Markar ESAYAN

Suikast devletinden kurtulmak
14.01.2013
3031

 Türkiye 2013’ün hemen başında Başbakan’ın sözleri ile işaretlerini veren BDP’li Türk ve Akat’ın İmralı ziyareti ile yeni bir döneme girdi. Her kesimden gelen olumlu açıklamalar umudumu arttırıyor. İyimserliğim, bunun bir tecrübenin sonucu elde edilmiş somut bir kazanım olmasından ötürü. PKK sorununun çözümünün, sadece hükümetin değil, tüm siyasi ve toplumsal kesimlerin katkısı ile sağlanması gerektiğine dair varılan bu konsensus çok değerli. Şiddetin böyle mahkûm ediliyor olması, barış söyleminin ağırlığını hissedilir şekilde arttırması, çözüme giden yolda en çok ihtiyacımız olan şeydi.

Paris’te üç kadının hunharca öldürülmesi öncesinde herkesin provokasyonlara dikkat edilmesi konusunda yaptığı uyarılar bu olgunluğun bir işaretiydi. Paris katliamından sonra gelen tepkileri çok dikkatle izledim. Tepkilerin şekli, yeni sürecin nasıl ilerleyeceğini ve gerçekten “yeni ve sağlam” bir şeylere sahip olup olmadığımızı da gösterecekti çünkü. Başbakan Erdoğan’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sözleri çok önemliydi. Olayın vahşet, ölenlerin de önce insan oldukları gerçeğinin altının çizilmesi Türkiye’de bir ilk. Başbakan’ın dağdaki gençlere yönelik empati dolu sözleri de öyle. Bunların Kürtler ve Türklerde nasıl bir sağalma sağladığını, tesadüfi sarf edilmediğini görmek gerekir. Bu yeni söylemin, sürecin önemli, planlanmış bir parçası olduğunu iddia etmek mümkün.

Geçen yazımda öngördüğüm “melezleşerek netleşme” süreci kendini belli etmeye başladı. Yani hangi siyasi partiden veya hangi ideoloji, sınıf ve kesimden olursa olsun, bundan böyle yaşanacak bir provokasyonda iki melez kesim kendini gösterecek. Provokatif şiddet eylemine karşı ortak ve kararlı bir barış sesi ile bu eylemi kullanarak barışı sabote etmek isteyenler... Bu netlik, tabii ki savaş ve çatışma yanlılarının kendisini kamufle etmesini engelleyecek bir unsur olacak. Kullanılan üslup da, bu netliğin en önemli garantisi.

Paris katliamının ardından kim çıkarsa çıksın, önemli olan bu provokasyonlara yenilip yenilmeyeceğimiz. Bunlara yenilmediğinizi gösterdiğiniz ve barışa sahip çıktığınız zaman, bu provokasyonlar da sona erecek. Kaynağın kurutulması, yöntemin artık çalışmadığını göstermekle mümkün. Bunun sorumluluğu da hepimize düşüyor.


Taraf
’ın Ankara muhabiri Arzu Yıldız’ın haberine göre, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderilen bir MİT raporunda, 1996’daki Güçlükonak katliamını Özel Harp Dairesi’nin yaptığı yer alıyordu. Rapor, anlaşıldığı kadarıyla Özel Kuvvetler’de çalışan bir muvazzaf subayın altı adet ihbar mektubuyla MİT’e, Emre Taner döneminde ulaşmış. Güçlükonak’ta 1996 yılının sonunda 11 köylü vahşice kurşunlanıp yakılmıştı. Bu köylülerin nüfuz cüzdanları da askerde çıkmıştı. O dönemde PKK tek taraflı ateşkes ilan etmişti ve Meclis’ten bir genel af çıkarılması hazırlığı vardı.

MİT raporunda AK Parti’yi devirmek için Özel Harp Dairesi’nde harekât planlarının hazırlandığı ve bu planların içinde AK Parti’ye kapatma davası açmak, kapatma davasını açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı öldürüp Müslümanlara yıkmak, “bir sağdan, bir soldan” yöntemiyle, Bülent Arınç, ismi saklı CHP’li bir milletvekili, Türkan Saylan ve Tuncay Özkan’a suikast düzenlemek de var. Rapor, işlenmiş olan Rahip Santoro, Hrant Dink, Malatya Zirve Yayınevi cinayetlerinin de Özel Harp Dairesi işi olduğunu iddia ediyor. Bu bilgiler bu ülkenin istihbarat kurumunun istihbari bilgiler ile hazırladığı, şu anda Ergenekon Mahkemesi’ne ulaşmış Darbeleri Araştırma Komisyonu raporunda yer alıyor. Sanırım ciddiye alınmayı da hak ediyor böylelikle.

Yıllardır, güçlü sezgilerimiz ve birtakım cesur savcıların yarıda kesilmiş araştırmalarından sızan bilgilerle derin devleti karanlıkta bir fili dokunarak tarif eder gibi hep yanı başımızda hissettik. Şu son yıllarda da, darbe davaları ve komisyon çalışmalarıyla elimizde artık derin devleti deşifre etmek için çok önemli bilgiler birikti. Umarım bu fırsat iyi kullanılır ve bir suikast örgütü gibi kurulmuş şu zehirli devlet aygıtını tümden yenileyebiliriz. Bunun için de PKK sorununu çözmek en önemli adım olacaktır.

Sevgili Hrant Dink de bu derin yapının son kurbanlarından oldu. Acımız hâlâ ilk günkü kadar taze. Taze çünkü cinayet davası, örgütü bulamadan, iki tetikçiyi cezalandırarak son buldu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “Örgüt var, karar bozulmalı” mütalaası verdi. Davanın bozulup bozulmayacağı, Dink cinayetinin arka planının ortaya çıkarılıp çıkarılmayacağı da siyasi iradenin kararlı tutumuna bağlı. Dink cinayeti tüm derin devleti çıplak bırakacak tarihî bir özelliğe sahip çünkü.

19 ocakta 13:30’da Şişli’den 15:00’te AGOS’un önünde olacak şekilde yürüyeceğiz. Hafta boyunca da sevgili Hrant’ı bir dizi etkinlikle anacak ve adalet talebimizi yineleyeceğiz. Herkesi varlıkları ve gönülleriyle oraya bekliyoruz. Programın ayrıntıları ise www.buradayizahparig.net internet sitesinde.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar