Kürşat BUMİN
MEB’in öğrencilerle ilgili şu gerçeğin de farkında olmadığı anlaşılıyor: Bu ülkede orta öğretimdeki öğrenciler (ne yazık ki) “yazmayı” unutmuştur. Öğrenciler artık yalnızca mobil telefonlarla iletişim kurmaktadır. Ellerine kağıt kalem alıp bir zamanların “kompozisyon” sınavında sergiledikleri yeteneklerini bile maalesef (hep bu MEB yüzünden tabii ki) kaybetmiştir.
Gündemin süratine siz de şahitsiniz… Gün geçmiyor ki yeni bir konu ortaya düşmesin. Malûm “trabzan” filan gibi milleti aklından edecek türden “fantaziler” bir yana, sabah karşısına geçtiğiniz ülke haberciliği size sanki “Dünkü konuyu tezden unutun bugünkü konumuz şu!” diyerek okurları/izleyenleri aptala çevirecek türden bir sürat sergiliyor.
Son günlerin merkezdeki konunun “savaşa girmek” olduğu malum. Oysa hatırladığınız gibi iki hafta öncesinde TEOG’la yatıp kalkıyorduk. Cumhurbaşkanı’nın bir açıklaması ve dileğiyle başlayan bu tartışma konusu artık hiç (ama hiç) kimsenin ilgisini çekmiyor. İyi ama günler geçmekte ve o meş’um TEOG bir bir saymakta geçen haftaları…
Tamam, cumhurbaşkanı konuyu tartışmaya açtı ve geri çekildi diyelim. Peki ama ya “diğerleri”? “Diğerleri”, yani başta başbakan olmak üzere hükümet denilen yürütme organı? Onlar da mı “Savaşa girdik, şimdi TEOG’un meog’un sırası değil!” düşüncesindeler? Başbakanın yakınlarda konuya ilişkin şu açıklamasını hatırlıyoruz sadece: “TEOG’la ilgili gerekli açıklamaları yaptık. Detaylar çalışılıyor. Sınavsız öğrencilik olur mu? Tabii ki öğrenciyseniz hayatınız sınav demektir. Eskiden sözlü sınavlar da vardı. Şimdi var mı, bilmiyorum. Yazılı sınavlar her sınıfta olacak, o sınavlardan birisi de merkezi sistemli olacak. Hepsi bu. Okuldaki sınavlardan bir tanesi soru havuzundan merkezi şekilde olacak, hepsi bu. Merkezden yapılmasa da bu sınav yapılacak.”
“Hepsi bu” da ortada manasız birkaç öneriden başka bir şey yok ki…
“Eskiden sözlü sınavlar vardı. Şimdi var mı bilmiyorum”: Anlaşılan o ki Başbakan meseleye haddinden fazla hâkim; daha doğrusu konuyla ilişkili olarak “sözlü sınav” günlerinde kalmış görünüyor…
MEB’in işi de zor görünüyor. Sorunun çözümü ülkenin bütçesi en kabarık, aynı zamanda belki de en “eskimiş/en köhne” bakanlığına kalmışsa, işimiz Allah’a kaldı diyebiliriz. Bu bakanlığın yakınlarda Milli Savunma Bakanı koltuğunda oturan bakanının açıklamaları işin -şöyle böyle değil- gerçekten içinden çıkılmaz bir hal aldığını gösteriyor. Mesela şu açıklama: “Yeni müfredata ilişkin soru bankası çalışmaları başladı. Ama soru bankası demek test değil. Çünkü test olunca hem çocuklar kursa yönlendiriliyor, hem de sosyal etkinliklerden uzak kalıyor.” Sizin de aklınız hepten karışmadı mı? Bakan, “uzak kalınan” hangi “sosyal etkinlikler”den söz ediyor acaba? Devamı da var: “Soru bankası hazırlayalım, siz oradan seçin. Dolayısıyla bir öneri çocuğun cevap kağıdı alınır, isim kısmı kapalı olarak iki öğretmene gönderilir. Sınav kağıdı okunur. Yazılı olacak, klasik olacak, açık uçlu olacak. Çocuk kendini ifade edebilmeli. Çocuklarımızın sosyal, kültürel ve sanatsal başarıları dikkate alacağız.”
Uzattığımı, sabrınızı taşırdığımı biliyorum ama mecburum, çünkü sonuç olarak “öğretim”den söz ediyoruz. Bakan’ın açıklamalarından ben kendi payıma tek bir şey anlamış değilim, sizi bilmem tabii ki… Ne demek “klasik” olacak, ne demek “açık uçlu” olacak, “sosyal, kültürel, sanatsal başarılar”nelerdir ve nasıl “dikkate alınacak”?
Şu günlerde adından sıkça söz edilen “açık uçlu soru”ya ilişkin hızlı bir tarama yaptım. Bu yöntem LYS’de de denenmiş. Bu yöntemde yöneltilen soruların cevabı bir sözcük, bir sayı veya bir cümle ile adaylar tarafından cevap kağıdına yazılıyor veya kodlanıyormuş. En iyisi LYS için verilen şu örneği gözden geçirmek: “1933 yılında kurulan; ayakkabı, tekstil, kâğıtçılık gibi farklı alanlardaki fabrikaları da bünyesinde toplayan ve aynı zamanda bankacılık faaliyetlerinde bulunan kuruluşun adı.” Cevap kağıdına yazacağınız doğru yanıtı da vereyim ki, ülkenin öğretim sisteminin ne acıklı bir hale düştüğünü daha iyi anlayalım. Evet doğru cevap “SÜMERBANK”, kazandınız! (“Sümerbank”ın kendi gitmiş adı sadece bir bankada kalmış zamanının önemli bir kurumu olmasını işaretlemek puan kazandırmıyor tabii ki!)
Benzer şekilde getirilmek istenen “çocuğun sınava kağıdı alınır, isim kısmı kapalı olarak iki öğretmene gönderilir” kuralı da problemli. Hangi “iki öğretmen” ve tabii ki soruların merkezden (MEB) tarafından hazırlanması önerisi de kendi başına “yeni sistem”in eskiyi aratan cinsten olduğunu gösteriyor. MEB’in ne tür sorularla öğrencileri sınayacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.
MEB’in öğrencilerle ilgili şu gerçeğin de farkında olmadığı anlaşılıyor: Bu ülkede orta öğretimdeki öğrenciler (ne yazık ki) “yazmayı” unutmuştur. Öğrenciler artık yalnızca mobil telefonlarla iletişim kurmaktadır. Ellerine kağıt kalem alıp bir zamanların “kompozisyon” sınavında sergiledikleri yeteneklerini bile maalesef (hep bu MEB yüzünden tabii ki) kaybetmiştir. Eskinin bizdeki “olgunluk sınavı” ya da (diyelim) Fransa’daki BAC sınavlarında adayların sergiledikleri yazıya ve metne hakimiyet maalesef uçup gitmiştir.
Demek ki önce yapılması gereken, konuyla ilgili önümüzdeki tabloyu -önce- görüp, bu felaketten nasıl kurtulabileceğimizi ciddi, donanımlı biçimde sorgulamaktır. Bu iş tabii ki öğrencileri “Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” türünden hamasi metinlerle değil, sahici örneklerle tanıştırmaktır. Bir ortaöğretim sistemi düşünün ki, haftada 40 saat (yeni uygulamada Sosyal Bilimler Lisesi’nde birinci yabancı dil 40, ikinci yabancı dil 4 saat) yabancı dil öğretmeye çalışmasına rağmen sonunda öğrencileri yabancı dilsiz bırakmaktadır…
Demek ki işe soyunurken öğretmen sorununu da mutlaka önümüze koymalıyız. Matematik ya da fen dersleri için üniversitelerin ilgili bölümlerinden mezun olanları; İngilizce dersi için üniversitelerin ilgili bölümlerinden mezun olanları; benzer şekilde edebiyat, sosyal bilimler dersleri için de aynı kalitede öğretmen istihdam etmek gerekmektedir. Bu çerçevede öğretmen istihdamında “eğitim fakülteleri” tekeli kırılmalıdır.
Sıra geldi üniversite kapısından girmeye. Bu kapıdaki seçme yöntemini kesinlikle ve bir an önce “optik okuyucu”nun elinden kurtarmak gerekmektedir. Dünyada hiçbir akıllı üniversite bu yöntemle öğrenci kabul etmiyor. Belki de en iyisi -hazırlık sayfası mutlaka yıllar alacak- eskinin “olgunluk sınavı” gibi bir yöntemin tercihidir. Burada söz konusu olacak “sınav” ise mutlaka dünyadaki uygulamalardan örnek alınmalıdır. Bu iş tabii ki zordur; ama unutmayalım ki “güzel şeyler zordur”. Bakın mesela Fransa’da uygulanan (üniversiteye kapı açan) BAC sınavlarının işleyişine:
Milli Eğitim Bakanlığı sınavlardan bir yıl önce o yılki sınav sorularının konularını belirlemek işini hangi “akademi”lerin üstleneceğini tespit ediyor. Her “akademi” konulardan/alanlardan birisini seçiyor.
Her “akademi”de rektör tarafından sınav konularının belirlenmesi için öğretim elemanlarından oluşan bir heyet belirleniyor. Söz konusu heyet sınav için onlarca farklı konu belirliyor. (Mesela, sadece felsefe için önceden işlenmemiş 100 farklı konu.) Oluşturulan bir komisyon önerilen soruların/konuların adaylar açısından doğru seçim olup olmadığını inceliyor. Farklı “akademiler”de oluşturulan farklı sınav konuları merkezde toplanıyor ve gerekli güvenlik önlemleri alınıyor. Sınav sonuçlarının değerlendirilmesi ise tabii ki “iki öğretmen” ile altından kalkılabilecek bir şey değil. Günlerce süren inceleme, çapraz değerlendirmeler, sürecin sonunda jüri tarafından onaylanması vb.
Yani diyeceğim, iyi öğretim zor, zahmetli bir iş… Ama bir kere daha hatırlayalım: “Güzel şeyler zordur:”
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2018
7.02.2018
21.04.2018
11.04.2018
27.03.2018
23.03.2018
10.03.2018
2.02.2018
16.02.2018
8.02.2018