Münir AKTOLGA
Nilüfer Göle hanım “Yeryüzü Sofrası” olayını bakın nasıl değerlendiriyor:
“Antikapitalist Müslüman gençlerin çağrısıyla sokak ortasında boydan boya uzanan iftar sofrası seküler Müslümanlarla dindar Müslümanları bir araya getiren yeni bir kültürel havzanın habercisi. Türkiye coğrafyası ve tarihinden yükselen ve demokratik muhayyileyi dönüştüren bir pratik..İftar sofrasına oturan Gezi Parkı gençliği, Müslüman akranlarıyla empati kurarak, onların vasıtasıyla belki de ilk defa oruç tutmaya heveslendi..Yeryüzü iftar sofrası seküler Müslümanlar ile dindar Müslümanların biraradalığını, dahası birincisinin ikincisinden öğrenme arzusunu gösteriyor.. Beyaz Türkler için İslami habitus tek provayla edinilecek bir şey değil. Ama bugün İslam’ı hor görmek şöyle dursun, yeniden öğrenmeye niyetlendiler.. İftar sofrasına oturan Gezi Parkı gençliğinin birçoğu belki hayatlarında hiç oruç tutmamışlardır. Yer sofrası geleneği çoktan yok olmuş, bağdaş kurmayı unutmuş, anneanneleri ya da babaları vasıtasıyla dini vecibelerle tanışıklık kazanmamıştır.. Bugün Müslüman akranlarıyla empati kurarak, onların vasıtasıyla Ramazan ayında belki de ilk defa hayatlarında iftar sofrasına oturdular, hatta oruç tutmaya heveslendiler”[1]..
“Yeryüzü iftar sofrası seküler Müslümanlarla dindar Müslümanların biraradalığını, dahası birincisinin ikincisinden öğrenme arzusunu gösteriyor”muş! Nilüfer hanımın “seküler Müslümanları”, gene onun deyimiyle, “belki de hayatlarında ilk defa oruç tutmaya heveslenmişler”!
Peki, “Müslümanlığı öğrenmek isteyen” bu “seküler Müslümanlar”, yüz metre ötede gene herkese açık bir şekilde düzenlenen iftar sofrasına neden katılmıyorlar da, “itiraz edebilen Müslümanlarla” birlikte sokağın ortasına ayrı bir sofra kurulma ihtiyacını hissediyorlar? Herhalde orası, yani “öteki” sofra, AK Partiye ve Erdoğan’a “itiraz edebilen Müslümanların” değil, “muktedir Müslümanların” sofrası da ondan!.. Ya havle bila kuvvete!.. Peki nedir bu şimdi, politik bir duruş değil midir bu? Bakın kaç tane Müslüman çıktı ortaya: ”Müslümanlığı öğrenmeye çalışan”, “hayatlarında ilk defa oruç tutmaya heveslenen” “seküler Müslümanlar”; bu “seküler Müslümanlarla” “Yeryüzü iftar sofrası” düzenleyen “dindar Müslümanlar”, ve de, AK Partili oldukları varsayılan “Muktedir Müslümanlar”, yani öteki Türkiye’nin insanları!.. Ya Rabbim sen nelere kadirsin!. Buradaki en ilginç kavram da şu “muktedir” kavramı oluyor sanırım!. Çünkü bütün mesele gelip buraya dayanıyor. Ötekiler de “dindar Müslümanlar” olduklarına göre, “seküler” olanların tercih nedeni “Muktedirlere” karşı olan tepki oluyor açıkça!..
Sözü daha fazla uzatmaya gerek yok sanırım. Ben olaya Nilüfer hanım gibi bakmıyorum! Bana göre Nilüfer hanım olayı sadece kültürel kodların içine sıkıştırarak (bu konuda azami dikkat göstererek) kendi "beyaz Türk" köşesinden açıklamaya çalışıyor. Halbuki bizde (Fransa’da değil, Türkiye’de!) sınıf mücadelesi ve kültürler arası mücadele içiçe geçmiş durumdadır.. Bu nedenle, bir yanda, eski konumlarını (yaşam biçimleriyle birlikte sahip oldukları yönetici elit statülerini de) kaybetmekten korkan bir beyaz Türk reaksiyonunun, ve zaman içinde bunların kendilerine benzettiği -asimile ettikleri- bir “Müslüman” muhalefetin; diğer yanda ise, aşağıdan yukarıya doğru gelişen kapitalizmle birlikte öne çıkmaya başlayan öteki Türkiye’nin “yeter söz milletindir”, "biz de varız artık" etkinliğinin yer aldığı toplumsal-sınıfsal bir kutuplaşmadır -mücadeledir- bu.. Yani, bugün Türkiye’de yaşanılan sürece damgasını vuran olaylar, sadece bir kültürel çatışma değildir!.. İstiklal caddesine kurulan "Yeryüzü sofraları" da, öyle sayın Göle’nin dediği gibi, beyaz Türk gençlerin birden bire Müslümanlığı keşfederek onu öğrenmek için iyi niyetli bir yaklaşımı olayına indirgenemez!!... Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın, bu iş öyle çocuk oyuncağı değildir!..
Orada kurulan o “ikinci” “sofra” bir alternatif etkinliktir, bir protesttir; iki yüz yıldır batılılaşmaya çalışan Devletin karşısında yer alan geleneksel dinsel kültürel öze karşı bir çıkıştır.. Bunu, bu kadarcık içeriği göremeden (aslında, bir biliminsanı olarak görmemesi mümkün değil sayın Göle’nin!) nasıl sosyolog olunur ki! Ama olunuyor işte.. Nasıl ki Türkiye’de iki Türkiye varsa, bu iki Türkiye’nin yetiştirdiği sosyologları da böylesine farklılaşabiliyorlar! İşin içine pozitivizm girince, “hayatta en hakiki mürşid ilimdir” mantığıyla dinin yerine bilimi koyarak onu bir din haline getirme alışkanlığı girince herşey değişiyor. Bu durumda bilim artık bilişsel bir bilgi temeli olmaktan çıkıyor, tıpkı bir din gibi bilinçdışı kültürel bir zemin haline dönüşüyor ve olay bilinçdışı iki kültürel bilgi temeli haline gelen iki dinin çatışması olayı haline indirgeniyor..
İNTERKÜLTÜREL FAALİYET NEDİR, NASIL OLMALIDIR..
Interkültürel -kültürler arası- etkinlik, birbirini olduğu gibi kabul edip, karşılıklı olarak birbirine saygı duyarak arada etkileşim-iletişim kanalları oluşturabilmektir.. Birinin diğerini küçük görerek, ya da onu olduğu gibi kabul etmeden, karşı tarafın kültürel duruşuna müdahale ederek, “bak o böyle olmaz şöyle olur” diye ona akıl öğretircesine alternatif yaratmak interkültürel etkileşim değildir, bu, olsa olsa “ötekinin” değerlerine, kültürel duruşuna karşı bir saygısızlıktır; onu, onun yaşam -varoluş- hakkını inkârın sonucudur.. Sınıf mücadelesinin kültürel alana kaydırılmasıdır.. ve yanlıştır..
Üç adım ötende masalar kurulmuş, iftar sofraları açılmış, hem de daha başından itibaren buraya herkesin davetli olduğu ilan edilmişken, niye tutup ta yüz metre öteye başka bir alternatif iftar sofrası yaratmaya çalışıyorsun ki! Kaç tane “Yeryüzü” var orada, o anda? Sadece bu bile sizin başka bir “alemde” (başka bir Türkiye’de) yaşadığınızın ispatıdır!. Al eline bir buket çiçek git, o meydana ve şu mesajı ver, "Allah kabul etsin, bakın, biz sizin gibi oruç tutmuyoruz, ama size saygımız var, dindar olduğunuz için size karşı değiliz, bu nedenle, oruç tutmadığımız halde eğer izin verirseniz getirdiğimiz yiyecekleri de masanıza koyarak bu iftar etkinliğini sizlerle paylaşmak istiyoruz".. Eğer böyle yapsalardı o zaman bunun adı interkültürel etkinlik olurdu, o zaman tarafların biribirlerine olan sevgi ve saygısından bahsedebilirdik..
Pozitivist biliminsanlarına ihtiyacı yok bu ülkenin!.. Kültürler arası geçirgenliğin yollarını bulabilecek insanlara ihtiyacı var.. Sahteliklere değil, biribirini olduğu gibi kabul ederek birlikte yaşamın yollarını yeniden yaratmaya ihtiyacı var.. Bakın, burada, Almanya'da da interkültürel etkinlikler yapılıyor.. Örneğin Almanlar bir camiyi ziyaret ediyorlar, iftarda birlikte yemek yeniyor.. Başka bir zamanda da Müslümanlar kiliseyi ziyaret ediyorlar.. Sonra karşılıklı toplantılar yapılarak herkes kendi kültürünü karşı tarafa anlatmaya-aktarmaya çalışıyor.. Ama hiçbir zaman Müslümanlar alternatif bir Kilise etkinliği, ya da Hristiyanlar alternatif bir iftar sofrası düzenlemiyorlar!.. Bu türden bir yapmacıklığı kimse göze alamıyor; çünkü, önemli olan üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil.. İşin içine bağcıyı dövmek girdiği zaman, orada interkültürel etkinliğin sınırları aşılarak sınıf mücadelesinin alanına girilmiş oluyor!.
PEKİ, KÜLTÜRLER ARASI BU KAVGA NEYİN KAVGASIDIR?
Türkiye’deki bu “mahalle kavgasının” ne olduğunu hepimiz pratikten biliriz aslında; bilinç dışı yaşam bilgileri (kültür), buna bağlı olarak da yaşam biçimleri arasındaki kavgadır bu. Ve yeni birşey de değildir. İşin köklerine inersek de, ucu ta o II.Mahmut’lara falan kadar uzanan kültür ihtilaline dayanır bunun. İslam’a dayanan geleneksel kültürü çıkarıp atarak, onun yerine, Devlet gücünü kullanarak Batı kültürünü yerleştirme, yukardan aşağıya doğru, Devlet eliyle bu yeni kültüre göre “yeni insanlar” yetiştirme operasyonu yatar işin altında.
Halbuki, yaşam bilgileri-yani kültür dediğimiz şey, bilinç dışı olarak sahip olduğumuz bilgilerden oluşur ve kültürel alt kimliğimizi oluşturan bu bilgiler tartışılamaz. Bunları tartışmak mümkün olmadığı gibi, zorla yok etmek de mümkün değildir. Bu nedenle, aslında sınıf mücadelesinden kaynaklanan tartışmaları bu şekilde kültürel zemin üzerinde götürmenin kimseye bir faydası yoktur. Alt kimlikler-kültürler arasındaki mücadele, kapitalizmin gelişmesine bağlı olarak, üretim faaliyeti ve birlikte yaşam koşulları içinde zamanla bir üst kimlikte kendilerini yeniden üreterek çözülürler.
Sınıf mücadelesi ve üst kimliğin oluşması -ortaya çıkması- olayı bilişseldir. Bu nedenle, tartışılacak olan budur. Tartışmaların gelişmesi gereken zemin bu bilişsel zemin olmalıdır. Kültürel bilgiler-kültürel zemin tartışılamaz.
Doğduğunuz andan itibaren en yakın çevrenizden, annenizden, babanızdan hiç farkında olmadan öğrendiğiniz yaşam bilgilerini bir düşünün!.. Yediğiniz içtiğiniz şeylerden, bunları nasıl yeyip içtiğinize kadar.. Günah diye domuz etini yemiyor musunuz.. Çatal bıçak kullanarak mı yiyorsunuz yemekleri, yoksa elinizle mi.. Bir sandalyeye oturarak masada mı yiyorsunuz, yoksa bağdaş kurarak yerde mi.. Yemek yerken dışı kalaylanmış bakır kaplar mı kullanıyorsunuz, yoksa porselen tabaklarda mı.. Buna benzer şeyleri şöyle bir düşünün... Daha sayısız örnekler verebiliriz bunlara.. Örneğin, “neden elbiseleriniz şu an üzerinizde olduğu gibidir de başka türlü değildir”, yani “neden Arap ülkelerinde olduğu gibi giyinmiyorsunuz da şu an giyindiğiniz gibi giyiniyorsunuz”! “Neden bazı kadınlar başörtüsü takıyorlar da bazıları takmıyorlar”.. Ya da, “neden belirli tür müzikleri dinliyorsunuz”.. “Neden bazı şeylerden hoşlanıyorsunuz da bazılarından hoşlanmıyorsunuz”? Zevklerin ve renklerin tartışılmaz olduğu söylenir, “neyin güzel, ya da çirkin” olduğunu belirleyen nedir o zaman? Ya “peki neden başka bir dil değil de şu an konuştuğunuz dil sizin ana dilinizdir”; ana dilinizi nasıl öğrendiğinizi hiç düşündünüz mü? Bunları tartışmak, “hayır, benimkisi, benim yaşam bilgilerim seninkinden daha iyi, daha üstün” demek mümkün müdür? Hayır değildir! Neden? Çünkü, bütün bunlar, bizim daha doğduğumuz o ilk andan itibaren annemizden babamızdan, kardeşlerimizden ve en yakın çevremizden farkında olmadan-bilinç dışı olarak öğrendiğimiz ve sahip olduğumuz şeylerdir. Nesilden nesile aktarılarak bizi tarihsel toplumsal bir varlık haline getiren bu bilgiler içinde yaşadığımız toplumun bilgi temelidir-toplumsal DNA’larıdır. Nasıl ki annemizden ve babamızdan gelen DNA’ların kaynaşmasıyla biyolojik varlığımıza ilişkin o ilk DNA bilgi temelimiz ortaya çıkıyorsa, içinde yaşadığımız toplumdan aldığımız bu kültürel miras da bireyler olarak bizim toplumsal varlığımızın-kimliğimizin oluşmasına neden olurlar. Bunun dışında, yaşam süreci içinde bizim yaptığımız, bize miras kalan bu bilgilere dayanarak hayatı yaşarken, kendi yaşam tecrübelerimizle üreteceğimiz yeni bilgileri de bunların üzerine ekleyerek bilgi dağarcığımızı genişletmek, ve ortaya çıkan sonuçları çocuklarımıza miras olarak bırakmak oluyor. İşte insanı kültürel kimliğiyle-yaşam bilgileriyle tarihsel-toplumsal bir ürün yapan süreç budur. Toplumsal evrim sürecinin mantığı da budur aslında. Bu anlamda her insan, kendi bireysel ve toplumsal tarihinin yaşanılan anın içindeki ürünü oluyor. Şu anın içinde varolan, bir yanıyla geçmişin içinden çıkıp gelen olurken, diğer yanıyla da, geleceği yaratmaya çalışan olarak ortaya çıkıyor.
Bugün Türkiye’de olup bitenleri anlayabilmemiz için herkesin dünden bugüne nasıl geldiğimizi çok iyi kavraması gerekiyor. Burada "kavramaktan” kastım bilişsel düzeyde bir kavramadır tabi, yoksa öyle duygusal-kültürel düzeyde bir algıyla işi idare etmekten bahsetmiyorum! Problemi duygusal-kültürel zeminin ötesinde ele almayı başaramazsak işler çığrından çıkıyor.
Batıcı-batı kültürü, bilgi sistemiyle yoğrulmuş, Tanzimat’tan beri süre gelen “batılılaşma” sürecinin ürünü olan “solcu”-“sağcı-“liberal” pozitivist-devşirme “aydınlar”, süreci açıklayabilmek için, bilinç dışı olarak sahip oldukları “batılı” bilgi temeline başvuruyorlar. Toplumsal gelişme sürecini -bu sürece ilişkin informasyonları- sahip oldukları bu bilgilerle değerlendirerek toplumu açıklamaya çalışıyorlar. Batı’da, bir Almanya, bir Fransa, bir İngiltere ne ise, nasılsa, Türkiye’yi de bu modellere göre bir kalıba oturtmaya, bu şekilde açıklamaya çalışıyorlar. Bu kafa yapısıyla Türkiye’yi kavramanız imkânsızdır! Çünkü, Türkiye toplumu, Batı toplumları gibi öyle kent-site temelli bir sivil toplum geleneğine bağlı olarak gelişmiş bir toplum değil. Varolan antika devletin -Osmanlı’nın- yaşamı devam ettirme mücadelesinde ayakta kalabilmek için icat ettiği bir toplum mühendisliği harikasıyla, yukardan aşağıya doğru bir medeniyet-kültür-bilgi temeli değişimi olayına maruz kalmış, kültürel bir kırılmaya uğrayarak tarihsel olarak ikiye bölünmüş, adeta, içiçe iki paralel toplum şeklinde gelişerek bu günlere gelmiş nev-i şahsına münhasır bir toplum bu..
Bu “batıcı” kabuğun ve onunla birlikte gelişen devşirme-elit tabakanın altında, herşeye rağmen geleneksel kültüre-bilgi temeline bağlı kalarak yaşamı devam ettirmeye çalışan toplum kesimi ise henüz daha kendi bilincini temsil eden aydınlarını yeni yeni yetiştirmeye başlıyor. Kendini keşfetme sürecinin duygusal aşamasından bilişsel aşamasına yeni yeni ulaşmaya çalışıyor. Bu yüzden, Türkiye’de olup bitenlerin, bilişsel anlamda onlar da daha tam olarak farkında değiller!. Onlar da daha “ötekine” karşı mücadeleyi çoğu zaman sadece duygusal reaksiyon sınırları içinde ele alıyorlar. Pragmatik bir kafayla -önlerine çıkan problemlerle çoğu zaman duygusal bir şekilde boğuşarak- sınama yanılma yöntemiyle hatalar da yaparak ve öğrenerek yolu açmaya çalışıyorlar, ilerliyorlar.
Bütün bunlar işin bir yanı tabi. Bizi biz yapan malzemeyle birlikte ortaya çıkan varoluş zeminimiz böyle, ne yapalım!. Bazan öyle, “Türkiye’de iki Türkiye vardır” deyip geçiverdiğimiz kültürel bilgi temellerimiz bunlar. Ama madalyonun sadece bu duygusal çatışmalar yanına bakarak karamsar olmaya gerek yok. Çünkü madalyonun bir de öbür yüzü var!. Bu çok kültürlülük yanımız, aynı zamanda, Doğu’yla Batı’yı biraraya getiren, karşılıklı etkileşim içine sokan bir laboratuar görevini de yerine getiriyor. Sorarım size, dünyanın neresinde var bu zenginlik! Bu nedenle, kendimizi bu kültürel duygusal çatışmaların içinde kaybetmeyelim derim ben; bütün bu etkileşimlerin içinden başka birşeyin daha doğup geldiğini de gözden kaçırmayalım.
[1] N.Göle, “Yer Sofrası ve Sınır İhlalleri”, Düzce Yerel Haberler, 15.7.2013
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları


































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023