Markar ESAYAN
“Birbirinizi yemeyin, insan eti açlığınızı gidermez” demişim bir tweetimde. Aslında insanların birbirleri ile “fikrî” düzeyde yaptıklarını iddia ettikleri tartışmaların çoğunun bile böyle bir “yamyamlık” güdüsü içerdiğini düşünüyorum. Geçen bir yazımda bahsettiğim gibi, hayvanlar âleminin bir parçasıyız; orada “yaşam zinciri”nden, “doğal seleksiyona” varan bir hayat sistemi var. Yaşam zinciri dediğiniz şey, görünürde her canlının bir alt halkadakinin avcısı, bir üst halkadakinin de yemi olduğunu anlatıyor bize. Bunun “böyle” olduğunu herkes “alçak” gönüllülükle kabul etmiş görünüyor. İster Allah’ın “tercihi”, ister evrimin bir neticesi olduğunu kabul edenlerden olun, “realite” bu, başka alternatif düzen yok. Evren birbirini yok ederek varlığını devam ettiriyor. Çünkü bize “enerji” lazım. Yoksa ölürüz. Ölmemek için başkalarının bedenlerine ihtiyaç var. Gözlemlerimizin sonucu bu, şimdilik.
Doğal seleksiyon ise, 19 ve 20. yüzyılın ırkçılarının en çok sevdiği kavramdı. Güçsüz ve zayıf olan türler, güçlü olanların yemi olurlar ve soyları tükenir. Bu doğanın kurduğu bir “sigorta” sistemidir. Böylelikle soy hep birinci sınıf genlere sahip olur ve neslini uzun süreler devam ettirir. Bu sadece türler arasında değil, türlerin kendi içinde de işleyen bir yasadır. Güçsüz ve dezavantajlı olanlar, başka veya kendi türlerinin daha güçlülerinin yemi olurlar. “Doğa böyle bir sistem kurduğuna, insanlar da doğanın bir parçası olduğuna göre, neden varlığımıza ve doğa yasalarına aykırı davranıp türümüzün (burada kastedilen insan türü değil, ırk kavramıdır artık) yok olmasına neden olalım ki!” diye düşünen bilim aşığı ırkçılar, soykırımlar çağını açmışlardır. Tabii asıl gerekçe ideolojiktir ama, onlar işin bu yönünden epey ilham ve meşruiyet almışlardır. Çünkü bu “bilimsel” açıklamanın, vicdani itirazları gideren bir gücü vardı.
Pre-modern çağda büyük katliamlar olmuyor muydu? Tabii ki oluyordu... Ama bunlar vahşilikleri oranında, daha “tabiiydiler”. Katliamlara sistemli bir ahlak arayışı yoktu en azından. Doğal seleksiyon, “ari ırk” gibi modern kavramlar, katliamların, soykırımlara, yani bilimsel meşruiyeti –ahlakı– sağlanmış, küresel çapta yıkıcı biçimlere dönüşmesine yol açtı. Böylelikle, kullandıkları ölçüsüz, teknolojik şiddet ile, Aydınlanma’nın, Hümanizm’in ürettiği insani değerleri arasında –yani modernler olarak kendi içlerinde– açık çelişkiye düşenler, doğa gözlemleri ile vardıkları sonuçları masaya dizerek, çarpıtarak, yaptıklarının, sadece “doğal” davranmak olduğunu söyleyebildiler.
Gösterişli yalanları kısa sürede ortaya çıktı. Sadece iki dünya savaşında, vahşi ve iflah olmaz diye aşağılanan pre-modern dünya tarihinin toplamından –evet tüm dünya tarihinin toplamından– daha fazla insan öldürülmüştü. Soykırım denen bir yöntem icat edilmiş, türlerin içindeki zayıflar bir yana, bir türün (ırkın) tamamının yok edilmesi denenmişti. Sonuç pek iç açıcı değildi. Zayıf insan ve halk türlerinin “temizlenmesi” ile dünya daha iyi bir yer olacağına, daha çekilmez bir hâl alıyordu doğrusu... Zayıfların sonu da bir türlü gelmiyordu.
Hayvanlar âleminin “sosyalleşmiş ve iki ayağı üzerine dikilmiş bir üyesi” olarak bu yaşam zincirinin en tepesindeki tahta insan oturmuş. Uzaylıları şimdilik ihmal edersek, sanırım buna da kimsenin itirazı yok. Kutsal kitaplar, Yaratılış, her şeyin insan için yaratıldığını, esas olanın insan olduğunu söyler. Dünya gerçekten buna göre düzenlenmiş gibi. İnsan tüm doğanın en çok öldüreni, yani efendisi olmuştur. (Yahu mamutları bile biz yok etmişiz!) Çünkü rekabet diğer hayvanların aleyhinedir. İnsan ister baştan öyle yaratılmış, ister bir evrim neticesinde kopup arayı açmış olsun, akıl ve el yeteneğine sahiptir. Çok zeki ama elleri olmayan bir yaratık –mesela bir kuş veya balık formunda– olsaydık, insan uygarlığı diye bir şey olmayacak, akıllı akıllı, lümpen köpekbalıkları tarafından avlanıyor olacaktık. El’in kadri ve kıymeti hiç bilinmemiştir, bu da bana dert olmuştur. Bayramlarda el öpmenin el’in kendisiyle bir ilgisi yoktur. Hoş Batılılar o kadarını bile yapamadılar ya!
Her Pazar yazısı gibi, bu konuyu da bir yere bağlayacak değilim. Bütün insanlığın yükünü ben çekemem. Kendime de vakit ayırmam gerekiyor. Latife... Lakin bu dünya düzeninin bize vermek istediği bir mesajı olduğunu düşünüyorum doğrusu. Böyle olmak zorunda mı? Tabii ki soykırımlardan bahsetmiyorum. Onlar insanlığın vicdanında çoktan mahkûm olmuşlardır. Ben sadece, “birbirimizi yemek zorunda mıyız” diye soruyorum. Hayatta kalmak için güzelim hayvanları öldürmek “zorunda” oluşumuzun bize verdiği bir mesaj yok mu? Akıl sadece hükümranlık kurmak için mi vardır? Bir zamanlar neyi yanlış yaptık? Belki de bizden istenen, doğaya rağmen, farklı davranmamız ve görünen gerçekliği sorgulayıp, ötesine geçmemizdir. Freud ve Jung bile temelde bu yüzden kanlı bıçaklı oldular, değil mi? (A Dangerous Method/ Tehlikeli İlişki, David Cronenberg filmini tavsiye ederim.)
“Akıl” ile bir açığı kapatmamız gerekiyordur belki de. Doğada görünen önemli bir açığı...
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Operasyon çökünce...
9.05.2019 - Kızgın demiri soğutma yöntemleri...
2.05.2019 - Müzik ve terör örgütü listelerinin benzerlikleri...
24.04.2019 - Taşın altına elini yine Erdoğan koydu...
21.04.2019 - Millet İttifakı neye kuluçka oldu?
18.04.2019 - Organize kötülüğün peşini bırakmayacağız...
16.04.2019 - CHP'nin 2019 resmi
13.04.2019 - Mazbata fetişizmi neye delalet?
10.04.2019 - 31 Mart’ta Türkiye neyi başardı?
3.02.2019 - Bu seçimin adaletsizliği…
28.03.2019
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Hrac Madooglu
Cemil Bey, Ermenistan Cumhurbaskaninin mektubunu dikkatli okumamissiniz. O mektupta Canakkalede Osmanli ordusunda savasan Torosyanin hayatini kaybettigi iddia edilmemis. Torosyanin annesi ve kiz kardesinin tehcirde can verdigini yaziyor sadece. Gozluk numaranizi degistirin. Sislide doktor Agop var, cok iyi bir goz doktorudur, tavsiye ederim.