlu mamul dışında başka bir şey gelmiyor akıllarına.
“Ana akım medya” dediğimizde de öyle. Arkadaşlarımız bizdeki, maziye karışmış, bozuk ve sorunlu “ana akım”ı hatırlıyorlar ve başlattıkları “tartışma”nın doğrultusunu geçmişte kalanı veri alarak oluşturuyorlar. Oysa ben kavramsal düzeyde tartışıyorum. Çünkü günümüz Türkiye’sinde ana akım medya mevcut değil (Ekmek yok). Biraz da bu sayede şartlar kavramsal düzeyde bir tartışma yürütmeye, yeniyi tahayyül etmeye çok uygun. Eskilerin tabiriyle bir müsademe-i efkar, halihazırdaki durumun düzelmesine şimdilik faydası olmaz belki ama en azından farkındalık bilinci yaratmaya hizmet edebilir; tabii tartışmanın düzgün ve samimi bir biçimde yapılması koşuluyla.
Beni bu yazıyı yazmaya zorlayan “tartışma” ise 10 Kasım’da, yeni çıkan kitabım Ben De Sizin İçin Üzgünüm hakkında konuşmak üzere davet edildiğim Mustafa Sağlamer’in Artı TV’deki “Artı Hafta Sonu” adlı programında, sohbetin bizi ulaştırdığı bağlamda ettiğim birkaç kelam üzerine başlatıldı. Artı TV’nin Twitter hesabı o birkaç cümleyi “özetleyen” bir tweet paylaştı. Tweet’te alıntılanan sözlerimi, gereken düzeltmeleri eklentisinde bulunan videodaki aslına göre yaparak, atlanan ifadelerimi de parantez içinde ekleyerek naklediyorum:
“Kendimi (her zaman ve hâlâ bir) ana akım gazetecisi olarak görüyor (ve tanımlıyorum). Çünkü o kültür içinde yetiştim. (O kültürü eleştirmeme rağmen) O kültürün (doğru tanımlanması ve) doğru şekilde yeniden (üretilmesi gerektiğini) savunuyorum. Her ülkenin bağımsız, profesyonel ve namuslu gazetecilere ihtiyacı (olduğu görüşündeyim). Bu da (ancak) ana akımda olabilecek bir kalite, (bir ülke için).”
Hepsi buydu; kitaba dair sohbette yeri gelmişken bir parantez açmış ve kavramsal düzeyde kalan bu sözleri serdetmiş idim. Ardından hasbıhal kendi mecrasında akmaya devam etti.
Tweet’lenen sözlerim bir tartışmayı tetiklemişse, bilinmesini isterim: Ana akım medya ve kaliteli gazeteciliğin sacayağı hakkındaki bu görüşlerimi neredeyse beş yıldır her fırsat ve vesileyle, ortam ayrımı yapmadan dile getiriyorum. “Tartışma”ya kendi meşreplerince müdahil olan bazı arkadaşlarımız tanığımdır. Artı TV’de de böyle davrandım.
Neden, Ne için, Nasıl Ana Akım?
Görüyorum ki Artı TV’nin tweet’inin ardından “ana akım tartışması” başlatanlarla, henüz ana akımın ne olduğu hususunda anlaşamıyoruz. Bağımsız gazetecilik, profesyonel gazetecilik ve aktivizmi de farklı biçimlerde tarif ediyoruz. Bu nedenlerden ötürü bu arkadaşlarla faydalı bir tartışmamız olamıyor ve öngörülebilir bir süre için de olamayacak.
Artı TV’nin tweet’te alıntıladığı “profesyonellik, bağımsızlık ve namusluluk”la ilgili sözlerimin, geçmişte ana akımda çalışmaya “tenezzül etmemiş” belirli bir gazeteci profilinde gereksiz alınganlıklar doğurduğunu gördüğüm için, bu “tartışma”nın daha fazla kişiselleştirilmesinden imtina etmek maksadıyla aşağıda alıntıladığım görüşlerin kimlere ait olduğunu ayrıca belirtmeyeceğim. Zaten benim de eleştirdiğim, kişilerden ziyade bir “siyasi kültür”ün medyaya bakışı neticede...
Ana akım mevzuundan başlayalım.
Tartışmacıların üzülerek tespit ettiğim bir yanlışı, bugünkü iktidar medyasını “ana akım” sanmaları veya işlerine öyle geldiği için iktidar medyasına “ana akım” demeleri.
Kendi lügatlerinde ana akımın başka adlarının da bulunduğunu, bunlardan birinin de “yandaş medya” olduğunu öğreniyoruz.
Hatta, “ana akımda işini kaybetmemekle doğru yapmak arasında kıstırılmış duygu haliyle varlığını sürdüren meslektaşlarımızın olduğunu” yazanların bu ifadelerinden de “iktidar medyası”nı ana akım sandıkları ya da öyle görmek istedikleri sonucu çıkıyor.
Halbuki günümüz Türkiye’sinde ana akım medya yok, kalmadı, taze bitirildi!
Bugünkü rejimin medyasını “ana akım” diye nitelemek, ana akım kavramının hangi kaliteleri içerdiğini bilmemek değilse nedir?
Şudur: Ya ana akım medyanın kavramsallaştırılması için yeterli düşünsel çabayı harcama gereği duyulmamaktadır, ya da yine bir kavram olarak ana akım medya değersizleştirilmek istenmektedir.
Bence bu ikisi çoğu tartışmacının indinde birlikte geçerli.
O halde ana akım medya nedir, ne değildir, mukayese yöntemiyle izah etmeye çalışalım.
Bir kere ana akımın mülkiyet ve sermaye yapısı siyasi hareketlerden, siyasi partilerden, örgütlerden, iktidardan ve devletten bağımsız olmak zorundadır. İkincisi, ana akımın mülkiyet ve sermaye yapısından hareketle teşekkül eden idaresi, organik bir bağımsızlığı da haiz olmalıdır.
Misal, Habertürk. Mülkiyet vesaire bakımından bağımsızdı ama “Alo Fatih” faktörü bu mecranın organik yönden de bağımsız olmasını engelliyordu. Dolayısıyla “ana akım” olarak nitelendirilmesi imkânsızdı.
Burada bir parantez açalım: Bir tartışmacı, parti veya örgüt adı zikretmeden, gayet örtülü bir ifadeyle, “mülkiyet yapısı belirli bir politik arka planla birlikte düşünülen gazeteler”den söz etti. Bunlar, kendi gazetesi için de söz konusu olduğu gibi bağımsız falan değillerdir.
Doğrusu, böyle bir gazetenin durduğu yeri “ana akım”a göre tarif etmekte zorlanıyorum. Ana akım var olsaydı, “ana akım dışı” derdim. Ana akım yok, o halde siyasi çizgisini mi işaret etmeliyim? Sol, sosyalist, parti gazetesi mi demeliyim? Belki de evet.
Ve bu hattan devam edelim; bugün, tartışma açan arkadaşlarımızın ısrarla “ana akım” diye tabir ettikleri iktidar medyası, sermaye, mülkiyet ve organik bağımsızlık kriterlerine uymadığını bildiğimiz için, koyduğumuz adla nitelediğimiz gibi “iktidar medyası”dır ve ana akım değildir.
Dahası bir medya mecrasını ana akımdan sayabilmemiz için orada editoryal bağımsızlığın olması gerekir. Patron ya da mülkiyet sahipleri, editörlerin profesyonel özerkliğine saygı gösterecekler; manşetlere, birinci sayfalara, ana haber bültenlerine burunlarını sokmayı adet haline getirmeyecekler.
Bu açıdan da, on gazetenin onunun da aynı manşetle çıktığı bir olağanüstülük halinin sıradanlaştırıldığı iktidar medyasını “ana akım” diye nitelemeye hakkımız olamaz.
İktidarınki, ana akım medya değildir.
Diğer bir kriter ki çok önemli, medyanın evrensel etik ilke ve standartlarına saygı göstermek, bu hususta denetim sağlamak ve hesap verebilir olmaktır.
Kabul, Türkiye’nin artık bir mevta olan ana akım medyası bu açıdan da çok sorunluydu, boğazına kadar batmıştı ama buna rağmen eleştiriye ve hesap vermeye kapalı değildi. Ve hatta bu ana akımda evrensel değerlere saygılı bir yayın çizgisi izlenmesi hususunda hassasiyet gösteren yayın yönetmenleri, editör ve muhabirler çalışabilmişti. Ana akımın köşe yazarları ana akıma eleştirel bakabilmişlerdi.
Bugünkü iktidar medyası ise bir propaganda aygıtı, bir yalan yayma makinesi olarak faaliyet göstermektedir.
Sözün özü, orası ana akım medya değildir.
Ana akım medya bağımsız olmak zorundadır ama tarafsız olmakla mükellef değildir.
Bu “tartışma”da bağımsızlık mefhumunun bazıları tarafından “tarafsızlık” olarak anlaşılmasını hayretle karşılıyorum. “Bağımsızlık”la “tarafsızlık” benzer kavramlar değildir, aralarında bir örtüşme yoktur.
Tam tersine, ana akım medya taraflı olmak zorundadır. Kendisinin varlık koşulu olan demokrasi, basın özgürlüğü ve çoğulculuktan yana taraf!
Ayrıca, gazeteciler fikirden azade insanlar değillerdir.
Kendimden örnek vereyim: Cumhuriyet Davası’nda tutuklu yargılanırken, muhalif olduğum için hapse konulduğumu heyet önünde söylemiş ve aşağıda mahkeme zabıtlarından alıntıladığım beyanımla devam etmiştim:
“Bağımsız, eleştirel, sorgulayıcı olmak, bir gazeteciyi dolayısıyla muhalif yapar ama muhalif olmamın da bana göre ne olduğunu, neden dolayı kendimi muhalif olarak görmekten vazgeçemeyeceğimi de çok kısa anlatacağım: Kesin ve net güçler ayrılığı temelinde hükmünü icra eden laik bir cumhuriyet ve parlamenter demokrasiyi savunduğum için kaçınılmaz olarak muhalifim. Yargının bağımsızlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, temel hak ve özgürlükleri, basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, çoğulculuğu, katılımcılığı, iktidarın hesap verebilirliğini, şeffaflığını, örgütlü toplumu ve bunlar kadar önemli olduğunu düşündüğüm, öngörülebilir, kurumsal, barışçı ve laik bir dış politikayı savunduğum için muhalifim. Bu nedenlerden dolayı kendimi muhalif olarak adlandırmak dışında bir tanım bulamıyorum. Çünkü bunların (nitelikler) hiçbiri Türkiye’de yok. Bunları istediğim için karşı çıkmak, eleştirmek, uyarmak zorundayım. Bunları yaptığım zaman da otomatikman muhalif oluyorum ve hedef alınmamın nedeni de hak savunuculuğu yapıyor olmamdır. Özellikle de basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü konusunda. Bir gazetecinin bence meşru ve haklı olan tek aktivizmi basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü konusunda çalışmaktır.”
Kitabım Ben De Sizin İçin Üzgünüm’de de yer alan bu alıntıyı tartışmaya bir katkısı olsun diye yaptım.
Mahkemede muhalif olduğumu söylediğim için ve hatta öncesinde Cumhuriyet’teki 10 Mayıs 2017 tarihli “Çünkü Cumhuriyet” (Meraklısı için: Ben de Sizin için Üzgünüm, s. 98) başlıklı ilk köşe yazımda bu konumumu ilan ettiğimden ötürü bağımsızlığımı yitirmiş mi oldum?
Hayır!
Gazeteci olarak taraflıyım. Demokrasiden yana taraf. Mesleğimi demokrasi olma vasfını yitirmiş bir rejimde bihakkın icra edemeyeceğimi biliyorum da ondan.
Hak savunuculuğu yaparım. İnsan haklarını savunurum, kadın haklarını savunurum, ama gazeteciliği hak savunuculuğu için yapmam, gazeteciliği gazetecilik için yaparım. Bu iki tutumu birbirinden ayıran çizgi hiç de ince değildir.
Diğer taraftan “bağımsızlık” mefhumundan yanlış biçimde “tarafsızlığı” anladığını gördüğüm bir tartışmacının, “Kürt kimliğini öne çıkarmak bir siyasi taraflılık haliyse misal, laik, Kemalist veya sağcı, muhafazakâr kimlikle gazetecilik yapmak değil mi?” diye sorabilmiş olmasının “tartışma”ya yaptığı bir katkı yoktu maalesef.
Ayrıca, okuduğunuz gibi mahkeme heyetinin önünde “aktivizme” bakışımı da dile getirmiştim.
Genişleterek tekrar edeyim: Bana göre bir gazetecinin angaje olabileceği tek meşru aktivizm basın ve ifade özgürlüğü için yapılandır. Ben de bunu zaten 2005’ten beri yerel ve uluslararası planda şartlarımı zorlayarak yapıyorum. Halihazırda Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) Yönetim Kurulu üyesiyim.
Gazeteciliği savunma amacının ötesine geçen ve bir siyasi gündeme bağlı olarak yapılan aktivizm, gazeteciliği araçsallaştırdığı nispette mesleğe zarar verir.
Profesyonel gazetecilerin, gazeteciliği savunmaktan başka bir tutum ve eyleme ihtiyaçları yoktur.
Tekrar ediyorum: Gazetecilik, gazetecilik için yapılır, yapılmalıdır.
Bu akideye itiraz edenleri, tepkilerinin duygusal reflekslerinden ileri geldiğini idrake davet ediyorum.
Gazetecilik, gerçekleri belirli bir disiplin ve kaideler bütünü içinde araştırma, ortaya çıkarma ve duyurma mesleğidir.
Bu bakımdan “gazetecilik için gazetecilik” akidesinin gerçeklikle olan reddedilemez ilişkisi, en kapsayıcı anlamları zaten içeriyor.
Nihayet, George Orwell’e atfedilen veciz sözü anımsatmanın yeri geldi: “Sahtekârlığın dünyaya egemen olduğu zamanlarda gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir.”
İlaveten, Gramsci’nin “Gerçek, devrimcidir” dediği de unutulmasın.
Bu izlekten hareketle, Türkiye’de gazetecilik disiplini içinde yazmakta ve konuşmakta kararlılık sergilemenin, başlı başına devrimci bir tutum olduğu sonucuna varırız.
Bir gazeteci, sadece gazeteciliğe angaje olursa, işte ancak o zaman gerçekleri duyurma işini en etkin biçimde yapar.
Bu bağlamda, gazeteciliğin ne için, nasıl ve nerede daha iyi yapılacağı, nerede ve nasıl daha iyi gazeteci olunabileceği soruları, tartışmacılarla beni karşı karşıya getiriyor.
Örneğin “tartışma”nın önemli bir ayağını oluşturan şu aktivizm meselesi.
Önce, basın özgürlüğü aktivizmiyle diğerlerini birbirinden ayırt etmek lazım.
“CNN bile aktivist olmuşken...” bizdeki “ana akım dışı medyanın” aktivizmine itiraz etmemizi yadırgayanlar var.
CNN’inki, “Beyaz Saray”dan haber verebilmek ve akreditasyonu saçma bir gerekçeyle iptal edilen muhabiri Jim Acosta’nın mesleğini orada yapma hakkını savunmak maksadıyla yürüttüğü bir aktivizm ve gazeteciliği araçsallaştırmıyor. CNN basın özgürlüğü mücadelesi veriyor ve sonuna kadar hakkıdır.
Ama aşağıdaki tartışmacının ifadelerinden yansıyan siyasi kültürün dünyasında, gazetecilik bir politik gündemin vasıtasına indirgenerek hakir görülüyor, daha da ileri gidilerek gazetecilik mesleği inkâr edilmiş olunuyor:
“...Merkez medya ile, ötekine şimdilik periferi medya diyelim, arasındaki fark, aktivizm yapıp yapmamak değil, neyin aktivizmini yaptıkları. Ve bu aktivizmi nasıl, hangi araç, yöntem ve tarzla yaptıkları. Belki bir fark daha var, o da iki medya türünün aktivizm dozları, renkleri, tonları... Ana akım medya, yerleşik düzenin, kapitalizmin, hâkim sınıfların sözcülüğünü yapıyor. Merkezin dışında yer alan medya ise genel olarak özgürlüğün, başka bir düzenin, alternatif yaşamın, ezilenlerin, mağdurların sözcülüğünü yapmaya çalışıyor.”
Bu satırların yazarı, “periferi”de sadece sevdikleri var zannediyor; aşırı sağcı, İslamcı parti, tarikat medyasının ve hazzetmediğini varsaydığım ulusalcı/Avrasyacı medyanın da bu periferi içinde yer aldığını unutmuşa benziyor.
Tartışmacı, bu satırların öncesinde de benim ideal ana akım medya olarak gördüğümü varsaydığı New York Times, Le Monde ve The Guardian hakkında şöyle diyor:
“...Hepsi, belirli bir siyasi, ideolojik davanın aktivistleri olarak yayın yapıyor. Kuşkusuz bu gazetelerin aktivizmi, bizim bildiğimiz ya da aklımıza ilk gelen aktivizm tarzı olan “Yaşasın!”, “Kahrolsun!” sloganlarıyla yapılmıyor. Onlar çok daha ince, çok daha sofistike, üstü örtülü bir yöntemle, ‘objektif haber’ ya da ‘zengin yorum’ sloganlarının arkasına saklanarak yapıyor bu militanlıklarını.”
Yukarıda okuduğunuz bu ifadeler gazeteciliği militanlığa indirgeyen çarpık bir zihniyetin dışavurumu kabilinden ibretlik, haber ve yorumun birer aktivizm faaliyetinden ibaret olduğunu iddia edecek kadar da mesuliyetsiz.
Yukarıdaki satırların yazarı, iyi ya da kötü gazeteciliğin değil, medya vasıtasıyla yapılan iyi veya kötü militanlığın söz konusu olduğuna inanmamızı istiyor.
Madem bu “tartışma”nın kitabım Ben De Sizin için Üzgünüm vesilesiyle başladığı sanılıyor, o halde neden olmasın, ben de “militanlık ve gazetecilik” bahsini bu kez kitaba atfen tartışmak istiyorum...
Cevabı çok basit bir soru: Kitabımın 253. sayfasında, iktidar hesabına çalışan namlı bir medya tetikçisinin 13 Temmuz 2018 tarihli köşe yazısından yaptığım alıntıdaki ifadeleri, gazetecilik mesleğini aktivizm ve militanlığa eşitleyenlerin nokta-i nazarında, “iyi ve kötü” ayrımının hangi tarafında konumlanabilir?
Tetikçinin ifadelerini birbirinden ayırdığım iki cümle halinde aktarıyorum. Bakın ne demiş: “Benim medyaya girme sebebim kariyer yapmak, para kazanmak gibi dünyevi hedefler değildir.”
Ne ilginç değil mi?
Karşınızda sanki bir “aktivist” var. Ama değil.
Ve sonra ifşaatta bulunuyor: “Benim temel amacım milli ve manevi değerlerimize ve DEVLET menfaatlerimize düşman örgütlerle mücadeledir.”
İşte, beğenin ya da beğenmeyin, bu tip de medyada “objektif haber” vermek ve “zengin yorum” yapmak ile tarif edilemeyecek bir amacının olduğunu ikrar ediyor.
Ardından hakkında şunları yazmışım: “Bu sözler (tetikçinin) herhangi bir şekilde gazeteci olarak görülemeyeceğinin kendi ağızından en açık itirafıdır.”
Gazeteci değildir, o bir tetikçidir ama sözcüğün teknik tanımı bakımından onun aynı zamanda bir “medya aktivisti” olduğunu varsaysaydık, tartışmacılarımız bu tipi “iyi ve kötü” ayrımının hangi tarafında konumlandırırdı?
Sorum budur.
Bu arada bir parantez açmalıyım: Tartışmacıların pozisyonlarını asla ve katiyen bu tetikçininkiyle kıyaslamak gibi bir niyetim yok. Mukayese edilmesini de istemem. Bu, aşırıya varmış bir hakkaniyetsizlik olurdu. Amacım, tartışmacıların sergiledikleri sakat mantığın gazetecilik mesleği hakkındaki yerleşik yanlış algıyı tahkim etmekte ne kadar da tehlikeli noktalara vardırılabileceğini göstermek.
Sorunun cevabını herkes gibi ben de verebilirim: “Egemenlerin sözcüsü olan aktivistler ve militanlar” tarafında... Ezcümle, “kötülerin sözcüsü”.
Bir yerde “iyiler”, diğerinde “kötüler”...
Siyaseten iyi yerde durmak iyi gazeteci olmak için yeterli mi?
Hayır. Ama gazeteciliği aktivizme ve militanlığa indirgeyenler için duygusal bir tatmin sağladığı kesin.
Ana Akım Kavramını İtibarsızlaştıranların Sorunu
“Biz aktivist değiliz, sadece gazeteciyiz” diyemedikleri için “Ana akım medya da aktivist ve hatta militan” diyorlar.
“Biz bağımsızız” diyemedikleri için “Ana akım da bağımsız ve hatta tarafsız değil” diyorlar.
Profesyonel olamadıkları ya da olmayı reddettikleri için profesyonel gazetecileri küçümsüyorlar.
Ve mantıklarını, giderek gazeteciliğin bir meslek olarak inkârına vardırıyorlar.
Mevzubahis medya kültürünün egemen olduğu periferik bir mecradan bağımsız ve profesyonel gazeteci yetişmesi istisnai durumdur. İstediğiniz kadar “namuslu”, velhasıl medya etiğine, meslek ilkelerine bağlı bir gazeteci olmaya gayret edin, çalıştığınız mecranın mülkiyeti siyasi hareketlerden ve partilerden bağımsız değilse, editoryal bağımsızlık mümkün olamıyorsa dürüstlüğün hükmü bir yere kadar.
Bu şartlarda profesyonelleşmek de bir o kadar zordur.
İyi gazetecilik profesyonellik, bağımsızlık ve namusluluk sacayağı üzerinde yükselebilir. Bu üçünden biri eksik olursa diğer ikisi hükmünü icra edemez ve ortaya çok sorunlu, eksik bir gazetecilik çıkar.
Profesyonellik, bağımsızlık ve namusluluğun bir arada, sürdürülebilir halde bulunup gazetecilerin mütekamil meslek insanları olarak yetişmesi için imkân, ana akım medyanın sunduğu iş ortamında yaratılabilir.
Doğrudur, geçmiş gitmiş ana akımdan çok sayıda satılmış, yandaş ve omurgasız gazeteci müsveddesi çıkmıştır ama üçlü standarda uygun yüzlerce iyi gazeteci de yetişmiştir.
Darılmaca yok.
Bu tartışmacılar, gazeteciliği aktivizmle, militanlıkla eşdeğer tutarak, Türkiye’de matbuatın önceki yüzyılda iktidar ve rejim mücadelelerinin bir vasıtası olarak yanlış bir yerde kurulmasından ötürü, medyayı da bir siyasi kavga alanı, muharrir ve muhabirlerini de “matbuat siyasetçisi” gibi gören ve bundan dolayı profesyonel gazeteciliği takdir edip layık olduğu konuma oturtamayan yerleşik ve bozuk bir medya kültürünü kendi zaviyelerinden tahkim ettiklerinin farkındalar mı?
İktidarın istediği tam da bu aslında.
Gazetecinin bir meslek insanı olarak değil de siyasi kavgaların basın siperinden karşı tarafa yumruk sallayan bir dövüşçüsüymüş gibi algılanması. Böylece ülkedeki kutuplaşma yüzünden gazetecinin meşruiyetini sakatlamak ve ona zulmetmek kolaylaşıyor.
Türkiye’de günahıyla sevabıyla bir ana akım medya vardı, artık yok. Mevtanın arkasından “İyi bilirdik” diyecek halde değiliz ama bu ülkenin canına okunmuş, çok sorunlu ve geri demokrasisine mütekabil bir ana akım medyaydı işte... Bu medya editoryal bağımsızlık, meslek ilke ve standartlarına riayet konusunda çok sorunluydu ama evet, söz konusu mecralarda sacayağıyla tarif ettiğim iyi gazetecilik inişli çıkışlı da olsa yapılabildi, hem de 60’lardan başlayıp 2010’ların ortalarında imkânsız hale getirilene kadar.
Buna mukabil sermaye ve mülkiyet yapısı bağımsızdı bu medyanın.
Ana akım medya neden ortadan kaldırıldı farkında mısınız?
Ülkenin okurunu ve izleyicisini “yankı odaları”na kapatmak için.
Tartışmacılar kendi küçük yankı odalarında yazıp çiziyor. Kendi seslerinin aksisedasını dinliyorlar.
İktidarın okuruna, izleyicisine ulaşma şans ve imkânları yok.
Okurun, onların ve iktidarın medyasının ne dediğinden aynı anda haberdar olarak, bunları mukayese edip, kendi sağlıklı kanaat ve tercihini oluşturma ve sandığa yansıtma imkânı son derece kısıtlı. Demokrasilerde değişimin ön şartı haberdar seçmendir. Artık ne demokrasimiz ne de ana akım medyamız var.
Yakın geçmişte, iktidarın tabanı dâhil geniş bir yelpaze tarafından takip edilen televizyonlar ve gazeteler mevcuttu ama. İşte bunları iktidar nihayet “zorla satın alma” yoluyla ortadan kaldırdı. Ana akımın sistemli biçimde yok edilmesi süreci 2008’de, astronomik vergi cezalarıyla başladı, 1 Kasım 2015 Genel Seçimleri sonrasında ana akım üzerinde kesin iktidar hegemonyası kuruldu ve son darbe mülkiyet devri ile indirildi.
Ana akım medyanın ortadan kaldırılması sonucunda meraklı ve ilgili bir okur kesimi, haberi ve perspektifi dış kaynaklı medyalardan veyahut sosyal medyadan elde etmeye yöneldi. Bu durum ülkeyi medya üzerinden dış kaynaklı manipülasyonlara açık hale getirmiştir. Ana akımı yok ederek kendi medya düzenini kurduğunu sanan iktidarın ülkeye yaptığı en büyük kötülüklerden biri budur.
Ana akım medya, gazetecilik yaptığı nispette kurulu düzendeki aksayan yönlerin sorgulanmasına hizmet eder. Çünkü gazetecilik eylemi, başlı başına eleştirelliktir, sorgulayıcılıktır, araştırmacılıktır.
Ana akım medya, geniş ve farklı kitlelere seslenebilen mecraların toplamı olduğu için demokrasiler açısından vazgeçilmezdir, “yankı odası” etkisini kırar, bir toplum olma bilincini destekler.
Bugün ana akım kültürünü kendi içinde geliştirerek gelecek kuşağa bir tohum olarak nakletme işlevini görmeye aday birkaç değerli internet haber sitesi ve bir dijital mültiplatform var. Mamafih bu mecralar, istihdam ettikleri, ana akımdan hicret etmiş birinci sınıf gazetecilere yaşama imkânı sunmaya yeter sürdürülebilir iş modelleri geliştirmiş değiller.
Teknoloji ve medya ilişkisi ne yönde gelişirse gelişsin günün birinde demokratik bir Türkiye ortaya çıkacaksa, bu Türkiye’nin bir de ana akım medyaya ve profesyonel, bağımsız, namuslu gazetecilere ihtiyacı olacak. Bu bir kesinliktir.
O halde muhayyel bir ana akım medyayı tartışalım... Tabii gerçekten ihtiyacınız varsa. Buna mukabil birbirini hasım gören toplulukların toplamında bir cemaat olarak yaşamaktan memnunsanız tartışmanın hiç âlemi yok.
BİRİKİM
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2020
5.03.2020
26.02.2020
20.02.2020
17.02.2020
4.02.2020
19.01.2020
9.01.2020
6.01.2020
3.01.2020