Oya BAYDAR
Rusya’dan özür dilendi; geç de olsa iyi yapıldı. İsrail ile ilişkileri düzeltecek adımlar atıldı; geç de olsa iyi oldu. Darbeci Sisi’nin Mısır’ıyla diplomatik ilişkilerin yeniden kurulacağı rivayet ediliyor; geç de olsa iyidir. “Eyyy Avrupa!” naralanmaları, “Eyyy Batı!” külhanbeyi ağızlarından en azından bir süre vazgeçileceğinin işaretleri var; iyidir. Irak merkezî yönetimiyle de yumuşama varmış; âlâ. Suriye politikasında değişikliğe gidileceği, inattan vazgeçilip Batı paralelinde çözümlere yaklaşılacağı yorumları yapılıyor; inşallah öyledir. Bu gelişmelerin her birine itiraz edenler olabilir, yer yer haklı da olabilirler ama çatışma yerine uzlaşma, savaş yerine barış, sorun yerine çözüm getirecek her adım desteklenmelidir bana göre.
İyi de; şu herkesin bildiği ağa ile maraba fıkrasında, ağanın arabasını süren marabanın dönüş yolunda sorduğu: Peki biz bu kadar boku neden yedik ağam? sorusununa cevabınız nedir eyyy Cumhurbaşkanı, eyyy eski ve yeni başbakanlar, eyyy iktidardakiler, eyyy onların müridleri, şakşakçıları, sözcüleri, yalakaları! Ülkeyi çıkmaza sürükleyen siyasetlerin sorumlusu olan sizler, hepiniz! Bir parçacık aklı selim sahibi herkesin, “Yanlış yoldasınız, hırlaşmadığınız dalaşmadığınız tek ülke kalmadı, memleketi ateşe atıyorsunuz, sonu kötü bitecek bir maceraya sürüklüyorsunuz” feryatlarına, uyarılarına kulak asmayanlar! Şimdi, çuvalladığınızı görüp de tükürdüklerinizi tek tek yalamaya çalışırken, şu sorunun cevabını vermek zorundasınız: Madem bu noktaya gelecektiniz bu kadar pisliği bize neden yedirdiniz?
Önce halklardan özür dileyin
Uçurumun tam kenarında, ülkeyi soktuğunuz çıkmaz yolun sonunda asıl özür dilemeniz gereken bizleriz. Suça varan yanlışlarınızdan hepimiz, 78 milyonun tümü zarar gördü, görmeye de devam ediyor. Kürdüyle, Türküyle, bütün etnik gruplarıyla, laikiyle, Müslümanıyla, Hıristiyanıyla, sağcısıyla solcusuyla, Suriyeli mültecisiyle, herkes kendi payını aldı sorumlusu olduğunuz yıkımdan. Sadece Türkiye halkları değil bütün Ortadoğu halkları da doğrudan ya da dolaylı etkilendi Osmanlılık sayıklamalarınızdan, Ortadoğu’ya hükmetme ihtirasınızdan, halifelik emellerinizden, kof böbürlenmeniz, temelsiz gururunuzdan. Hepsine, hepimize özür borçlusunuz.
Ne var ki; bunca ölümden, bunca yıkımdan sonra “pardon” demekle ne ölüler canlanır, ne milyonlarca insanın acıları giderilir, ne yerle bir edilen şehirler ayağa kalkar, ne yanan dağlar ormanlar yeniden yeşerir. Ülkenin bugününü ve geleceğini karartmanın özrüdür söz konusu olan. Bu özrü nasıl dileyecekseniz, kendinizi nasıl temize çıkaracaksınız?
Günah keçileri bu yükü taşıyamaz
Daha ilk günden, tutarlılık ve sağduyularıyla birlikte ahlâkî değerlerini de yitirmiş yandaş/yalaka kesimlerden, henüz biraz utangaçca da olsa lâf arasında,“Davutoğlu dönemi politikaları, Davutoğlu çizgisi” vb. gibi sözler duymaya, satırlar okumaya başladık. Anlaşılıyor ki, Tayyip Erdoğan ve yakın çevresi bütün melanetleri, yıkımları, cinayetleri “paralel yapı”dan sonra (veya birlikte) Davutoğlu’na yüklemek niyetindeler. Davutoğlu istifaya zorlandığında, “Göreceksiniz, Erdoğan ve hınk deyicileri; batağa saplanmış, yanlışlığı hayatla kanıtlanmış Suriye politikasını, hatta Kürtlerle savaşın yol açtığı savaş suçlarını Davutoğlu’na yükleyip işin içinden sıyrılmayı deneyecekler” demiştim de pek inandırıcı gelmemişti.
Nasıl ki orduda tasfiyeyi amaçlayan Ergenekon, Balyoz, v.b. davaların suçu vebali; (bir sürü masum insanın mağduriyetini ve hakkı hukuğu yerle bir eden yargı uygulamalarını hiç unutmadan) gerçek darbecilerin, Gladyo mensuplarının, demokrasiye kastetmiş, bu amaçla örgütlenmiş hatta silahlanmış irili ufaklı çevrelerin aklanması pahasına Cemaat’e yüklenmişse, şimdi de Rusya ile papaz olmaktan IŞİD terörüne, mülteci faciasından Kürt halkını ve bütün Güneydoğu’yu kırıp geçiren savaşa kadar bir dizi belanın ebesi olan Suriye politikası da Davutoğlu’na yüklenmeye çalışılacak gibi görünüyor.
Ancak her şey hepimizin gözleri önünde cereyan etti. Tayyip Erdoğan, Ergenekon-Balyoz sürecinin bir numaralı sorumlusudur ve eğer kumpas varsa (ki varmış) o kumpasın içindedir ve kandırıldık deme hakkına sahip olabilecek son kişidir. Suriye politikasına gelince; bu politikanın teorisyeni, mimarı Davutoğlu olsa da en azılı, en kararlı, en savaşçı uygulayıcısı ve sözcüsü Erdoğan’dır. Suriye politikasının yan ürünü olan, bölgeyi cayır cayır yakan, ( şehitler, sivil halk ve Hendekçi ya da Dağcı gençler olarak) sekiz ayda dokuz-on bin cana, telafisi mümkün olmayan kayıplara, kadim kentlerin yıkımına, bir daha geri gelmeyecek doğal ve tarihî değerlerin yitimine mâl olan Kürt savaşının baş sorumlusu: savaşı, son gerilla değil son Kürt kalana kadar sürdürmeye kararlı Reis’tir.
'Pardon’un geçersiz olduğu yer
Nice kayıplar pahasına da olsa gün gelecek bu konuda da geri adım atacaklar. Er veya geç, şu veya bu biçimde masaya oturulacak. Çözüme yönelik diyalog, müzakere, anlaşma süreci başlayacak. Her yerde böyle olmuş (son Bolivya örneği çok öğretici), bizde de böyle olacak. Peki bu topraklarda yakın dönemde eşi benzeri görülmemiş bu maddi ve manevi yıkımın faturasını kim ödeyecek, günahını kim üstlenecek? Pabucu bağlı görünce, inandığından değil paçayı kurtarmak için tükürdüğünü yalayan, içerde horozlanırken dışarda süklüm püklüm özür dileyen sorumlular Kürt halkının ve Türkiye’nin barışçı, demokrat insanlarının, “Peki bize bu kadar pisliği neden yedirdiniz? Bunca ölümün, bunca yıkımın ve artık onarılmayacak yürek soğumasının hesabını bir ‘pardon’la nasıl vereceksiniz sorusuna nasıl cevap verecekler?
Yanlışlar için özür dilenir. Suçların cezası vardır, ödenir. İktidarların siyasî suçlarının en hafif cezası iktidarı bırakmaktır. Bunca yanlıştan, bunca suçtan sonra siyasette geri adım atılması, doğru politikaya dümen kırılması tabii ki iyidir. Ancak sorumlu kadroların ve o kadroların en başındakilerin yarın daha büyük yanlışlar yapmayacaklarının, -baştaki fıkradan mülhem deyişle- millete yeni pislikler yedirdikten sonra bir kez daha pardon deyip yola pişkince devam etmeyeceklerinin garantisi nedir?
Kendi halkından özür dilemesini bilmeyenlerin ne özürlerine ne de samimiyetlerine inanılır. İnandırıcı özürleri ancak iktidarı bırakmak olabilir.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024