Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Faili meçhul korkular
27.12.2012
2989

 Çok tuhaf işler bunlar. Geçen yıl bu zamanlar, TIME dergisi, “yılın insanı” olarak “protestocu”yu seçmişti.

Bunun sebebi olarak da, “protestocunun” dünya tarihindeki etkisi gösterilmişti; Amerika’da 1960’larda haklar veya Vietnam Savaşı’nı protesto için sokağa dökülenler, 1970’lerde, İran ve Portekiz’de diktatörlüğe başkaldırı için gösteri yapanlar, 1980’lerde Orta ve Doğu Avrupa’da, Çin’de Tiananmen Meydanı’nda “demokrasi” talebiyle yapılan gösteriler, İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’yi işgaline karşı çıkanlar, nükleer silahlara karşı, çevrenin korunması için meydanlarda toplananlar...


“Meçhul Protestocu”, 2011 yılının “insanı” seçilirken, Türkiye, 2012’yi, içindeki “protestocunun” devlet tarafından giderek toplumun dışına itildiği, marjinalleştirildiği bir sürecin son ve en kocaman halkasını ODTÜ olaylarıyla pekiştirerek tamamlıyor.

Güncel Türkiye siyaseti, “muhalifliğin marjinalleştirilmesi” üzerine şekilleniyor.


“Derin devlet”, “askerî vesayet”, “darbe tehdidi”; bu gibi demokrasiye yönelik ciddi tehditlerin bilinegelen hâllerini büyük ölçüde aştı Türkiye. Ancak, demokratikleşmemek için yeni bahaneler lazım “eski devlete”.

Eski devlet, yani vatandaşını ezen devlet öyle bir güç kaynağı ki, iktidarı ele alan, bu yapıyı değiştirmek istemiyor.


Hep yazdığım gibi, aslında AKP, otoriterleşmenin sebebi değil, sonucu.

Siyasette insanların özel hayatlarını deşmek için, modern yöntemlerle dedikodu kumkumalığı yapılması manasına gelen “dinleme”den Erdoğan’ın şikâyet etmesi, tıpkı “kürtaj” ya da “dokunulmazlıklar” meseleleri gibi yeni gündem maddeleri yarattı. Ancak, Erdoğan, NTV’deki söyleşisinde söylediği gibi, “gündem yarattığı için başbakan”. Türkiye de, karmaşık bir paslaşmalar zinciri sonucu bu gündemin “hopla zıpla kukla” şeklinde esiri hâline, geliyor.

Medya, siyasetçiler, akademisyenler, kerameti kendinden menkul uzmanlar, iktidar pastasından bir kırıntı dahi olsun illa kapmak isteyenler, anlamak yerine kutuplaşan kamuoyu, kısacası herkesin paslaşmasıyla Türkiye, bugün, demokratikleşmeden uzaklara, meçhule yelken açan bir ülke hâline geldi.


Dinleme meselesi de, yeni “iyi saatte olsunlar”. Tanımsız, faili meçhul korkular yaratmak üzere ortaya atılan bir pas ve hemen de, bir doksanlık gole dönüşüverdi; gündemin tam da ortasına oturup. Ve Erdoğan, tüm gücüne rağmen, mağdur konumuna düşmeyi becerdi gene.

Kim dinliyor olabilir; dikkat siz de olabilirsiniz. Size de çıkabilir ve yeni iç düşmanımız olarak siz de, tam da hedefe oturabilirsiniz.


Soyut, ele avuca gelmeyen, “tek dişi kalmış medeniyetin canavar dış güçleri” ve içerideki işbirlikçileri; suretleri, gölgeleri olmayan sislerin arasından varlıkları sadece sezilebilen korkularımızın kaynakları, her birimizde bir anda vücut bulabilir. Korkuların esiri olarak kendinden bile şüphe eden titrek bireylerin ülkesinde, gündemi iyi idare eden her şeyi de idare eder. İşte siyasetimizin de özeti budur.


ODTÜ’deki gösteriler ertesi yaşananlar hepimizi düşündürmeli.

Göktürk 2’nin uzaya yollanışı, medyada ve kamuoyu genelinde, “bilimsel başarı” olarak nitelendi de, bu uydu neden yollandı hiç sorgulanmadı. Oysa, Göktürk 2’nin görevleri, askerî ve istihbarat toparlama olarak tanımlandı.  Başlı başına bu “görev”, hele de Uludere/Roboski’de 34 insanın bombalanmasının yıldönümüne denk gelen şu günlerde protesto konusu olabilir.


Sevgili Aydın Engin, T24 haber sitesinde yayınlanan “Öğrenci Hapishanesi” adlı yazısında, şu an dört bin öğrencinin tutuklu olduğundan bahsetmiş...


Ve, en liberal yorumcular bile, birkaç kelime de olsa, “öğrenci şiddetini” eleştirmeden edemiyor.

“Ne biçim öğrenci yetiştiriyorsunuz” denerek tasvip edilmeyen öğrenciler, Türkiye’nin sınavlar sistemine göğüs gere gere, Ankara’nın devlet üniversitelerinde, en yüksek puanları alan öğrenciler. Çok ilginç işler bunlar; mağdurlar dönüp dolaşıp suçlu oluyor da, ezenler dönüp dolaşıp hep birilerinin kahramanı ve her durumun mağduru  oluveriyor tuhafiye cenneti Türkiye’de.


Başımız sağolsun...


Şerafettin Elçi de, siyaset kubbesinden bir yıldız gibi kaydı geçti. Ayrımcılık nedir, pek de anlayamadan yaşıyoruz; ölümü duyulduğunda, haber kanallarında tartışma programları vardı ve bir tanesi dışında, Elçi’nin bahsi bile geçmedi; bırakın yayın akışının değiştirilmesi ve özel program yapılması gibi bir ilgi gösterilmesini.
 Keza Elçi’nin ölüm haberi, Başbakan’ı kim dinliyor, yaklaşan yılbaşı kutlamaları için tavsiyeler gibi “haberler” arasında kısacık kayboldu gitti. Oysa, Elçi’nin yaşamı, Kürt Sorunu’nun da kısa dönem tarihi için birçok ilginç ve önemli ayrıntıyla dolu. Kürt siyasetinin en önemli figürlerinden birine yönelik samimi ve insani bir ilgi yoksa bile, bari bizi “ortaklaştıran meselemize” dair pragmatik bir alaka olabilseydi, acaba Türkiye nasıl bir yer olurdu?


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar