Mehmet TIRAŞ

15 TEMMUZ DARBE GİRŞİMİ EN ÇOK KİMİN İŞİNE YARADI?
22.07.2024
335

15 Temmuz 2016 yılında bir askeri darbe girişimi oldu.

Darbenin üzerinden sekiz yıl geçti ama hala bu darbenin ”Siyasi Ayağı” ortaya çıkartılamadı.

15 Temmuz darbe “Araştırma Komisyon Raporu” TBMM Başkanına verilmesine rağmen mecliste kayboldu.

Bu skandal yetmezmiş gibi…

Muhalefet partilerinin TBMM’ne, ”darbelerin ortaya çıkartılması için verdikleri araştırma önergeleri”, “AKP ve MHP’li vekillerin oyları ile de reddedildi.”

Bir Meclis çoğunluğun kendisini hedef alan darbe girişiminin açığa çıkmasını neden istemez?

Neden istemez ,buna dolaylı bir yanıt geldi.

15 Temmuz’un “kontrollü bir darbe iddialarını” teyit eden bir röportajı anımsayalım:

“6 Nisan 2018 Tarihinde Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkan Vekili Mehmet Yılmaz’ın Akşam Gazetesi yazarı Murat Kelkitlioğlu’na verdiği röportajında,15 Temmuz’u 16’na bağlayan gece saat 01.00’de, 2 bin 740 yargı mensubunun görevine son verdiklerini” açıkladı.

Daha detaylı bilgi için Avukat Figen Çalıkuşu’nun “101 Soruda 15 Temmuz Yargısı” adlı eserini hararetle okumanızı öneririm.

HSYK Başkan vekilinin açıklaması ertesinde, “kontrollü darbe iddiaları” toplumun farklı kesimlerinde daha fazla tartışılmaya başlandı.

Artarak ve büyüyerek sürüyor.

Nasıl sürmesin ki?

Darbeyi girişimi sırasında Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Hulusi Akar’ın ve MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın görevlerinde kalması, meclis komisyonuna ifade vermeye gelmemeleri, kontrollü darbe iddiasını daha da güçlendirdi.

Cumhurbaşkanlığı hükümet modeline geçilince Hulusi Akar önce Milli savunma Bakanı oldu, daha sonra Kayseri’den AKP milletvekili seçildi

Hakan Fidan’da MİT müsteşarlığından bugün Dışişleri bakanlığına getirildi.

Kontrollü darbe iddiaları genişleyerek yayılıyor.

Darbe söylemi siyasal iktidarın iştahla sömürme aracı olmaktan çoktan çıktı.

Darbe istismarına toplum artık izin vermiyor.

31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerinde ilk defa AKP girdiği seçimlerde ikinci parti oldu.

CHP’de 47 yıl sonra ilk defa sandıktan birinci parti olarak çıktı.

65 milyon insanın yaşadığı büyük şehir belediyelerini artık CHP yönetiyor.

2018 Tarihinde tek adam sistemine geçildi.

Kuvvetler ayrılığı kuvvetler birliğine dönüştü.

Ve ülke tepetaklak yuvarlanmaya başladı.

AKP ve küçük ortağı Yargıyı muhalefete karşı sopa olarak kullanarak ülkeyi “hukuktan ve demokrasiden” uzaklaştırdı.

AİHM’in ve AYM’nin kararlarını tanımadılar ve uygulatmadılar.

Böylece…

“Yargıya karşı ülkede ilk defa sivil darbe yapıldı.”

Anayasal haklarını kullanan vatandaşların milli iradelerine sahip çıkmalarını; “Bu gösteriler devlete karşı bir ayaklanma ve başkaldırı olduğunu” iddia eder oldular.

Temel hak ve özgürlükleri kullananları “darbe seviciler “ diye suçlamaktan, hedef göstermekten çekinmediler.

Siyasal utanmazlık ve pişmanlık tavan yaptı.

Hayat pahalılığı…

Yoksulluk…

İşsizlik…

Ve gelir dağılımı adaletsizliği…

Çürüme hızına eşlik etti.

Bir avuç tuzu kurunun geleceği için 16 milyon emekliyi gözden çıkardılar.

Muhalefeti “emeklileri ve dar gelirlileri bize karşı kışkırtıyorlar” diye suçladılar

***

Bu toplumsal çürüme neden durmuyor?

Biz Cumhuriyeti kuralı yüzyıl oldu ama “Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıramadık.”

Evrensel Hukuku da ne millet ne de devlet içselleştirmedi. Teflon tava gibi kullandık.

Toplumsal sorunları demokrasiyle değil, askeri darbelerle, OHal’le sıkıyönetimlerle veya polisiye tedbirlerle çözmeye başvurduk…

Demokrasinin bir konsensüs ve mutabakat sistemi olduğu toplumsal sorunların hukukla çözüldüğünü, etkili bir kültür haline getiremedik.

Siyaseti hazineye çökme olarak algıladık.

Şimdi de tek amaç ve hedef bu…

Başından kalkmadan yiyip bitirmek.

Birde artık başrolde katiller ve mafya üyeleri var.

Zor oyunu bozar yöntemi hiç olmadığı kadar revaçta.

İlk askeri darbe 27 Mayıs 1960 yılında Demokrat Partiye(DP) karşı yapıldı.

Defalarca darbeye maruz kaldık.

Hukuk olmayınca zorbalık sahne alıyor.

“Sivil ve silahlı bürokrasinin, kamu ihaleleri üzerinden zenginleşenlerin, bir de profesyonel siyaset yapanların”, memnun olduğu kutsanan ve değişmeyen bir devlet yapılanması kalıcılaştı.

Toplumsal “refah ve özgürlükler” saha dışına itildi.

Vatandaşa düşen de vergi vermek, askerlik yapmak ve devlete hizmetkâr olmak kaldı.

Yani modern kölelik.

15 Temmuz’dan sonra bu zihniyet daha da kök saldı ve boy atar oldu.

Önceden; “Generallerin, Hâkim ve Savcıların maaşı gizleniyordu”, 15 Temmuz’dan sonra buna “Valilerin” maaşları da eklendi.

İktidar AB hedefinden tamamen vaz geçti.

Denetim,hukuk,demokrasi,halk ve insan önceliği artık toplumsal gündemde yok.

“Kopenhag” kriterleri unutturuldu.

Çünkü Kopenhag kriterleri saydamlık, hesap verir olmak ve hukukun üstünlüğü demek.

Kopenhag kriterlerini kabul ettiğinizde; ‘devleti’ hukuk üzerinden tanımlamayacaksınız.

Hukuk üzerinden tanımlanan devlet ise kutsanmaz.

Hukuk devletinde atanmışlar seçilmişleri yönetemez.

İktidar AB müzakerelerinden uzaklaşmamış olsaydı,15 Temmuz kontrollü darbesi olur muydu?

Darbelerin siyasi bir kültüre dönüştüğü toplumlarda;“demokrasi ve hukuk” ortak payda olamaz.

Eşit vatandaşlık hukuku da uygulanmaz.

Bu sistem değişmedikçe;

“kışlacılar gider,

Camiciler gelir.”

15 Temmuz darbesinin siyasi ayağı ne oldu?

Darbe raporu neden kayıp?

15 Temmuz “sivil darbenin önünü açtı” ve tek adam rejimini yerleştirdi.

Erdoğan’da bir konuşmasında ”15 Temmuz bize Allah’ın bir Lütfu” demedi mi?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar